Lyotard, meta-anlatılar bitti derken, sadece, “Rasyonellik, Aydınlanma, Evrensellik vs” gibi değerlerden dem vurmuyordu. Kuşkusuz ideoloji, din, mantık, akıl, toplum, halk, emek; daha ileri giderek ulus-devlet, ulusallık vb. kavramlar da birer meta-anlatıdır ve Lyotard’a göre hepsinin sonu gelmiştir.
Peki etik?
Daha dar anlamda ahlâk?
Belki de bu son sayılanlar, insanlığın ürettiği en büyük (kapsayıcı/kuşatıcı) “meta-anlatılardır” ki sayılabilecek her türden “meta-anlatının” temel yapı taşlarını oluştururlar.
Şu basit soruyu sormadan, bu alanda sağlıklı ve sonuç veren bir tartışma yürütülemez:
Meta-anlatılar bitmiş midir; bitirilmiş midir?
Kapitalizmin; doğuşundan itibaren geçtiği tüm aşamaları bünyesinde barındıracak şekilde, günümüzde vardığı arsızlığı hesaba kattığımızda bu sorunun cevabı nettir.
“Meta-anlatıların” sona erişi, doğrudan doğruya “Arsız Kapitalizmin” kaçınılmaz sonucudur.
Asıl konumuzla doğrudan ilgisi olmamakla birlikte buraya bir küçük parantez açalım.
“Kapitalizm özü itibarı ile arsızdır; o ne zaman ‘ar’ sahibi olmuş ki?” diye sorulacaktır.
Doğrudur.
Hele hele, emperyalist kapitalizmin/sömürgeci kapitalizmin “ar”ı, namusu yoktur. Kapitalizm denen ve sömürü/yağma düzeni üzerine kurulu olan bu insanlık dışı model, arsızlığın diğer adıdır.
Ancak biz burada kapitalizmin, kendini artık sureti haktan görünmek zorunda bile hissetmediği, yeni ve pervasız bir aşamadan söz ediyoruz.
Evet bir yeni aşama, bir yeni çağ bu!
Bu aşamanın bizim dilimizdeki karşılığı “Utanmazlık Çağı”dır.
Ve gün, utanmazların günüdür.
Adorno, “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır” dediği sıralarda, meta-anlatıların sonunun geldiği ilân edilmemişti henüz. Etik de, ahlâk da, dağılıp parça pinçik ortalığa saçılmış olsalar bile, hâlâ varlıklarını sürdürüyorlardı. Öyle olmamış olsa, nasıl bir kıymık gibi beynimize saplanıp kalırdı ki bu acı verici cümle!
Ancak gerçek şu ki; dünyanın süper süper süper gücü, kimyasal silahları olduğu iddiasıyla bir ülkeye girip, milyonlarca ölünün ardından, “pardon ya, biz var dedik ama burada kimyasal silah filan yokmuş; PARDON!” dedikten sonra, artık “kitsch”in imparatorluğunu kurduğu bir dünyada yaşıyoruz.
“Arsız Kapitalizmin” esiri haline gelen toplum da birey de, utanmazlığı ele almış, yollara düşmüştür. Bu bir sonuçtur!
Öyleyse; “meta-anlatılar bitmiştir” tezinin, tashihe ihtiyacı var demektir ve doğrusu, “meta-anlatıların canına okunmuştur” olmalıdır.
Kapitalizmin en büyük başarısı, bizi sadece sonuçların sınırları içine gömülüp kalacağımız tartışmaların içine hapsetmek; sebepleri konuşmaktan uzak tutmayı başarmaktır.
Utanmazlık; etiğin de ahlâkın da birer meta-anlatı olarak tanımlanıp, bir tür “masala” indirgendiği, yok ve gereksiz, her kafadan çıkan sese varana kadar göreli kabul edildiği, iğdiş edilmiş bir düşünce dünyasının ve yaşam pratiğinin kaçınılmaz sonucudur.
“Işıltı saçan”, felsefik görünümlü afili söz oyunları, gerçeği belli bir süre perdeleyebilir.
Gerçek; “utanmazlığın” insan doğasına aykırılığında yatmaktadır ve bu, dünyaya emek-sermaye çelişkisinden bakan (Dikkat: Bakıyormuş gibi yapan değil; bakan!) insanlar için, gün gibi aşikârdır.
Böylesi bir giriş, sadece İzmir Şehir Tiyatroları’nda yaşananlarla ilgili tartışmalarda “düzey” arayan kardeşlerimizi tatmin etmek için yazılmadı.
Bu sözler; aynı zamanda ve daha çok, aşağıda yapacağımız davetin hangi türden bir dünya görüşü ve etik üzerine kurulu olduğunun ve bu davetin reddedilmesi durumunda, muhataplarının ne hale düşeceğinin açıkça anlaşılabilmesi için sarfediliyor.
İzmir Şehir Tiyatroları ile ilgili tartışmalarda, tüm uyarılarımıza rağmen, kamuoyu iki konuda ısrarla yanlış bilgilendiriliyor.
1- Bir önceki yönetmelikte yer alan Danışma Kurulunun geçici değil, sürekli (kalıcı) olduğu söyleniyor.
Bu gerçek dışı bir bilgidir.
Kurulun adı Kurucu Danışma Kurulu’dur ve adı üzerinde, tiyatronun kuruluş sürecinden; vurguyla tekrarlayalım; sadece kuruluş sürecinden sorumludur. Kuruluşu takip eden ilk sezondan sonra, işlevsiz, yani kadük olduğu, Geçici 6. maddede açıkça belirtilmiştir.
2- Tiyatronun Yönetim Kurulu’nun, Genel Sanat Yönetmeni atamak yetkisine sahip olduğu iddia edilmektedir. Hatta bu iddia şu anki yetkili ağızlar tarafından “Genel Sanat Yönetmenine tiyatronun Yönetim Kurulu karar verir’e kadar gitmiş iş.” denecek boyutta pervasızca ortaya atılmaktadır.
Bu da gerçek dışı bir bilgidir.
Hiçbir ödenekli tiyatroda (İzBBŞT de dahil!) hiçbir yönetim kurulunun, hiçbir zaman böyle bir yetkisi olmamıştır, olamaz. Çünkü bu kanuna aykırıdır. Belediyelerde Belediye Başkanı, “en üst amiri” olarak “belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek”le görevlidir. Binaenaleyh, “Belediye personelini atamak” yetkisi Belediye başkanındadır ve hiçbir belediye başkanı, belediyenin bağlı kuruluşlarının yönetim kurullarına hiçbir şekilde bu yetkiyi devredemez. Tekrarla ve vurgulayarak söyleyelim; Belediye Şehir Tiyatrosuna Genel Sanat Yönetmeni atama yetkisi, Tiyatronun Yönetim Kurulunda değil, Belediye Başkanındadır. Bu İzBBŞT kurulduğunda da böyleydi, bir önceki GSY döneminde de böyleydi, şimdi de böyle.
Daha önce belgeleriyle ve ayrıntılı olarak yazdık:
“Genel Sanat Yönetmenin kim olacağına Tiyatronun Yönetim Kurulu karar veriyor” türü bir cümle gerçek dışıdır; YALANDIR!
İzmir Şehir Tiyatroları’nın şu anki Genel Sanat Yönetmeni olan Sayın Levent Üzümcü, katıldığı kimi TV programlarında, kamuoyunu bu gerçek dışı bilgilerle yanıltmaya, tüm uyarılarımıza rağmen devam etmektedir.
Genel Sanat Yönetmenliği görevini üstlenen bir kişinin bu gerçekleri bildiğini varsaymak zorundayız. Bu gerçek dışı bilgiler, bile bile yapılan bir çarpıtmanın sonucu ise, bunun Türkçedeki karşılığı “yalan söylemektir.”
Yukarıdaki bilgiler ışığında, Sayın Levent Üzümcü’yü “GERÇEĞE” davet ediyorum.
Kendileri bu gerçek dışı bilgileri, doğrusunu sunduğumuz halde yaymaya devam ederse, şahsı açısından utanmasını gerektirecek bir durumun doğacağı çok açıktır.
Biz Sayın Levent Üzümcü’yü gerçeğe davet etmemizin yeterli olmasını diliyoruz.
Aksi halde, kamuoyunu yanıltmaya yönelik kasti bir tavır içinde olması nedeniyle, kendisini “utanmaya” davet etmek zorunda kalacağımızı vurgulamayı, İzmir Şehir Tiyatroları’nın geleceği açısından görev biliyoruz.
Çünkü:
Tiyatro, bizim bitmeyen büyük hikâyemizdir.
Not: Sayın Levent Üzümcü, her ne kadar “ben bu tartışmaların dışındayım, yazılanları da okumuyorum zaten”, dese de, tüm yazılanları okuduğunu biliyoruz.
Genel Sanat Yönetmeni olarak atanmış olmasının üzerinden bu kadar zaman geçmiş olmasına ve oynadığı oyunla sezonu “bir anlamda” açmış olmasına rağmen, hala katıldığı programlarda, yapılan yönetmelik değişikliğinin, neden “mazur görülmesi”gerektiğini, kendince anlatma telaşı içinde olması, bu iddiamızın kanıtı niteliğindedir.
O yüzden bu yazıyı sükunetle, öfkeye kapılmadan okumasını öneriyoruz.
Amacımız girdiği yanlış yolu görebilmesinden başka bir şey değildir; olamaz!
YILDIRIM FİKRET URAĞ
1 Ekim 2024