İzBBŞT ile ilgili soruyoruz:
– Yönetmeliği neden değiştirdiniz?
Cevap:
– Ama Yücel Erten de şöyle de böyle de…
Soruyoruz:
– Yeni yönetmeliği kim hazırladı?
Cevap:
– Ama siz de mürit de tarafgirlik de…
Bu 7 satırı üst üste 6-7 kere tekrarlamam gerek aslında. Böyle bir şey yapsam bu yazıyı kimse okumaz herhalde.
Ama gerçekte olan bu! Bu iki çok basit soruyu defalarca sorduk; aldığımız cevaplar hep bu minvalde.
Bir süredir tam bir sağırlar diyaloğudur gidiyor.
Biz bu soruları sordukça, aldığımız cevaplar sorduğumuz sorularla ilgili olamadı bir türlü. Aldığımız cevaplar sorularla değil, soruları soranlarla, hatta kişilikleriyle ilgili:
“Siz şöylesiniz, böylesiniz, şusunuz, busunuz.”
Ne müritliğimiz kaldı, ne paranoyaklığımız, ne mitomanlığımız.
Tamam, kabul; diyelim ki öyleyiz. Hatta söylediğinizden bile fazlasıyız belki. Kim bilir bir araya gelip, topluca şizofreni belirtileri gösteriyoruzdur belki de…
Alacakaranlıkta karşı dağın ardından dumanlar yükseliyor göğe. Ortalığı kesif bir yanık kokusu sarmış. Dumanların yükseldiği yerde gökyüzü kızıla boyanmış. Ruhsal sorunları olduğunu bildiğiniz biri kan ter içinde gelip, “karşı dağın ardında yangın çıktı, şehre doğru ilerliyor” dese, aynısını mı yapacaksınız?
“Sen problemlisin, git tedavi ol” deyip dönüp arkanızı gidecek misiz?
Yaptığınız tam olarak böyle bir şey işte.
Geriye düşünecek bir tek şey bırakıyorsunuz:
Gözle görülen, kokusu burnumuzun direğini sızlatan bu yangını kim görmezden gelir, yok sayar? O yangını çıkaranlar elbette.
Hangi hukuk ülkesinde, bir yönetmeliği hazırlayanlar, suçlu gibi saklanıp, ortaya çıkmazlar?
Bu garabet değil midir?
Bu durumu savunur davranmak, normalleştirmeye kalkmak ayıp değil midir?
“Siz şöylesiniz, böylesiniz…”
Bu sizi rahatlatıyorsa sorun yok, devam edin. Ama cevap verin:
1- İzBBŞT’nin yönetiminde sanatçıların söz hakkının ağırlıkta olduğu bir yönetmeliği neden kaldırdınız?
2- Yerine belediye bürokrasisinin söz hakkının ağırlıkta olduğu, Genel Sanat Yönetmenini vesayet altına alan bir yönetmeliği neden yürürlüğe koydunuz?
3- Yeni yönetmeliği kim/kimler hazırladı? Bu kişilerin isimleri neden saklanıyor? Kendilerini suçlu mu hissediyorlar?
4- Bugüne kadar verilen “Özgür ve Özerk Tiyatro” mücadelelerinde öne çıkan aktörlerden biri olan yeni Genel Sanat Yönetmeni, geriye düştüğü çok açık olan böyle bir yönetmelik altında bu görevi neden kabul etti?
Niye susuyorsunuz?
Ya da niye adamakıllı susmuyorsunuz?
Muhatabı olduğunuz soruları cevaplamak yerine, kişilere saldırmak suçunuzu ele veriyor. Bunu gerçekten göremiyor musunuz? Niye kendi elinizle, kendi zekanızı bu kadar küçümsüyorsunuz? Bunu biz bile yapmıyoruz. Zekisiniz, biliyoruz!
Hadi gelin zekanızı kurnazca değil, akıllıca kullanın. Bu sorulara cevap verin.
Suçlu gibi saklanmanın yükü çok ağır olsa gerek. Kurtarın kendinizi bu yükten. Bizi de size yüklenmekten…
Okuru sıkma ihtimalini göze alarak, içimden bir daha yazmak geliyor bu soruları.
Ama bu hakkı görmüyorum kendimde.
Sizin de böyle bir hakkınız yok.
Cevap vermek zorundasınız.
Tüm tiyatro kamuoyunun, özgür, kendi kanatları ile uçabilen bir tiyatroyu neden prangalara vurduğunuzu sizin ağzınızdan duymaya hakkı var.
Önceki özgür yönetmelikle, şimdiki prangalı yönetmelik arasında ayrım gözetmeksizin, her ikisinin çatısı altında görev üstlenenler var aranızda. Üstelik yeni Genel Sanat Yönetmeni de buna dahil. Bu dışardan bakıldığında devasa bir tutarsızlık olarak görünüyor. Bu bilgilendirmeyi yapmak, kaçsanız da kurtulamayacağınız sorumluluğunuzdur sizin.
Konuyla ilgili bilmediğimiz gerçekler var da o yüzden mi bize böyle görünüyor. İyi ya işte! Varsa paylaşın bizimle, niye susuyorsunuz? Yoksa düpedüz, bir tutarsızlık içinde misiniz?
Tiyatromuzun üzerine serilmeye çalışılan bu “Kırmızı Pazartesi” sessizliği nedir?
İzBBŞT, yıllardır mücadelesini verdiğimiz “Özgür ve Özerk Tiyatro” davamızın ileri bir adımı, güçlü bir örneği olarak kurulmuş ve henüz daha ilk adımlarını atmaktayken, tiyatroyu belediye bürokrasisinin sultasına hapsedecek şekilde yönetmeliği değiştirilerek yok edilmiştir.
Tüm kamuoyunun şunu bilmesi gerekiyor:
Kurulan İzBBŞT ile şu an kaldığı yerden devam ediyor süsü verilen İzBBŞT aynı tiyatrolar değildir. Yapısal ve yönetim şeması ve “sanatsal ruh” anlamında ilki yıkılmış, yerine yenisi kurulmuştur.
“Orta yerde bir ölü yatıyor” dediğimiz tam da budur.
Bu ölünün üzerine basarak konuşanların, dedikoduya dayalı dezenformasyondan uzak durmaları tarihi bir sorumluluktur.
Açınız eski ve yeni yönetmeliği karşılaştırınız.
Ne demek istediğimiz; kamuoyunu uyarmaya çalıştığımız şey açıkça görülecektir.
Kısa bir özetle yetinelim şimdilik.
İlk yönetmelikte Danışma Kurulu geçici mahiyettedir. Tiyatronun kuruluşu; özellikle yönetmeliğin hazırlanması ve ilk Genel Sanat Yönetmeninin seçiminde, Başkanlık Makamına “kılavuzluk” etmek gibi önemli görevleri vardır. Bu işlevleri yerine getirdikten sonra Danışma Kurulu kadük hale gelecektir.
Yeni yönetmelikte ise Danışma Kurulu, tiyatronun Yönetim Kurulunun da üzerinde yer alan bir “Yönetim Organı”dır.
Tespit “edilebilen” 3 görevine bakalım:
1- Yeni Genel Sanat Yönetmeni ataması söz konusu olduğunda her Denetleme Kurulu Üyesinin, kendi GSY önerisini kapalı zarf içinde Başkan’a sunması.
[Dikkat: Bunu aslında Denetleme Kurulunun görevleri arasında saymak doğru değil. Çünkü kurul üyeleri olası adaylar hakkında bir istişarede bulunmuyorlar. Dolayısıyla bu süreçte bir kurulun varlığından söz etmek bile mümkün değil. Daha açık bir ifade ile her üye yaşadığı şehirden; yerinden bile kalkmadan posta yoluyla kendi aday önerisini sunabilir Başkana. Görüldüğü gibi burada kurul filan yok, tek tek üyeleri var sadece.]2- Danışma Kurulu kendi içinde yapacağı bir seçimle bir Kurul Temsilcisi belirliyor. Bu temsilci Tiyatro Şube Müdürlüğü’nün düzenleyeceği (Müdürlük “yürütücü” ya da “uygulayıcı” değil, “düzenleyici” niyeyse?) tüm çalıştay, sempozyum ve benzeri organizasyonlarda oluşturulacak tüm kurulların doğal üyesi.
[Ne bu? Bir tür Gölge Sanat Yönetmeni mi? Biz bu tür kurumlarda Genel Sanat Yönetmenlerini, tiyatronun yönetim kurulu ile birlikte kurumun tüm sanatsal işleyişinden ve “etkinliklerinden” sorumlu olan makamın temsilcisi olarak biliyoruz ve böyle olmalı diye yıllardır mücadele ediyoruz. Bu madde iki başlılığın ta kendisi değil mi o zaman? GSY, örneğin düzenlenen bir atölye çalışmasının içeriğine ve/veya zamanlamasına, süresine vb. itiraz ederse ne olacak? Denilebilir ki GSY; Danışma Kurulu ve temsilcisi ile uyumlu çalışacak, sorun çıkartmayacaktır. Böyle bir argümanın üzerinde bile durmaya gerek olmadığı yeterince açık. Kaldı ki İzBBŞT’yi “uyum” içinde kuran ilk Danışma Kurulunun ne hallere düştüğü ortada.]3- Danışma Kurulunun bir diğer görevi, tiyatronun geçmişini ve geleceğini değerlendirip (Burada kurul gerçekten var; istişare var!) bu değerlendirmelerini, eleştirilerini, önerilerini de ekleyerek Başkan’a raporlar halinde sunmak.
[DK’nın bu görevi, yıllardır verilen mücadeleyi yerle bir eden en ağır durumu oluşturuyor. Şimdi tam yeri gelmişken vurgulayalım. Yeni Yönetmelikte Danışma Kurulu Üyelerinin tamamı Başkan tarafından atanıyor. Danışma Kurulu rapor ve önerilerini /eleştirilerini Tiyatro Yönetim Kurulu’na ya da GSY’ne değil, Başkan’a sunuyor. Bunun adı demokrasi mi oluyor şimdi? “Daha demokratik” bir yönetimden kasıt bu mu? Daha çok bir laz fıkrasına benziyor. Bu yapıda istediğiniz kadar gözlerden kaçırmaya çalışın, Danışma Kurulu adı verilen “lastikli” yapının gözlerden uzak tutulduğu sanılan gerçek işlevi, “Başkanın tiyatro üzerindeki tahakkümünü, bir takım tiyatro bilirkişileri eliyle yürütmesi” değil de nedir? Bununla kalmıyor ama… Bir de şu “öneri” meselesi var. Danışma Kurulu Başkan aracılığıyla Tiyatroya önerilerde bulunuyor. (İnanmayan lütfen açsın yeni yönetmeliği okusun.) İyi ama GSY adayları her türlü önerilerini bir dosya halinde DK’ya sunmamış mıydı işin en başında? Siz bu dosyayı ve içindeki “önerileri” yeterli görerek ve onaylayarak sunmamış mıydınız kendi adaylarınızı Başkana tek tek? Sizin yeterli gördüğünüzü başka üye/üyeler yeterli görmediği için mi DK yeni öneriler ekleme hakkını saklı tutuyor elinde? Sanatsal Yönetim anlamında bir kurulun önerilerine ihtiyaç duyan ya da bu tür bir mekanizmayı onaylayan biri, gerçekten Genel Sanat Yönetmeni olma vasıflarına sahip midir? O Danışma Kurulunda tiyatro yönetmenleri var. Onlara sormak gerek. Siz bir oyun yönetirken, tepenizde bir Danışma Kurulunun varlığını kabul eder misiniz? Prova sürecinde kurulun önerilerine açık mısınız? Burada da denilecek ki oyun yönetmek başka, tiyatro yönetmek başka! Tartışmanın bu düzeye düşeceğini düşünmem, benim düşüncesizliğim olmalı! Zaten böyle düşünülse Genel Sanat Yönetmeni ifadesinin içindeki “Sanat” kelimesi çıkarılırdı mutlaka. Gerçi “Yönetmeni” kelimesi de sorunlu hale geliyor bu durumda ama… Neyse!]Görüldüğü gibi görev alanı müphem bir Danışma Kurulu var karşımızda. İzBBŞT’yi yönetmek değil yönetilemez hale getirmek, kaos yaratmak üzere düzenlenmiş gibi…
Yeni Yönetmelikte tanımlanan Danışma Kurulu’nun “Tiyatro Kapsamındaki Görevlerine” daha yakından bakalım.
1- Kurulun asli görevi, tiyatro sanatı ve yerel yönetim ilişkileri bağlamında tiyatronun etkililiğinin ve yaygınlığının sağlanması, tiyatro ve kent ilişkisinin güçlendirilmesi amacı ile Şehir Tiyatroları nezdinde görüş, eleştiri ve öneri oluşturmaktır.
Tiyatronun öz erkinin unsurlarından olan Genel Sanat Yönetmenliği ve Tiyatro Yönetim Kurulu gibi organlar, “tiyatronun etkililiğinin ve yaygınlaşmasının sağlanması” ve “tiyatro ve kent ilişkisinin güçlendirilmesi” konusunda yetersizse/eksikliyle niye varlar? Genel Sanat Yönetmeliğinin ve Tiyatro Yönetim Kurulunun asli varlık sebebi değil midir burada vurgulanan amaçlar? Özellikle bu konularda doyurucu/yetkin bir başvuru dosyası hazırlamamış bir kişi o tiyatroya Genel Sanat Yönetmeni olarak atanabilir mi?
Peki Danışma Kurulu üyelerinin, “tiyatronun etkililiğinin ve yaygınlaşmasının sağlanması” ve “tiyatro ve kent ilişkisinin güçlendirilmesi” amacıyla görüş, eleştiri ve öneri oluşturmaları hangi yol ve yöntemlerle gerçekleştirilecek? Müphem! Bu nereye çeksen oraya uzayacak “lastikli” ifadelerin kapsamına repertuara dair öneriler de dahil mi mesela? Bu esnek ifadelere dayanarak pekala dahil edilebilir. Böyleyse tekrar soralım: Genel Sanat Yönetmenine ne gerek var o zaman?
Ama burada daha büyük başka bir sorun var:
Bilindiği gibi (geçmiş örneklere dayanarak) Danışma Kurulu içinden bazı yönetmenler, tiyatro bünyesinde oyun yönetebiliyorlar. Böyle bir durumda, Danışma Kurulu tiyatronun faaliyetlerini değerlendirip rapor ederken, kendi kendini de mi rapor edecek? İyi de Genel Sanat Yönetmeni’nin bilgi ve deneyimini yeterli görmeyip, onun tepesine Danışma Kurulu atayan “üst erk” Danışma Kurulunun kendisi hakkındaki değerlendirmelerinde nesnel bir yaklaşım sergileyip sergilemediğinden nasıl emin olacak? Sahi Yeni Yönetmeliğe göre Danışma Kurulu Üyesi olan bir kişi, bu görevinin sonlanmasını üzerinden 1 yıl geçmeden GSY aday olamıyor. Eh, güzel diyelim. Peki yönetmelikte, “Bir Danışma Kurulu Üyesi, bu görevi devam ettiği sürece, aynı tiyatro bünyesinde oyun yönetemez” diye bir madde neden yok? Tuhaf olmuyor mu hem icracı hem denetçi olmak?
Peki çalışılacak yönetmenler ve diğer kreatif unsurlar, hatta hangi oyunda hangi oyuncunun hangi rolü oynayacağı gibi başlıklar, Danışma Kurulunun öneriler kapsamının içinde midir? Kim bu ve benzeri konuların, “tiyatronun etkililiğinin ve yaygınlaşmasının sağlanması” ve “tiyatro ve kent ilişkisinin güçlendirilmesi” gibi amaçlardan azade olduğunu iddia edebilir ki?
Danışma Kuruluna böylesine açık uçlu; tanımı yapılmamış bir hareket alanının tanındığı bir tiyatroda, Genel Sanat Yönetmenine ihtiyaç var mıdır? Ortaya çıkacak olan kaosun, “öneri” kavramının lastikli yapısıyla gözlerden kaçırılabileceği mi düşünülüyor?
Yeni Yönetmelikle ilgili olarak maalesef başka vahim konular da var. Ancak buraya kadar yapılan bu değerlendirmenin ışığında bile, artık şunu söyleyebiliriz:
Güncel jargonla ifade edecek olursak, İzBBŞT’de yaşanan durum, darbe sonucunda gerçekleştirilen bir rejim değişikliğidir. Hangi siyasi görüşten gelirse gelsin bu durum kabullenilemez.
Hepimiz çok iyi biliyoruz; bize yapılmasını istemediğimiz şeyleri, biz başkalarına yapar hale geldiğimizde, demokrasiye giden tüm yolları ellerimizle yıkarız.
Son olarak İzBBŞ’te yaşanan “Özgür ve Özerk Tiyatro” kıyımında bilerek, bilmeyerek payı olan, bu yıkımı görüp sessiz kalan, bu kıyımın üzerine, sanki bu yaşananların hiçbiri olmamış gibi görev kabul eden herkese sesleniyorum:
Kamuoyunu bilgilendirmekle sorumlusunuz.
Sorularımıza cevap vermek zorundasınız.
Tarih; bu soruları da, bu işin içinde adı geçenleri de, bu koşullar altında görev kabul edip, susanlar korosuna dahil olanların adlarını da kaydetti bir kere.
Sustukça, suçunu ikrar edenlerin konumunda bırakacaksınız kendinizi!
Bunu yapmayınız.
Ne kendinize, ne bize…
Ne de tiyatroya; bunu yapmayınız!
Hâlâ vakit varken İzBBŞT’de yaşananların, Tiyatro Tarihimize “İzmir Şehir Tiyatosu’nda Kırmızı Pazartesi” başlığıyla kaydedilmesinin önüne geçiniz. Hâlâ niye susuyorsunuz?
Tiyatro yüz yüze yapılır; unutmayınız.
YILDIRIM FİKRET URAĞ
5 Eylül 2024
(*) Başlıktaki “Kırmızı Pazartesi” vurgusu bana değil; mesleki donanımına ve deneyimine, adalet duygusuna ve meslek ahlakına tam olarak güvendiğim bir meslektaşıma aittir. Kendisinden izin alarak kullandım.