“Yer ve Mekan Olarak Karakter”

Yunus Bektaşoğlu

Mircea Eliade’nin İmge Kitabevi’nden çıkan Ebedi Dönüş Mitosu adlı eserinden kendi halimiz ahvalimizce bahsedeceğiz. Bu son derece önemli yapıttan öncelikle birkaç alıntı yapalım. 18. sayfasında şöyle diyor yazar:

“… Nesneler ya da eylemler onları aşan bir gerçeklliğe şu veya bu tarzda katılmak suretiyle değer kazanır ve böylece gerçek olurlar.”

Arkaik insanın yaşamıyla ilgili kaleme alınan bu heyecan verici satırları aklımızda tutarak devam edelim:

“Bir kaya kutsal olarak görünür, çünkü bizzat varoluşu kutsalın bir tezahürüdür: Yok edilemez ve dayanıklıdır, yani insanın olmadığı bir şeydir.”

Sayfa 24’te şöyle çarpıcı bir cümle var:

“Yeni, bilinmeyen işlenmemiş bir ülkeye yerleşmek Yaratılış eylemine eşdeğerdir.”

İşin seyri değişmeye başladı değil mi? O zaman hiç ara vermeden 47. Sayfaya bakalım:

“….bir nesne ya da bir eylem, ancak bir arketipi taklit veya tekrar ettiği ölçüde gerçek olur. Demek ki gerçeklik yalnızca tekerrür veya katılma yoluyla kazanılmaktadır; örnek modeli olmayan her şey anlamsız, yani gerçeklikten yoksundur.”

Birkaç satır sonra şu muazzam saptamayı yapar:

“…Başka bir deyişle, ancak “kendisi olmaktan” çıktığı ölçüde gerçek oluğunu, yani “hakikatin kendisi” olduğunu düşünmektedir.”

Yapılan tüm bu alıntıları mevcut konunun yani arkaik insan ve toplum yaşantısının ötesine geçirerek, hayalgücünün verdiği yetkiyle tamamen farklı bir alana, oyunculuğa yönlendireceğiz. 

Sahneleme esnasında bir karakter yaratması icap eden oyuncu yeni bir yere, coğrafyaya doğru harekete geçer. Bu eylemin önceliği bilinçle sabitlenmişken aynı zamanda bir kayboluşun izahıdır. Burada bahsedilen kayboluş oyuncunun “gerçek” benliğinden çıkarak “Gerçek” olmak adına bir metnin hakikatine bezenmesi için geçen sürecin adıdır. Bu anlamdadır ki artık oyuncu insan olmanın ötesine geçerek kutsal bir nesneye dönüşür. Buradaki “Kutsal” kelimesini dini bir eksende değerlendirmek bizi dogmatik bir alana ve bununla birlikte bir totem yaratmaya yönlendirecektir. Ki bu da bir süre sonra bahsedilen o karakterin yaratılışını imkânsızlaştıracaktır. Buradaki “Kutsal” tabiri insani bir bağlamda değerlendirilen estetik, sanatsal bir tepkidir. Ve tıpkı Mircea Eliade’nin belirttiği gibi burada bir durumun taklidi değil, yaratılışın doğası gizlidir.

Photo: Attis Theatre

Bu detayı da açıklığa kavuşturduktan sonra yazıda sıklıkla zikredilen “Taklit” üzerinde kısa bir ahkâm kesişi yapalım. Taklit olgusunu bir gerçek olarak adlandırılan olgunun gölgesine girmek olarak değerlendirirsek Aristotalesçi bir noktaya geliriz ki, bu da bizi yeni bir soruna yönlendirir. Oysa bir oyuncunun yaptığı taklit olgusu nicelik ve nitelik ekseninde ele alınması gereken yaratım sürecinin açığa çıkartılması ve kendisinden sahnelenmiş olan o karakterin yani mekânın, yani yerin keşfine dayanır.

Karakteri bir “Yer” olarak ele almak ilk etapta biraz “Tuhaf” olarak görünse de, bir keşfin içinde bulunulması anlamında son derece tutarlı olacaktır. Bunun yanında bir yerin düzeni, yapılanması oyuncunun yarattığı karakterin işlenmesi ile benzerlik gösterir.

4

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku