Geçtiğimiz günlerde İstanbul’a taşınma kararı alan Samsun Sanat Tiyatrosu kurucu-yönetmeni Yaşar Gündem ile SST’nin kuruluşu ve 21 yıllık yolculuğu, İstanbul’a taşınma kararının ardındaki nedenleri, İstanbul’da tiyatronun izleyeceği çizgiyi, taşınmanın avantaj ve dezavantajlarını ve geleceğe dair beklentilerini konuştuk…
Yavuz Pak: Öncelikle sizden Samsun Sanat Tiyatrosu hakkında bilgi almak isteriz. Tiyatronuzun kuruluşu, yolculuğu ve tiyatral çizgisi hakkında bize neler söylemek istersiniz?
Yaşar Gündem: Samsun Sanat Tiyatrosu 2000 yılında Samsun’da kuruldu. Kuruluş amacımız sözümüzü, fikrimizi ve derdimizi sahneden halkımız ile paylaşmak. Daha geniş kitlelere ulaşmak için de turne yapmak.
Haldun Taner’in öykülerinden Ferhan Şensoy’un kurguladığı “Haldun Taner Kabare” ilk oyunumuzdur.
İlk oyunumuz ile önce Samsun, sonra kısa bir Karadeniz turnesi ile düştük yollara. Sonrasında düşme, kalkma halleri hiç eksik olmadı hayatımızdan.
Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler”, Aziz Nesin’in “Biz Adam olmayız”, Oktay Arayıcı’nın “Seferi Ramazan Bey’in Nafile Dünyası”, Uğur Mumcu’nun “Bir Pulsuz Dilekçe”, Tuncer Cücenoğlu’nun “Neyzen”, Metin Balay’ın “Yobaz”, Nazım Hikmet’in “Kuvayi-Milliye Destanı” ve Hasan Hüseyin’in “Gölgesinde Çınarın” adlı oyunlarıyla yollara düştük.
Derdi olan ve daha çok politik oyunlar sahneliyoruz.
Bertolt Brecht, Stella Adler ve Peter Brook oyun biçimimizi belirleyen yol göstericilerimiz oldu. Geleneksek Ortaoyunu da hep feyz aldığımız tiyatro biçimi.
Yavuz Pak: Samsun Sanat Tiyatrosu, sadece Samsun’un değil, Karadeniz Bölgesi’nin en önemli tiyatrolarından biri olarak 21 yıldır ülke çağında yolculuğunu sürdüren bir tiyatro. Sizi İstanbul’a taşınma kararı almaya iten nedenleri öğrenebilir miyiz?
Yaşar Gündem: Nesli tükenmekte olan “turne tiyatrosu”nu yaşatmaya çalışıyoruz. Ekip ve ekipman ile bir şehirden başka bir ilçeye savrulmak. Her gece bir il ya da ilçede oyun alanı yaratmak ve oynamak. Sonra oyun alanını bozup dekor ve ekipmanları otobüse yükleyip bir sonraki oyun alanına ulaşmak. Bu süreçte bazen otelde kalmak bazen de geceyi yolda geçirmek.
Bu savrulma ya da yaşam biçiminden elbette çok memnunuz. Seçim yapan biz ve yaşayan da biziz elbette. Bizi bize ve bizi halk ile buluşturan sivil toplum örgütlerine bıraksalar.
Ama biz de ne yazık ki tükendik. Yakın tarihte yaşanan salgın süreci çok etkiledi sanatı ve sanatçıyı.
Bu süreçte intihar eden ve yaşamlarını idame ettirmek için ne iş olursa yapan dostlarımız. Kimimiz yaşama veda etti onurluca. Kimi dostlarımız hayatta kalma mücadelesi verdi.
Salgın öncesinde ise, sergilediğimiz oyunlar seyircilerimizin olumlu tepkileri kadar iktidarın olumsuz tepkileriyle karşılaştı. Bu nedenle bir takım resmî tıkanıklar, oyunlara izin verilmemesi, salonların engellenmesi ve yasaklamalarla karşılaştık sık sık.
”Yobaz” adlı oyunumuz sergilendiğinde Şırnak’ta oyunumuz yasaklandı. Yürütmeyi durdurma kararı alıp yolumuza devam ettik. Sonra Kültür Bakanlığı’nın koridorlarında “Bunlar dinimize küfür ediyorlar” nidaları yankılandı ve tiyatromuz uzun bir süre sakıncalı görüldü. Oysa sahnede anlatılan dinin kullanılarak halkın aldatılmasıydı. Bugünlerde adına Fethullah denilen oluşumun uyarısıydı.
Yine bir diğer oyunumuz, “Aşk Olsun Sana Çocuk” Kadıköy Özgürlük Parkı’nda sergilendi ve oyun sonrası seyircimiz “Her yer Taksim her yer direniş!” diye uzun bir süre tempo tutarak bizi alkışladı. Oyunumuz 68 kuşağının destanını; Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in yaşamlarını anlatıyor.
Uğur Mumcu’nun “Bir Pulsuz Dilekçe” adlı oyunumuz ise siyaset-ticaret-tarikat ilişkileri yumağını ve çirkefliklerini gözler önüne sermektedir. Elbette bir çok yerde yasaklamalardan nasibini aldı.
Sadece Karadeniz’de değildi yolculuğumuz, tüm Türkiye’yi dolaştık. Hatta zaman zaman Avrupa turnelerimiz de oldu.
Yukarda söylediğim gibi Salgın süreci tüm ezberimizi bozdu. Hiç deneyimlemediğimiz bir yerden sınava tabi tutuyor hayat bizi. İnsan olarak elbette tüm iş kolları ve yaşam biçimimiz bu duruma uyum sağlıyor.
İstanbul’a taşınmam ya da yerleşmem kök salmak anlamına gelmiyor. Ben özelinde gezgin ruhlu biriyim. Bir yere sürekli bağlı kalamam. Ama İstanbul bu ülkenin gizli başkenti.
Belki ateşe yakın olmak için buradayım. Belki beyaz perdeye ve sihirli cama yakın olmak için buradayım.
Deneme ve mümkünse yanılmama yöntemi ile üretimlerimi artık İstanbul’dan dile getireceğim.
Yavuz Pak: İstanbul’a taşındığınızda tiyatronuzun adı ve kurumsal yapısı değişecek mi?
Yaşar Gündem: Bu yazıyı yazarken bile hala bu konu masada. Ve halen tartışma konusu. Samsun Sanat Tiyatrosu 21 yıllık bir kurum. Kurumsal yapımız ve duruşumuz elbette aynen devam edecek. Yeni bir ad ile ama SST’nin kimliği altında üretimlerimize devam edeceğiz.
Hemen de kolları sıvayıp Nazım Hikmet’in “Kuvayi Milliye Destanı” adlı oyunumuzu Su Gösteri Sanatları Merkezi Sahnesi’nde 9-16-23 Aralık tarihlerinde, yine aynı oyun ve Hasan Hüseyin’in “Gölgesinde Çınarın” adlı oyunumuzu 24 Aralık Cuma gününden itibaren her Cuma günü sahneleyeceğiz.
Yavuz Pak: Samsun Sanat Tiyatrosu, İstanbul’a yerleştikten sonra Samsun’dan tamamen kopacak mı? Ayrıca yıllardır sürdürdüğü turnelerine devam edecek mi?
Yaşar Gündem: Samsun’dan kopmamız elbette mümkün değil. Anadolu turneleri bizim için zaten bir yaşam biçimi. Eskisi kadar sıklıkla olamasa da turnelerimiz devam edecek.
Yavuz Pak: Son yıllarda alternatif tiyatroların ana akıma dönüşecek kadar yaygınlaştığı İstanbul’da, daha çok konvansiyonel tiyatro yapan Samsun Sanat Tiyatrosu’nun hedef kitlesinde ve tiyatral çizgisinde değişim öngörüyor musunuz?
Yaşar Gündem: Biz toplumsal ve derdi olan metinleri sahneye taşımaya devam edeceğiz. Ya da oyunlaştırılarak sahneye konulacak Romanlar, öyküler ve yaşanmış hikayeler bizim hep ilgimizi çekecek. Bu süreçte denemekten çekinmeyecek ve yeni yönetmen, yeni metinler ile de buluşacağımıza inanıyorum.
Yavuz Pak: Sizce İstanbul’a taşınmanın Samsun Sanat Tiyatrosu için avantajları ve dezavantajları ne olacak?
Yaşar Gündem: İstanbul’da perde açmak göz önünde olmak anlamında olumlu olacak diye düşünüyorum. Elbette bize de yeni bir enerji verecek. Yeni bir başlangıç gibi. Tekrar kolları sıvamak ve mücadeleye devam etmek gibi.
Dezavantajları bende bilemiyorum sanırım başımıza geldikçe göreceğiz ve bertaraf edip yolumuza devam edeceğiz. Şimdiler de İstanbul’da yerleşik olarak yeni bir kadro kurmanın arifesindeyiz. Sanırım en zorlu süreçte bu olsa gerek. Yeni bir Aile oluşturmak ve bu dostlar ile kaldığımız yerden yine zorlu yollara dalıp mücadeleye devam etmek.
Yavuz Pak: Çok teşekkürler Yaşar Bey, İstanbul’da yolunuz açık olsun…
Yaşar Gündem: Ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne çok teşekkür ederim.