“Yarın Her Zaman Güzeldir… ” 

Pınar Çekirge
6,9K Okunma

Aslında söze “Theope”, “Kırmızı Pabuçlar”, “M.Butterfly”, “Kuyruklu Yıldız Altında”, “Meraki”, “Hasır Şapka”, “Kırmızı Pazartesi”, “Dosya”, “Metro Canavarı”, “Tensing “, “Rumuz Goncagül”, “Ocak”, “Kadın Hayattır,Memattır Kadın”, “Komşum Hitler”,” İstanbul Efendisi “, “Maske ve Ruh”, “Bir Şey Yap Met”, “Gidiş Dönüş Moskova”, “Bu Memleket Bizim” oyunlarından mı başlasak?

“Kabuslar Evi / Son Dans”ta yaşar kıldığı Berna’dan bahsetmemek de olmaz.

Şimdi, tam da bu satırları yazarken, asistanlık yaptığı “Müfettiş”,”Aşk Mektupları”, “İstanbul’un Gözleri Mahmur”, ”Vanya Dayı”, ”Molier, Kara Komplo” adlı oyunlar geldi aklıma.

Yeri, zamanı değil belki ama, haydi itiraf edeyim, Mahperi Mertoğlu bana hep Onat Kutlar‘ın bir sözünü hatırlatı:

 “Yarın her zaman güzeldir…”

Kahkahası, birbirinden çok farklı renkleri, güzelliği, edası, her var ettiği karaktere yepyeni duygular, anlamlar katışı, sahnede göründüğü an (gözler ondan başka hiçbir şeye bakamaz zaten) yaydığı ışıkla bizleri büyüleyen, evrensel ve çağdaş değerlerden asla ödün vermeyen Mahperi Mertoğlu… Hayatın içine içine yürüyen Mahperi Mertoğlu. Gel de hayran olma, gel de sevme böyle birini. Mümkün mü?

“Dionysos’un Çocukları” röportaj serimizde Mahperi Mertoğlu ile hayattan, tiyatrodan, elbette “Kırmızı Pazartesi”, “Ocak”, “Meraki”den konuştuk.

Fotoğraf: Esra Kılıçer

İstanbul Efendisi’ne meydan okuyan, güzeller güzeli Çengi Afet Kadın’ı unuttuk sanmayın. “Komşum Hitler”de sosyal medya bağımlısı, sürekli selfie çekip paylaşan Gamze’yi de…

Ah nasıl hatırlamam, Nikolai Mihayloviç Çmutin için bir araya getirilen üç gelin adayından biri olan Rosa Alexandrovna’yı? O’nun kızıl saçlarındaki ışık çakımlarını…

Peki ya, “Kırmızı Pazartesi”nin Victori Guzman’ı, Alberta Simonds’ını?

Tüm bunları konuşurken, “Sonuna ‘n’ ekledim Ayşen oldu” diyerek “Rumuz Goncagül”ün Ayşen’i çıkıp gelmesin mi yanımıza? Ayşen bu susmak bilmez, oysa biz Mahperi Mertoğlu ile konuşacaktık sadece. Git desen olmaz. Dinlemesek kırılır. Gel de kolaysa çık işin içinden.

Ayşen durmadan anlatıyordu :

“Yaşım yirmi beş. Annem hacı. Dünyalarımız ayrı. Baktım ki bir arada olamayacağız, kendimi evliliğe attım. Hayat bu, herkes bir yol seçmek zorunda. Şimdi ayrılıyorum. İlan verdim, yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yoktur.” (1)

Bilmem nasıl oldu, Monet, belki Van Gogh sarısı belli belirsiz bir ışık düştü duvara. O an Mualla’yı hatırladım, nedense.

Ödül ber zaman ödül komitelerinden gelmiyor, seyircide omuzunuza çok önemli ve gururla taşıdığınız bir rütbe takıyor “Melekler Korusun” isimli televizyon dizisinde otistik bir karakteri, Mualla’yı canlandırmıştım. İnanarak üstlendiğim, içime sinen bir roldü. Bir gün markette bir anne kızla karşılaştım. Anne boynuma sarıldı, ‘Kızım da otizimli ve sizi ekranda izlerken, kızımı görüyorum.” Bu belki de meslek hayatımda aldığım en güzel iltifattı.”

Fotoğraf: Esra Kılıçer

“Şaşıfelek Çıkmazı”nın Seda’sı, “Bana Sevmeyi Anlat”ın Ayla Aydın’ıda görür gibi oldum salon girişinde. Ha birde pavyon patroniçesi var; Şerif Abla. Bir insanın bu kadar çok kimliği olmaz ki canım. Hangisi lafı alacak, hangisi ne anlatacak, dahası ve en önemlisi de, Yavuz ile ben bunca insanı nasıl idare edeceğiz? Bak yine Gamze fotoğraf çekip Instagram’da paylaştı bile. O’nun sayesinde dakikalardır binlerce kişi bu röportajı canlı yayında izliyor zaten. Ah, başımıza gelenler. Fenomen olduk, fenomen!

Ah hayır, Büyük Anne bastonuna dayanarak bize doğru yürüyor. Yavuz’a derhal “Nihat,  Sevda, Fazıl’ı ara, erişemezsen Safiye Hanım, Tarık Bey’e ulaş, çabuk” diye fısıldadım.

“Hastayım da bir yerim ağrıyor benim. Tavuk var mı yemekte?”

Geç kalmıştık. Yavuz sordu, “Sırtınız mı?”

“Ya, sırtım ağrıyor benim. Neden kimse bakmıyor bana?” (2)

Büyük Anne ile nasılsa baş edebilirdik de, ya Azmiye’nin yolu buraya düşerse, ne yapardık, bilmiyorum.

Oyuncu olmaya karar vermek….

Mahperi Mertoğlu, alışılmışın dışında bir açıklama yapıyor:

“Hani, çocukken, kendimi bildim bileli oyuncu olmak isterdim, derler ya. Ben de, hiç öyle olmadı. Boğaziçi Üniversitesi’nde okurkende tiyatro yapmadım. Ama yine de bir öncesi var tabii; ailem beni tiyatroya götürürdü Ankara’da. Küçüktüm, beş, altı yaşlarında filan. Yerimden kımıldamadan oturur, sahnede olup biteni dikkatle izlerdim. Demek ki, ilgimi çekiyormuş tiyatro…” 

Fotoğraf: Esra Kılıçer

 Ayten Gökçer Etkisi…

“Farkında olmasam da, oyunculuğu seçmemde Ayten Gökçer‘in etkisi olmuştur, kanısındayım. O’nu sahnede her gördüğümde büyülenirdim adeta… Hele o yeşil mavi ışıklarla menevişlenen gözleri…”

Mahperi Mertoğlu, Erenköy Kız Lisesi Matematik Bölümü’nden başarıyla mezun oluyor. Zaten okulla, derslerle arası hep iyi, çalışkan, dışa dönük, sorumluluk sahibi bir öğrenci çünkü. Çok konuşan, çok hareketli olması da, kusur değil elbette. Ama biraz inatçı… Söylenenlerin tam tersini yapıyor, bildiğini okuyor. Ailesi ille tıp eğitimi almasını istese de, hani, nasıl desem, bazen hayat, bazen rastlantılar girer ya devreye, Mahperi Mertoğlu Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazanıyor. Hayalinde, Amerika Birleşik Devletleri’ne gidip, tiyatro yazarlığı üzerine master yapmak var.

Ve Gencay Gürün 

Hep derim, kaderin bize hangi yazılmamış sayfaları açacağını önceden bilemeyiz.

“Bir gün üniversiteye konuşma yapmak üzere Gencay Gürün geldi. Etkinlik sonrası yanına gidip, tiyatroya ilgim olduğunu, bu konuda yurtdışında eğitimime devam etmek istediğimi söyledim. Beni dikkatle dinledi ve ‘ Bir dönem bizimle, Şehir Tiyatrosu’nda çalışın. Hem deneyim kazanır, hem de referans alırsınız ‘ dedi. Kabul ettim.”

Dârülbedâyi’liyim

Gencay Gürün‘ün önerisiyle kendini provalarda, sahnede bulur Mahperi Mertoğlu.“Theope”de rol alır. Bu arada oyuncu olma kararını çevresindekiler asla yadırgamaz. Dediğim gibi, enerjisi, heyecanı, duruşu, tavrı, mimikleri, ses tonu, yüzüne yansıyan iç ışığıyla çocukluğundan beri farklıdır zaten. Bir başkadır…

“Elbette, ailem, yarın kaygısıyla biraz düşünceliydi. Tiyatrocuların maddi anlamda sıkıntı çektikleri yadsınamaz bir gerçekti çünkü. Hoş, şimdi de değişen çok şey yok aslında. Zamanla başarımı, mutluluğumu, azmini gördükçe beni desteklediler, izlerken kıvanç duydular. Tabii, Amerika Birleşik Devletleri’nde yüksek lisans yapmak planıda yattı bu arada.10 sene sonra Yeditepe Üniversite’sinde değerli hocam Prof.Dr. Cevat Çapan yüksek lisans açınca gerçekleştirdim o hayalimi”

Fotoğraf: Esra Kılıçer

Ali Taygun, Suna Pekuysal, Ayşe Kökçü ve diğer ustalarım…”

“Evet, konservatuar mezunu değilim. Evet, tiyatroya dair her şeyi prova sürecinde, sahnede, kuliste usta/çırak ilişkisiyle öğrendim. Düşünün, Ali Taygun, Atacan Arseven, Savaş Dinçel, Toron Karacaoğlu, Suna Pekuysal, Macit Koper, Ayşe Kökçü, Kahraman Acehan, Cüneyt Türel, Özdemir Han, Salih Sarıkaya ve daha niceleriyle çalıştım. Mesela Erol Keskin‘den tam üç ay boyunca Tai-chi eğitimi aldım. Hiç unutmam, ‘Hasır Şapka’da oynarken, Suna Pekuysal sahne gerisinde beni izler sonrasında ‘Şunu şöyle yap, burada böyle söyle’ şeklinde önerilerde bulunurdu. Dediğim gibi, rüya kadrolarla çalıştım. Değerli yönetmenler, oyuncularla, hep iyi projelerde buluştum. Ve şu ana kadar, istemediğim, hissetmediğim, içinde olmaktan rahatsızlık duyduğum hiçbir projede bulunmadım. Bazen ağır bedeller de ödedim bu uğurda. Varsın, olsun. Altını çizerek yineliyorum, Dârülbedâyi gerçek bir okuldur.”

Mazoşist Bir Oyuncuyum…

Mahperi Mertoğlu, kolay, sıradan roller yerine sahnede kendisini zorlayacak, her defasında risk almasını sağlayacak, hatta sağlığını tehdit edecek kimlikleri yaşar kılmayı tercih ediyor.

“Sevgili Can Doğan ‘Kuyruklu Yıldız Altında’yı yeniden sahneye taşımak istiyordu. Hatta Hale Akınlı‘nın rolü için beni düşünmüş. O oyunu, o eserde canlandırdığım Azmiye karakteri ile dorukta bitirmiştim, muhteşem bir kadroyla. Yeniden aynı projede rol almak bana bir şey katmayacaktı.Tam da o günlerde, Yıldırım Fikret Urağ‘ın ‘Ocak‘ı yöneteceğini öğrendim, tüm itirazlara karşı koyup, Büyük Anne rolünü aldım. Şimdi, yaşlılar, bilirsiniz hep dik durmaya çalışsalar da, vücutları onlara ihanet eder. Eğilirler, hareketleri giderek yavaşlar. Provalarda sırtımda yedi kilo kurşunla dolu bir çanta, ayak bileklerime bağlı ağırlıklarla çalıştım.”

Sonrası boyun fıtığı, tabii…

“Çok özel bir roldü. Dediğim gibi, risk almıştım. Hatırlıyorum, otuzuncu oyun filandı, teyzem gelip izledi. Temsil sonrası, boynuma sarıldı. ‘Aynen anneannen gibiydin’ dedi. Gözyaşım dur, akma…

Mahperi Mertoğlu “Ocak” ve “Komşum Hitler”de iki sezon peş peşe rol alır. Buna rağmen, nedense yönetim tarafından “performans düşüklüğü“ ile ödüllendirilir!!! Teşvikleri kesilir arka arkaya. “Komşum Hitler”de ağır bir kanama geçirir sahnede oynarken…

Fotoğraf: Esra Kılıçer

“Aslında düşünüyorum da, ‘Ocak’, Ali Taygun‘un bana güvenip kadrosuna aldığı ‘M.Butterfly’, ‘Kuyruklu Yıldız Altında’, ‘Tensing’, ‘Rumuz Goncagül’, ‘Hasır Şapka’, ‘Kırmızı Pazartesi’, ‘Komşum Hitler’, ‘Gidiş Dönüş Moskova’, ‘Meraki’ meslek hayatımda önemli dönüm noktalarıydı…”

“Meraki”de Kamuran Usluer‘in emekliye ayrılması, Ayşe Kökçü‘nün hazırlandığı “Kanlı Nigar” oyunu nedeniyle, “Meraki”ye daha fazla devam etmek istememesi sonucunda, yönetmen Ali Taygun bir karar verir: Kendisi Kamuran Usluer‘in, Mahperi Mertoğlu ise Ayşe Kökçü‘nün rolünü üstlenecektir. Ancak…

“Olmaz, dedim. Bir Dârülbedâyi’li olarak, önce rolü emanet alacağım oyuncudan, yani Ayşe Kökçü‘den icazet almam gerekir, dedim. Aradım, durumu açıkladım. Ayşe, bu davranışımdan ötürü çok duygulandığını belirterek, ‘Elbette, rol senin. Başarı diliyorum’ dedi. O günden beri arkadaşım, dostum, ustam.

Sahi, bütün bu başarılardan, ödüllerden, ödül adaylıklarından, kendisini her defasında farklı doruklara eriştiren rollerden sonra, bir hayali daha var ki…

“Sahnede erkek rolü oynamayı çok istiyorum. Ali Taygun, ‘Beğendiğiniz Gibi’’, ‘On İkinci Gece’de böyle bir karakter için beni düşünmüştü ama, olmadı.” 

Bu arada “Yaygara 70” projesinde Alaybey Sokağı’nın Ajan Bahriye’si rolü için Mahperi Mertoğlu düşünülürse de, yönetmen Haldun Dormen, vaktiyle Erol Günaydın‘ın canlandırdığı Bahriye için ‘ille bir erkek oyuncu olmalı’ konusunda ısrar eder. Bu sebeptende bir teşviği kesilir, yani reddetmediği bir rol yüzünden o sene oynamadığı için.

“Eleştiri bir oyuncu için çok önemli bir yol göstericidir. Sir Laurence Olivier‘in dediği gibi, ’Eğer herkes oyunu, oyunculuğunu övüyorsa bunun altında bir iş vardır, demek ki başarılı olunmamıştır.’ Hep söylerim, bizim yaptığımız iş, ego savaşlarına açıktır, kıskançlık, rekabet hissi kaçınılmazdır. Elbette, yapıcı, dürüst, nesnel eleştiri eksikleri fark etmemizi sağlar.”

“Fakat her zaman adil olunamıyor. Bu ödül sistemleri için de geçerli bu hiç kuşkusuz. Hakkaniyet kurulamıyor. Hele hele ödül jürilerinde, faal olarak tiyatro yapan oyuncu, yönetmen, eleştirmen, yapımcıların kesinlikle görev almaması gerektiği düşüncesindeyim. Benimle aynı rolü oynayabilecek bir kişi aday belirliyor, olmaz.”

“Sanatta gerçeği, hayatın anlamıyla bulmak gerekiyor bana göre.” diyor Mahperi Mertoğlu ve Yavuz’un sorularını yanıtlamaya başlıyor…

Fotoğraf: Esra Kılıçer

Yavuz Pak: Yok olmaya yüz tuttuğunu söylediğin Darülbedayi geleneklerini belirleyen tarihsel koşullar sence nelerdir? Tiyatronun kıdemli bir oyuncusu olarak, bu gelenekleri aktarabildiğinizi söyleyebilir misin?

Mahperi Mertoğlu: Bence asıl unsur Z kuşağı.Çünkü Z kuşağı çok farklı ve bambaşka dinamikler  üzerinden düşünüp yaşıyor. Darülbedayi geleneklerinden kastım kulis ve sahne üstü olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Yeni nesli bu teamülleri bilmiyor , belkide bizler öğretemiyoruz. Aslında sahne gerisindeki hâl ve tavır, sahne üstünü de belirler. Meselâ biz Suna Pekuysal’ın önünde ayaklarımızı masaya uzatarak, kaykılarak oturamazdık, oturtmazdı. Her partnerinize ,yaştan bağımsız olarak saygılı olmalısınız ama gelenek büyüklere saygıyı da gerektiriyor. British Council bursuyla İngiltere’ye gittiğimde, profesyonel oyuncuların bir workshopuna katılmıştım. Orada ilk yapılan şey, gözü kapalı biçimde kendinizi partnerinize bırakmaktı yani güven, teslimiyet. Sahnede bu olmazsa hep eksik kalırsınız.

Bizim kuşak, açıkçası Darülbedayi geleneklerini yeni kuşaklara aktarmakta biraz zayıf kaldı. Özelleştiri yapıyorum. Çünkü biz, Türkiye gibi; modernleşmeye çalışırken  geleneklerimizi yaşatmayı başaramadık. İyi, güzel gelenekleri modernleşmeye kurban ettiğinizde sıradan ve sakil oluyorsunuz aslında.

Yavuz Pak: Geniş kitlelerin pahallı buldukları özel tiyatroların oyunlarına gitmekte zorlandıkları ve ucuz bilet bulabildikleri ödenekli tiyatroları tercih ettikleri ekonomik kriz koşullarında, sizce ödenekli tiyatroların kamusal sorumlulukları artmakta mıdır? Bu durum, ödenekli tiyatroların repertuvar tercihlerinden estetik rejimlerinine kadar ne tür tercihler yaratabilir?

Mahperi Mertoğlu: Zaten ödenekli tiyatroların aldığı en büyük eleştiri bilet fiyatlarının ucuz olması. Şu unutulmamalı: Ödenekli tiyatrolar tiyatro seyircisi yetiştiriyorlar. Çocuklar, yetişkinler çoğunlukla ödenekli tiyatrolarlarla tiyatroyla tanışıyor. Devlet erkinin de atladığı şey bu aslında. Tiyatroya ödenek ayırmak, aslında sağlam bir kültürel altyapı oluşturmakla ilgili. Ödenekli tiyatroların imkânları daha geniş olduğu için klasik, kalabalık kadrolu oyunları daha rahat sahneleyebilir, seyirci altyapısını oluşturur. Özel tiyatrolar da bu temel üzerine en  avangard, en absürd oyunları dahi rahatça seyirciye sunabilir.

Fotoğraf: Esra Kılıçer

Yavuz Pak: 2012 yılında yapılan yönetmelik değişikliğiyle, İBB Şehir Tiyatroları’nın yönetim yapısı değiştirildi. Tiyatronun en üst yönetim organı olan Yönetim Kurulu’nun başkanı İBB Genel Sekreter Yardımcısı, başkan yardımcısı ise Kültür İşleri Daire Başkanı oldu. Ayrıca bir müdür ve bir belediye meclis üyesi de Yönetim Kurulu’nun üyesi. Tiyatronun yönetiminin çoğunluğu belediye bürokrasisinde. Sizce bu durum tiyatronun özerkliği, sanatsal ifade özgürlüğü ve “tiyatroyu tiyatrocular yönetir” prensibi bağlamında nasıl değerlendirilebilir?

Mahperi Mertoğlu: Bu yönetmelik değişikiliğinde üç ana mesele var. En önemlisi, genel sanat yönetmeninin yetkilerinin elinden alınması. Bir sanat kurumunda, genel sanat yönetmenin karar vermesi gereken konularda belediye bürokratlarının oy çokluğu kabul edilemez. Bunu liyakat temelinde söylüyorum. Aslında bu yönetmelik değişikliği, belediye yönetimin kendisine yaptığı bir darbe bu anlamda. Çünkü belediye kendisinin seçtiği insana yetki vermiyor.

İkinci meseleye gelince. Eskiden Darülbedayi katma bütçeli bir kurumdu, yani mali özerkliği vardı ve tiyatro kendi harcamalarıyla ilgili kararları kendisi alabiliyordu. Ama yönetmelik değişikliğiye bir şube müdürlüğüne indirgendi kurum ve bütçesinin onaylaması gerekiyor. Yani, genel sanat yönetmeni kararlar alıp yürürlüğe koyarken insiyatif alamıyor. Eski yönetmelikte, sanatçıların kendi aralarından seçtiği iki üye vardı Yönetim Kurulu’nda artık yok.

Toplamda bakınca, belediye bürokratlarının oy çokluğu olan bir yönetim yapısı var. Kişilerin niyetlerinden inisiyatiflerinden bağımsız olarak, bu yapı bir sanat kurumu için kabul edilemez.

Yavuz Pak: Yönetmelik değişikliği 2012’de yapıldı. Oysa 2019’da belediye yönetimi değişti, 2024 seçimlerinde bu yönetim pekişti ve fakat, kurumsal özerkliği yok eden bu yönetmeliğin değiştirilmesi gündeme gelmiyor hâlâ…

Mahperi Mertoğlu: İŞTİSAN çok uzun zamandır bu konuda çok çalışıyor. Geçen dönem İBB Meclisi’nde yaptığımız görüşmede, belediye yönetiminin mecliste çoğunluk olmaması nedeniyle yönetmelik değişikliğinin gündeme getirilemedi söylenmişti. 2024 seçimleriyle artık meclis çoğunluğu da belediye yönetiminde. Artık bekliyoruz ivedilikle yönetmeliğin değiştirilmesini.

Fotoğraf: Esra Kılıçer

Yavuz Pak: 2016 yılında, 15 Temmuz darbe girişiminden iki hafta sonra hükümetin olağanüstü hal (OHAL) ilanının ardından yayınladığı 667 No’lu Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) dayanarak, aralarında senin de olduğun İBB Şehir Tiyatroları’nda görevli 6 tiyatrocuyu açığa aldı. Sen, İrem Arslan, Arda Aydın, Ragıp Yavuz, Sevinç Erbulak ve Kemal Kocatürk görevden uzaklaştırıldınız. Neler yaşadın o dönemde?

Mahperi Mertoğlu: Açığa alınmadan bir gece önce aranarak tiyatroya çağrıldık. Tiyatroya gittiğimizdede açığa alındığımız tebliğ edildi. İnanılmaz bir biçimde, tebligatta her türlü örgüt üyeliği şüphesi!!! vardı. O kadar temizmişiz ki, hiçbirinden suçlu bulunmadık. Tuhaf olan şu; o dönem sakıncalı ilan edilen tv kanallarının hiçbirinide hiçbir zaman rol almadım, hatta bir yemek programı vardı, defalarca davet edildiğim halde gitmedim. Keza Türkçe Olimpiyatları… Ya  kabul etseymişim, halimi düşünemiyorum… Bu çok acı bir şey aslında. Ağustos ayında açığa alındık ve Aralık ayında geri döndük tiyatroya.

Müthiş bir korku iklimi hakim oluyor bu tür süreçlerde. Tiyatro yönetimini bir kenara bırakıyorum, en yakın arkadaşlarımız bile çok korktular. Çok cesur bir kaç kişiden destek görebildik sadece. Aslında böyle zamanlar ciddi bir hayat sınavı gibi, dostunuzu düşmanınızı ayırdedebiliyorsunuz. Ben hayatımdaki gereksiz insanları eledim. Benim hiç dövmem yok vücudumda ama bir gün dövme yaptırırsam “öldürmeyen acı güçlendirir” yazdırmayı düşünüyorum.

Yavuz Pak: Ödenekli tiyatrolarının hakimiyetine karşı ortaya çıkan ve bugün artık ana akım olarak değerlendirilen alternatif/bağımsız tiyatrolar hakkında ne düşünüyorsun? Oyunlarını takip edebiliyor musun?

Mahperi Mertoğlu: Evet, çok oyun izliyorum. Oyun izleyen bir tiyatrocuyum diyebilirim. Her şeyden önce, bu kadar çok tiyatro olduğu için şükrediyorum. Zaman içinde bir doğal seleksiyon olacak elbette, bir kısmı gelecek yıllara kalacak. Pandemi, ekonomik kriz  sekteye uğrattı bu tiyatroları ama varlıklarını çok değerli buluyorum. Özellikle gençleri yakalamaları çok önemli. Ödenekli tiyatrolara alternatif olacak, bize de bu anlamda yol gösterecek olan tiyatroların varlığı kıymetli benim için…

Fotoğraf: Esra Kılıçer

Ve final sorumuzu şöyle yanıtlıyor Mahperi Mertoğlu: “Buğulu bir pencere camına ‘Barış ve Özgürlük’ yazardım.”

Mahperi Mertoğlu, hiç kuşkusuz,  malzemesi bol, varsıl oyunculuğu, sınır tanımaz yeteneği, sahne sıcaklığı/hakimiyeti, çalışma disiplini, dimdik duruşu, good sence of humor’u ile döneminin en özel, en önemli oyuncularından biridir.Tepeden tırnağa tiyatrocudur çünkü. Sahne ışığıyla doğmuştur. Bütün o zor, tuzaklı rollede alabildiğince yalın, denetimli, doğal, etkili, her izleyenin kendisinden bir şeyler bulduğu, her izleyenin kendi hikayesini sorguladığı oyunculuklar sergilemesi bundandır.

PINAR ÇEKİRGE – YAVUZ PAK

 

Kaynakça:

(1) Arayıcı Oktay:”Rumuz Goncagül”

(2) Özakman Turgut.:”Ocak”

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku