Vecihi Ofluoğlu ile Pantomim ve Dünya Mim Günü Üzerine…

Müge Saut

TÜRKİYE’DE KÖRELMEYE BAŞLAYAN SANAT

Pantomim sanatı; dansın bir parçası olan Roma Pantomimus’uyla gelişir. İngiliz gezici tiyatroların dil ve kültür farkından dolayı ülke ülke dolaşırken kullandıkları Pantomim, İtalyan Commedia Dell’arte’yi de etkileyerek kendine yol açar. Burlesk’i, halk masallarını, akrobasiyi de içine alan, sonuç olarak günümüze kadar gelerek sözsüz oyun biçimini almıştır. 20.yy başlarında, sanatta modernleşme gerçekleştikçe Etienne Decroux, Meyerhold, Jack Copue, Marcel Marceau gibi öncü sanatçılarla birlikte mim sanatı gelişkinlik gösterir.

Dünya Mim Günü, Dünya Mim Örgütü’nün girişimiyle 22 Mart’ta kutlanmaya başlar. Hem mim sanatının yaşamasını hem de Marcel Marceau’nun (22 Mart 1923- 22 Eylül 2007) anısına 2011 yılından bu yana birçok ülkede kutlanmaktadır. Bu sene Altkat Sanat’ta çeşitli etkinliklerle kutlaması yapılacak olan Dünya Mim Günü’ne özel, Dünya’da tek örneği olan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Pantomim Sanat Dalı kurucusu Vecihi Ofluoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Müge Saut: Türkiye de 54 yıldır bu sanatın içerisinde deviniyorsunuz. Bize İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Pantomim Sanat Dalı bölümünden bahseder misiniz? Nasıl kuruldu, süreç nasıl gelişti?

Vecihi Ofluoğlu: İstanbul Üniversite Devlet Konservatuvarı çok geç verilmiş bir karar olsa da 2006 yılında açıldı. Her zaman tavrım tüm sanatların yanında oldu. Bu sanatın yaşamasını istiyordum çünkü 1966 yılında başlayan bir hevesti önceleri. Türkiye de yok olmaya körelmeye başlayan bir sanata dönüştü. O dönem çok fazla emek vermiş insanlar da var Mim Sanatına. Pantomim Sanatını ve bunu başlatan, sürdüren insanların da anısını yaşatmak adına böyle bir girişimde bulundum. Konservatuvar bünyesinde olması da güzel bir şey diye düşündüm. Süreç böylece başlamış oldu. Pantomim Sanatının yok olmaya yöneldiğini ve giderek unutulmaya başlandığını hissettim. Bu kadar yıldır sürdüren bir kişi olarak böyle bir sorumluluk duygusu içerisinde bu konuya el atmam gerektiğini düşündüm. Bu girişimim biraz geç oldu ama daha erken başlasaydım daha farklı şeyler olurdu. Daha çok yol almış olabilirdim bugün belki. Ama ne olursa olsun bir yerinden yakalamak ve alıp sürdürmeye çalışmak yine de güzel bir şey diye düşündüm. 

İlk açıldığında 4 öğrenciyle başlamıştık. Her şeye karşın ayakta durmak zorundaydık. Pantomimi filizlendirmeye çalışıyorsunuz ve yaşamasını istiyorsunuz. Bunun için çok sağlam iradenizin olması gerekiyor. Bazen kaygılandığım da olmuştur. Acaba bu iş yürümezse ve yarım kalırsa nasıl bakarım insanların yüzüne dediğim diye düşündüğüm olmadı değil. Türkiye gerçeği bu, bir işe başlarsınız olur ya da olmaz önemli olan böyle bir girişimde bulunmaktı. 4 kişiyle başlayan süreç şimdi mezun öğrencilerle beraber yüzlerce öğrenciye ulaştı. 

Yalnızca şuna üzülüyorum, 2006 yılında bu bölümü açtığımızda, en azından beklerdim ki bu işi sürdüren pantomim sanatçılarının gelip hayırlı olsun, bizim yapabileceğimiz bir şey var mı demelerini beklerdim. Ama birkaç kişinin ötesine gitmedi bu. Yine de kötümser olmak istemiyordum. Belki biz yeterince kendimizi duyuramamış olabiliriz diye düşündüm. Ama sosyal medya sayesinde dünyanın her yerinde tanınıyoruz şimdi. 10’a yakın ülkeden bizzat gelip bizle tanışan ve öğrencilerimizle kısa da olsa eğitim sürecine katkıda bulunan yabancı pantomim sanatçıları oldu. Bu güzel bir şey. 

Geçtiğimiz sene pantomim bölümüne öğrenci alımı durduruldu. Bu üzücü fakat bu sanatı icra eden mezun öğrencilerimden umutluyum.. Çünkü şuan onların bu sanatı yaşattıklarına tanık oluyorum.

BEDENİMDE BİR SÜRÜ ÖĞRENCİM VAR

M.S.: Pantomim Bölümü öğrencileri nasıl bir ekolle geliştirildi. Bize biraz bahseder misiniz?

Vecihi Ofluoğlu: Dünyada ya da Türkiye de böyle bir okul olmadığı için ekolden de çokça bahsedemiyoruz ne yazık ki. Ama pantomim yapan sanatçılardan etkileniyorsunuz. Fakat giderek kendinize özgü bir yol, bir çizgi, bir ekol oluşturmaya başlıyorsunuz. Bu; olgunluk dönemini geçinceye kadar sağdan soldan alıntılarla kendinize özgü bir yapı oluşturmaya benziyor. Yarattığımız nasıl bir ekol bilemiyorum ama sonuç olarak kendime özgü bir şey oluşturmaya çalıştım. Çünkü bir oluşumu yapılandırmaya çalışıyorsunuz mutlaka etkilendiğiniz ya da almanız gereken şeyler varsa çevrenizden alıyorsunuz, bu kaçınılmaz. Sonuçta siz burada bir sanatın eğitim sürecini var etmeye çalışıyorsunuz. Tek başınıza hiçbir şey değilsiniz çünkü. Burada ki hocalarla kurduğunuz bağlar ya da öğrencilerle ders yaparken de bir takım şeyler kafanızda oluşmaya başlıyor. Bu şekilde belki de giderek kendi ekolünüzü oluşturuyorsunuz. 

Pantomim sanatına yeni başladığınız zaman özellikle eğitimin ilk yıllarında öğrencilerimde de görüyordum, daha çok bedeninizle uğraşıyorsunuz. İlk senelerde sahneye çıkıp da minik de olsa bir gösteri sunmaya kalktığınızda hocalarınıza ya da diğer arkadaşlarınıza kendinizi göstermeye çalışıyorsunuz. Çünkü bir şey zaman içerisinde koyulaşmaya ve yer etmeye başlıyor. Benim hocalığımda da ya da pantomim sanatına başladığım ilk yıllarımda hep sanatımın önünde durmak gibi bir hata içerisinde bulundum. Neresinde duracağımı çok iyi ayarlayamamıştım çünkü. Ama izleyici sizi mi yoksa var ettiğiniz şeyi mi izleyecek gibi çok bıçak sırtı bir durum. Zaman içerisinde çok şey öğreniyorsunuz. Hatta hocalık yani birine bir şey öğretirken karşıdan çok şey öğreniyorsunuz. O eğitim sürecinde birine bir şey öğretirken, farklı bedenlerde bir şeyleri yapılandırmaya kalkarken, hızlı yol almaya başlıyorsunuz. Dolayısıyla şimdi geriye dönüp baktığımda bedenimde bir sürü öğrencim var. Onlarla bir yerlere geldiğimi hissediyorum. Çok enteresan olan, beden bir süre sonra bazı şeyleri yanlışsız ve kendi başına yapabilecek deneyime kavuşuyor. Siz sadece ondan sahne adına bir takım isteklerde bulunuyorsunuz.  

M.S.: Okulun pantomim bölümü kurulduktan sonra ne gibi zorluklar yaşadınız? Pantomim sanatını ülkemizde nerede görüyorsunuz?

Vecihi Ofluoğlu: Sanıyorum kurduğumuzda Dünya’da tek örnek olarak gösteriliyorduk. Hatta Türkiyede de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı olarak da alternatifimiz yoktu diyebilirim. O dönem konservatuvarın kendi bünyesinde böyle bir oluşuma kucak açması bence çok önemli bir şeydi bu yadsınamaz.

Fotoğraf: Dilan Bozyel

BİZİ SUSTURAMAYACAKLAR ÇÜNKÜ ZATEN MİM SANATI SUSARAK YAPILAN BİR İŞTİR

M.S.: Ülkemizde kişisel çabalarla mı ilerliyor mim sanatı?  Nasıl bir öneme sahip ya da engellemelerle karşılaşıyor musunuz?

Vecihi Ofluoğlu: Hayatım boyunca kafa yapımdan ve düşüncelerimden ödün vermedim. Bana ısrarla hayır bunu yapacaksın gibi dayatmaları ya hiç yapmam ya da ne biliyorsam onu yaparım. Yaşamım boyunca da yanlış yapmamaya özen gösterdim. Kafamızda planladığımız şeyleri son derece özgür gerçekleştirme şansımız var. Bugüne kadar engellemelerle karşılaşmadım. Zaten öyle bir şeyle karşılaşmış olsaydım durmazdım ya da farklı bir tavır sergilerdim. 

Ülkemizde hiçbir sanata değer verilemiyor ne yazık ki. Biz her koşulda işimizi yapıyoruz buna değer verir ya da vermezler. Bir güzel tarafı varsa bizi susturamayacaklar. Çünkü Pantomim Sanatı susarak yapılan bir iştir. Her koşulda da oynanır. Şimdiye kadar çok farklı dönemlerden geçtim. Ama her koşulda da oynama fırsatı buldum. 

İlk başladığımız dönemlerde bir takım şeyler söyleniyordu; Bu burjuva sanatıdır, eğlenceye dayalı daha çok komiklikler yapan insanlar, palyaço vb gibi göndermeler yapılıyordu pantomim sanatına. Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Siz, o sanat dalına ne kadar sahip çıkarsanız ve o sanat dalını kendi düşünceleriniz doğrultusunda yönlendirip o amaçla kullandığınız sürece kimse o sanat dalına bir şey söyleyemez. Bu, o sanatı ne amaçla kullandığınıza bağlıdır. Bu bütün sanat dallarında o sanatı ne amaçla kullandığınızla ilgilidir. Dolayısıyla ona temas eden, ona dokunan ona el veren ve kafa yapısını o sanatın içerisinden geçirip karşı tarafa sunan kişinin sorumluluğundadır her şey. Yani siz isterseniz şaklabanlık gösterisi yaparsınız ya da olağan üstü bir şey yaparsınız herkesin nutku tutulabilir.  Bir de bu sanatın şöyle bir özelliği var. Uluslararası bir dil. Her gittiğiniz yerde herkesin anlayacağı ortak bir dilden söz ediyorum. Onun için her koşulda oynanabilir.

M.S.: Pantomim konusunda ülkemizde ne tür kaynaklar var? Kaynak yeterince var mı?

Vecihi Ofluoğlu: Benim başladığım dönemde hiçbir kaynak yoktu. Hala kaynak çok yetersiz. Pantomim sanatçısı Ulvi Arı’nın kitabından başka basılmış Türkçe bir kaynak yok ne yazık ki. Pantomim bildiğiniz gibi harekete, eyleme dayalı bir performans biçimi olduğu için pantomim eğitiminden geçmediğiniz sürece kaynaklar pek yararlı olmayacaktır. Teknik eğitimin yanı sıra kaynak size yardımcı olabilir ancak. Yoksa kitabı açarak teknik donanım sağlayabilmek çok zor. Bir de okulda ki öğrenme süreci içerisinde eğitmenin yeri çok önemli. Eğitmen her bedeni çok iyi tanıyıp o bedenden yola çıkarak bir yapılanma içerisinde eğitimini gerçekleştirmesi gerekir. Kendi başınıza bir şeyler yaparak yol almanız biraz zor. Pantomim Sanatı el yordamıyla kendi başına üstesinden gelinebilecek bir şey değildir. Mutlaka bir yerlerden beslenmek, destek almak gerekiyor. Pantomim sanatı da böyle bir şey çünkü o tekniği bedenine almak gerekiyor. Sonra da kendi bedeninize özgü bir yöntem, yol bulup orada onu kullanmak durumundasınız. 

Yıl içerisinde öğrencilerimizi geçmişte bu işi yapan insanlarla bir araya getirip kimi atölyeler, seminerler, söyleşiler yapıp onları kaydediyorduk. Bu çok güzeldi. Bir de şu çok önemli benim için başladığım zamanlarda söylediğim gibi hiçbir kaynak yoktu o dönem. Şimdi internet aracılığıyla elinizi attığınızda bir sürü bilgiye ulaşabilme şansınız var. Dolayısıyla eskiden kimin ne yaptığını çok fazla bilmiyorduk. Birkaç kişi sürdürüyorduk. Bölümde bir arşiv oluşturmaya çalıştık. Bu arşivin iki tane ayağı var; bir tanesi burada okuyan öğrencilerle ilgili arşiv. Onların yıl içerisinde yaptığı mim oyunlarını orada toplamaya çalışıyorduk. Bir ikincisi bu işi yapan insanlara ulaşıp onlarla ilgili kaynak oluşturmaya çalışmak oldu. Şimdi bakıldığında çok önemli gibi durmasa da yıllar sonra bu işe soyunan birisi için elini attığında en azından geçmişte kimlerin bu sanatı yaptığını, oyuna gerek duyduğunda, arşive bakarak oynayan kişilerin oyunlarını alıp sergileme şansı olacak. Gelip geçiyoruz ama en azından Pantomim Sanatı adına o kişilerin kalıcı olmalarını sağlıyoruz. 

Fotoğraf: Dilan Bozyel

KENDİ BİLGİ VE ARŞİVİMİZDEN YARARLANMALARINI İSTİYORUZ

M.S.: Mim sanatının öncülerinden biri olan Erdinç Dinçer’i 2013 yılında kaybettik. Türkiye de bu sanatın yapıcıları kimler? 

Vecihi Ofluoğlu: Erdinç Dinçer bu işe çok emek vermiş, uluslar arası alanda bir takım ödülleri olan çok değerli bir insandı. Ama bir gün bakıyorsunuz uçup gidiyor ve çok az insanın haberi oluyor. Bu çok acı bir şey. Ben eminim ki Erdinç abi küsüp gitti. Hiçbir destek yeterince görmedi. Elinden tutulmadı ve kendi başına bir nefer gibi bir şeyi sürdürmeye çalıştı. Ama o kadardı işte ve bitti. Bu kadar birikimiyle gitti. Son zamanlarında konuşuyorduk, çok istiyordum İstanbul’a gelmesini, konservatuvar’daki öğrencilerle tanışmasını, söyleşi yapılmasını çok istiyordum.  Ama olamadı. 

Türkiye’de ise; 1950’li yılların ortalarında Ergin Kolbek, Erdinç Dinçer, Oğuz Aral’ın çabalarıyla başladı, fakat o dönemin koşullarında çok fazla ilerleyemedi. 60’lı yıllarda bu sanatı geliştirmek ve ülkemizde yaygınlaştırmak istiyordum. Yılar geçtikçe büyük bir özveriyle 2006 yılında İstanbul Devlet Konservatuvarı’nda Pantomim Sanat Dalını kurdum.

Yarı amatör yarı profesyonel dışarıda bu işi sürdürenlere devlet desteği diye bir şey yok. Keşke konservatuvarın yapısı buna uygun olsaydı. Belki eğitim kadrosunda değil ama bu sanatı sürdürenlere kapımızı açabilseydik. Onlara destek olabilseydik. Ya da salonlarımız olsaydı gelin burada oynayın diyebilseydik. Kendi bilgilerimizden ya da arşivimizden yararlanmalarını sağlayabilseydik.  

Fotoğraf: Ferda Ünür

TOPLUMSAL SORUNLARA IŞIK TUTAN UÇSUZ BUCAKSIZ BİR ALAN VAR

M.S.: Birçok öğrenci yetiştirdiniz. Bir öğrenci oyun yazmak istediğinde bu süreçte nasıl hazırlanıyor? Söz olmalı mı ya da mim oyununda müzik kullanımı nasıl? Oyunun belli bir süresi olmalı mı?  

Vecihi Ofluoğlu: Pantomim de söz olmasına karşıyım. Müzik ya da efektler kullanılabilir pantomim oyununda. Ama hiçbir zaman müziğin esiri olunmamalıdır. Müzikten yola çıkarak ya da öyküsünden yola çıkarak bir oyunu sergilersiniz ama müzik hiçbir zaman oyunun önüne geçmemelidir. Ya da oyunu kurtaran bir özellik taşımamalıdır. O sessizliğin içerisinde sadece oyuna katkısı olan, oyunu renklendiren süslendiren bir şey olmalıdır. Efekt konusunda sonuç olarak işimiz harekete dayalı bir şey.  Her şeyi de hareket-bedenle anlatabilmek çok zor ama siz ısrarla bir şeyi dile getirmeye çalışıyorsunuz ve o oyunu oynamak istiyorsunuz. O oyunu oynamanız için de bir şeylerden destek almanız gerekiyor. Oyunun bir yerinde örneğin martı sesi gerekiyorsa tabi ki koyarsınız oraya. Beceremediler de martı sesi koydular demez kimse. Oyunun bir yerinde martı sesi çok önemli ise kullanılabilir. 

Pantomim sanatının hayal gücünü geliştiren bir özelliği var. Siz başkasının duyamadığı göremediği bir takım şeyleri kafanızda var etmeye başlıyorsunuz bir süre sonra. Elinizi attığınızda bir anda elinizde avucunuzun içerisinde bir şeyler oluşmaya başlıyor. Bunu sadece fiziksel anlamda değil kafanızda da bir şeyleri var etmeye ve siz onları görmeye başladığınızda izleyici de görmeye başlıyor. Dolayısıyla böylesi bir eğitim anlamında hayal gücünüzü genişlettiğinizde de kafanıza düşen oyun adına fikirler de bir anda biçime dönüşmeye başlıyor. Hareketi yazmak son derece zordur aslında. Teknik anlamda oturup da bir pantomim oyunu şöyle yazılır diye çok kuralcı da olmamak gerekiyor.  Ama her öğrencinin kendine özgü bir yol çizmesi gerekir. Konservatuvar da şöyle gerçekleşiyordu; bir takım öykülerden, başlıklardan ya da fikirden yola çıkarak bir oyun yazma düşüncesi oluşturulurdu. Bir başkasının yazmış olduğu bir oyunu alıp oynamanız da belki olası ama herkes kendine özgü yazdığı için bir başkasından aldığınız oyunu toparlayıp kendi bedeninize uydurmanız ve kendinize özgü oynamanız biraz zor olabilir. Burada başka yöntemler denenebilir. Alırsınız bir oyunu ama sizden çıkmaya başladığında o oyun artık alıntı yaptığınız kişiye ait değil size ait bir şeye dönüşmeye başlar. 

M.S.: Sokak Sanatı anlamında sokakta da Pantomim oyunu yapılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?  

Vecihi Ofluoğlu: Konservatuvardaki eğitim sahneye ve salona yönelik bir eğitimdi. Tabi kısır düşünmek istemiyorum ama sokağı hedefleyerek bir şeyi yapmadığımız anlamına gelmesin. O işe sokak tekniği temelini alarak başlanmalı. Sokak tekniği ile sahne tekniği aynı şeyler değil. Mesela konservatuvar bünyesinde eğitimlerimiz devam ederken, öncesinde sokak deneyimi olan ya da sonrasında sokak deneyimini kendi uğraşları sonucunda elde eden öğrencilerim vardı. Sokakta olmaz demiyorum tabi ki. Birinde seyirciyi salona bekliyorsunuz diğerinde ise beklemeyip siz sokağa iniyorsunuz. Sokak koşulu koltuğunda oturup izleyen seyirci gibi değil çünkü. Sokakta oyun oynanırken anlık geçip giden, oyunun ortasını ya da sonunu yakalayan bir izleyici profili var. Sokak biraz da korumasız ve beklenmedik şeylerin her an yaşanabileceği bir ortam. Dolayısıyla onu çok iyi kotarıp yapmak gerekir. Tüm dünyada da bunun örnekleri var. Biz de yeterince ilgi uyandırıyor mu bilemiyorum. Ama dünyada sokak sanatçılarına bir iki metreden fazla yaklaşamazsınız. Büyük bir saygı içerisinde uzaktan izlersiniz onları. Evet çok güvenceli bir ortam değil Türkiye’de sokakta bir şey yapmak. Ama yeri geldiğinde yapılmalıdır, böyle bir gereksinim vardır ve olmalıdır. 

M.S.: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Vecihi Ofluoğlu:  Her şeye karşın pantomim sanatını ve diğer tüm sahne sanatlarının yaşamasını ve sürdürülmesini isterim. Bu zaten yok edilemeyecek yok ettiklerini düşünseler de. Her zaman devam edecek. Bu sanat dalı kurulduğunda benim için kurulmadı, o öğrencilerle birlikte yaşasın ve sürdürülsün diye kuruldu. Dilerim belki tekrar yeniden hayata geçer…

****

22 Mart Pazar günü Altkat Sanat’ta gerçekleşecek Dünya Mim Günü etkinlikleri için: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/dunya-mim-gunu-altkat-sanatta-etkinliklerle-kutlanacak.html

 

Ana görsel: Dilan Bozyel

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku