Usta Oyuncu Tomris İncer’in Anısına Saygıyla…

editor
1,2K Okunma

Geçen yıl 2 Kasım’da aldığımız bir mail. Bir okuyucumuz Tomris İncer için yazmıştı. Şimdi yayınlamanın tam sırası… Anısına Saygıyla…

Sayın Mustafa Demirkanlı,
Öncelikle kendimi tanıtayım. Adım Cenk Palaz. Derginizi düzenli olarak izlemeye çalışıyorum. Umarım iyisinizdir, her şey olabildiğince yolunda gidiyordur.

Malum, geçtiğimiz ay değerli oyuncu Tomris İncer’i hayli zamansız biçimde kaybettik. Birkaç ay önce Yavuz Pak ve Pınar Çekirge’nin bu büyük oyuncuyla yaptığı röportajı derginizde okumuştum. Ben de vefatının ardından nacizane bir taziye yazısı yazdım. Yayınlamak için Tiyatro… Tiyatro… dergisinin doğru adres olduğunu düşünerek yazıyı size göndermeyi uygun buldum. Editör olarak yayınlamak konusunda her türlü takdir elbette sizindir. Cenk Palaz

Cenk Palaz

Cenk Palaz

Oyuncunun Ölümü

“Tomris İncer vefat etmiş”: Eşimin mesajını telefonumda okuyunca içimden koyu bir gölge geçti. Hasta olduğunu bile bilmiyordum! Oysa daha iki saat önce İstanbul’da aydınlık bir sabaha uyandım, her şey kıpır kıpır, hayat, türlü çeşitli ışık oyunlarıyla güneşli bir denizin üstünde coşkuyla kımıldıyor. Bense kendimi kurşun gibi ağır hissediyorum; böyle zamanlarda bellek bir mıknatısa dönüşüp çevresindeki her şeyi kendine çekiyor. Yakın ve uzak geçmiş birbirine karışıyor, anılar birer ikişer çıkageliyor. Büyük ve eski bir hayranı olarak Tomris İncer üzerine yazmak, şimdiden besbelli, belleğin labirentlerinde hüzünlü bir yolculuğa çıkmak olacak.

Taşındığımda yine böyle bir Ekim günüydü, güzün kanatları ağır ağır şehrin üzerine kapanıyordu. Büyük bir açlıkla üniversite eğitimi için geldiğim İstanbul’da oynayan hiçbir oyunu kaçırmıyorum. Yılın sonuna doğru Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi Cep Tiyatrosu’nda ‘‘Evlilik’’ temalı tek kişilik iki oyun izledim. Pavel Nilin’in ‘‘İlk Evlilik’’ ve İbnürrefik Ahmet Nuri Sekizinci’nin ‘‘Münevver’in Hasbıhali’’ adlı tek kişilik oyunları, iki ayrı yönetmen tarafından içiçe kurgulanmıştı. Oyunlar iki farklı ülkeden ve zaman diliminden iki kadının dünyasına bakıyordu. Ergün Işıldar’ın etkileyici bir rejiyle sahneye koyduğu ‘‘İlk Evlilik’’te Tomris İncer, Rus temizlikçi Tonya rolünde, elinde kova, sahneye çıkıyor, birazdan başlayacak ‘‘Münevver’in Hasbıhali’’ oyununu bekleyen izleyiciye bir yandan içini döküyor, bir yandan da var gücüyle sahneyi temizliyordu. Tonya’nın öyküsü bizleri yirminci yüzyıl Rusya’sında buruk ama büyülü bir geziye çıkarıyordu. İnce mizahla derin acının el ele tutuştuğu bu benzersiz oyunun ardından döktürme sırası Hikmet Körmükçü’deydi. Engin Uludağ’ın sahneye koyduğu ‘‘Münevver’in Hasbıhali’’, İstanbul’da eski bir konakta yaşayan yaslı ama bir türlü kabına sığmayan, yeniden evlenmek isteklisi bir dulun, kendine bile itiraf etmeye çekindiği gülünç çelişkilerini neşeli ve abartılı bir üslupla izleyiciye aktarıyordu.

cm3cwhlueae-0mh

Oyunları peşpeşe izleyen herkes derin bir hayranlık, içten bir saygı, ölçülü bir sessizlikle ayrılıyordu o küçük salondan… Bize bir yandan ölümlü olduğumuzu hatırlatan, bir yandan da ikinci şansların önemini vurgulayan bu şahane oyunları kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum. Özellikle de Tomi artık benim için bir “matine idolü” hâline gelmişti. Derken oyunun etkisiyle oturup bir mektup yazdım. Büyük bir incelikle teşekkür etmek için beni aradı, beklenmedik ölçüde sıcak bir telefon konuşması yaptık. Üniversitedeki ilk yılımdı, Melih Cevdet Anday tiyatrosu üzerine bir ödev hazırlayacaktım. Tomris deneyimli bir Anday oyuncusuydu: Hem “Mikado’nun Çöpleri”nde oynamış, hem de “Aylaklar” filmindeki şahane oyunculuğuyla ödül almıştı. Gidip kuliste tanıştım, o günkü tanışmamız sonraki dört yıl boyunca yoğun buluşmalarla sürdü. 10. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali sırasında birçok oyunu birlikte izledik.

Sözün burasında kişisel tarihin dışına çıkarak daha genel ve önemli bir meseleye gelmek istiyorum. Tomi’nin zamansız kaybıyla bir kez daha gördüm ki, maalesef doğru düzgün bir anma kültürümüz yok bizim. Yaşamımıza olumlu katkılar sağlayan insanlara, genellikle onlar ölmeden teşekkür etmeyi bilmiyoruz. Yazılan taziye yazıları kişinin meslek yaşamını yerli yerine oturtmaktan çok bilinenleri yinelemekle yetiniyor. Daha da kötüsü, serinkanlı değerlendirmelerin eksikliği şöyle dursun, ölen kişinin yaşamıyla ilgili en basit ve temel bilgilere bile sahip değiliz. (Sözgelimi İncer’in doğum yeri kimi kaynaklara göre Bulgaristan, kimi kaynaklara göreyse Eskişehir olarak geçiyor).

Kronikler şimdi Tomris İncer’i Türk sinemasının “değeri gereğince bilinmemiş büyük bir oyuncusu” olarak kayda geçecek. Bir dolu dizide irili ufaklı rollerde seyredilip, belki adı söylendiğinde değil ama yüzünü görünce “A! Bu mu? Tanıyorum tabii,” denilen nice oyuncudan birisi olarak anılacak. Televizyon izleyicisi onu “Bir İstanbul Masalı” dizisindeki “mendebur Nebile” veya “Binbir Gece” dizisindeki “altın kalpli kaynana Nahide Hanım” rolleriyle hatırlayacak.

tomris-incer

Oysa Tomris İncer sırılsıklam bir tiyatro insanıydı. İzlediğim bütün oyunlarında büründüğü kişiliklerin iniş çıkışlarını en ince ayrıntısına kadar izleyiciye ulaştırdığını gördüm. Onu önce kuliste gözlemleyip sonra sahnede role nasıl çıktığını görmek, benim gibi sıradan bir izleyici için inanılmaz bir deneyimdi. Abartıya kaçmadan sessiz bir büyüklükle oynar, eşsiz sesiyle söylediği her replik izleyiciyi yerine mıhlardı. Özellikle iki kişilik oyunlarda karşısındakine oyun verme becerisi benzersizdi. Her büyük oyuncu gibi o da içinin sonsuz kalabalığından altın bir denge damıtmayı bilmişti. İngiltere’de doğsaydı, rahatlıkla bir Judi Dench ya da bir Maggie Smith olabilirdi. Ayrıca Bahar Çuhadar’ın Radikal’deki güzel veda yazısında önemle altını çizdiği gibi, “hayat, oyun nereden akıyorsa tam o da onun yanı başında yol alan” oyunculardandı Tomris İncer. Bu itibarla, bağımsız tiyatro topluluklarıyla ve genç oyuncularla kurduğu sıcak ilişkiyi onun yenilikçi tutumunun bir göstergesi olarak değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Yeniden kişisel labirentime dönüyorum: Yıl 2004…. Vakit Ağustos ortasında bir akşam…. Uzak yollar beni çağırıyor, uzun süreliğine yaşamak üzere yurtdışına gideceğim. Gitmeden önce aradığım son kişi oldu. Telefonda sımsıcak vedalaştık. Sonra? Sonrası yok…. Sonrası bu! Her yaz Türkiye’ye gelince, “Tomi’yi bu defa mutlaka aramalıyım” diyordum. Önceleri hep yaptığım gibi erteleyip durdum, sonra da hayatın hayhuyunda boşladım…. Benim ayıbım elbette, lakin Behçet Hoca’nın dediği gibi yılların telaşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklıma gelmezdi. Ruh soylusuydu, umuyorum, bu vefasızı affetmiştir.

Şimdi Tomi de sevgili ölülerimin arasına katılıyor. Söyleyemediğim onca söz, unutulmayacak onca güzel duygu, onun beklenmedik gidişiyle içimde bıraktığı dev boşluğa yuvarlanıyor. Nice ortak anı var, ne ki o anıların iki sahibinden biri artık yok. Gidenler kalanlardan hep bir şeyler eksilterek gidiyor…

Tomris İncer’i her daim çantasında gezdirdiği lavanta kesesi, merakla bakan kocaman gözleriyle çok iyi ve güzel bir insan olarak hep kalbimde saklayacağım. Bu büyük oyuncunun anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku