“Terör”: Bir İnsanın Hayatı Başka Bir İnsanın Hayatıyla Ölçülebilir Mi?

Burcu Okutucu

Alman savunma avukatı Ferdinand von Schirach’ın kaleme aldığı “Terör” adlı oyun, Yücel Erten çevirisi ve Nurkan Erpulat‘ın rejisiyle Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda seyircisiyle buluşuyor. Oyunun dramaturjisi Irmak Bahçeci’ye, dekor-ışık tasarımı Kerem Çetinel’e, kostüm tasarımı Tomris Kuzu’ya, ses tasarımı ise Melih Yüzer‘e ait.

Oyun, son yıllarda oldukça güncel olan bir konuyu işliyor: Teröristler içinde 164 yolcunun bulunduğu Lufthansa havayollarına ait bir uçağı kaçırırlar ve bu uçağı 70.000 kişinin içinde bulunduğu bir stadyuma  düşürmeyi hedefleyerek intihar saldırısı gerçekleştirmek üzeredirler. Savaş jeti pilotu Binbaşı Lars Koch, bu saldırıya engel olmak için, anayasa mahkemesi kararına karşı gelerek uçağı düşürür. Lars Koch, 164 kişinin ölümüne sebep olmaktan ve anayasa mahkemesinin kararını çiğnemekten yargılanmaktadır. Koch’un suçlu mu yoksa suçsuz mu olduğunun kararını vermek ise seyirciye bırakılır. Oyunun sonunda, seyirciler ellerindeki suçlu-suçsuz kartlarını kullanarak yaptıkları oylamayla oyunun finalini belirler.

Oyun hak, hukuk, adalet kavramları üzerinden, günümüz dünyasının en  güncel sorunlarından biri olan “terörü” konu alıyor. Farklı ve hatta zıt bakış açıları üzerinden yaratılan çatışmalarla birlikte, akıl, vicdan, mantık, yasa ve etik değerler bu sorgulamaya davet ediliyor. Seyirci oyunun en başından itibaren jüri ilan edilerek, oyunun yaşayan bir parçası haline getiriliyor ve bu interaktif sürece dahil oluyor.

Dışarıdan bakıldığında, Ferdinand von Schirach yazdığı oyun metni, “Suçlu mu? Suçsuz Mu?” sorularının yanıtını bulmak üzere kurgulanan bir “münazara” metni olmaktan öteye gitmiyor. Hakimin dile getirdiği gibi : “Sanığın anayasanın ve anayasa mahkemesinin emirlerini çiğnemeye hakkı var mıydı yok muydu? Davanın özü budur.” “Bir insanın hayatı başka bir insanın hayatı ile ölçülebilir mi?” Yazar, bu soruların cevabını seyirciler üzerinden arıyor.

Ancak bu arayışın kimi boyutları oldukça düşündürücü. Çünkü, “oyun metni”, adalet, hukuk, vicdan, terör, etik  gibi son derece “derinlikli” olguları işlerken, seyirciyi sunduğu “kısıtlı donelerle” bir “seçim” yapmak durumunda bırakarak kendi içinde bir çelişki yaratıyor. Metin, “adalet mekanizmalarının nasıl işleyeceğine” ve “hukukta karar merciinin kim ya da kimler olabileceğine” dair ciddi soru işaretleri bırakıyor kafalarda.  Bir oyun metninin elbette bilimsel ya da hukuki bir metin olması beklenemez. Ancak, oy hakkı verilerek karar mercii konumuna getirilen seyirciler, hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları konularda, sadece metinle sınırlı donelerle düşünüp karar vermek durumunda kalıyorlar. Öyle ki, oylama sonucunda sanığın “suçlu” bulunması, “bir insanın hayatının başka bir insanın hayatı ile ölçülemeyeceğine” dair “mantıklı” bir yanıt oluşturuyor. Ancak sandıktan “suçsuz” sonucu çıktığında, sistemin kendisine tehdit unsuru gördüğü her durumda, dilediği insanı ya da insanları, hem de yasalara rağmen yok etmeye hakkı olduğu seyirci tarafından “demokratik oylama(!)” ile tescil edilmiş oluyor.

Daha geniş bir bakış açısıyla, oyunun “ikiye indirgediği” seçeneklerden biri, terörle mücadelede her yolun mübah kabul edilebileceği ve bu yolda dünyada uygulanan tüm iktidar politikalarının, yasal olmasalar da meşru sayılabileceği mesajını veriyor. Böyle bıçak sırtı bir konuda, “ak ve kara” gibi  iki tezat çıkarımın dayatılması, seyirciyi cendere altına alıyor. Oyun metninin seyirciye ulaştırabileceği mesajların niteliği ve ciddiyeti düşünüldüğünde ve sahnedeki oyuncuların ve oyunun seyircilerle yaratacağı etkileşim hesaba katıldığında, metnin niyetini aşan ciddi bir risk taşıdığını söylemek mümkün.

Oyunun yönetmeni Nurkan Erpulat, oyunu bu kısır döngüden ve soru-cevap ilişkisinden kurtararak yaratıcı ve özgün bir rejiye imzasını atıyor. Yeni epik olarak nitelendirilebilecek bir tarzla sahnelenen oyunda, “suçlu-suçsuz” kavramları, zemine döşenen satranç tahtasının “siyah-beyaz” karoları kadar net bir zıtlıkta karşımızda duruyor. Sahne arkasına yerleştirilen kara tahta, rejinin yabancılaştırma unsurlarıyla zenginleştirdiği ve oyunu destekleyen güzel buluşlardan biri. Kara tahtaya yazılan kelimeler ve notlar, oyuna canlı olarak eşlik eden bateri, sahne geçişlerinde oyuncuların sandalyeler ile birlikte yer değiştirmeleri oyunun iç aksiyonunu ve dinamizmini zenginleştiriyor. 

Gerçekçi açık biçimle epik öğeleri “zıtlıklarla” bütünleştiren Nurkan Erpulat, ışık, müzik ve kostüm tasarımlarının bütünlüğü ile birlikte oyunun gerilimine uygun tüm parçaları kendi içinde tutarlı bir dengeyle bir araya getirmeyi başarmış. Reji, metnin niteliğinden dolayı, oyunculara verilen yönerge, yönelim ve mizansenlerden çok; sahne matematiği, sahne trafiği ve görsel aksiyonlar üzerine yapılmış bir düzenlemeye yönelmiş. 

Oyuncular, sahnede metnin ve rejinin kendilerine izin verdiği ölçüde ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Genel olarak oyuncuların sergiledikleri performanslar, karakterlerin mesleki yapıları ile düşünce dünyalarına uygun bir dinamizmle orantılı olarak gerçekçi ve başarılı. Karakterlerden çok hikayenin kendisi öne çıktığından, oyuncular genel olarak bir karakteri oynamaktan çok bir hikayenin anlatıcısı durumundalar. Kimi zaman onlar da oyunun dışında kalıp oyuna yabancılaşıyorlar.

Burak Dur, Binbaşı Lars Koch’u canlandırırken, bir asker olarak sanık koltuğuna oturmanın ve yargılanıyor olmanın gerginliği ile birlikte davadaki haklı duruşunu başarıyla seyirciye geçiriyor. Yarbay Lauterbach’i canlandıran Çetin Etili, bu düzenin içinde bir görev adamı olmanın farkındalığını ve böylece sistemin bir parçası olduğunu sahnedeki değişkenliği ve başarılı üslubuyla seyirciye yansıtıyor. Edip Saner, Avukat Biegler’i yorumlarken, kıvrak, zeki ve çoşkulu bir dille, avukatın kendine özgü ifadelerini destekleyen sahne üslubu ve yüksek iç aksiyonuyla dikkat çekiyor. Fidan Tek Koşar, tarafsız duruşunun altını çizerek ,mesleğin formuna uygun net ve keskin hatlarla hakimi yorumlarken aynı zamanda oyunun akışına başarıyla yön veriyor. Gülce Uğurlu, Savcı Nelson’u, bir savcının detaycı, hırslı ve kararlı tavrını, sağlam bir zeminde tutunan bir kadın figürüyle birleştirip oyunun ritmini ve dinamizmini yukarıya taşıyarak canlandırıyor. İlkin Tüfekçi, Fransizka’yı hala yaşadığı travmanın etkisinde ve acısıyla savaşan bir kadının duygu geçişlerini gerçekçi ve etkileyici bir yorumla canlandırıyor.    

Kerem Çetinel’in dekoru, bir yandan yarattığı mahkeme salonu algısıyla metnin içeriği ile örtüşüyor, diğer yandan metni aşan ve rejiyle bütünleşen sahne tasarımı özgün, sade, modern ve yaratıcı çizgiler taşıyor. Zemine döşenen siyah beyaz karolar, sandalyelerin birbirinden farklı formları, tebeşirin kullanıldığı kara tahta ve mikrofonlar… Çetinel, gerçekçi olan tüm öğeleri soyut bir düzlemde üçüncü boyuta taşıyor. Işık tasarımı ise, oyunun gerilimine uygun olarak değişen bir yapıya sahip. Seyircilerin, özellikle ilk sıraların ışığının çok fazla aydınlık oluşu, interaktif oyun biçimini ve mahkemenin şeffaflığını yansıtıyor,  ancak hem oyuncu hem de seyircinin dikkatini karşılıklı olarak dağıtabilme riski taşıyor.

Kostümler Tomris Kuzu tarafından karakterlerin mesleklerine uygun detaylarla gerçekçi çizgilerle tasarlanmış. Bütüne bakıldığında dekorla kostümler arasında biçimsel olarak bilinçli bir zıtlık oluşturulmuş. Örneğin Fransizca’nın kırmızı elbisesi; kan, acı ve aşkla birlikte kadının tüm tutkularını açığa çıkaran bir yansıma olarak dikkat çekiyor. 

Oyunun ses, ritim ve müzikleri sahneye yerleştirilen bateri ile canlı olarak Melih Yüzer tarafından yapılıyor. Sahne geçişleri ve oyundaki kimi detaylar müzikle desteklenerek, seyirci sürekli diri tutuluyor. Oyunun finalindeki şarkı ise bağlama “aykırı” bir çığlık atarak ferahlık veriyor. 

Okura bir ek bilgi: “Terör” oyunu, çeşitli dünya ülkelerinde, çoğunlukla da alternatif tiyatrolarda oynanıyor ve istatistikler tutuluyor. Buna göre dünya genelinde 510,477 jüri üyesinin % 62.9 u Lars Koch’ u “suçsuz” buluyor. Bir tek Japonyada sonuç “suçlu” olarak çıkıyor. Oyunla ilgili dünya çapındaki oylama sonuçlarına “terror.theater/en” sitesinden ulaşabilirsiniz.

Özellikle reji ve oyunculuklarıyla göz dolduran ‘Terör”ü,  Bakırköy Belediye Tiyatroları Yunus Emre Kültür Merkezinde seyredebilirsiniz.

13

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku