Sıradanlığın Aşırı Halleri: “Her Şey Yolundaymış Gibi”

Aycan Gürlüyer
10,1K Okunma

Uzun bir aradan sonra geçtiğimiz hafta Mecidiyeköy Stüdyo Sahne’ye İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun 2020-2021 sezonu oyunlarından “Her Şey Yolundaymış Gibi”yi izlemeye gittim. Hayatımızdaki her şey yolundan çıkmışken “-mış gibi” yapacak, tek perdelik vaktimizi çift maskeyle örtecek, aylardır tiyatroyla aramıza 1,5 metreden daha fazla mesafe koymak zorunda kaldığımızı unutacaktık. “Hayat Eve Sığar” karekoduna indirgenmiş kimliğimizi, eve bir türlü sığdıramadığımız bedenimizle birlikte ibraz edecek, yerlerimize oturacak, birbirimizden şüphe duymuyormuş gibi oyunu izlemeye çalışacaktık. Öyle yaptık. Sözleşmiş gibi. Sandalyelerin yerini, birbirine daha yakın olmak için sürekli değiştiren seyircileri oyun başlamadan önce görevlilerin uyarması ile oyundaki sandalye yerlerini değiştiren, birbirinden uzak olmak isteyen çiftleri anlatan ara sahnelere gülümseyecek ve ironinin/tesadüfün böylesi diyecektik. 80 dakikalık oyunu anlatmaya başlayayım sizlere. 

Amerikalı yazar, senarist ve yönetmen Neil LaBute’un yazdığı ve dilimize Ekin Tunçay Turan’ın çevirdiği üç oyun Ölüler Diyarı (Land of the Dead), Bir Mutluluk Anı (A Second of Pleasure) ve Karmakarışık ( Helter Skelter), Her Şey Yolundaymış Gibi” adı altında toplanmış ve Dilek Güven’in rejisi ile bizlere sunulmuş.  Tek perdelik bu oyunda üç çiftin üç bağımsız hikâyesi anlatılarak ikili ilişkiler mercek altına alınıyor. Oyunda, yaşamındaki en önemli değerlerden vazgeçme noktasına gelen çiftlerin hikâyeleri, biraz da kadın odaklı anlatılıyor ya da hissettiriliyor. Kadınları daha çok güçlü/kararlı/haklı taraf, erkekleri ise olayları sıradanlaştırmaya çalışan olarak gösteren oyunun yalnızca haklı – haksız veya günahkâr – masum düalitesi üzerine kurulmuş olduğunu söylemek zor. Günlük hayatta hemen hemen herkesin yaşadığı sıradan anların / olayların büyük bir mutsuzluk ve umutsuzluğa dönüşmesine neden olacak farkındalıklar ve sonrasındaki kararlar, hem erkeğin hem de kadının bakış açısından gösteriliyor seyirciye. Hikâyeler Amerika’da geçiyor ama içerdiği temalarla evrensel bir boyut taşıyor: İkili ilişkiler, kadın-erkek çatışması, kriz anlarına çiftlerin yaklaşımı, mutsuzluktan ölseler bile mutluymuş gibi yapmak zorunda kalmaları, hep bir kılıf içinde yaşamaları, buna dur diyebilme cesareti gösterebilmeleri ya da gerçeklerden tümüyle kaçmak istemeleri. 

1. Oyun Ölüler Diyarında bir kadının (Demet Ergün) hamileliğinden dolayı bir kliniğe gidişi, karar anları ve duygu yoğunluğu ile erkeğin (Oğuzhan Erdoğan) bir iş kahvaltısında kadının yaşadığı bu sıra dışı durumu nasıl olağan hale getirişi anlatılıyor. Çifti tek tek dinliyor ve olaya bakışlarındaki büyük farkı görüyoruz. 

2. Oyun Bir Mutluluk Anı’nda gizli ilişkisi olan bir kadının (Türkü Deyiş Çınar) artık ne istediğine ya da ne istemediğine karar verip, bunları erkek arkadaşına (Berk Sezenler) tam da bir yolculuğa çıkmadan önce, tren garında bir bankta otururken dürüstçe anlatmasını ele alıyor. Kadın kendi içsel yolculuğuna çıkmışken, erkek arkadaşı tek başına yola devam etmesi gerektiğini anlamakta zorluk yaşıyor. 

3. Oyun Karmakarışık’ta ise New York’ta Noel alışverişinden dönen eşini (Esra Akbaş) restoranda bekleyen bir erkeğin (Kerim Altınbaşak) işlediği günahlar ortaya çıkınca bunları örtbas etmeye çalışması ve kadının kalabalık bir ortamda öğrendiği gerçekleri yine aynı ortamda trajik bir durumla sonlandırması anlatılıyor. Kimsenin başına gelmeyeceğini düşündüğü “olağanüstü” gibi görünen durumlara aslında ne kadar da yakın olduğumuzun altı çiziliyor bu oyunda. 

Her Şey Yolundaymış Gibide sıradan insanların yaşadıkları sıra dışı olaylar var.  Oyunun devasa mesajları, altı çizilecek unutulmaz ifadeleri yok. Oyunun derdi, ikili ilişkilerde sahip olunan alanda çiftlerin ne kadar dürüst ve sorumluluk sahibi olup olmadığını, gerçekler karşısında kadınların erkeklerden daha cesur ve tutarlı hareket ettiğini göstermek. Kadınlar ilişkilerinde sorun olduğu için değil, sorunların çözümsüz olduğunu fark ettikleri ve hayatlarındaki erkekten ümitlerini tamamen kestikleri zaman karar alıyor ve bu kararların arkasında duruyorlar, bunun onlara çok pahalıya mal olacağını bile bile. 

Sahneleme

Diyaloglar üzerine kurulu bu üç oyunun sahnelenmesinde yönetmen Dilek Güven metne oldukça sadık kalarak dekor, ışık ve müziği minimumda tutarak dikkatleri çiftlerin çatışmaları üzerine çekmeye çalışmış. Oyunun temel sorunsalını seyirciye ulaştırabilmiş. Özellikle oyunlar arası geçişlerde ritmik müzik ve sert hareketler iyi bir dinamizm sağlıyor. Sandalyelerin veya bankın çiftler tarafından sürekli yerlerinin değişmesi bence iyi birer metafor olmuş. Hayatındaki kişiyi nereye oturtacağını ya da kendi yerinin neresi olduğunu bilemeyenlerin bocalamasını da veren bu değiştirme hareketleri, sabit duramayış ve hep bir gitme isteğini vurgular nitelikte ve  oyundaki çatışmalarla oldukça örtüşüyor. Bunların yanında, bu kadar uzun diyalogları kopmadan takip etmek isteyen seyircinin ilgisini ayakta tutabilmek için ya metnin kırpılması ya da ışık veya müzik desteğinin yeterince olması gerektiği kanısındayım. Eğer birbirine çok benzeyen cümleler azalır ve dramatik çatışmalarda ışığa ve müziğe yeterince yer verilirse, oyunun etkisi çok daha iyi olur. Özellikle 3. Oyun’da kadın karakterin birbirine çok benzeyen repliklerinin kısaltılması da takibi kolaylaştıracaktır.  

Oyunculuklara gelecek olursak, 1. Oyun’daki karakterleri canlandıran Demet Ergün ve Oğuzhan Erdoğan’ın bir çift olarak uyumlu hareket etmediklerini, aralarındaki uyumsuzluğu bile bir uyum içinde göstermeleri gerektiğini düşünüyorum. Ergün’ün kadın karakteri belki de aşırı içselleştirmesinden dolayı gereğinden fazla dramatize ettiği kanısındayım. Erdoğan ise oyunun içinde kesinlikle değildi. 2. Oyun’da ilk oyuna göre daha samimi oynayan bir ikili görüyoruz. Türkü Deyiş Çınar ve Berk Sezenler, ayrılıp ayrılmama ikilemi yaşayan çifti gayet iyi yansıtmışlardı, aralarındaki sinerji güzeldi. 3. ve diğerlerine göre daha vurucu olan son oyunda ise Esra Akbaş bizi gerçekten kendimizle yüzleştirdi. Oyunun metninden değil, oyuncunun samimi ve yetkin oynayışından bahsediyorum. Kerim Altınbaşak’ın performansıyla birleşmiş bir uyum vardı. Çiftin yaşadıkları gerginlikler ve çatışmalar, gayet iyi bir şekilde iletilmişti. Dediğim gibi biraz kısaltmaya yer verilirse çok daha etkili olacaktır oyunun sonu. 

Pandemide en olumsuz etkilenen sektörlerden biri olan tiyatro, bir şekilde ayakta kalmaya ve seyircisine ulaşmaya çalışıyor. Riskli süreçlerde bile hala sahnede olup hayatımızın –mış gibi yaptığımız şu Koronavirüslü günlerinde bize sıradan anları sıra dışı zamanlara dönüştürdükleri için oyunda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. 

Her Şey Yolundaymış Gibi, hayata ve kendine dair sorgulamalarla yüzleşmek ve sıradan görünenin nasıl da aşırılıklar taşıdığını keşfetmek isteyecekler için. İyi seyirler… 

AYCAN GÜRLÜYER

(Ana Görsel: Aycan Gürlüyer)

Oyunun Künyesi:

Yazan: Neil LaBute
Çeviren: Ekin Tunçay Turan
Yöneten: Dilek Güven

OYUNCULAR:

1. Oyun Ölüler Diyarı Demet Ergün ,Oğuzhan Erdoğan
2. Oyun Bir Mutluluk Anı Türkü Deyiş Çınar , Berk Sezenler
3. Oyun Karmakarışık Esra Akbaş, Kerim Altınbaşak

Foto: Aycan Gürlüyer

Dekor & Kostüm Tasarımı Dilek Kaplan
Işık Tasarımı Yüksel Aymaz
 Müzik Emin Serdar Kurutçu
 Koreografi Tuğba Özkul
 Dramaturg Günay Ertekin
Asistanlar İpek Gülbir /Ece Koroğlu /Rami Çakır

Sahne Amiri Tankut Saraçoğlu
Kondüvit Anıl Güripek
Işık Kumanda Kemal Edis
Dekor Sorumlusu Serdar Erman
Aksesuar Sorumluları Burçin Özdemir Barış Akbaş
Kadın Terzi Hatice Özyurt
Erkek Terzi Ramazan Çakır Recep Güler
Perukacı İbrahim Atmaca

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku