Şeyda Nur Yıldırım yazdı: “Düşler Sahnesinde” Aşod Madatyan’ın İzinden

editor
3,7K Okunma

Daha önce “Osmanlı ve Türk Tiyatrosunda Şahinyanlar” kitabıyla Türkiye tiyatrosu tarihine değerli bir katkıda bulunan Nesim Ovadya İzrail, Aras Yayıncılık’tan çıkan yeni kitabı “Düşler Sahnesinde: Rejisör Aşod Madatyan ve Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe Türkiye’de Tiyatro 1902-1962” ile bu kez Ermeni oyuncu, yazar ve yönetmen Aşod Madatyan’ın izini sürüyor.

Düşler Sahnesinde, Aşod Madatyan’ın 1902’de Mardiros Mınakyan’ın yöneticiliğindeki Osmanlı Dram Tiyatrosu bünyesinde sahneye atılışıyla başlayıp 1962’de Yeniden Doğuş Derneği ile Ermeni Şarkıcılar Topluluğu’nun Lübnan’da sahneye koyduğu “Leblebici Horhor Ağa” operetini yönetmesiyle son bulan altmış yıllık sanat hayatına odaklanıyor. İzrail bu ikinci monografisinde, Madatyan’ın faaliyetlerine ek olarak dönemin diğer Ermeni tiyatrocuları ve topluluklarına da değiniyor ve Yenovk Şahen, Siranuş ve Eliza Binemeciyan gibi önemli oyuncuların hayatlarını ayrı başlıklar altında inceliyor.

İzrail, Madatyan’ın sanat hayatını, “Esaretten Özgürlüğe Tiyatro,” “Mütareke Dönemi,” “Cumhuriyet Dönemi,” “Ermenice Tiyatro Yasağının Kalkması,” ve “Son Yıllar” olarak beş bölüme ayırıyor. Bölümler arasında hem Madatyan’ın hayatında hem de Birinci Dünya Savaşı sonrasında kısa bir süre yükselişe geçen çok dilli tiyatro hareketi için önemli bir yere sahip olan Mütareke dönemi en uzun bölüm olarak karşımıza çıkıyor. Ermeni sanatçıların İstanbul’un işgali sırasında göreceli bir güvence altında sanatsal faaliyetlerini sürdürebilmelerini titizlikle ele alan bu bölüm, ulusal ideolojinin etkisi altındaki tiyatro tarih yazımının eksikliklerine de işaret ediyor. 

Canlı bir süreç olarak tarih yazımı

İzrail, kitabının sunuş bölümünde araştırmasında izlediği yöntemi, tiyatro tarihine bakış açısını ve kaynaklarını açıklarken tarih yazımının sürekli değişime tabi canlı bir süreç olduğunu vurguluyor. Ermenice ve Türkçe kaynaklar ve süreli yayınlar, özel ve kurumsal arşivlerdeki belgeler, Osmanlı ve Türkiye tiyatrosu hakkındaki çeşitli akademik yayın ve kitapları bir araya getiren bu kapsamlı çalışma, Türkiye tiyatro tarihi için çok dilliliğin önemini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ayrıca, İzrail’in araştırmasının belkemiğini Hagop Ayvaz Arşivi’nin oluşturması, son yıllarda Hrant Dink Vakfı’nın çalışmalarıyla dijital ortama taşınan bu arşivin Türkiye’deki tiyatro çalışmalarına yön verebilecek bir zenginlikte olduğunu da gösteriyor.

Aşod Madatyan’ın ve dünyanın dört bir yanına göç etmek zorunda kalan Ermeni sanatçıların sanat hayatlarını dil ve coğrafya sınırı gözetmeden aktaran bu monografi ile İzrail, çağdaş Türkiye ile sınırlandırılan tiyatro tarihi yazımına da meydan okunuyor.

Daha önce incelenmemiş kaynakların kullanılması ve oyuncuların hayatlarının kapsamlı bir şekilde araştırılmasıyla tiyatro tarihi yazımına getirilen bu soluğa ek olarak, İzrail’in araştırma sırasında karşısına çıkan yetmişe yakın oyuncuyu “1915 yılında İstanbul’da aktif olan Ermeni tiyatrocular” başlıklı bir listede bir araya getirmesi Türkiye bağlamında tiyatro üzerine çalışan tüm araştırmacılar için yol gösterici bir harita niteliğinde.

“Çoğulcu tiyatro kültürünün sonu”

Düşler Sahnesinde” Ermenice tiyatro hareketinin tarihsel dökümünü çıkartmaktan ziyade Türkiye’deki çok dilli ve çok uluslu tiyatro ortamının zamanla hangi şartlar altında sönümlendiğini aktarmaya odaklanıyor. Bu bağlamda, İzrail’in kitabın “Cumhuriyet Dönemi” bölümünü sonlandıran ve “Ermenice Tiyatro Yasağının Kalkması” bölümünden hemen önce yer alan alt başlığa “Çoğulcu Tiyatro Kültürünün Sonu” ismini vermesi hiç kuşkusuz tesadüfi değil. 

İzrail bu bölümde, Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra 23 yıl boyunca uygulanan Ermenice temsil yasağının tiyatro üzerindeki tahrip edici etkilerini vurguluyor:

“Cumhuriyet’in kurulmasıyla başlayan ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam eden dönemde, İstanbul’da tiyatro sahnelerinin kurucusu olan Ermeni sanatçılar, pek çok arkadaşları yurtdışına gitmiş veya sahneden çekilmiş olsa ve yetişmiş kadrolarından, ana dillerinde oyun oynama olanağından yoksun kalsalar da tiyatro yapmaya devam ettiler. (…) Ancak, toplumda gerilemekte olan çok dilli yapı, ulus devlet inşası sürecinde tekçi politikaların tercih edilmesi nedeniyle daha da büyük hasar gördü, bu durum da tiyatronun gelişimini derinden etkiledi.

Yukarıda alıntılanan bölümden anlaşılacağı üzere, İzrail yasağın kaldırılmasından sonra son parlak dönemini yaşayan Ermenice tiyatro faaliyetlerini “çoğulcu tiyatro kültürünün” bir parçası olarak incelemiyor. Özellikle 1945-1955 yılları arasında sayısı artan Ermeni tiyatro toplulukları ne yazık ki Cumhuriyet’ten önceki izleyici kitlesine ulaşmakta zorluk çekmiştir ve Madatyan’ın da mahkum olduğu bir “ürkeklik” ile nispeten “güvenli” atfedilen yolları, örneğin öncelikli olarak Türkçe oyunların Ermenice çevirilerine repertuvarlarında yer vermeyi tercih etmişlerdir. İzrail bu bağlamda çok kültürlü tiyatronun yok olmasını, tarihi olaylarla tek tek nedensellik ilişkisi kurmadan, tarihe bir süreç olarak yaklaşarak değerlendiriyor. Böylelikle, “çoğulcu” tiyatronun aslında ulus devletin milliyetçilik politikalarının tamamının oluşturduğu bir süreç içerisinde eritildiğine dikkat çekiyor.

Nasıl bir “kozmopolitizm”?

Kitaba başlığını veren “kozmopolitizm” kavramı sadece sunuş bölümünde karşımıza çıkıyor:

“(…) Aşod Madatyan’ı, Meşrutiyet dönemindeki tiyatro faaliyetlerini, Mütareke yıllarındaki Ermenice tiyatro sahnesini, Cumhuriyet’ten sonra tiyatro tarihi çalışmalarında hiç ele alınmayan Ermeni tiyatrosunun durumunu, ilgili dönemlerin siyasal ve sosyal gelişmeleri içine yerleştirerek ele aldım. Böylece tiyatro dünyamızda çok sesli, çok dilli bir kozmopolitizmden tek dilli bir milliyetçiliğe hangi yollardan geçerek vardığımızı göstermek istedim.”

Her ne kadar İzrail “kozmopolitizm”e bakış açısını detaylı bir şekilde açıklamasa da çeşitli kaynaklardan derlediği bilgiler ve analizleri ışığında, 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başındaki tiyatro evreninin kültürel çeşitlilik barındıran ancak aynı zamanda güç dengelerinin değişmesine bağlı olarak sınırları sürekli yeniden çizilen bir alan olduğunu iddia etmek, sanırım yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda dile getirilen “kozmopolitizm” temelde “çok kültürlülük” ve “küreselleşme” ile özdeşleştirilerek tek tipleştirilen “kozmopolitizm”den ayrışıyor ve okuru “Nasıl bir kozmopolitizm?” sorusunu sormaya teşvik ediyor.

Düşler Sahnesinde” tarih yazımına ve Türkiye siyaseti bağlamında tiyatro hareketine getirdiği eleştirel bakış açısıyla son dönemde benzer konularda çıkan monografiler arasında önemli bir yere sahip. Ayrıca, kitabın Aşod Madatyan’ın dönemindeki başlıca oyuncu ve yönetmenlerin üzerine olan düşüncelerini aktardığı “Sahnemizin Değerleri” kitabının Aras Yayıncılık tarafından yeniden basımıyla aynı zamanda çıkması, tiyatro tarihiyle ilgilenen okurlar için büyük bir kolaylık da sunuyor.

ŞEYDA NUR YILDIRIM
Yüksek Lisans Araştırmacısı, Kadir Has Üniversitesi, Avrupa Araştırma Konseyi Başlangıç Fonu
Projesi, Ulusal Abjeksiyonu Sahnelemek: Türkiye ve Diasporalarında Tiyatro ve
Siyaset

 

NOT: Bu yazı, Avrupa Birliği’nin araştırma ve yenilik programı Horizon 2020 kapsamında Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) tarafından fonlanan bir projenin (ERC-2019-STG, STAGING-ABJECTION, Hibe Sözleşme No: 852216) parçasıdır.

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku