“Sanat nerede duruyor? Apış arasında mı? İki dudak arasında mı? Banknotta mı?” (1)
“Dionysos’un Çocukları” söyleşi serimizin bu defaki konuğu Sevtap Çapan…
“Niçin? Bize niçin kötü davranıyor, bizi küçümsüyor, yolumuzu kesiyor, düşmanlık ediyorsunuz? Yok olmamızı istiyorsunuz.Biz yok olunca, siz var olacak mısınız? Öyle mi sanıyorsunuz? Hayır, öyle olmayacak. Ben vazgeçip ya da silinip gitsem bile sen yeni bir Afife’nin peşine düşeceksin. Üstelik günümüzün ‘Afife’si sadece kadınlar değil! Ne erkekler tanıdım Afife’nin kaderini paylaşan, ne Afifeler tanıdım vazgeçen. Ben vazgeçmeyeceğim.Bir rol kapmak için karakterimi kirletmedim, kirletmeyeceğim. Şöhret olmak için yatağına girmedim, girmeyeceğim. Ödül lütfetmen için benden istediğin parayı sana vermeyeceğim. Sanat iyileştirir ya hani, senin iyileşmeni bekleyeceğim. Sanatı ve sanatçıyı usulünce değerlendirmeyi öğrenmeni… Ben istiyorum ki, yaşarken değerim bilinsin. Afife Jale sadece bu durumu kavraman için benim örneğim. Yaptıklarınla, bana onun yaşadığı kadar travmatik kırgınlıkları, acıyı hissettirsen de. Bil ve unutma: Ben Afife Jale değilim. Ama ben de tıpkı onun gibi sanatın gerçek bir fedaisiyim…” (2)
Sevtap Çapan ile bir gün batımında tiyatrodan konuştuk. Hem alevdi, hem ışıktı sözleri…
Pınar Çekirge – Her röportajımızda en son sorduğumuz soruyla başlasak… Sevtap Çapan buğulu bir pencere camına ilk ne yazardı?
Sevtap Çapan – Her dilden ve her ırktan insanın anlaması için sanırım yazı yazmaz, kocaman bir kalp resmi çizerdim.
Yavuz Pak – Tiyatro oyuncusu olma düşüncesi ne zaman şekillendi?
Sevtap Çapan – Ortaokul son sınıfta başladı; lisenin ilk yılında karar verdim diyebilirim. Okulu pek sevmeyen, biraz tembel bir çocuktum. Edebiyat öğretmenimin sahneleyeceği tiyatro oyununda, bana rol vermesiyle tiyatroyla tanıştım. Sahnede kendimi iyi hissettiğimi fark ettim. Oyuncu olmak için liseyi bitirip, üniversite sınavından sonra konservatuara girmem gerektiğini öğrenince, çalışkan bir öğrenciye dönüştüm. Kendimi keşfetmiş ve yolumu nihayet tiyatro ile bulmuştum.
Yavuz Pak – Aileniz, kızlarının oyuncu olmak istemesini nasıl karşıladı?
Sevtap Çapan – Evde kıyamet kopmuştu. Okulumuz iki yıl üst üste liseler arası tiyatro yarışmasına girmişti. Ailem oyunlara geldi. Bu yarışmaların ikisinde de jüri tarafından en iyi oyuncu ödülü verilmişti bana. Babam beni sahnede seyrettikten sonra ikna olmuştu aslında, yine de benimle çok ciddi bir konuşma yaparak bu yolda başarılı olmamın bu ülkede çok zor olacağını, yalnız kalacağımı söylemişti. “Başaracağım” dedim ve hiçbir tuzağa düşmeden, tırnaklarımla kazıya kazıya ilerleyerek yürüdüğüm yolda, bugün, sanatımda bulunduğum yerdeyim.
Pınar Çekirge – Müjdat Gezen desem…
Sevtap Çapan – Müjdat Gezen hakkında ilk önce şunu söylemeliyim: Bu ülkeye sanat insanları yetiştiren, kendi de meslekte son derece saygın ve vatanını seven, hâlâ idealleri olan usta bir isimdir. Müjdat Gezen Sanat Merkezi‘nin ilk öğrencilerinden biri olduğum için mutlu ve gururluyum. Bir arkadaşım Müjdat Gezen’in okul açacağını söyleyip durdu, adeta başımın etini yedi günlerce. Ona: “Müjdat Gezen bir komedi ustası, ben sadece komedi oynamak istemiyorum” diyordum. O da bana: “Bir dene, ne olacak?” diyordu. Sınava girdim ve kazandım; okulda sadece komedi üzerine değil tam teşekküllü bir konservatuarda olması gerekenden daha sıkı bir eğitim sistemiyle ve ücretsiz eğitim imkânıyla, özgür ve özgün bir sanat anlayışıyla eğitim görerek süreci tamamladım. Düşünün, Müjdat Hoca bize paso bile çıkartmıştı.
Pınar Çekirge – Ve Sevtap Çapan’ın çok önemli rejisörler, oyuncularla çalışıp, son derece önemli projelerde yer aldığı İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları dönemi… “Türkiye Kayası”, “Çığ”, “Tekrar Çal Sam”, “Suç ve Ceza”, “Yaprak Dökümü”, “Romeo ve Juliet”, “Huzur”, “Cengiz Han’ın Bisikleti”, “Kral Oudipus Kolonos”da gibi oyunlarda büyük başarılara imza attığınız yılları konuşalım. Şehir Tiyatroları’na nasıl girdiniz ve neden ödenekli tiyatro?
Sevtap Çapan – Bu bir tercih değildi aslında. Okul ödevim için Şehir Tiyatroları’nın kütüphanesinden faydalanmak üzere tiyatroya gittim. Merdivenleri çıkarken çok yakışıklı bir beyefendi koridordan geçiyordu; beni gördü ve odasına çağırttı. Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı Burçin Oraloğlu, odaya girdiğimde sahneleyeceği yeni oyunu “Savaş ve Barış” için bana rol vermek istediğini ve iki gün sonra yapılacak Şehir Tiyatroları genel oyuncu seçmelerine girmemi söyledi. Ben de: “Peki!” dedim. Sınava girdim. Bir süre sonra içinde sınav sonuçlarının olduğu zarf, eve postayla geldi. Sınavı kazanamadığım yazıyordu. Nedendir bilmem, Nataşa Rastova rolünü hâlâ kalbimde, hatta iliklerimde hissediyordum. Nitekim ocak ayında Şehir Tiyatroları’ndan bir davet aldım; Nataşa rolü için beni tekrar denemek istiyorlardı. Gittim ve Nataşa Rastova rolüne seçilmiş olarak, Türkiye’nin ödenekli iki büyük kurumundan birinde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda profesyonel sahne hayatıma başladım.
Pınar Çekirge – Sevtap Çapan ile özdeşleşmiş pek çok karaktere sahnede yaşar kıldınız yıllar yılı. Bütün o piyeslerden konuşsak… İlk oyundan “Türkiye Kayası”na kadar…
Sevtap Çapan – İlk oyunum 1994 – 95 sezonunda provaya giren “Savaş ve Barış”, dev kadrolu bir oyundu. Bu oyunun provalarına bir ay önce başlanmıştı. Nataşa Rastova rolüne benden önce iki oyuncu gelmiş, başarılı bulunmayıp gönderilmişler. Rol için gelen üçüncü oyuncuydum; kendimi yönetmenim Burçin Oraloğlu’na teslim ettim ve oyunculuk hayatımdaki ilk ödülümü alarak muazzam bir mesleğe, böyle bir oyunla giriş yapmış oldum.
Yavuz Pak – Ve Juliet!
Sevtap Çapan – Başar Sabuncu’nun “Su damlası gibi bir kız” aradığı her yerde konuşulmaya başlanmıştı. Tiyatroda kimi görsem yanıma gelip bana: “Başar Bey, dizide oynayan birini istemiyormuş, yani sen Juliet olamazsın!” gibi sözler söylüyordu. Bir gün tiyatrodan içeri girdim, koridordan geçerken çay ocağının kapısından Başar Bey çıktı, bana: “Diziyi bırakırsan Jüliet sensin! Bırakacak mısın?” dedi.“Elbette… Yalnız yapımcılarımla da konuşmalıyım” dedim kendisine. Yapımcılarımla konuştuğumda: “Jüliet bir oyuncunun hayatında ya bir kez olur ya hiç olmaz!” diyerek sağduyuyla, samimiyetle izin verdiler. Hayatımın en güzel rolüydü. Aslına bakarsanız hep başrol ya da ana kadronun önemli rollerini üstlendiğim bir oyunculuk geçmişine sahibim. İşte bunlardan biri “Romeo ve Juliet”teki Juliet, “Tekrar Çal Sam”da Linda, bir diğeri “Çığ”daki Genç Kadın, “Türkiye Kayası”ndaki o tatlı Sevginar ve diğerleri tabii… Yalan söylemeyeceğim, onca başrolün arasında bayrak tutarak figürasyona bile çıkartıldım. Ödüllü bir oyuncunun figüran olarak değerlendirilmesi sadece bizim ülkemizde mümkün sanırım.
Pınar Çekirge – Çocuk oyunlarında da rol aldın değil mi?
Sevtap Çapan – “Haydi Mars’a Gidelim”, “Kurşun Askerin Utancı“, “Büyülü Göl”, “Fareli Köyün Kavalcısı”, “Bir Yıldız Seç Kendine” geldi aklıma şu an. Çocuk izleyiciyi tanımış ve gözlemlemiş bir oyuncu olmamı sağladı bu durum. Çocuk oyunlarında oynarken şanslıydım aslında… Güzel metinler, iyi yönetmenler ve iyi partnerlerle (oyuncularla) sahnede yer aldım çoğunda. En büyük sorunum her oyunda ‘çocuk’ rolü oynamak ve ‘çocuk taklidi’ yapmaktı. Sıkılmıştım aynı konumda bulunmaktan, bu bir tür iç sıkıntımdı, sorgulayışımdı. Çocuk seyirci çok kıymetli olmuştu benim için her zaman. On üç yıl aralıksız çocuk oyunlarında oynarken çocuk seyircinin profilinin, tepkisinin çizdiği grafiğin yıllar içinde değişimini bile gözlemlemiştim. Zaten çocuklarla iç içeydim hep. Okuduğum kitapları saymıyorum bile… Dolayısıyla hitap ettiğim kesim hakkındaki bilgim, gözlemlerim, çıkarımlarım ve yeniçağı takibimin katkısı, yazdığım “Peri kız Müzikali” ve “Lider Masi“ oyunlarına doğrudan yansıdı.
Yavuz Pak – Pek ödüller? Ödül sistemiyle aranız nasıl?
Sevtap Çapan – Ödül sistemine pek güvenmiyorum. Buna rağmen kendim ödül aldığımda, daha doğrusu bir ödüle layık görüldüğümde, bunun çok hakkaniyetli bir ödül olduğunu kendim bildiğim gibi, herkesin de bundan emin olduğunun farkındayım. Çünkü sadece işinin gereğini yapan bir kişiyim. Ödül için kulis yapmam, dirsek temasında bulunmam ve en önemlisi (son dönemlerde ayyuka çıkan bir durum) para ödeyerek bana ödül verilmesi tekliflerine “Tamam” deyip de, para vermem. Hatta ilk ödülümde bunun tam tersi bir durum yaşamıştım. İlk ödülüm Bedia Muvahhit Ödülü’ydü ve İş Bankası sponsorluğunda yapılıyordu. Ödül heykelciğimle birlikte bana zarf içinde bir banka ödemesi yapılmıştı. Şıklığa bakar mısınız? Ben ödülle birlikte üstüne para ödenen bir kariyerle başladım bu ulvî mesleğe… Ödüllerimden ve adaylıklarımdan ötürü çok mutluyum elbette… ama günümüzde pek layığıyla işlemiyor ödül sistemi.
Pınar Çekirge – Sevtap Çapan sinema filmleri ve T.V. dizilerinde de rol aldı değil mi ?
Sevtap Çapan – Evet, tiyatro nedeniyle uzun bir süredir ekranlardan uzağım ama ilk yıllarımdan itibaren sinema ve televizyon dizilerinde boy gösterdim. O dönemlerde sinema yapımcıları, tiyatro oyunlarını seyretmeye gelirlerdi; başlangıç projelerim de bir yapımcının beni sahnede seyretmesi ve sinemada rol teklif etmesiyle başladı. Bu da çok şık değil mi? İlk filmim “Mum Kokulu Kadınlar” olacaktı fakat hocalarımdan birinin bana: “Oynama!” demesiyle, yapımcıyla her konuda anlaşmışken film projesinden son dakikada çekildim. İrfan Tözüm bana çok alınmış bir daha da benimle konuşmamıştı. Bir yıl sonra Ersin Pertan beni sahnede seyretti ve filminde oynamam için teklifte bulundu. Böylece Kuşatma Altında Aşk filmi, “Altın Portakal Film Ödülleri”nde bana, En İyi Kadın Oyuncu Adaylığı getiren ilk filmim oldu. Sonra televizyona geçiş yaptım.” Kara Melek “,”Mühürlü Güller”, “Zeytin Dalı”, “Gelinlik Kız”, “Affet Beni”, “Türk Usulü”, “Çılgın Dostlar” ve diğerleri…
Yavuz Pak – Ve Profesyonel Artı Sonsuz Tiyatro P.A.S. dönemi. Ödenekli tiyatrodan gelen Sevtap Çapan artık bir tiyatro sahibiydi. Bu zor kararı nasıl aldı?
Sevtap Çapan – Şehir Tiyatroları benim ilk ve tek yuvam oldu. Orada çalıştığım süre içinde özel tiyatrolarda çalışmam için hiç fırsatım olmamıştı, diyebilirim. Hatta gelen tekliflerden haberim dahi olmamıştı, biliyor musunuz? Şehir Tiyatroları’nda “Türkiye Kayası” oyunum az oynatılmaya başlandı ve akabinde kaldırıldı. Oyunsuz, sahnesiz boşlukta kaldım. Kendisi de oyuncu olan eşim Murat Batıkan Avcı, Bakırköy Belediye Tiyatro’sundan çıkartılan otuz oyuncudan biriydi. Bir gün bana: “Sen sahneden uzak duramazsın. Ben de öyle… Kendi tiyatromuzu kuralım!” dedi. “Nasıl yaparız?” derken bir de baktım ki ilk
oyunumuz Aleksandır Gelman’ın “Bankta İki Kişi” oyununun provasındayız. “Günışığına Mektup” ikinci oyunumuz oldu. Yazarı da yerli ve genç kalemlerden Yusuf Dündar’dı. Hatta bu oyunla, tiyatromuza Üstün Akmen Ödülleri’nden gelen ödülle umutlanmıştık.
Pınar Çekirge – Derken, yepyeni bir projeye imza attınız. “Ben Kara Fatma”, “Ben Kazım Karabekir”, “Ben Hasan Tahsin“… Bu proje nasıl doğdu?
Sevtap Çapan – İkinci sezonda yaptığımız yerli yazarlara eğilmek fikrimiz, kendi memleketimizin meselelerini ve insanlarını evrensel bir dille anlatma isteğiyle buluştu. Özümüze dönüş projesi de diyebiliriz, buna. Kadın sorunlarının yine gündemde olduğu bir dönemdi. Kadın kahramanlarımızla ilgili bir oyun yapmak fikri konuştukça gelişti.Kurtuluş Savaşı’nın kadın kahramanlarından yola çıkıp, kadın erkek ayrımcılığına vurgu yapmayalım düşüncesiyle, kahramanlarımızın hayat hikâyelerini anlatan tek kişilik oyunlar yapmaya karar verdik. Bu konuda yazılı metinler hemen hiç yoktu, diyebilirim.Her kahramanımızın hayatını anlatan oyunlar yazdırmaya karar verdik; böylece özgün ve yeni metinler yazılmasına da vesile olacaktık. Bu oyunlar belli bir dönemi anlattığı için bizde ve dünya tiyatrolarında hiç denenmemiş, tiyatro literatürüne girmemiş “Seri Oyun” “Seri Oyunlar” tanımını ortaya attık. Evet, kitap ve film serileri var ama tiyatroda oyun serisi yok! Üst başlık attık. “Ben Serisi Kurtuluş”; bu başlık altında daha az bilinen ya da Kurtuluş Savaşı’nda kilit noktada bulunan isimleri araştırıp seçtik. Belgesel, tarihî bir nitelik taşıyan gerçek yaşam öykülerinin her birini de serinin bir devamı olduğunu belirtmek amacıyla “Ben” ön başlığıyla “Ben Kara Fatma”, “Ben Kazım Karabekir”, ‘Ben Hasan Tahsin” isimlerini koymayı uygun gördük.
Pınar Çekirge – “Ben Kara Fatma”, Sevtap Çapan oyunculuğunda bir başka doruktu, hiç kuşkusuz. Bu oyundan konuşsak biraz…
Sevtap Çapan – Teşekkür ederim, çok naziksiniz. Her şeyden önce çok zor bir oyun olduğunu söylemeliyim; zorluğu sadece tek kişilik olmasından kaynaklı değil, gerçek bir yaşam hikâyesi olmasındandı aslında. Bir de tarihi bir olayı içermesi nedeniyle çok dikkat edilmesi gereken bir konu oluşundan. Metnin yazarı Mehmet Dağıstanlı, hani şu benim tiyatroya sevdalanmama sebep olan edebiyat öğretmenim vardı ya, işte O. Yönetmenimiz Özgür Kaymak ile sahneleri okurken zaman zaman birbirimize bakıp sessizleşiyorduk, boğazımız düğümleniyordu; yüreğimiz sıkışıyordu. Elbette benim bu durumu aşmam gerekiyordu. Okuma faslını bitirip sahneye geçtiğimizde artık “Ben Kara Fatma’ya, oynayacağım bir rol olarak bakmaya başlamıştım. Tüm bunların gerçekten yaşandığının üzüntüsünden Sevtap olarak sıyrılma vaktiydi ve sıyrıldım. Oyuncu gibi düşünmeye başladım. Yönetmenimin sözünü yine dinledim. Bu oyun hepimizin ruhuna işleyen bir çalışma oldu açıkçası… Çok titiz, çok ince nüanslarla çalıştık. Beni zorlayan şeylerden biri oyunda kullandığım tüfekti. Tüfek gerçek tüfeğin ağırlığında yapılmış olan iyi bir taklit… İlk bir ya da bir buçuk hafta tüfeği taşıyamadım; Bir de solağım ben tabanca ve tüfeği sağ elimle kullanmak zordu; kısa sürede onu da aştım. Son olarak şunu ilave edeyim: “Yazar yok!” deniyor, biz “Var” diyoruz. “Kadın yönetmen yok!” deniyor, biz “Buradayız, varız!” diyoruz. “Kadından kahraman mı olur?” algısını yerle bir ediyoruz. Ve tıpkı Fatma Seher Erden gibi “Artık kadın erkek yok! Artık istiklal var!” diyoruz.
Pınar Çekirge – Emekliliğin hemen sonrasında yeniden İBBŞT. Bu kez yönetmen ve oyun yazarı olarak… Hemen belirteyim, sözcük seçiminden, sürükleyici ve son derece başarılı kurgusuna kadar “Peri Kız Müzikali”, “Çocuk Tiyatrosu yazınına gerçek bir katkı, bu eser. Nasıl doğdu desem?
Sevtap Çapan – Uzun süredir yazmak istiyordum, “Peri Kızı” bunun sonucu aslında. Yine de sadece istemek yeterli değildi sanırım… Yazmak eylemini gerçekleştirmem için iyi bir nedenim de olmalıydı. O nedenle, sahneden ve televizyondan ayrı olduğum bir dönemde, sızlanmayı bırakıp yazmaya karar vermemle, sonrasında da sanat yaşamım süresince eksikliğini hissettiğim, değişmesini arzu ettiğim konulara odaklanmamla ortaya çıktı. Kısacası bir meselem vardı. Ve çocuk tiyatromuzda da bir boşluk… Oyuncuları kısırlaştıran roller, yönetmeni heyecanlandırmayan metinler, çocukları 0 – 3 yaş algısının ötesine taşımayan yaklaşımlar, gerçeğin yansımasından uzak, cafcaflı renk cümbüşleri ve yanlış yerleşmiş, kemikleşmiş üsluplar. Bu çağda artık farklı bir yaklaşıma ihtiyaç olduğu hissiyatımla, yanıma süzülen ilham perisiyle “Peri Kız Müzikali”nin doğuşu gerçekleşti.
Pınar Çekirge – “Gülbeşeker” kıvamında bir tekst…
Sevtap Çapan – Tam da “Gülbeşeker”in yapım tarifindeki gibi bir
süreçti yazım sürecim: Dünyayı geniş gözenekli kalburdan geçirdim, insanları, kavramları, duyguları, düşünceleri, ilişkileri, özlemleri, kısaca, yaşamın tohumlarını ayırdım, bir ölçü dünyaya üç ölçü fantezi ilave ettim, iyice ovdum, tiyatro kabına koydum, üzerine tecrübe, bilgi, önsezi eleği kapatıp hayal gücüne bıraktım, her gün ovmak suretiyle otuz gün sihirli hayal gücünde beklettim.
Pınar Çekirge – Sevtap Çapan oyunculuğu, tiyatro yöneticiliği ve rejisörlüğünün yanı sıra piyes yazarlığıyla da tiyatroya değer katmaya devam edecek değil mi?
Sevtap Çapan – Oyunculuk benim temel uğraşım olmakla birlikte diğer bütün saydıklarınız, sağlam bir sanat zemininiz varsa, yapmanız gereken uzantılarıdır mesleğin.Yapmayı tercih etmeyen de var elbette. Ben tercih edenlerdenim. Sanatın tamamen içinde oluyorsunuz, bütüne yüksek bir hâkimiyet kazanıyorsunuz. Ben bu durumu, daha çok öğrenme ve çoğunluğun sıkıntılarına çözüm arayışı olarak görüyorum. Çünkü ülkemizdeki tiyatronun gelişimi sanatçılarımızın, yazarlarımızın, eleştirmenlerimizin, tasarımcılarımızın, yöneticilerimizin, seyircimizin gelişimiyle mümkün. Böyle yol alabiliriz ancak. Tam da bu sebeplerle kendimi geliştirmek için yazmaya devam edeceğim. Yazdığım bir kaç oyun metnim daha var zaten. Hatta biri yine Şehir Tiyatroları repertuarına kabul edilen bir çocuk oyunu metni… Onların da sahnelenmesi ve kitaplaştırılması konusunda çalışmalarım olacak ilerleyen günlerde.
Pınar Çekirge – “Peri Kız Müzikali”nin akibeti ne olacak?
Sevtap Çapan – Pandemi sonrası sahnelenmemesi üzücü, tabii.Çok emek verilmişti. Yazık oldu. Yavaşlatılabilirim, geciktirilebilirim ama durdurulamam; sözümü söylemeye, her koşulda devam edeceğim. Her olumsuz durumdan bir umut yaratırım kendime… Dolayısıyla küresel salgın dönemi oyunun sahnelenmesinin durmasıyla “Peri Kız Müzikali”ni kitap olarak değerlendirdik. “Sahneden Kitaba” diyerek bastırdık.
Yavuz Pak – Oyuncu, yönetmen, yazar Sevtap Çapan hiç pişman oldu mu? Keşke bu mesleği seçmeseydim dedi mi?
Sevtap Çapan – Ne yaşarsam yaşayayım hiç böyle düşünmedim şimdiye kadar… Hep “İyi ki!” dedim. Ülkemizde, emeğimin, tecrübemin karşılığı olan maddi manevi hakkımı bana teslim edecek bir sistemin, bir sanat politikasının bulunmayışı ve bu sebeple kendini geliştirmek yerine birbirini aşağı çekmek için uğraşan insanların arasında sıkışıp kalmışlığım bile, bende asla pişmanlık duygusu yaratmadı. Ama sanırım babam, ne kadar başarılı olsam da, benimle gurur duysa da, içinden: “Keşke bu mesleği seçmeseydi” diye hala düşünüyor bence…
Yavuz Pak – Dijital tiyatro salgın döneminde hayatlarımıza girdi. Elbette tiyatronun sıcaklığından uzaktı. Ama bir yönde tiyatroyu o dönem yaşatma savaşının parçasıydı. Digital tiyatroya nasıl bakıyorsunuz?
Sevtap Çapan – Dijital tiyatro, bence bu adın değişmesi gerek çünkü çok yanlış bir kullanım. Tiyatro “canlı performans” demektir. Oyuncuyla seyircinin andaki alışverişi üzerine kurulmuş sıcacık bir yapıdır. O ânın bir daha yaşanması olasılık dışıdır. Böylesi güçlü bir bağ günümüz kadrajından aktarılamaz. Tiyatro kadraja girdiğinde zaten adına sinema demişler, t.v. dizisi vs. demişler. Bence başka bir isim düşünülmelidir. Düşünülmelidir diyorum, çünkü dijital tiyatro ile geleceğin teknolojisindeki tiyatronun ilk meyveleri atılıyor da olabilir. Belki hologram ile ya da geliştirilecek başka bir fikir eşliğinde keşif yapılır ve oyuncu ile seyircinin arada teknik kaynaklar bulunmasına rağmen anlık ilişki kurması sağlanabilir.
Pınar Çekirge – Yazar Sevtap Çapan’dan konuşalım biraz da…
Sevtap Çapan – Tabii… Aslında uzun zamandır yazan biriyim; sadece yazdıklarımı gün yüzüne çıkarttım. Biraz önce bahsettiğim gibi, küresel salgın döneminde sahneden uzak kalmam vesilesiyle 2020 Ekim’inde müzikal çocuk oyunu türündeki “Peri Kız Müzikali”nin kitaba dönüştürülmesi fikri, yazarlık yönümü gözler önüne serdi. Peşinden deneme türünde yazdığım kitabım “Kadınım Ulan”, tiyatro metnim “Memed” basıldı. Bir yılda üç kitabı basılan bir yazar oldum. Bu durum dikkat çekti ve 2021 yılında OYÇED (Oyun Yazarları Ve Çevirmenleri Derneği) tarafından verilen Yılın Yazar Ödülü’nü getirdi bana kitaplarım. Böylece yazarlığım tescillendi. 2022 Yılında kitaplarımın dördüncüsü yine deneme türündeki “Eriveç Erive” adlı kitabım basıldı. Yazmak, oyunculuğumdan da beslendiğim bir şey diyebilirim. Bir sözüm var ve onu söylemenin en iyi yollarından biri şimdi de yazmak. Hayallerim büyük, sahnelere sığmadı; sayfalara taştı. Hepsi bu!
Yavuz Pak – Tiyatro P.A.S.’ın açılımı nedir? Neden bu ismi tercihettiniz? Tiyatro P.A.S.’ın tiyatro anlayışını kısaca özetleyebilir misiniz?
Sevtap Çapan – Tiyatro P.A.S, Profesyonel Artı Sonsuz Yapım, Prodüksiyon, Organizasyon firmamızın kısaltmasıdır. Kurucu olarak bizler profesyoneliz o yüzden “Profesyonel” ve “Artı Sonsuz” ise, bizler gibi profesyonel insanlara ya da amatörlere açık olduğumuzun ifadesidir. Biz birlikte büyümeye inanan insanlarız çünkü… Zaten tiyatro kolektif bir yapıdır ama çoğu zaman unutulur. 2017 yılında kurulduğumuz günden beri, ülkemizde sanatın el yordamıyla yapılır hale gelmesinden duyduğumuz rahatsızlık hareket noktamız olmuştur. Sahnelenecek oyun seçimlerimizde ise özel tiyatrolar için risk teşkil eden, az oynanmış ya da ilk kez seyirciyle buluşacak metinler tercih etmekteyiz. Bu metinlerin evrensel bir dil taşıması kadar, meselesinin herkese bir şekilde temas etmesine önem vermekteyiz. Aslında amacımız, kendimizi yerli ve yabancı oyunların buluştuğu bir repertuar tiyatrosuna dönüştürerek sanata hizmetimizi sunmak.
Yavuz Pak – Uzun yıllar ödenekli bir tiyatro kurumunda çalışmış bir oyuncu, ardından özel / bağımsız bir tiyatro kurucusu olarak ülkemizde ödenekli tiyatrolar ile ödeneksiz tiyatroların tiyatral algıları, estetik, politik ve toplumsal benzerlikleri ve farklılıkları hakkında neler söylemek istersiniz?
Sevtap Çapan – Bu çok derin bir konu… Nereden başlasam, bilemedim Ödenekli tiyatrolar ile özel / bağımsız tiyatrolar arasında bahsettiğiniz her alanda farklılıklar var. Hatta bu farklılık özel tiyatroların birbirleri arasında dahi var, diyebilirim. Genel olarak kurum tiyatrosu ve özel tiyatro ayrımı üzerinden gidersek, özel tiyatrolar biraz daha özgür, biraz daha cesur bir sanat anlayışı ile hareket edebiliyor bence… Oyun seçimlerinden, sahneleme tarzlarına kadar sunmayı seçtikleri tiyatral algı yaratımında sınırları zorlayabiliyorlar; daha politik, eleştirel bir tavır sergilemekten çekinmiyorlar. Bazen kendi kültürümüzden oldukça uzak işlere imza atmayı tercih ediyorlar; toplumun seviyesinin üstünde oyunlar yapmaktan kaçınmıyorlar. Bazen de para kazanma gayesi ile tamamen bu seviyenin çok altına düşmeyi de bilinçli olarak tercih edenler çıkıyor elbette… Özel tiyatrolarda estetik kaygının çok dikkate alınmadığı ya da alınamadığı kanaatindeyim. Ciddi bir ayakta kalma mücadelesi içinde yoksunlukla dekor, kostüm kullanımları ve atmosfer yaratımındaki en önemli ışık unsurunun zayıflığıyla genel ışık kullanmak zorunda kalmaları estetik açıdan özel tiyatroları daha alt seviyede kalmaya itiyor. Hayalleri ve tutkuları daha sınırsız ama maddi imkânları sınırlı…
Ödenekli tiyatrolar ise devletin ya da belediyenin maddi gücüyle, desteğiyle sınırsız imkânlara sahip. Fakat gerekli olan toplumsal görevlerini tam olarak yerine getiremediklerine inanıyorum. Bu kurumlar ellerindeki olanaklarla tiyatromuzun gelişimi ve yükselişi için çalışma yapmalı fakat hayal güçleri sınırlı yaklaşımlar sergiliyorlar. Repertuar tiyatrosu olmalarına karşın bu avantajı iyi kullanamıyorlar. Hâlbuki sanata yön verebilirler ve vermeliler.
Yavuz Pak – Özel/bağımsız tiyatrolar, özellikle pandemi ve ardında patlak veren ekonomik krizle birlikte yaşam mücadelesi veriyorlar. Tiyatro P.A.S. bu süreçten nasıl etkilendi?
Sevtap Çapan – Her özel tiyatro gibi çok ağır bir süreç geçirdik hala geçiriyoruz. Umudumuzu diri tutmaya çalıştık. Tiyatromuzun perdesini kapatmamak için çok mücadele veriyoruz. Yeri geldi salonumuzun kirasını ödeyemedik; kapanmamamızın tek nedeni iyi insanlarla karşılaşmamız ve ailemizin tam desteğidir. Yine de kolaya kaçmayıp tiyatroya karşı sorumluluğumuzu özgün projelerlesürdürmekte inat ediyoruz. Kültür Bakanlığı ve belediyelerin bu süreçteki birkaç maddi desteğinden faydalanabilen özel / bağımsız tiyatrolar arasında yer alabilmemiz de, bizi ayakta tutan etkenlerden oldu; tabii bu destek paketlerinin miktarı daha sık ve çok olsaydı endişeli günlerimizin sayısı daha az olurdu. Yine de yola devam edebilir olduğumuz için şükrediyoruz.
Yavuz Pak – Deneyimli bir oyuncu ve yönetmen olarak Türkiye’de seyircinin tiyatro algısı, oyun tercihleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle büyük şehirlerde sayısı giderek artan seyircinin tiyatral estetiğin ve içeriğin belirleniminde ne gibi bir rolü var sizce? “Seyircinin daha çok sosyal bir jest olarak” tiyatroya yöneldiği düşüncesine katılır mısınız?
Sevtap Çapan – Son sorunuzdan başlamak istiyorum… bence, ülkemizde seyircinin tiyatroya gelişi sosyal bir jest değildir. Bizde sanat böylesi ulvi bir noktada değil maalesef! Sanat ve sanatın içinde önemli yeri olan tiyatro, ülkemizdeki insanların vazgeçilmezi değil ve kültürel bir hareket haline dönüştürülememiş durumda… Jestler gözlem ve taklit yoluyla öğrenilen tavırlardır. Dolayısıyla 1970’ler 80’ler ve 90’larda dahi tiyatro kapılarının önünde inanılmaz bilet kuyrukları olurdu. Şimdi ise tiyatro bileti için uzun kuyruklar göremiyoruz. O yüzden bence bir zamanlar tiyatroya geliş sosyal bir jest olarak yorumlanabilirdi belki ama bugün için, bu durum söz konusu değil.
Seyircinin tiyatro sanatına ilgisinin ve yaklaşımının tiyatro sanatının devamlılığı açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.Genel bir tiyatro seyircisi elbette hala mevcut, fakat seyircinin tiyatro algısı ve tercih kalitesinde belli bir düşüş olduğu kanaatindeyim. Sadece komedi seyretmek isteyen ya da sadece ekranda gördüğü oyuncuyu yakından görmek için tiyatroya giden göz ardı edilemeyecek çoklukta bir kesim oluştu. Bence tiyatronun amacından ciddi bir sapma var. Bundan kaynaklı olarak tiyatro adabını öğrenememişliğiyle, yanlış amaçlarla salonu dolduran bir seyirci oluşmuş durumda. Bu sorumluluk seyirciden çok bizlere ait diye düşünüyorum. Sanatın çizgisini belirleyecek olan seyirci değil sanat insanıdır. Elbette seyircinin yani halkın tercihi de sanat yolcusunun yol göstericiliğinde belirlenecektir; tarih boyunca bu hep böyle olmuştur.
Yavuz Pak – Tiyatro topluluğu, sahne ve prömiyer sayısının (pandemi haricinde) giderek yükseldiği ve niceliksel bir sıçramanın yaşandığı günümüz tiyatrosunun nitelik olarak da bir sıçrama yaşadığını söyleyebilir misiniz?
Sevtap Çapan – Açıkçası sayısı artan toplulukların, sahnelerin ve prömiyerlerin durumundan çok memnun değilim. Bana sorarsanız, her önüne gelen, ehil olmayan bir araya toplanıp tiyatro açıyor. Sanatın özgürlüğüne inanırım ama bu özgürlük ve sınırsızlık başıboşluk olmamalı… Şu anda bir ip kopması söz konusu, bu da dolayısıyla niteliksiz pek çok topluluk, sahne ve oyun sıçraması yaşanıyor manasına geliyor. Sapla saman karışalı çok oldu. Bu ayrımı yapacak ne bir kanun ne bir mercii bulunmakta… Kısacası nicelik tavanda nitelik tabanda…
Pınar Çekirge – Bir yazar olarak, yeni tiyatro metinlerinin tematik yönelimlerini ve sahne pratiğiyle kurduğu ilişkiyi nasıl değerlendirirsiniz?
Sevtap Çapan – Çağın değişimiyle kaçınılmaz olan yeni algı düzeyine geçişle arayışlar, yaklaşımlar ve doğal olarak yeni tanımlar oluşuyor. Postmodernizmin doğuşu ve anlayışıyla metin yazarlığında da bir önceki dönemin yazım kurallarının ters yüz etkisi gözlemleniyor. “Yazarın ölümü” olarak nitelendirilen bu yeni anlayışın ülkemizdeki çoğunluk tarafından tam olarak farkında olunmadığını düşünüyorum. Metinlerarasılık anlayışıyla oluşturulan bu yeni metinlerin “Şimdi”nin önderliğindeki özgür kılınma yolculuğu, boyutlar arası ve çeşitlilik içeren yeni ifade biçimi, beni, kendine çekmiyor henüz. Ben, yazarın özgünlüğünü ve kendi ifade gücünü savunuyorum. Sanat anlayışı oluşturulamamış ülkemizde klasik manada eser yazmayı bırakın, yazım kurallarına ya da tiyatro diline ve özelliklerine uygun metin yazmayı bilmeyenlerin metin yazarlığı yaptığı günlerdeyken, yeni tiyatro metinlerinin tematik yönelimlerini ve sahne pratiğiyle kurduğu ilişkiyi baz alarak yazabilen kaç yazarımız ve sahneye uygunlukla taşıyacak kaç yönetmenimiz ya da aynı uygunlukla oynayacak kaç oyuncumuz ve bu yeniliğin yenilik olduğunu anlayacak kaç seyircimiz var acaba?” diye düşünmeden edemiyorum.
Yavuz Pak – Tiyatro P.A.S.’ın önümüzdeki sezon yeni projeleri olacak mı?
Sevtap Çapan – Elbette… Bunun için birbirinden farklı yaklaşımları olan yerli ve yabancı oyun seçimleriyle ilerliyoruz. Hatta çocuk tiyatrosu da benim ilgi alanımda ve ilk çocuk oyunumuz olan benim kaleme aldığım “Lider Masi – Kahraman Yemini” adlı oyunumuzu yeni çıkarttık. İkinci çocuk oyunu projemizle birlikte bir komedi oyunu projemiz de sırada… Umarım hepimizi güzel ve bereketli günler bekliyordur ve maddi olanaklarımız çoğalır.
Pınar Çekirge – Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyoruz.
Sevtap Çapan – Ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne çok teşekkür ederim.
Hayatının öznesinde, virgülünde, noktasında hep tiyatro vardı. Sözleriyse hem alev, hem ışıltıydı…
PINAR ÇEKİRGE – YAVUZ PAK
Kaynakça:
(1,2) Çapan, Sevtap.: ” Eriveç Erive ” Dramatik Yayınları, 2022