Han Tiyatrosu, Vasıf Öngören’in yazdığı Zengin Mutfağı adlı oyunu Alsancakta’ki tiyatrosunda sergiliyor. Oyun, Türkiye tarihinde önemli bir yeri olan 15-16 Haziran 1970’de sendikal hakları için yürüyüşe geçen işçilerin eylemlerini, bu eylemlerin etkisini bir köşkün mutfağından, bu mutfakta çalışan, bu mutfağa girip çıkan ve bahçede insanlara saldıran kurt köpeğiyle simgeleştirerek anlatıyor.
Oyunun baş tiplemesi olan Aşçı, 1970’li yıllarda sol hareketin kitlelere ulaşmasının amaçlandığı, devrimin ancak “bilinçlenme“ yoluyla gerçekleşebileceğine olan inancın başat göstergesi gibidir. Seçilen mekan bir köşktür. Zenginliğin olduğu her yerde sömürenler, bir de sömürülenler vardır. Köşkte üst katta yaşayanları, onlara hizmet eden alt kattakiler aracılığıyla tanırız. Aşçı oyunda giderek bilinçlenen bir tiplemedir. O’nu ilkin pehlivan olma özelliğiyle tanırız. Güreş tutmuş bir yiğittir, özünde kavgadan kaçacak biri değildir. Bir emekçinin kızı olan yamağı (Kız) kanatları altına almış, vicdanlı biridir. Fakat bilinçlenmemiştir. O günlerde (12 Mart’ın en sıkı günleri ) dışarıda öğrenci olayları olmaktadır. Aşçı bu konu için şöyle der: “Gene bu öğrenciler değil mi? Basacaksın arkadaş bunlara sopayı.“
Oyunun sonuna gelindiğinde ise, artık aslında evi de olan köşkten ayrılma kararı vermiştir. Gerçekleri görür hale gelmiş, bilinçlenmiştir. Nişanlanmak, bir yuva kurma hayalinden başka yönelimi olmayan Kız, Aşçı’dan önce köşkü terk etmiştir. Yani bilinçlenme sürecini tamamlamıştır. Şoför Seyfi bankoda kitap okuması ve ağabeyi Ahmet’in solcu olması nedeniyle zaten doğru yerdedir. Kız’ın nişanlısı Selim ise ters yönde gelişen bir tiplemedir. Oyunda Selim’in faşistleşme sürecine tanık oluruz. Oyun geniş anlamda işçi-emekçi ve kapitalist patron arasındaki çatışmayı imler. Patron tarafını temsil eden Selim ve dışarıda havlayan köpektir. Oyundaki mutfak sosyolojik bir laboratuvar gibidir.
Oyun epik tiyatronun ilk örnekleri arasında gösterilse de, aşçının anlattığı hikaye dramatik yapıdadır. Selim’in arkadaşını ihbarıyla korkup köşke sığınması, aşçı tarafından patrona götürülüp sonrasında onun adamı olması ve mutfaktakileri denetlemeye başlaması ana çatışmayı doğurur. Durmadan havlayan ve insanlara saldıran kurt köpeğinin aşçı tarafından zehirlenmesi ve Selim’in köpeğin kimin zehirlediğini şiddet kullanarak öğrenmek istemesiyle aksiyon ilerler.
Oyun Aşçı’nın köşkü terk etme kararıyla başlar. Sonra geçmişe, o büyük yürüyüşün olduğu güne döner. Patron, ailesini de alıp köşkten kaçmıştır. Olaylar yatıştığındaysa geri dönmüşlerdir. Zamanda bugün ve geçmiş anlatılır. Aşçı aynı zamanda anlatıcıdır.
Han Tiyatrosu’nda sahnelenen Zengin Mutfağı adlı kara komedinin merkezindeki aşçıyı oynayan Rüçhan Gürel’in oyun boyunca “Beni eşek yerine koyuyorsunuz!“ , “Aşçıysak da eşek değiliz ya!“ hatırlatmaları, Selim’i patronla tanışmaya götürürken Selim’e “Gel gel“ derken “kuçu kuçu“ der gibi yukarı kata çıkarması, köpeğe en başta onun tepki vermesi onun bir yanı olurken, öteki yanı patron için “Baba adamdır“, “Kerim Bey doğru söylüyor“ diyerek netliği olmayan, bilinçlenmemiş bir yapı çizer. Rüçhan Gürel oyunda bu iki yanı dengeleyerek oynar. Balık sırtı bir rol olan Aşçı karakteri, Rüçhan Gürel’in oyunculuğuyla izlenmeye değer. Selim’in değişimiyse üst kata çıkıp, köşkün sahibi tarafından övgüyle karşılaşınca başlar. Selim aşağı indiğinde “Bizim ölçümüz bellidir. Bir insan ya bizdendir, ya karşıdan“ diyen biri olup çıkmıştır. Oyun metninden gelen bu hızlı değişimi Heysem Çetin sahneye olduğu gibi aksettirir. Faşistler kötüdür! Bahçedeki köpekler gibi sürekli havlarlar! Selim de saldırgan bir ruh halindedir. Oyundaki tek kadın oyucu olan Kız, oyunda adı olmayan tek oyuncudur. Ağabeyinin bile adı geçer, ama Kız’ın adını bilmeyiz. Yazar böyle uygun görmüştür. Binnur Taş bir işçi kızı olup kendi küçük dünyasında yaşayan ama yaşadıkları sonucu ister istemez bilinçlenen hatta Selim’le gazetede boğaz boğaza fotoğrafı çekilecek bir noktaya gelen bir tiplemeyi, sahnede önce edilgen haliyle ve sonrasında yaşayacağı farkındalığı sahneye taşır. Ahmet ve Seyfi’yse kararlı duruşlarıyla hem bir emekçi, hem de bir devrimci nasıl olur sorusunun cevabı gibidirler.
Yönetmen Ali Ulvi Hünkar sahneyi olduğu kadar seyir yerini de oyuna katarak, oyunun anlatımını zenginleştirmiş. Ön oyunları hem oyunun dokusuna uygun hem de anlatıcının seyirciye bir hikaye anlattığı bölümler olarak başarıyla sahneye çıkarmış. Oyunun dekorunu Meliha Eda Bayburtlu yapmış. Sevimli, samimi ve işlevsel bir dekor çıkmış ortaya. Üst kata çıkan merdiven, bahçeye açılan kapı, bol tencere tava ekonomik ve işlevsel biçimde sahnedeki yerini almış. Anlatıcının olduğu bölümlerse ayrı küçük bir masayla belirlenmiş. Sadece Ahmet’in devrimciliğe yakışır şekilde, o günlerde bir forma gibi giyilen fitilli kadife pantolon giymesini beklerdim. Hem zamanın ruhuna uygun hem de ayırt edici olurdu.
Han Tiyatrosu’nun sahnelediği Zengin Mutfağı, bizi 12 Mart’ın sokak çatışmaları, yürüyüşler, eylemlerle dolu çalkantılı dönemine götürürken, emeğin sömürüldüğü her zaman geçerliliğini koruyan bir temayı yeniden izleyene hatırlatıyor.
Oyunun afişi Murteza Albayrak’a, dekor ve kostüm tasarımı Meliha Eda Bayburtlu’ya, ışık tasarımı ise Önder Faruk Buldu’ya ait.
Aşçı (Rüçhan Gürel), yamağı Kız (Binnur Taş), kızın nişanlısı Selim (Heysem Çetin), köşkün şoförü, Seyfi (Ufuk Baraz) ve Seyfi’ni ağabeyi Ahmet (Birol Büyükbingöl) birbirleriyle uyumlu ve başarılı oyunculuklarıyla Zengin Mutfağı oyunuyla tiyatronun toplumsal bir aynaya dönüşmesinin ve tarihten günümüze ışık tutmasının güzel bir örneğini veriyorlar.