Repertuvar Seçiminden Prodüksiyona, DT’de Çeviri Oyunlar

Selen Korad Birkiye

Diyelim ki günün birinde sizi etkileyen bir oyunla karşılaştınız. Bunu Türk tiyatrosuna kazandırmayı, sahnelendiğini görmeyi, başka insanları da avucunun içine almasını, dünyasını paylaşmasını, bir şeyleri sorgulamasını ya da coşkularını kışkırtmasını istiyorsunuz. Yazardan ya da ajansından çeviri haklarını alıp, uğraşıp eli yüzü düzgün bir oyun çevirisi yaptınız. Peki bu çevirinin izleyiciyle buluşması için en doğru adres neresi olabilir diye araştırmaya başladığınızda, bir sene içinde en çok oyun sahneleyen, üstelik de klasiklerden avant-garde oyunlara kadar geniş bir repertuar yelpazesinde seçim yapan, bu arada da en fazla seyirciye ulaşan ve telifinizi, düzenli olarak alabileceğiz -ki çevirmenlerin telifi gişe hasılatının %15’idir- bir tiyatro düşündüğünüzde kuşkusuz ki karşınıza çıkacak en güçlü alternatif Devlet Tiyatroları’dır.

Devlet Tiyatroları 2000’in üzerinde çalışanı (oyuncu, yönetmen, tasarımcı, dramaturg, teknik ve büro hizmetleri) ve 13 kentte yaklaşık 35 sahnesi ile yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın da en büyük, en yaygın, en çok oyun sahneleyen (senede ortalama 120 oyun, 6000 temsil verir) , en bürokratik ve en modası geçmiş kurumudur. 1949’da son derece çağcıl, iyi niyetli ve tiyatro sanatını ön planda tutan bir yasayla kurulduğu halde, geçen zaman içinde kaçınılmaz bir şekilde büyümesi ve yasanın, bu haddinden fazla büyüyen çocuğa küçük gelmesiyle, artık hareket kabiliyetini yitiren, var olma amacı olan yaygın ve kaliteli sanatı yapmasına engel olan bir sistem içinde tıkanıp kalmıştır. Sanatsever devlet büyüklerimiz de, şuna yeni bir yasa çıkartıp, rahatlatalım ve gerçekten örneği olmayan bu kurumu işler hale getirelim diye bir kaygılanmadıklarından, varolan sistemin getirdiği tıkanıklıkları, kurumun kapatılması için gerekçe göstermekten öteye adım atmaktan imtina etmektedirler.

Tabii bu yazının konusu Devlet Tiyatroları’nın revizyon önerileri değil, tiyatro çevirmeninin ve çevirilerinin bu sistem içinde nelerle karşılaştığıdır. O zaman size MGK’da sınır ötesi harekat kararı çıkartmanın bile daha kolay olduğunu açık ve net biçimde gösterecek DT repertuar sistemi ile tanıştırmama izin verin!

İlk aşama, çevirdiğiniz oyunun 7 kopyasını, yazar ya da ajansından aldığınız çeviri iznini ve dilekçesini DT Genel Müdürlüğü Başdramaturgluğu’na teslim etmekle başlar. İkinci adımda Başdramaturgluk, oyunu en az iki dramaturga yollayarak oyunun sanatsal ve teknik açıdan değerlendirilmesini talep eder. Dramaturglar belirlenen süre içinde görüşlerini birer raporla Başdramaturgluğa teslim ederler. Hazırlanan raporlar, yılda en fazla 6 defa toplanan Edebi Kurul’a gönderilir. Bu modası geçmiş ve gerekliliği sürekli sorgulanan komite, dramaturgların raporlarından yola çıkarak oyunları kabul ya da ret eder, kimi zaman da düzeltme ister. Ancak DT Genel Müdürü, Başrejisör, Başdramaturg, Sanatçı Temsilcisi, Kültür ve Turizm Bakanlığınca atanmış sanat ve edebiyat alanında tanınan 3 kişiden oluşan bu heyet, bazen tümü olumlu olan raporlara rağmen oyunu ret eder bazen de oyunlar dramaturglarca olumsuz raporlanmasına rağmen, kabul eder. Bu gerekçelerin neler olduğunu da kimse bilmez. Diyelim ki çeviriniz kabul edildi, bu durumda oyun DT’nin 4000 oyunluk repertuar havuzunda yerini alır. Yani teorik olarak oyunun kısa zamanda izleyici ile buluşma şansı 1/4000’dir. Ama tabii bir yönetmen ya da bölge müdürü çevirinizi beğenir ve sahiplenirse şansınız yükselir. Yine de acele etmeyin, çünkü daha seçilmek için önümüzde aşmamız gereken birkaç aşama daha var:

Yıllık repertuar oluşturulması için, İstanbul ve Ankara gibi bölgelerde sanatçılardan ve dramaturglardan oluşturulmuş gönüllü repertuar kurulları olmakla birlikte, bunlar en iyi niyetli tabirle tavsiye kurullarınndan öteye gitmemektedirler. Esas olarak her bölge tiyatrosu kendi sanat yönetmeni(müdürü), yardımcıları, varsa dramaturgu, ve kimi sanatçı önerilerini dikkate alarak bir repertuar taslağı hazırlar. Ayrıca Başdramaturgluk her yıl dramaturglardan tüm bölgeler ve sahneler için repertuar ilkeleri çerçevesinde oyun önerileri ister. Bu öneriler, sahnelerin bulunduğu bölgelerin sosyoekonomik yapıları, toplumsal koşulları, seyirci profili, teknik ve sanatsal olanakları göz önüne alınarak oluşturulur. Başdramaturgluk bu önerileri değerlendirip, isterse bölge sanat yönetmenlerine tavsiye niteliğinde gönderir.

Sıra Önkoordinasyon toplantısına gelmiştir. Bölge müdürleri ve ekipleri taslak repertuarlarını Ankara’da Genel Müdür, Başrejisör, Başdramaturg, Bölge Koordinatörü, vs. den oluşan bir kurula sunar ve tartışır. Diğer bölgelerle çakışan oyunlar, sezonun ve yılın konseptleri, güncel konular ve olaylar gibi noktaların da gözden geçirilmesinin ardından, tavsiyeler, teknik ve sanatsal olanaklar çerçevesinde oyunlar tekrar ele alınır. Yerli oyunlara repertuarda %60 ile %70 arasında yer verme ilkesi üzerinden, kimi çeviri oyunlar bir başka bahara bırakılır.

Ardından Koordinasyon Toplantısı aşamasına gelinir. Yaz aylarında yapılan bu toplantıda tüm bölge müdürleri, yardımcıları, sanatçı temsilcileri, dramaturglar ve rejisörler ile edebi kurul ve genel müdürlük şürekasının önünde repertuarlar tekrar görücüye çıkar, tartışılır, değiştirilir ve gelecek sezon şekillenir. Böylece koordinasyon toplantısında kabul edilen oyunlarda kasting aşamasına geçilip, rol dağılımlarının asılmasıyla mutlu sona erilir.

DT’ye gelen oyunların yaklaşık 1/5’i çeviri eserlerdir. Bu eserler öncelikle çevirmenlerin süzgecinden geçen, Batı’da onaylanan, sahnelenen ve başarı kazanan oyunlar oldukları için, Edebi Kurul tarafından genelde, eğer çevirisi çok kötü değilse, ret edilmezler. Burada önemli olan iyi bir oyunu kazanmaktır. Sahneleme aşaması ise tabir-i caizse “zurnanın zırt dediği yerdir”. Prodüksiyon aşamasındaki çeviri macerası yalnız ödenekli tiyatrolarda değil, özel tiyatrolarda da çoğunlukla benzer işler. Çünkü kabul aşamasında, metinde çok büyük gaflar yapılmamışsa, ya da çeviri kokmuyorsa üzerinde titizlikle durulmayan dil meselesi, tam da bu aşamada masaya yatırılır. Kağıt üzerinde pekala kabul edilebilir görülen pek çok çevirinin, aslında sahnelemeye hiç de uygun olmadığı anlaşılır. Bilindiği gibi tiyatro çevirisini farklı kılan, diyalog gibi kısıtlı, ama son derece yoğunlaştırılmış bir alanda pek çok anlamı verebilme zorunluluğudur. Ama bunu oyunun üslubuna, dönemine, tadına, izleyicinin alımlamasına, kültürel kodların aktarımına, Türkçe’ye, sahne diline ve oyuncunun söyleyişine uygunluğuna göre değerlendirmek gerekmektedir. Böyle bakıldığında tüm nitelikleri bir arada barındıran, alt metni de üst metni olduğu kadar anlaşılabilir kılan çeviriler oldukça azdır. Kaldı ki bir çevirinin doğru olup olmadığını da prodüksiyon aşamasına kadar kontrol etme şansına sahip değiliz. (Üstelik dramaturglar bütün dilleri de bilmek durumunda değillerdir.) Sonuç olarak, bu aşamada dramaturglar ve yönetmenler ikinci bir çevirmen gibi dilin üzerinden tekrar geçmek, kimi zaman da yeniden çevirmek zorunda kalmaktadırlar.

Henric Ibsen

Bir de orijinal yazım dilinden çevrilmemiş oyunlarda işimiz bir kat daha zorlaşmaktadır. Örneğin 2008-2009 tiyatro sezonunda Henrik İbsen’in “Hortlaklar”ını çalışırken elimizde İngilizce’den Türkçe’ye çevrilmiş iki farklı metin vardı. Ama ikisi arasındaki fark o kadar büyüktü ki, bu özellikle oyunun son perdesinin yorumunu baştan aşağı değiştirecek şekildeydi. Bu nedenle İngilizce metinlere baktığımızda da çok büyük olmasa da aralarında kimi farklara rast geldik. Tabii Hortlaklar’ın adının İngilizce’ye “Ghosts” olarak çevrilmesi, ama Norveçcesinin “Gengangere” yani “Geri Dönenler” anlamını taşıması, ve bunun zamanında İbsen’in tepkisine yol açması da işin bir başka boyutuydu. Çünkü her iki ismin izleyici üzerinde çağrımları oldukça farklıydı. Bu durumda orijinal dilin (Norveçce) de tekrar gözden geçirilmesi gerekiyordu ki, prodüksiyon koşullarında bunun pek olanağı yoktu. Görüldüğü gibi, çeviri başlı başına bir oyunun yorumunu bile değiştirecek bir güce sahip. Tabii her zaman biz tiyatrocuların çeviriye ya da yazara çok sadık kaldığımız söylenemez. Oyuncuya , rejiye, teatral an’a bağlı olarak dil üzerinde ufak tefek oynamalar sık sık olabilmektedir. Ama bunda gerek çevirinin, gerekse de oyun metninin, sahneleme metninin bir taslağı olduğu düşüncesinin yattığını belirtmek lazım. Zaten bir oyunu da herhangi bir edebi metinden ayıran en temel özelliği sahnede ete kemiğe bürünerek son şeklini alması ve yazım ile çevirinin prova aşamasında da dramaturji çalışmasıyla kol kola giden bir süreç olmasıdır. Bu nedenle çeviride yapılan her bir değişiklik çevirmenlerin uykusuz gecelerine mal olan ve kimi zaman doğru sözcüğü ifade edebilmek için harcanan onca zamana saygısızlık olarak algılansa da, bir taraftan da sanatın doğası gereği kabul edilebilir olmakta ve dönüşebilmektedir. Tabii hem tiyatrocuların, hem de çevirmenlerin oyunu zedelemeden ortak bir paydada buluşması gereği kaçınılmazdır. Bu nedenle çevirmenlerin mümkün olduğunca sık oyun izlemeleri, sahne üstünü ve sahne arkasını tanımaya çalışmaları büyük önem taşımaktadır. Çünkü ülkemizde dünya tiyatro edebiyatının tanınması, ancak başarılı çevirmenler vasıtasıyla mümkündür.

Evet, hala oyun çevirisi yapmakta ısrarlıysanız, hele bir de oyunu ödenekli tiyatrolarda sahneletmek istiyorsanız, sizi oldukça uzun soluklu bir koşu bekliyor. Kolay gelsin!

3

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku