Dört yıl önce bana birisi bana “Metamodernizm nedir?” diye sorsaydı, bu terimi hiç duymamış olduğumu söylerdim. Zamanla, temel duyarlılığımı zekice yakalayan yeni, güçlü bir şekilde ortaya çıkan bir harekete gönderme yaptığını kavradım. Metamodernizm bir tür kültürel duyarlılık olarak nasıl düşünülebileceği konusuna sonra değineceğim…
Peki nedir bu; METAMODERNİZM?
Metamodernizm terimi, 1975 yılında Amerikan edebiyatında yükselen bir kültürel eğilimi tanımlamak için bir yazar ve araştırmacı olan Mas’ud Zavarzade tarafından icat edildi.
Metamodernizm, bir sanat teriminin de ‘’ötesi’’ aslında. Çağdaş kültürdeki gelişmeleri ifade etmenin bir aracı ve yaşadığımız çağın soyut, somut tüm gerçekliklerini içinde barındıran bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Son 20 yıldır yaşanan iklim değişikliği, finansal krizler ve küresel çatışmaların tırmanışının ardından ilan edilen tarihin sonu. Bu aynı zamanda yeni dünyanın yaratılması çözümlerini içinde barındırıyor.
Dünya’da modernizm kelimesi 20. yüzyıldan beri sanatın her alanında işlevselliğini sürdürürken, ülkemizde Tanzimat Dönemi’nden bu yana modernizasyon kavramının üstüne tartışmalar sürmektedir. Bu konuda, yazar ve akademisyen Ahmet Çiğdem, ‘’Batı dışı toplumların, sadece “modernleştikleri”, ama “modern” olamadıkları yâni ancak modernitenin kurumsal altyapısıyla (“modernizasyon”) eklemlenebildikleridir.‘’ demektedir. Tartışmaların önde gelen düşünce adamlarından biri olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu ise, ‘’Modernleşme ya da kendi deyimiyle Avrupalılaşmak, temelde medeniyet ve kültür arasındaki farklılaşmanın göz ardı edilmesi sonucu bir çıkmaza girme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır’’ der.
Bizim modernizm kelimesi ile olan savaşımız devam ederken, dünya bu kelimenin önüne ‘’post’’ getirdiğinde işler iyice karıştı. Daha bir sanat akımını tam olarak anlayıp, içselleştiremeden yeni bir sanat akımı olan postmodernizm ile tanışmış olduk böylece. Kelime anlamı olarak post; sonrası anlamına gelir. Modernizm sonrası gibi algılansa da, bizler için tam bir sanat çorbası olmaya başlamıştı ki, dört yıl önce yeni bir sanat çığlığı duyuldu Rusya’da. Bu çığlık yine bizim içinde kaybolduğumuz modernizm kelimesinin önüne ötesi anlamına gelen ‘’meta’’ kelimesini eklemişti. Adeta dünya, “seyir eyle karagözüm ötesini” diyordu bizler için… Peki bu ötesi ne olabilirdi? Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden beri süregelen sanat yolcuğumuzda nasıl ötesine geçebilirdik? Daha da önemlisi, nasıl ötesini düşleyebilir, düşünebilirdik?
Araştırmalarım sonucu bu bebek çığlığının içinde henüz tiyatro sanatının olmadığını fark ettim. Metamodernizm, her sanat akımında olduğu gibi, resim sanatı ile doğdu. Dünyanın pek çok yerinden sanatçılar, teknolojinin globalleştirdiği platformlardan birbirlerine ulaşıyor. Düşünüyor ve tartışıyorlar… Deneysellik ve yeniden yaratım vazgeçilmez unsur. Ortak bir algı ve ortak bir dil oluşturulmaya çalışılıyor. Tüm toplumların anlayabileceği bir dil. Son kertede elbette üreticinin içinde yaşadığı toplumun algısı, coğrafyası, tarihi ve kültürel etkileşimleri hesaba katılmalı. Fakat asıl amaç sınırsız, yargısız ve tabuların olmadığı bir dünya yaratmak. Metamodernist manifestoyu okumamla birlikte kendimi bir metamodernist olarak tanımladığımı söyleyebilirim. İçine girdikçe ve kendisini metamodernist olarak tanımlayan diğer sanatçılarla bir araya geldikçe, sanat yoluyla yaratılmak istenilen dünyanın cazibesi sizi kendisine daha çok çekiyor. Üstelik bu metamodernizm, modernizm ve postmodernizm gibi bizi ‘’Batılılaşma’’ olgusuyla baş başa bırakmıyor. Tam tersine, bireyselliğin ve insan doğasının özüne dair olan her şeyle zamanın ruhunu ve sanatçının toplumsal dinamiklerini birleştiriyor.
Metamodernizm mantrası şuna benzer: Yeniden yapılanma yapıyı takip etmelidir. Bu, postmodernizm arzusunun her şeyi yok etme arzusuna bir tepki olarak görülmelidir. Ancak metamodernizm, modernizmle aynı değildir. Modernizmin büyük planı zamanla, rasyonellik ve objektif, düşünceli analizlerle bilimin varlığın sırlarını ortaya çıkaracağı inancına dayanıyordu. Metamodernistler, dünyaya yeni bir biçim yaratılmasının tamamlanamayan bir görev olduğunun farkındalar ve sadece proto-sentez tek uygulanabilir amaç. Artık, yaratım sürecinde mitolojinin, sosyolojinin, felsefenin ve psikolojinin de ötesine bakmamız gerekli. Daha basit anlatımla, hem herşeyin sentezi hem hiçlik deneyiminin özü diyebiliriz.
Modernizm, modern bilimin ve Aydınlanma’nın ortaya çıkışı sırasında oluşan bir zihniyet ve kültürel koddur. (bu nedenle yaklaşık 300 yıldır var). Akıl ve rasyonaliteyi, evrensel bilimi, kapitalizmi ve insani ilerleme fikri hakkındaki temel gerçekleri deşifre etme gücünü vurgular. Aynı zamanda bireyselliği ve evrensel insan haklarını da vurgular. Çoğu “modern” endüstriyel toplum, öncelikle bu değerler ve kodlar tarafından örgütlenir. Modernizm eleştiri üzerine yükselen postmodernizm, 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktı. Modernizmin tam tersine, postmodern bakış açısı, modernist bilginin şüpheci bir eleştirisini sunar ve ürettiğimiz bilginin her zaman bağlamsal olduğu sonucuna varır. Postmodern argüman, hakikatin sosyal güç ile kaçınılmaz bir kaynaşması olduğudur.
Metamodernizm ise, görsel sanatlar, tiyatro, mimari, edebiyat, müzik, film ve benzerlerini içeren genel olarak kültür içindeki eğilimleri ifade eder. Bu bağlamda postmodernizmin alaycılığını ve ironisini kurtaran ve peşinden gelen harekettir. Metamodernizm Üzerine Notlar’ı kaleme alan Vermeulen ve Van Der Akker‘in çalışmalarında, kültür teorisyenlerinin post-postmodernizm üzerine çalışmalarına benzer bazı örnekler görülmektedir. Öte yandan metamodernizm, saf modernist ideolojileri basit bir şekilde dönüşüme uğratıyor. Metamodern nesil, aynı anda hem ironik hem de samimi olabileceğini anlıyor. Birinin diğerini azaltması gerekmiyor. Eşzamanlılığı tanımlayan metamodernizm iklimi ütopik bir vizyon. Bu nedenle söylemi de kuralcı olmaktan çok, tanımlayıcı. (Ayrıca manifesto için bkz; http://www.metamodernism.org/ )
Metamodernizm ayrıca dijital çağın kültürel felsefesi olarak tanımlamayı da doğru buluyorum. Pandemi sürecindeki sanatsal demokratikleşmenin ilk ateşini yakanların metamodernistler olduğu açıktır. Metamodernizmi tanımlamak için kullanılan yaygın bir imge, sürekli olarak yaratılış ve yıkım, umut ve şüphe, iyimserlik ve gerçekçilik arasında gidip gelen bir sarkaç görüntüsüdür. Bir metamodernist olan Fabio Vittorini, online bir söyleşide, modernizm ve postmodernizm ile karşılaştırmalı olarak metamodernizm hakkında konuşurken, metamodernizmi “ilkinin saf ve fanatik idealizmi ile ikincisinin şüpheci veya kayıtsız pragmatizmi arasında sarkaç benzeri bir hareket” olarak tanımlıyor. Zamansal bir salınımdan bahsederken; geçmişin deneyimlerinden (-ki ben deneyim demeyi tercih ediyorum. Fabio; ‘’geçmişin hataları’’ tanımını kullanıyor) şimdinin konumsal gerçekliklerinden ve geleceğin beklentilerinden ilham alan, sanatsal üretimlerin tanımlarını geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki zamansal salınımlar üstünden tanımlamanın daha doğru olduğunu vurguluyor. Bu tanımlama, aslında tam anlamıyla zamanı, zamansal salınımların içinde yeniden konumlandırıyor. Tüm yapıları, postmodernizmin yaptığı gibi bir yapısöküme uğratmak ve onun üstünden tanımlamak yerine, yıkıp yeniden yapılandırıyor ve kendi salt anlamlarını üretiyor. Bu yaklaşım, aynı zamanda, yukarıda bahsi geçen modernleşme süreçlerimizin krizlerini de çözüme kavuşturuyor. Geçmişin sanat akımlarını, ideolojilerini, kendi dinamiklerimiz içinde bir deneyim olarak tanımlayıp, şimdinin gerçekliği ve geleceğin ütopyası arasında salınmaya bıraktığımızda, düşünce sistemimiz içindeki serbest radikaller zamansal sarkacımızın zincir reaksiyonları haline geliyor.
Son olarak, metamodernizm, bağlılık, duygu ve hikaye anlatıcılığını vurgular. Evet, gezegen ölüyor, ama belki bununla ilgili bir şeyler yapabiliriz. Evet, hepimiz ortadan kaybolacağız ve nihayetinde kimse bizi hatırlamayacak! Metamodernizm ile, hikayenizin önemli olması için tarih yazmanıza gerek yok. Ve tarih yaratmak, hikayenizin de önemli olduğu anlamına gelmez. Metamodernizm, arada olanı keşfetmekle ilgilidir. Bir sonraki gelişim aşaması için sosyo-politik bir vizyon olarak düşünülebilir.
İşte, kültürel duyarlılık tam olarak bu aşamada devreye giriyor. Her sanatçı kendi konumunun kahramanı olabilir. Doğaya atılan çöplerden oluşturup sergilenmiş bir sanat eseri için iki yıl boyunca Karadeniz’den çöpler çıkarılmış. Bizim karşı kıyımız olan Rusya’da, bir sanatsal fikir gezegenimiz için önemli bir dinamiğe dönüşüyor. İnsanın aklına ister istemez; ‘’ peki biz ne yapabiliriz?’’ sorusu geliyor. Sanatın dönüştürücü gücü, bu gezegen dahilinde metamodernizm bebeğini büyütürken, biz bu bebekle ne yapacağız?
Söz konusu tiyatro sanatı olduğunda, kendi sınırları içinde politik bir işlevi olan tiyatroyu geçmişin uygulanamayan sanat akımlarından kurtaran her sanatçı kendini metamodernist olarak tanımlayabilir. Bu bağlamda yine kendi dinamiklerimizdeki örgütlenme ve kolektif yaratım süreçlerini değerli buluyorum…
NESLİHAN EKİM
Oyuncu, Yönetmen
Kaynakça:
- MODERN TÜRKİYE’DE SİYASI DÜŞÜNCE (Cilt 3 /Modernleşme ve Batıcılık)
- Bir Zihniyet, Kurum ve Kimlik Kurucusu Olarak Batılılaşma (Hasan Bülent Kahraman/ PDF)
- https://en.wikipedia.org/wiki/Metamodernism
- https://www.psychologytoday.com/intl/blog/theory-knowledge/202004/what-is-metamodernism
- https://metamoderna.org/metamodernism/
- https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/0013838X.2018.1510657
- https://nesslabs.com/metamodernism
- https://www.researchgate.net/publication/233894749_Notes_on_Metamodernism
- http://www.tiyatrodergisi.com.tr/begum-algan-yazdi-norobiyolojik-perspektiften-tiyatro-oyuncunun-zihinsel-ve-fiziksel-eylemleri/
Üretilmiş örnekler:
https://www.youtube.com/watch?v=WfstrKYY4sw#action=share
http://metamodernizm.ru/nastja-sade-ronkko/
https://www.martinwittfooth.com/
https://www.youtube.com/watch?v=W5qa4U5EHSQ#action=share