“Mükerrer”: Anlatılan Senin Hikâyen Değildir!

Mustafa Kara
3,3K Okunma

“Arzu edilse bu insanlar hakkında türlü hikâyeler anlatılabilir. Anlatmakla bitmeyeceğine şüphe yok. Ama içlerinde biri vardı ki görüp görebileceğim en sıra dışı insan olarak anılarımda yer etti. Kendisi hikâyesini dinleyeceğiniz kişidir. Mükerrer…”

Hikayenin aslı 1853 yılında Wall Street’te; bizim izlediğimiz, bugünlerde, kim bilir belki Maslak’ta… Genç ve hırslı bir avukatın bankaların haciz dosyalarıyla başlayan “yükseliş” hikayesi. Oyunun başında evden çalıştığı için pofuduk terlikleri ve ev kıyafetleriyle… Ama asıl kahramanımız o değil. Zaten bizimki kahraman da değil. Bir antikahraman. Daha ilk günlerden “Mükerrer’in bu istikrarlı halinde beni rahatsız eden bir şey vardı. Hep aynı… Hep aynı… Yani neşeli bir çalışkanlığı olsa onun bu gayretinden zevk duyardım. Ama o tıpkı bir makine gibi hissiz, soğuk ve konuşmadan çalıştı” dedirten bir antikahraman.

Herman Melville’in Katip Bartleby adlı öyküsü tiyatro metni olmadığı halde bu ara popüler, bilebildiğim İstanbul’da iki, Ankara’da bir versiyonu sahnede. Sahnelemeyi düşünenlerle de karşılaşıyorum. Tan Sanat’ın oyunundaki “Mükerrer”, işte o Katip Bartleby. İş arkadaşları “Hindi, Cımbız ve Zencefil” ise bu oyunda “Fırfır, Küllük, Simit” olmuş. Üstelik küçük objeler canlandırıyor onları sahnede. Mükerrer ise “yapay zeka ile dile gelen bir ayaklı lamba”. Güzel de oynuyor. Wall Street’in “mühürdar”, “katip” gibi işlerinin yerini avukatlar, haciz memurları ve call-center elemanları almış. Mekan değişmiş, zaman değişmiş ama çok bir şey değişmemiş.

KADİM BİR TAPINAĞIN SON SÜTUNU GİBİ

Patronunun her sorusuna, her talebine aynı yanıtı veren, farklı bir çalışan Mükerrer. “Yapmamayı tercih ediyor”, “Gitmemeyi tercih ediyor”, “Yardım etmemeyi tercih ediyor”… Tercih hakkını hayatın her anında kullanıyor kısacası. Bunu yaparken ne bir öfke, ne bir isyan, ne bir itiraz var. Tüm sakinliğiyle, boş bakışlarla ve heyecansız sözcüklerle yapıyor bunu. Sesinde bir tedirginlik de yok. Kendinden emin. Bu sükûnetiyle sadece karşısındaki patronu değil, tüm sistemi kilitleyecek güçte. Bu yumuşak görünümlü sert itiraz karşısında şaşırıyor patron, tarihin ona verdiği tüm silahlar elinden alınmış çaresiz orta yerde kalıyor.

Giderek tercihleri belirginleşen, akşama kadar havalandırma boşluğuna bön bön bakarak, banka hesabına bile dokunmadan yaşayabilen biri Mükerrer. Ne maaş umrunda ne prim. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Patronun ifadesiyle, “Kadim bir tapınağın son sütunu gibi, kendinden başka kimsenin kalmadığı ofisin ortasında, dilsiz ve yalnız…” Duruyor öylece; “Soluk benizli, üstü başı düzgün, acınacak ölçüde saygıdeğer, çaresiz derecede yalnız…”

Cihangir Atölye Sahnesi’nin yorumunda müthiş bir ustalıkla Katip Bartleby’yi canlandıran Kerem Aktı’nın sükûnetini Mükerrer’de yapay zekayla seslendirilen ayaklı bir lamba devralmış. Metnin bu çağa taşınmasıyla uyumlu yapay zeka tercihi. O sesin de bir gün “yapmamayı tercih etme” ihtimalini bir kenara not ediyor Tan Sanat böylece. Çin’den gelen haberler de o yönde zaten.

İNSAN OYUNCU, EŞYA OYUNCU

Moby Dick gibi kült bir romana imza atmış, Kafka’dan, Camus’ye pek çok yazara ilham vermiş Hermen Melville, Katip Bartleby ile absürt edebiyatın en önemli eserlerinden birini ortaya koymuş, pasif direnişin öncü simgelerinden birini yaratmıştı. Yıllar sonra bugün, yeniden ve yine ilgi görmesi boşuna değil. Oyunun ruhundaki absürt öğeler, sahnelenişi bakımından da yoruma açık pek çok kapı içeriyor. Uyarlayan ve yöneten Mustafa Ergüven, 1853 yılında yazılan bu metni yorumlarken bu kapıların çoğundan geçmeyi seçmiş. Sadece zamanda oynama ya da güncelleştirme kısmından söz etmiyorum. Anlatıcı olan avukat dışındaki rollerin eşyalar olması mesela. Mükerrer, Küllük, Fırfır, Simit… Biri ayaklı lamba, biri küçük masa lambası, öbürü saç yapıştırılamamış kese kağıdı, diğerinin ne olduğu 2 metreden bile seçilemiyor.

Sahnedeki tek “insan oyuncu”nun “eşya oyuncu” ile kurduğu ilişki, onları kullanma biçimi metni bambaşka bir alana taşıyor. Bu sahnelemesi zor metnin bir sahne kurgusuna ustaca kavuşturulması bir yana, arayla birlikte 2 saat süren oyunda tempo bir an olsun düşmüyor. Nurhayat Yıldırım’ın sahnede tek başına sırtladığı “Mükerrer”de, sık sık başvurulan yabancılaştırma efektleri, seyirci ile kurulan diyaloglar, eşyaların yaratıcı oyunlarla akışa dahil edilişi çok başarılı. Mizahi öğeler kadar acı ve çaresizlik de sahnede. Şarkı söylerken de, ağlarken de, gülerken güldürürken de eşyayla kurduğu ilişkiyi izleyiciye ustaca aktaran bir oyuncu Nurhayat Yıldırım. “Mükerrer’le ben, ikimiz de bu kozmosun parçacıklarıyız” diye hissetmesi boşuna değil. Avukat karakterinin Mükerrer ile duygusal bağlar kurması da.

İZLEYİCİDEN DAHA “İNSAFLI” BİR PATRON

Mükerrer’in çalışmama, yapmama direnişine tahammül gücü işverenin giderek başka türlü bir bağ oluşturmasına yol açıyor. Bu kısmın “hayatın doğal akışına uygun olup olmadığı”, “bir burjuvanın işçiye yaklaşımının böyle duygusal olup olamayacağı” sorularını bir kenara koyuyorum şimdilik. Bize absürt gelen bu vazgeçememe, ardında bırakamama halinin bir açıklaması vardır mutlaka. Cihangir Sanat Atölyesi’nin “Katip Bartleby”inde “Hiçbir şey ciddi bir insanı pasif bir direniş kadar sinirlendirmez” diye ifade edilen cümlenin bu oyunda “Hiçbir şey iyi huylu bir insanı pasif bir direniş kadar sinirlendirmez” diye değiştiğini de not edelim.

Üstelik oyundaki patron kişisi, izleyici kişisinden daha insaflı! Gayet yerli yerinde kullanılan yabancılaştırma efektlerinden birinde mikrofon uzatılan seyircilerin çoğu, “Kov gitsin”, “Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna”, “Son bir konuş, öyle kov gitsin” diyor. Benim içimden geçen “Yanıt vermemeyi tercih ediyorum” demek aslında ama o an oyunun akışına müdahale etmemeyi tercih ediyorum. İyi ki öyle yapıyorum ve seyircinin gerçek eğilimi en berrak biçimde ortaya çıkıveriyor. Seyircinin biraz da oyuna katılmak için yaptığının farkındayım ama yine de ne hazin bir tablo! O kadar yabancılaştırma efekti konmuş, özdeşleşme engellenmek istenmiş, hepsi boşuna. Ey seyirci, hadi özdeşleştin diyelim, yapay zeka yardımıyla konuşan mis gibi ayaklı lamba dururken, hırslarla dolu bir avukatla özdeşleşmek… Neden?

Oyuncu kişisi, “Biz oyuna hazırız! Tabii Mükerrer’i sahneye çıkmaya ikna edebilirsek…” demiş bir paylaşımında. Evet sevgili okur ya da izleyici, anlaman gereken şu ki, oyundasın ve asla bir “Mükerrer” değilsin. Bu kez gülebilirsin de, isimleri değiştirsek de, anlatılan senin hikayen değil.

The show goes on! And the Oscar goes to…

MUSTAFA KARA

 

Oyunun Künyesi:

Uyarlayan/ Yöneten: Mustafa Ergüven

Oynayan: Nurhayat Yıldırım

Yönetmen yardımcıları: Baran Ergün, Sena Pampal

Işık tasarımı: Utku Çetin

Kostüm, aksesuar ve ses tasarımı: Nurhayat Yıldırım, Mustafa Ergüven

Afiş tasarımı: Hilal Bektaş Korkut

Dış sesler: Yapay Zekâ

Yapım: Tan Sanat

Yapımcı: Ufuk Cebeci

Oyun Takvimi ve biletler: https://biletinial.com/tr-tr/tiyatro/mukerrer

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku