Müjdat Albak yazdı: “İzmir Şehir Tiyatroları Kuruluş Yöntemi Üzerine Notlar”

editor
3,8K Okunma

Yıllardır Almanya’nın Frankfurt şehrinde tiyatro faaliyetlerini yürüten oyuncu, yönetmen ve Güneş Theater ile Das Internationales Theater Frankfurt Genel Sanat Yönetmeni Müjdat Albak’ın kalem aldığı, İzmir Şehir Tiyatroları’nın Kuruluş Yöntemi Üzerine Notlar” yazısını okurlarımızla ve kamuoyu ile paylaşıyoruz.

Almanya´nın Frankfurt Şehrinde tiyatro faaliyetini sürdüren bir sanatçı olarak 28 Mart 2019 tarihinde 22 yıl sonra ilk kez, doğmuş olduğum ve tiyatro eğitimi aldığım İzmir’de tiyatro oyunu sergileme şansına sahip oldum. Birkaç gün sonra  yönetim değişikliği ile gelen İzmir Şehir Tiyatroları´nın kurulma haberi beni oldukça derinden etkiledi. Bir “rapor” niteliği taşıyan yazımı siz Tiyatro…Tiyatro… Dergisi okuyucuları ile paylaşmak beni heyecanlandırıyor. 

Bu alanda  yoğun bir bilgi birikimi ve çalışmanın olduğunu biliyorum. İzmir ve giderek Türkiye’de “güzellik“ yaratabilecek demokratik belediyeler ciddi bir potansiyele sahipler. Bu anlamda bu tartışmaların sadece İzmir’i ilgilendiren bir lokal problemin tartışılması  değil “gelecek güzel günler“ in kurulmasında sanatın yerini tartışmak anlamına geleceğini düşünüyorum. Almanca deyimi ile “leuchtturm“, Türkçe’de ki yaygın deyimi ile “model“ oluşumların değeri oldukça büyük olacaktır. Bu oluşumların en yaygın ve nitelikli katılım ile gerçekleşmesi ise tam anlamı ile “demokratik” bir deneyimdir.

Bu güzelliği kurmak için “sanat ve kültür” tartışmanın tam da zamanıdır.  Bu tartışmanın kulislerde değil  kamuoyu önünde yapılmasının ise,  “demokratik kültür” anlamında hayati bir değeri olduğunu düşünüyorum.

Bu yazıyı da lütfen bu tartışmaların başlaması için bir “işaret fişeği” olarak algılayınız. Nisan ayında muhatapları ile paylaşmış olduğum bu yazımı değiştirmeden sizlerle paylacağım; ancak gelişmeler ve yeni edindiğim bilgiler sonucu gelişen düşüncelerimi de parantez içindeki yorumlar olarak aktaracağım.

İzmir Şehir Tiyatroları Kuruluş Yöntemi Üzerine Notlar

Giriş

İzmir´in bir Şehir Tiyatrosu talebi var mı?

İzmir´e  bir Şehir Tiyatrosu gerekli mi?

Nasıl bir Şehir Tiyatrosu?

Sayın Tunç Soyer´in belediye başkanı adayı olarak açıklandığından bu yana tüm Ege´ye heyecan getirdiği bir gerçek. Tiyatro ve kültür alanından bakarsak; dünyaya açıklığı, edebiyata ilgisi, mitoloji ve tarih bilgisi, tiyatroculuk geçmişi, dünyaya açık oluşu, lokal ve global olanı birlikte düşünebilmesi, çağdaş katılımcı demokrasi hakkındaki görüşleri, Belediye çalışmalarını şehrin periferisine yayma gibi hedefleri, kuşkusuz ki belirli bir ilgi ve beklenti yaratmış durumda. İzmir´de Şehir Tiyatroları kurulması adına, görevini devralır almaz somut bir adım atmış olması ise beklentileri oldukça yükseltiyor. ( Açıkçası bir önceki cümle Sayın Tunç Soyer´in Vecdi Sayar Bey´i görevlendirdiği günlerde yazılmıştır. Bu yazının yazılma amacı da o günlerde  Vecdi Bey´e düşüncelerimi sunma  amacını taşıyordu. Kendisi ile 2019 Nisan ayında yapmış olduğum görüşmede görevine olan hakimiyeti, farklı görüşlere olan açıklığı  beni oldukça etkilemişti. Başlamış olan bu sürecin ivedilik ile ileriye taşınması gerektiğini düşünüyorum. Olası gecikmelerin yarattığı belirsizliğin sürecin aktörleri üzerinde belirli bir gerilim yarattığı izlenimine kapılıyorum. Acele etmeden ancak aşamaları öngörülebilir bir süreç bu koşullarda rahatlatıcı olacaktır.)

İzmir kendisini bir şans yakalamış olarak hissediyor.

İşte böyle bir momentumda; bu sürecin demokratik temayüller çerçevesinde ve tiyatro sanatının ihtiyaçları doğrultusunda, İzmir´in yerel karakterini içeren bir yönde ilerlemesi önem kazanıyor.

Bu sürecin sağlıklı işleyebilmesi için öncelikle yukarıdaki üç sorunun cevabının verilmesi gerekiyor. Bu cevapların bulunması, İzmir´in Batı ile Doğu arasında bir liman olması perspektifi düşünüldüğünde, nevi şahsına münhasır, iyi düşünülmüş, hazırlıkları iyi yapılmış, halk tarafından kavranılıp sahiplenilmiş ve sindirilmiş bir kuruluş sürecini gerektiriyor. Dünyadaki örnekleri göz önüne alınarak, Türkiye sanat-kültür-politika realitesi ile karşılaşan böylesi bir süreç, bir kaç sene sonra yap boza uğramayan sağlam bir yapı oluşturabilecektir. Bu konuda İzmir ve Türkiye´de yeterli deneyim ve bilgi birikimi vardır. Önemli olan bu dinamiklerin açık ve işlevesel mekanizmalarla harekete geçirilmesidir.

Bu anlamda bu metin, tarafımdan, İzmir’de doğmuş ve tiyatro eğitimi alıp başka limanlara yelken açmış bir tiyatrocunun vefa borcu olarak kaleme alınmıştır. Daha da önemlisi, bu metin sadece benim fikirlerimi değil, kendileri ile görüşmüş olduğum, İzmir´de faaliyet gösteren birçok tiyatro insanının fikirlerini de içermektedir. Şahsi bir çalışma olmadığı gibi bitmiş bir çalışma değildir, kolektif bir şekilde geliştirilecek fikirlere zemin sağlama amacını taşıyan bir açık metin olarak algılanmalıdır. 

Kuruluş Kurulu ve Aktörleri:

Şehir Tiyatroları’nın kuruluşu bir Kurucu Kurul tarafından gerçekleştirilmelidir. Kurucu  Kurul, yukarıdaki üç sorunun cevabının aranacağı; demokratik, sanatsal, bilimsel  bir oluşum olmalıdır. Öncelikle kuruluş aşaması, kaba tabiriyle, aceleye getirilmemelidir. (Ancak yukarıda da belirttiğim gibi bu sürec geciktirilmeden şeffaf bir biçimde kamuoyu ile paylaşılarak belirli bir takvime oturtulmalıdır. Beklenti bu yöndedir aksi gelişmeler keyfiyet, ciddiyetsizlik olarak algılanma potansiyeli taşımaktadır). Bir tiyatro için en önemli olan şey bir kurucu şef -Türkiye tarihinde çoğunlukla aksi örnekleri yaşamış olsak da- bir bina ve bir sanatçı memurlar topluluğu değildir; arkasında yatan fikirler, toplum ve sanat üreticileri ile kurduğu organik bağlardır. 

Bu kurul, söz konusu aktörler arasındaki bağı sağlayabilecek olan bir organ olarak algılanabilir. Bu kurul ve yaşanacak süreç bütün toplumsal aktörlerin Şehir Tiyatroları’nı ileride sahiplenmelerini sağlayacaktır. Böylece Şehir Tiyatroları İzmir´e ait  ama dünyaya da örnek teşkil edebilecek “ünik” bir oluşum olma şansı elde eder. Günümüzde bu türden yerel-benzersiz modeller dünya çapında ses getirebiliyorlar. Türkiye´de Seferihisar ve Ovacık böylesi “leuchtturm“ modellerdir. Slow City hareketi de aynı anlayışı taşıyor. İzmir bu özeni hak ediyor diye düşünüyorum.

Doğaldır ki,  Şehir Tiyatroları’nın İzmir kültür hayatına konumlanışı sanat ve kültüre bütüncül bir bakışın sonucu olacaktır. Kurucu Kurul’da açılan perspektifler böylesi bir bütüncül bakışın oluşmasını da sağlayabilecektir. Kurul başka bir form ile Şehir Tiyatroları oluşumundan sonra da bu bütüncüllüğü kurma işlevi ile çalışmalarına devam edebilir.

İzmir Kültür-Sanat Kurulu

Önerim böyle bir kurulun hayata geçirilmesi olacaktır. Görevleri çalışma alanı birlikte belirlenmelidir diye düşünüyorum. Aşağıda hazırlık süreci ve olası bir Şehir Tiyatroları ile ilgili düşüncelerimizi ifade edeceğim. (Bu alanda görev, amaç ve çalışma alanı olarak kendisini konumlandıran İKSEV sürece dahil edilmelidir)

Kurulun Bileşenleri

Parti Temsilcileri: Kurula Belediye Meclisi’nde üyeleri bulunan yada bulunmayan ancak seçimlere girme hakkına sahip olmuş bütün partilerden  temsilciler davet edilmelidir. 

İzmirli Tiyatrocular: İzmir´de başka şehirlerden gelen yada İzmir´de tiyatro eğitimi alıp başka şehirlere gitmeyen birçok tiyatro üreticisi bulunmakta. Bu gelişme görece yeni bir gelişmedir ve İzmir´in sanatsal olarak çekiciliğinin göstergesidir. Bu aktörler İzmir´in kültürel-sanatsal hayatında önemli bir rol oynuyorlar. Bu kurulda mutlaka söz hakları olmalıdır.

Halk Temsilcileri: Temsili demokrasilerdeki en büyük eksiklik bilindiği üzre katılımdır. Şehrimizde toplumsal yaşantının farklı katmanlarına  inen aktörler bulunmalı ve sürece dahil edilmelidir. Benim görebildiğim aktörler; mahalle tiyatroları temsilcileri, taraftar grupları temsilcileri, meslek ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileridir.

Uzmanlar: Şehir planlamacıları, kültür pedagogları, mimarlar, sahne teknik mühendisleri, tiyatro bilimcileri v.b. sürece araştırmaları, değerlendirmeleri ile hangi şehir ve ülkeden gelirse gelsinler katılmalıdırlar. Sürece farklı perspektifler sunmalıdırlar. Katılımlarının  sürekli olması gerekmiyor. Alanlar ve sunum tarzları  ihtiyaca göre belirlenebilir.

İzmir Üniversiteleri: Tiyatro Sanatı ortaya çıkışından bu yana “gesamtkunstwerk“ karakteri ile farklı disiplinlere ihtiyaç duymuştur. İzmir Üniversiteleri özellikle D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi bu süreçte kurucu unsur olarak algılanmalıdır. 

Sivil Toplum Örgütleri: Sendikalar ve sivil toplum örgütleri de sürece dahil edilmelilerdir.

İzmir Tiyatroları Derneği: Son üç yılda, Almanya’da, Kadıköy’deki tiyatro hareketliliği ile ilgili en azından 6 yazı okudum.  Gezi’nin de sonucu olan bu süreç ancak Kadıköy halkının ve Kadıköy Belediyesi’nin gelişmelere yatkınlığı ile açıklanabilir. Ve belki de daha önemlisi, Kadıköy’deki tiyatroların örgütlülüğüdür. Onların isteklerini örgütlü bir biçimde  muhataplarına anlatmaları ve taleplerinde ısrarcı olmalarıdır. Benzer bir şekilde, İzmir’de 30’dan fazla  Tiyatro “İzmir’de Tiyatro Var“ sloganı ile bir araya gelmişlerse en önemli aktörlerden biri kendileridir.

İşlev ve Çalışma Biçimleri ile İlgili Öneriler

Kurul organizasyonunu ve koordinasyonunu Belediye Kültür Dairesi üstlenmelidir. Kurul Belediye Başkanı’nın himayesinde olmalıdır.  

Çalışmalar sonuç odaklı olmalıdır. Kurulun Kurucu Başkanı (Olması gerekiyorsa-bu şahıs ilk intendant da olabilir) ve çekirdek profesyonel bir grup süreci planlamalıdır. Her aşamada kuruluşla ilgili konular tartışmaya açılmalı. Yukarıda belirttiğim gibi uzmanların sunumları ile desteklenmelidir. Tartışmalardan korkmamak gerek. Başta yapılacak tartışmalar yanlışları önleyebilir ama,  kuruluş sonrasındaki hoşnutsuzluklar şehir hayatında sürekli bir huzursuzluğun sebebi olabilir.  Böylesi bir süreç kişiselliği de önleyebilecektir.

Kabaca ifade edersek, Kişiler- Kurucular- Kurtarıcılar- Adamları-Eserleri yerine Fikirler- Yapılar-Yürütenler anlayışına geçebiliriz.  4000 yıllık İzmir tarihi ve 2500 yıllık Ege Demokrasisi bunu başarabilecek birikime sahiptir.

Tekrar ile, kurul belirli bir program ve takvim doğrultusunda aşağıdaki soruların cevabını vermek ile yükümlüdür: 

İzmir´in bir Şehir Tiyatrosu talebi var mı?

İzmir´e  bir Şehir Tiyatrosu gerekli mi?

Nasıl bir Şehir Tiyatrosu?

Süreçin başlangıcı için önerilerim bunlardır. Aşağıda sizinle İzmir Şehir Tiyatroları ve İzmir Tiyatro yaşantısı ile ilgili düşüncelerimi tartışmaya açacağım.

İzmir ve Tiyatro Yaşantısı Üzerine

Açık Hava: İzmirde her günbatımı bir film, mahalledeki her muhabbet bir tiyatrodur. Akdeniz´deki benzer liman şehirleri gibi teatral bir şehirdir İzmir. İnsanlar hava güzel oldu mu kapalı bir mekana girmeyi pek sevmez. Bu anlamda 60´lardaki “her yerde tiyatro“ anlayışı en güzel İzmir´de can bulabilir. İzmir Enternational Fuarı’nın canlı olduğu dönemlerde İstanbul´dan gelen oyunlar 30 gün sahne alırlardı. Bir oyun yüzbinden fazla seyirciye ulaşabiliyordu. Bu potansiyel değerlendirilmelidir.

Kültür Park: Fuarın kapanmasından sonra Kültür Park adını alan Fuar Alanı İzmir‘in hem kalbi hem de ciğerleri  olma işlevi görüyor. Bu alan Şehir Tiyatroları ve bağımsız inisiyatifler için sanatsal aktivitelere açılmalı.  Özellikle plastik sanatlar erbablarının böylesi talepleri olduğunu biliyorum. Kültür Park Uluslararası ve Interdisipliner Akademi haline getirilmeli. Gastronomi ve eğlenceyi de unutmadan tabii. Şehir Tiyatroları’nın ana binası burada olmalıdır. Ayrıca yukarıda belirttiğim gibi küçük Performance Art alanlarının yanısıra  kitlesel bir Açık Hava Tiyatrosu da olmalı.

İzmir Çevresindeki Festivaller: İzmir ve çevresinde  bir çok tiyatro festivalinin olduğu bir gerçek. Bu festivaller zamanlama, program ve teknik altyapı anlamında desteklenmeli ve birbirleri ile koordine edilmelidir. Bu anlamda öne çıkan Urla, Bergama, Salihli, Ayvalık, Teos gibi yerler derin tarihsel geçmişe sahiplerdir. Bu potansiyel uluslararası bir çekim merkezi olarak değerlendirilmelilerdir. Bu bağlamda antik tiyatroların işlevselleştirilmesi de bu sürecin bir unsuru olarak düşünülmelidir.

Mahalle ve Köy Tiyatroları: İzmir’de bir çok şehirde olduğu gibi, mahalle hayatı oldukça canlıdır. Gentrification ve kentsel dönüşümün baskısını her an daha yoğun hisseden bu bölgeler kadim kültürlerin ilişki biçimlerini yaşıyorlar. Birçok liman şehrinde – benim Marsilya ve Bordeaux örneklerini takip etme şansım oldu-  bu kültürlerin yaşayış tarzlarının ortadan kalkması,  iddia edilenin aksine soysuzlaşma ve değersizleşme sonucunu doğurabiliyor. Ben de Eşrefpaşa, Tepecik, Buca- Şirinyer´de yaşamış bir hemşehriniz  olarak, bu yaşam tarzının bana kattıklarını ve daha sonra Hatay semtinde kaybettiklerimi çok iyi biliyorum.  Bu anlamda, İzmir´deki mahalle tiyatroları deneyimi çok önemlidir. Bu çalışmalar insanların kendi lokal yaşayışlarının değerini anlamalarını sağlar, özgüven getirir. Bugün Dünya sanatında disiplinler sorgulanırken, profesyonel-amatör- sıradan tiyatro üreticisi ayrımları da anlamsızlaşıyor. Özellikle Almanya´da, tiyatro-dışı olan unsurların konvansiyonel tiyatro hayatına girmeleri ile ilgili deneyim ve bilgilerimi paylaşabilirim. (Varolan Oluşumların koordineli bir şekilde değerlendirilmelidir ve Türkiye çapında  farklı şehirlerdeki köy ve mahalle tiyatrolarının deneyimlerini paylaşacakları bir platform yaratmak için Mahalle Tiyatroları Festivali Türkiye ölçüsünde bulunmaz bir oluşumdur devam ettirilmelidir)

İzmir Özel Tiyatroları: Yukarıda biraz da olsa söz ettiğim bu gruplar desteklenmelidir. Bu gruplar prodüksiyonları için destek alamıyorlar, oynadıkları salonlara sabit bir kira ödemek zorundalar, internet üzerinden satılan biletleri için fahiş rakamlar ödüyorlar, tanıtımları için hiç bir katkı yok. İstanbul dizi piyasasının getirdiği maddi olanakların dışında, devlet desteği olmaksızın yaşama mücadelesi veriyorlar. Devlet Tiyatroları’nın fiyat politikası da düşünüldüğünde, eğitimli, farklı düşünce ve sanatsal arayışlara açık olan tiyatroların yaşam olanakları oldukça kısıtlı. Belediye tarafından tamamıyla sübvanse edilen bir Şehir Tiyatroları yapısının kurulması bu toplulukların ölüm fermanı olacaktır. Bağımsız tiyatrolar dünyanın  heryerinde önemlidir. Bu tiyatrolar, her zaman yeni estetik ve içerik arayışlarının merkezleri oldular. Özellikle Almanya´da ödenekli tiyatroların deneysel- avangardist estetiğe yönelmeleri ile yaşam alanları daraldı. Aynı hatayı biz de yapmamalıyız. 

Turne Tiyatroları: İzmir seyircisi kendisini taşra olarak görür. Kültür ihraç eden değil, ithal eden bir şehirdir İzmir -görsel sanatlarda diye relative edelim.–  İzmir´in kültür ihraç etmesi sadece bir prestij kurumu ile değil, İzmir´deki sanatsal ürünlerin bütüncül olarak  belirli bir ilgiye mahzar olması ile gerçekleşebilir. Yani, İzmir´in yine bir ihraç limanı – bu kez kültür- haline gelebilmesi İstanbul´a göre  daha ucuz, her kültüre açık, sekülerlerin sığınağı, sakin olması ile değil; topluca başka bir anlayış, bir kavrayışa sahip  bir model olması ile ilgili. İzmir moda bir tabirle, “Global denken Lokal handeln- “Global düşün Yerel hallet“ moduna geçmeli. Bunun için de yerel inisiyatifler Şehir Tiyatroları’nın gölgesinde kalmadan desteklenmeli. 

Uluslararası Örnekler ve Modeller

Başlangıç için en iyi bildiğim Frankfurt´taki uygulamalardan bahsetmek istiyorum.

Frankfurt 700.000 nüfuslu bir şehir. Devlet Tiyatrosu yok. 23 tiyatro grubu ve veya tiyatro sahnesi Frankfurt Belediyesi´nden periyodik olarak maddi yardım alıyorlar. Bunlar 2 veya 4 yıllık periyodlar. Küçük bir bölümü ensemble tiyatroları diğerleri ise Spielstätte- yani farklı toplulukların oyunlarını sergiledikleri sahneler- olarak faaliyet gösteriyorlar . Belediye Tiyatrosu’nun adı- her şehirde farklı olabiliyor- Schauspiel Frankfurt. Städtische Bühnen (Şehir Sahneleri)  olarak ta adlandırılan Şehir Tiyatroları’nın üç sahnesi var. Birçok Sanatçının 2 yıllık anlaşmaları var, ayrıca belirli prodüksiyonlar için çağrılan sanatçılar oyun başına ücret alıyor. Şehrin  partilerin  oy oranlarına  göre sayıları belirlenen  temsilcilerini  gönderdikleri bir Kültür Ausschuss (Kültür Kurulu Organı) bulunmakta. Bu organ şehir kültür politikalarını ve bütçeyi tartışıp şehir meclisine sunuyor. Şehir hükümeti (koalisyon da olabiliyor) politikaların oluşmasında tüm tartışmalara rağmen belirleyicidir.  

Belediye hükümeti  Kültür Daire Başkanı‘nı kendisi belirliyor. Daire Başkanı kültürel ve sanatsal alanda tamamıyla yetkin bir kişi olmak zorunda. Genelde akademisyen kökenli ama pratik deneyimi olan kişiler arasından seçiliyor. Hükümet, Kültür Daire Başkanı ile birlikte tiyatronun başına dört yıllığına geçecek bir İntendant önerir. Bu Kültür Kurulu’nda ve Meclis’te tartışılır. Yeni İntendant hali hazırda varolan İntendantin görev süresinin bitiminden 2 yıl önce kesinleştirilir. Yeni İntendant karar alındıktan sonraki birinci yılda çalışacağı ekibi belirler, ikinci  yılda da repertuar ve dispositionunu oluşturur. İntendant başarılı ise, başka bir kuruma  gitmek istemiyorsa  görev süresi bir dönem daha uzatılır. Frankfurt‘ ta bulunduğum 22 yıl içinde 3 dönem görev yapan bir intendant  hatırlamıyorum. Seçilme kriterleri sanatsal idari başarıları, dünya sanatında etkili olup olamayacağı, teatral yönelimlerinin şehrin sanatsal karakterine ve beklentilerine  uygunluğudur. Görev süresince İntendant hiç bir işine, kararına hiçbir unsurun karışmasına izin vermez mutlak bir otonomisi vardır, eleştiriler olabilir – ki oluyor-, sanatsal-düşünsel  çizgisinden taviz vermez. Ama kalıcı değildir. Kalıcı olan kurumdur. 

Tiyatronun Yapısı ve İşleyişi:

Şehir Kültür Kurulu: İzmir kendi özgül gerçekliğine uygun olan bir tarzda böylesi bir kurul kurmalıdır. Yukarıda önerdiğim gibi Kurucu Kurulu bunun prototipi olarak düşünebiliriz. Bu kurul farklı aktörlerin bir araya gelmesini ve süreçlerin demokratikleştirilmesini sağlayacaktır. 

İntendant: Frankfurt modeli – ki Almanya´da farklı eyalet ve şehirlerde farklı modeller olsa da benzerlikler taşır- Türkiye´deki Genel Sanat Yönetmeni benzeri bir modeldir, ancak Genel Sanat Yönetmeni´in görev süresi belirlenmelidir.  Kurumun kuruluş süreci -aksi de olabileceği gibi- tek bir şahsın inisiyatifine bırakılmamalıdır. Milli şef dönemini andıran Muhsin Ertuğul’lar, Max Meinecke´ler dönemi geçmiştir. Almanya´da iki türlü intendant var, yönetici intendant ve sanatçı intendant. Sanatçı intendantlar oyun da yönetiyorlar ama arkalarında çok sağlam dramaturglar, repertuar disposition idarecileri ve idari yöneticiler oluyor.

İzmir´deki intendant, dünyada sanatın geldiği yeri bilen, en azından bir yabancı  dilde okuyup yazabilen, yöneticilik ve tiyatro pratiği deneyimi olan İzmir´i bilen ve ona sempatik gelen biri olmalıdır. 

Misafir Rejisörler: Şehir Tiyatroları her şehirden, her ülkeden yönetmen çağırmalıdır. Bu bir zenginlik, heyecan getirecektir.

Kadro: Türkiye´deki sanatçılar için ne kadar uygunsuz olsa da, bir oyuncu ömür boyu sürecek bir memuriyette bulunmamalıdır. Niye olmaması gerektiği hali hazırdaki ödenekli tiyatrolar örneklerinde ziyadesiyle mevcuttur. Tiyatrolar; yazar tiyatrosu, prodüksiyon tiyatrosu, aktör tiyatrosu, ensemble olarak karakterlerini bugüne kadar belirlemişlerdir. Burada belirleyici olan kurumdur. Şehrin kültürel, sanatsal ve hatta politik yönelimidir.

Çalışma Alanları:

Ensemble- Deneysel Tiyatro: Yukarda belirttiklerimize ilk bakışta çelişkin gibi görünen bir  öneri bir ensemble oluşturulması. Günümüzde birçok sebepten dolayı Ensemble Tiyatroları ortadan kalkıyor. Oysa ki bütün bir tiyatro tarihinin bize öğrettiği şey, tiyatronun ana unsurunun Oyuncular Topluluğu olduğudur. Bir topluluk uzun zamanda, çok zahmetli bir yolculuk sonrası kendini-dilini bulabilir. Şehir Tiyatroları’nın estetik bir süreci olması gerektiğini düşünüyorsak, ensemble vazgeçilmezdir. Ensemble oyuncuları 4-6 yıllık anlaşmalarla görev yapabilirler. Dışarıda dizi veya özel tiyatrolarda iş yapamazlar.  Ana gövdeyi oluşturabilirler. 

Dans Tiyatrosu: Dünyada bir şehre tanınmışlık prestij getiren çoğu kez dans tiyatrosudur. Bugün Almanya´nın  Wuppertal şehri Pina Bausch olmasa anılmayacak bir şehirdir. Bu şehri bir dünya şehri yapan tek bir sanatçıdır.

Müzikal Ensemble: Prodüksiyon tiyatrosu tarzında ürünler sunabilirler. Özellikle açık hava tiyatrosu olarak İzmir´e müthiş bir renk getirebilirler.

Hıdırellez Ritüel – Festival: Her şehrin -tarihi, karakteri olanlar tabii- kendisinin bir bütün olduğunu hissettiği ritüelistik eventleri vardır. İzmir´de bu duygunun yaşandığı iki event bulunmaktaydı; ilki bir ay süren Uluslararası Fuar ve diğeri ise Hıdrellez kutlamalarıydı. Her yıl  5-6 Mayıs’ta kutlanan Hıdırellez’in kökenleri Attis-Adonis tapınımlarına kadar gider ve 80´li yıllarda bile bütün bir şehirde yüksek bir coşku ile kutlanırdı. Bugün bildiğim kadarıyla, belirli mahallelerde sınırlı bir katılımla ama yine aynı coşku ile kutlanıyor. İzmir´de Balkan göçmenleri, Anadolu ve Ege Alevileri, Romanlar ana gövdeyi oluştururlar ve bu kesimlerin hepsi de Hıdırellez’i kutluyor. Hidrellez İzmir´in karnaval zamanı olmalıdır. Şehrin tümünde ritüelistik- teatral etkinlikler yapılmalıdır ve bu etkinliklere uluslarası bir karakter kazandırılmalıdır. Bu İzmir´i yine dünya sahnesine taşıyacaktır. Uluslararası bir Sokak  Tiyatroları Festivalinden söz etmiyorum. Hıdırellez, tüm bir şehrin baharı karşılayan bir neşeye bürünmesidir.

Sahne Sorunsalı: İzmir´de mimarisi teknik  altyapısı itibarı ile uluslararası bir prodüksiyonun sergilenebileceği bir sahne yok. Türkiye´de araştırdığım kadarı ile event tecnik alanında eleman yetiştiren bir kurum yok denecek kadar az. Bu altyapı olmadan atılacak her adım kadük kalma tehlikesi ile karşı karşıya. İzmir´e öncelikle çağdaş ihtiyaçları karşılayan bir sahne gerekli. 

Yazarlık: Homeros, Herodotos, Sapho ve Hesoidos‘un köklerinin yeraldığı İzmir ve Batı Anadolu yazarlık sanatının vatanı gibidir. Aynı zamanda Antik Yunan’da ve hatta mübadele zamanlarına kadar bir ilham diyarıdır. Bu manada İzmir çağcıl yazarlarını bulmalıdır. Şehir Tiyatroları Güzel Sanatlar Fakültesi’nin öğrencilerini ve hatta tüm Türkiye’den gelen autodidakt yazarları destekleyen bir kurum olmalıdır

Ayrıca;

Elektronik Bilgi Merkezi: Bugün dünyada sanat ciddi bir şekilde digitalleşmiş durumda. Öncelikle üniversitelerle yapılacak ortak çalışma ile bir bilgi bankası oluşturulmalı. Seyirci tanınmalı tiyatro ve sanatla olan ilişkisi bilimsel olarak ölçülmeli.

Ege Kültür Portalı:  İzmir´i sadece İzmir olarak düşünmemeli. İzmir Ege´nin merkezidir. Doğal öncüsüdür. Ege´deki  tüm sanatsal ve kültürel etkinliklerin yeraldığı bir internet portalı kurulmalıdır. 

(Böylesi bir internet sayfasının varlığından sonradan haberdar oldum. Belediye sadece tanıtım yapan değil bilgi veren bir sayfayı hayata geçirmelidir) Tarih – Kültür Turizmi ve Toscana benzeri bir gastronomi bilgisi de bu portalde yer almalıdır. Ege´de yaşama zevki ile sanatı Kuzey Avrupa’da yapıldığı gibi birbirinden ayıramazsınız. Şarapçılık, zeytinyağı üretimi yerel festivaller bu kültürün bileşenleridir.

Online Satış: Türkiye’de online bilet satış siteleri % 40’a varan ücretler alıyorlar bu çok büyük bir haksızlık. İzmir Büyükşehir Belediyesi kuracağı bir şirketle bu hizmeti Ege ölçeğinde makul fiyatlarla sunmalıdır. Elde edilen kazanç da yine kültürel faaaliyetlerin finanse edilmesi için kullanılmalıdır.

Sosyokültür ve Sanat: Kültür ve sanat aynı sepete konulma tehlikesi ile karşı karşıya. Bizim de tekstimizde de bu belirsizliği gözlemleyebilirsiniz. Ancak bunlar tamamen farklı değerlendirilmelidir. Tartışmasına girmeyeceğim. Mahalle tiyatrolarını sosyokültür çalışmaları olarak değerlendirebiliriz. Bunlar mahallelerde amatör tiyatro sergilemeleridirler. Ayrıca bildiğim kadarıyla, bu girişim tiyatro dışındaki disiplinlerde de çalışmalar yaptığı için topluca sosyokültür çalışma alanını doldurmaya adaydır. Bu karakteri ile, Fransa’daki Centre Sozio-Culturel ya da Almanya’daki Jugend Kultur Zentrum modelinin işlevine benzer bir rol oynamaktadır. Son 10 yılda Almanya´da Mehrgenerationen Haus (Kuşaklararası Ev) modeli geliştirildi. Bu merkezler genel itibarıyla mahallelerin kültür merkezleridir.Bu merkezlerin meslek edinme, bürokratik sorunlarda danışma yardımı, nitelikli zaman geçirme gibi işlevleri de vardır. Aynı zamanda bu merkezlerde yapılan çalışmalar tabandan yeni sanatçılar çıkmasına da yardımcı olurlar. Örneğin Fatih Akın böyle bir merkezde suça eğiliminden vazgeçip sanatçı olmaya karar vermiştir. Kısacası bu merkezler çok önemlidir. Kurulacak Şehir Tiyatroları, “yüksek sanat – alçak  sanat“ yaklaşımına bakmadan bu çalışmalar şehrin kültür hayatına entegre edilmelidir. Bugün özellikle Almanya da Konvansiyonel Şehir ve Devlet Tiyatroları yanıp yakılıp bu entegrasyonu sağlamanın yollarını arıyorlar.

İnterdisipliner Karakter: Bildiğiniz gibi artık sanat ile ilgili sınırlar ortadan kalkmış gibi görünüyor. Artık transdisiplinden söz ediyoruz. 

Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu: Ödenekli bir tiyatronun bünyesinde bir Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu mutlaka olmalı ve gençler profesyonel koşullarda tiyatro yapmanın keyfini yaşamalılar . Bu çalışma kültür merkezlerinde olacak çalışmalardan farklılıklar taşımalıdır.

Araştırma: Yukarıda da belirttiğim gibi, bütün bu çalışmalar belgelenmeli ve ölçülmeli. Bunu İzmir Üniversiteleri’nin sosyoloji bölümleri üzerlerine almalılar. Sonuçta belgelenmemiş ve ölçülmemiş hiç bir fenomen bir factum olarak tanımlanamaz.

Tarihi Bağlar:  İzmir tarihinde  dünyaya açık bir şehir olarak varoldu. Şimdi yine böylesi bir kültürel açılıma soyunacaksa doğal olarak sorulacaktır: “Çantanda ne var?“ Bu yaklaşım burada yaşamış 4200 yıllık kültürü sahiplenmekle olacaktır. Ancak bu sahiplenme geçmişi çarptırmadan ve toprağın altındakilere saygıyla yaklaşmakla olacaktır. Örneğin, George Thompson Homeros´un Aiol yani Aliağa kökenli olduğunu yazar. Hesoidos da aynı kökene sahiptir. Bunu bugün bizim de söyleyebilmemizin yolu, ancak bütün bir Ege´ye anlayış, saygı ve hakkaniyetle yaklaşmamızdan geçer. Aiol ve İyon Şehir Birlikleri’nin merkezinde yer alan İzmir lirik, epik ve dramatik sanatların beşiğidir. Salihli ve Bozdağ tiyatro tanrısı Dionysos tapınımlarının merkezi idi. Sonrasında, Teos’ta  oyuncular  yine sakin bir liman bulmuşlardır. Coğrafya yazgımız ise bize de bu yazgıyla buluşmak düşer. Yani toprağın ve kültürün hakkını vermek.

Ege: Yukarıda da belirttiğimiz gibi İzmir Ege’dir diye bakmalıyız ve hangi siyasi partiyi seçmiş olursa olsun ortaklaştığımız basit ama benzersiz değerleri hatırlayıp öne çıkarmalıyız. Yani kısaca İzmir tiyatroları ilk önce Ege´de dolaşmalı ve Ege Bölgesi’nin tiyatrolarının oyunları İzmir´de sahnelenmelidir.

Takvim: 5-6 Mayıs Uluslarası Sokak Tiyatroları Festivali tüm şehre yayılmış etkinlikler. Okullar açılmadan 2 hafta önce Açık Hava Tiyatrolar Gösterimleri yapılabilir.

Finans:  Yukarıda belirttiklerimizi gerçekleştirmek için tabii ki finans belirleyici olacaktır. Bütün bunların gerçekleşmesinin sadece belediye kaynaklarından karşılanacağını düşünmemek gerek. Belediyeden birşeyler beklemek talep etmek yerine, bu konuda bizlerin de fikir yürütmemiz gerek. Bu konuda Türkiye koşullarını iyi bilmediğim için yazacaklarımız gerçeklikle örtüşmeyebilir. 

Kültür Vakfı: Sanatsal alanda yapılacak çalışmaların finansı için bir fon oluşturmalı. Bunun dünyanın hemen her yerindeki en uygun formu bir vakıftır. Bu vakıf Ege çapında kurulmalıdır. Büyük yerel firmalar katkıda bulunalı ve  başında bir akademisyen olmalıdır. Büyük projeleri desteklerken görece küçük projeler bu vakfa destek için başvurmalı bağımsız bir Kremium‘un kararı doğrultusunda bu projeler desteklenmelidir. İKSV benzeri bu vakıf, benzerinden farklı olarak sadece elitist bir bakışla hareket etmemeli. Destekleme kriterleri ve yöntemi şeffaf olmalı. (Bu yazıyı yazdıktan sonra arkadaşlarımın da uyarıları ile  İKSV´nin varlığından haberdar oldum. İKSV sonsuz sanatsal özgürlüğün himayedarı olmalıdır. Unutmamalı ki Medici ailesinin özgürlükçü yaklaşımı Rönesans’ın oluşmasına ön ayak olmuştur.)

Online Bilet Gelirleri: Bu alan gelişmeye açık bir alandır. Beldiye bağımsız bir şirket kurmalıdır. Bu şirket belirli etkinlikleri organize etmelidir. Bu bilet gelirleri özellikle bağımsız sanatsal etkinliklerin finansı için kullanılmalı. Desteklemede başvuru esastır.

Vergi gelirleri: Küçük vergiler anlamlı düşlerin gerçekleşmesine olanak tanıyabilir.

Sponsorlar: Türkiye´de sponsorluk görgüsüzlükle birlikte anılıyor. En iyi sponsor ortada çok görünmeyen sponsordur. Türkiye´de bu anlayışa sahip belirli firmalar bulunuyor. Ege şirketlerini de bu prestij getiren anlayışa yaklaştırmak ve kazanmak gerekiyor. 

Uluslararası Fonlar: Türkiye´nin Avrupa fonlarından çıkması tabii ki talihsiz bir durum, ancak diğer Avrupa Birliği fonlarında ve genelde Avrupa´da başka olanaklar bulunmakta. Bunları spesifik bir şekilde, yapılacak ortak işler çerçevesinde araştırmak gerekiyor.  Bu Kültür Dairesi2nin görevlerinden biri olmalı.

Sonuç

Farkettiğiniz gibi , yazdıklarımız tiyatro ve bir ölçüde sosyokültür alanı ile ilgili idi. Ancak bir kaç kez değindiğimiz gibi, tüm kültür politikalarını birbirine entegre olarak düşünmek ve planlamak gerekiyor.

Tekrar ile, yazdıklarımız belirli bir tartışma platformu yaratmak amacını taşıyor. 

Burada yürütülecek metodoloji çok önem taşıyor. 

“Demos ve Kratos” bölgemizin karakteridir. Bence, oyuncular kulislerde yeterince zaman harcadılar. Bir Eşrefpaşalı olarak, konunun tüm aktörlerini mevzuyu teati etmek için agoraya davet ediyorum. Nitekim, İyonya Okulu’nun feylezofları, İda Dağı’ndan gelen rahmeti ya da yıldırımları beklemezler; kendi yazılarını kendileri yazarlardı. 

Güzel günler bizlerin kurduğu günlerdir.

MÜJDAT ALBAK

Frankfurt am Maın, 11.04.2019  (20.08.2019)

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku