“Kâtip Bartleby”: Sahipsiz Mektuplar Ölüm Kokar…

İsmail Cem Özkan
3,7K Okunma

Pek çoğumuz, insanlık tarihinin en acımasız, en kanlı, en vurdumduymaz sürecini duyumsuyoruz… Tarih sanki daha önceki kırılmalarından daha farklı, daha derinden kırılıyor, toplumsal yaşamın her alanı çatırdıyor. Kırılma öyle bir ses çıkarıyor ki, toprak yerinden oynuyor, yer üstünde yaratılmış tüm insanlık birikimi toz duman arasında yok oluyor. Savaş ve barış iç içe geçmiş, nerede başladı katliam, nerede dönüştü bir bayrama belli değil… Ulus devlet tarihinin yaratığı tüm yapıların, geleneklerin yok edildiği, sadece tüketim çılgınlığı üzerine kurulu, tüketim çarklarının insanları bir buğday tanesi gibi ufaladığı zamanı yaşıyoruz.

Bu zaman diliminde, mahkemeler daha fazla iş yapar oldu; evrak birikti, biriken evrakı eritmek için avukatlar yanlarında elemanlar çalıştırmaya başladılar. Artık ülkemizde en fazla vergi verenler arasında avukatlar var. Avukatlık bürosu eskiden küçük bir odaydı, şimdi ise yüksek plazalarda şirketleşti avukatlık mesleği.

New York’ta yaşayan bir avukat da yanına elemanlar alır, evrak çoğaltmak için elemanlar yetmeyince, yanına bir eleman daha almak için gazeteye ilan verir ve o ilana yanıt kısa sürede gelir. Kapıda gelen donuk bakışlı, sessiz birini işe alır. Kâtip Bartleby, ilk işini hatasız bir şekilde yerine getirir, çok ve hızla çalışmaktadır, hatta hiç mola vermeden çalışarak kısa zamanda diğer elemanlardan daha fazla iş çıkarır. Fakat bu hızı birkaç gün sonra birdenbire kesilir, yerini sessiz bir protesto alır. Bu durumu sorgulayan işveren avukat konuşmaya gider. Ancak, donuk, sakin, aynı ses tonunda verilen kısa yanıtlarla geçiştirilir… “Yapmamayı tercih ederim.” cümlesi ilk duyulduğunda “sivil itaatsizlik” olarak anlaşılmaz…  Sorular, sorulara gebe kalır ve her soru bir başkasını doğurur.  Giderek büro içinde kaos yaşanmaya başlar… İş arkadaşları da sessizliğe gömülen kâtip Bartleby’e karşı öfke duyarlar, anlamak yerine, kendileri gibi çalışmasını istemektedirler; çünkü onun yapmadığı her iş kendilerine angarya olarak dönmektedir… Kâtip Bartleby’i işten atamayan avukat, bu duruma sinirleniyor ama yufka yüreği onu sokağa bırakmak da istemez. Sonunda bir çare bulur: Taşınmak! Onu orada büroda bırakarak taşınırlar… Ama bu da sorunu çözmeye yetmeyecektir. Olaylar öyle bir yere evrilir ki!  Sonrasında ne olduğunu ancak Cihangir Atölye Sahnesi’nin “Kâtip Bartleby” oyununa giderek öğrenebilirsiniz…

Günümüzde “sivil İtaatsizlik” olarak adlandırılan eylem, yıkıcı sonuçlarıyla oldukça etkili bir eylem sürecidir. Kapitalist sistemin işleyişine, kurallarına, eşitsizliğine karşı pasif bir direniş örneği olarak bir sessiz isyanın vücut bulmuş halidir.  Aklınıza hemen Gandhi ve Hindistan gelecektir, fakat olayın örgüsü Hindistan’dakinden çok farklıdır, hikâye de çok farklı bir yol izleyecektir.

Bartleby, bir reddedişin Gandhi ile ortak yönü: bir direnişin, nihayet insanın kendisi olarak kalma iradesinin oyundaki ölümsüz simgesidir.

Absürt bir öykünün tarihte ilk defa metne dönüşmüş halidir.

Bu öykü metne dönüşürken şu soru zihnimiz kurcalıyor: Yaşadığımız zamanın absürtlüğü göz önüne alındığında, tiyatro sahnelerinde absürt eserlerin canlanması tesadüf müdür? Her şey saçma, olaylar birbirinden bağımsız gibi görünüyor ama bu dönüşüm süreci insan denen canlıyı derinden etkiliyor… Yaşadığımız zamanda, neredeyse her gün saçma sapan bir olayın yarattığı gündemle oradan oraya savruluyoruz, sonra o olay henüz çözülmeden başka saçma sapan bir gündem içinde buluyoruz kendimizi…

Yusuf Kısa anlatıcı ve avukat rolünü öyle bir canlandırıyor ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Öykü avukatın anlatımı üzerine kurulu ve onun gözünden olayla bakıyoruz. Kısa, başarıyla öyküye hayat ve yön veriyor. Oyun boyunca sahneden hiç ayrılmadan, oyunu yönlendiriyor, diğer oyuncuların pozitif katkılarını kucaklayıp seyirciye aktarıyor…

Can Seçki, Dorukhan Kenger, Osman Onur Can ise avukatlık bürosunda çalışan, büroyu yaşatmaya çalışan emekçilerdir. Her üçü de birbirinden farklı karaktere sahiptir ama ortak üretimin bütünleştirici etkisini de karakterlerine yansıtmaktadırlar.

Bartleby rolünü canlandıran Kerem Aktı değişmeyen yüz ifadesi, sakin, durağan hali ile bir eylemciye hayat veriyor. Aktı, Bartleby rolünü öyle içselleştirmiştir ki, duruşunu, mekandan ve zamandan bağımsız olarak hiç bozmuyor… Oyunun baş kahramanı olarak adeta zamanı ortadan kaldırmış, sonsuzluk içinde yaşayan  ve mekandan bağımsız bir soyut insana dönüştürüyor…

Yusuf Eradam çevirisi, Oya Yağcı ise dramaturjisiyle Muhammet Uzuner’in rejisine müthiş katkı vermişler. Uzuner, öyküyü sahneye uyarlayarak, bir anlamda absürt bir oyuna dönüştürüyor. Yaşadığımız anın röntgenini “sivil itaatsizlik” çerçevesinden yeniden yaratıyor. Saçma sapan görünen bir olayın öyküsü olabilir mi, olur; hatta tiyatrosu bile olur… Muhammet Uzuner’in başarılı rejisi, oyuncularla sahnede inşa ettiği muhteşem oyun, karşılığını seyircinin dinmek bilmeyen alkışlarıyla alıyor.

Oyunda ışığın çok önemli bir rolü var. Hareketli ışık tasarımının sahnedeki nesnelerle yakaladığı uyum görülmeye değer. Veli Kahraman’ın minimal dekoru oyuna kusursuz biçimde hizmet ediyor. Hareketli çalışma masasının sahnede oyunculara büyük bir avantaj sağladığını özellikle belirtmek gerek. Nihan Şen’in titizlikle hazırladığı kostümler hem öykü ile hem de oyun karakterlerleri ile son derece uyumlu. Berkay Özideş’in müzikleri ve oyunun akışında Harun Özkan‘ın kullandığı efektler oyunda vurgulanması gerekenleri öne çıkarılarak seyir zevkini yükseltiyor.

Sonuç olarak, kapıda bilet kesenden, konukları karşılayanlara, oyunu sahneyi taşıyanlardan, sahnelemenin her aşamasında rol alanlara kadar kolektif emeğin ürünü olan “Kâtip Bartleby” oyununda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Son olarak, ayak üstü sohbetimizde Muhammet Uzuner’in kurduğu şu cümleyi not düşmek istiyorum: “Bu geçtiğimiz ve içinde bulunduğumuz zamanı en iyi absürt bir oyun anlatırdı, absürt zamanların absürt oyunu olur…”   Katılmamak mümkün mü?

İSMAİL CEM ÖZKAN

Kâtip Bartleby

Yapmamayı Tercih Ederim”

Yazan: Herman Melvılle

Çeviren: Yusuf Eradam

Sahneye Uyarlayan ve Yöneten: Muhammet Uzuner

Dekor Tasarımı: Veli Kahraman

Kostüm Tasarımı: Nihan Şen

Dramaturg: Oya Yağcı

Müzik: Berkay Özideş

Işık Tasarımı: Muhammet Uzuner

Afiş Tasarımı: Veli Kahraman

Oynayanlar: Can Seçki, Dorukhan Kenger, Kerem Aktı, Osman Onur Can, Yusuf Kısa

Işık Kumanda: Ekin Bora Boran

Efekt Kumanda: Harun Özkan

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku