“Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.”
“Milletimizin güzel sanatlar sevgisini her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.”
“Sanatkâr, toplumda uzun çaba ve çalışmalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır.”
Mustafa Kemal Atatürk
Sezona biraz sert bir giriş yapalım istiyorum. Şimdiden uyarıyorum, yazının devamında başta ‘’aydın’’lar olmak üzere neredeyse tüm sanatçılara hem iğneyi hem çuvaldızı batıracağım. İğne korkusu olan yazının devamını okumasın!
Evet, yeni bir tiyatro sezonu açılıyor. Peki soruyorum bu sezon kaç tane yerli yazarın oyunu sahnelenecek? Kaç tiyatro oyuncu seçmesi yaptı? Kaç tiyatro sigortalı eleman çalıştırıyor? Kaç tiyatro asistan sömürmüyor? Dürüst olun. Elbette her tiyatronun kendince bir bahanesi olacak. Kimi artan vergilerden şikayet edecek, kimi faturalardan, kimi seyirci sayılarından, kimi kurumların işleyişinden… Geçiniz efendim. Sizler bahanelerinizin arkasına saklamayı, sürekli sorun üretmeyi, rakı sofralarında memleketi kurtarmayı ve şikayet etmeyi seviyorsunuz. Fazlasına gücünüz ve imkânınız olduğu halde kendinizi yetersiz hissetmek, mağdur edebiyatına sığınmak hoşunuza gidiyor. Daha kolay çünkü. Tiyatrocuların hep bir geçim sıkıntısı vardır değil mi? Ezelden beri var efendim, ezelden beri… Ahh biz tiyatrocular!! Hadi oradan!
Lâfa gelince hepiniz vatansever, memleket aşığı, derdi sözü olan, muhalifler… Evet, sizler! Sizler o eleştirdiğiniz iktidarın “minyatür bir kopyası” olduğunuzun farkında bile değilsiniz. Şimdi Türk Tiyatrosu diyeceğim, Türkiye Tiyatrosu diye düzeltecekler. Türkiye Tiyatrosu desem, Türk lan Türk! diye linçleneceğim. Özü, sözü memleketin tiyatrosudur. Dönüp bir bakın!
Yurtdışına gidip, oradaki oyunların rejilerini alanları mı sayayım, yoksa yabancı yazarları övmekten yorgun düşmüş, Batı özentisi sözde sosyalistleri mi? Demokrasi çığırtkanlığı yapıp, kadrolarına sadece kendisi gibi düşünen oyucuları, teknisyenleri alan, kendi görüşlerini dayatmaya bayılan sözde aydınları mı? Hepiniz birbirinize; “Senden bahsediyor!’’ diye yollayacaksınız bu yazıyı. Ya da fiyakalı bir söz ekleyip, sanki kendiniz öyle değilmiş gibi paylaşacaksınız biliyorum. Yapmayın!
Onun yerine durun ve sorun kendinize memleket nedir? Neden bu durumdadır? Her seçimde Aziz Nesin alıntısı yapanların sahnelerinde neden Aziz Nesin sahnelendiğini göremedik henüz? Ülke cahil diyenlerin kaç tanesi İstanbul’un belirli semtlerinden kafasını çıkarabilmiş? Belli bir entelektüel düzeydeki seyirciye, elin İngilizinin, Fransızının oyunlarını oynamak mıdır vatan severlik, soruyorum sizlere?
Siz yıllardır Anadolu’yu anlamadığınız için, kendi topraklarınızın her köşesine sanatı taşıyamadığınız için memleket bu halde. Cahil, evet ama en büyük suçlu sizsiniz! Siz cahil bıraktınız! Bile bile gitmediniz. Götürmediniz sanatı oralara. Bilim ve sanat dışında bu ülkeyi karanlıktan çıkaracak hiçbir gücün olmadığını çok iyi biliyordunuz. Kafanızı kitaplara gömdünüz, kulaklarınızı tıkadınız, gözlerinizi yumdunuz ve en sonunda tamamen susturuldunuz. Şu an içinizdeki isyanı kelimelere dökmek isteseniz bile önce kendinizi sansürleyeceksiniz! Sonra; ‘’Yerli yazara ne gerek var… Yerli yazarlar demode… Yenileri yetişmiyor… E elin İngilizi de bizi anlatmış yüzyıllar önce… Meselemiz insan efendim…’’ Ve benzeri cümlelerle tiyatro yaptığınızı zannedip vicdanınızı tatmin etmeye devam edeceksiniz. Elbette meselemiz İNSAN. Fakat önce bizim insanımızın hikayeleri, dertleri… Sürekli değişen gündemlerin arasında konu başlığı mı bulamıyorsunuz anlatıp, iyileştirecek? Sanatçı toplumsal sorunlara ayna tutan insan değil midir? Sizin aynalarınız neden hep ithal efendiler? Bu coğrafyanın tarihi, mitleri, destanları yok mu? Antik Yunan dediğiniz yer Efes değil mi? Olympos değil mi? Masal dediğiniz şeyler Mezopotamya’nın kalbinde değil mi? Müziklerinden, anlatılarına varana kadar hangi Batı toplumunda var bu kadar zenginlik? Siz, kruvasan ve İngiliz çayı olmadan kahvaltı yapamam mı diyorsunuz? Ülkede bu kadar sorun varken, afiyet olsun! Emperyalizmi eleştirirken, emperyalizmin önce kültürü ele geçirdiğini unuttuyorsunuz. Emperyalizmi eleştirirken, emperyalizme çanak tutan sözde sosyalistler!
Sapla saman karıştırılmasın. Elbette Shakespeare de sahnelensin, Çehov da, Moliere de, yabancı güncel yazarlar da… Fakat bunları sahnelemek kurumların işidir. IKSV gibi festivallerin misyonu, Devlet Tiyatrosu, Şehir Tiyatrosu gibi ödenekli tiyatroların görevidir. Yerli yazarlara destek olmak da elbette devletin görevidir ama… Amasını biliyorsunuz! O iğneyi de çuvaldızı da kendimize batıralım canım sanatçılar! Ülkenin demografik yapısı değişiyor, kültürü yok edilmek isteniyor. Sonrasının senaryosunu ve olacakları da tahmin etmek zor değil. O yüzden sıkı sıkı tutmamız gereken bir kültürel mirasımız var. Gelecek nesillere aktarmamız gereken tonlara hikaye var. Hiç umudum yok ama, belki durumun ciddiyetinin ve tehlikesinin farkında olan bir kaç sanatçı çıkar umuduyla yazıyorum…
Sezonda 5 oyun sahnelemek yerine 1 tane sahneleyin, doğru düzgün, kaliteli oyunlar sahneleyin. 3 tanesinin bütçesiyle turneye çıkın. Anadolu’yu karış karış gezin. Para yok demeyin! Salon yok demeyin! Ortada bir sorun varsa şikayet etmek yerine, dayanışmaya gidin, çözüm üretin. Ortak organizasyonlar, etkinlikler düzenleyin. Ortak projeler üretip belediyelerden destek isteyin… SES ÇIKARIN, SES!
Farkında mısınız? Milli mücadele yıllarındayız. Bizi bizden başka kimse kurtaramaz. Ortadoğu’nun Ortaçağını yaşamaktayız. Rönesans mı istiyorsunuz? YAPALIM! Sanat seferberliği şart ve gereklidir!
Bir sanatçı olarak ne sağcıyım, ne solcu… Ne şucuyum ne bucu… Atatürk’ün gösterdiği reçeteye inanan bir cumhuriyet kadınıyım o kadar. Reçeteyi başlığın altına yazdım. Unutmamak için çıktısını alıp duvarınıza asabilirsiniz. O yüzden söylediklerimi sakın bir ideolojiye yaslayarak değerlendirmeyin. Koca koca insanların, yıllarca aynı sahneyi, aynı kulisi paylamış, sözde aynı ideolojide insanların (sanatçıların) çıkarları çatışınca nasıl birbirine düştüğünü de gördü bu gözler… Sanatçının sanatçıdan başka düşmanı yokmuş, onu da gördü. Egolarla, hırslarla, sözde ideolojilerini nasıl ceplerine koyduklarına da şahit olduk.
Tamam saygıdeğer büyüklerim.. Hepiniz solcusunuz, hepiniz aydın, hepiniz muhalifsiziniz. En sanatçı sizsiniz. En haklı sizsiziniz. Sizsiniz de… Bu ülke neden böyle? Hadi ülkeyi de geçelim… Diyelim ki sizler ‘’sanat için sanat’’ savunucularısınız… Yahu Türkiye’de sanat nerede? Sergilerde, elinizde şarap kadehleriyle savurduğunuz lümpen cümlelerinizde mi sanat? Yurtdışından arakladığınız rejilerde, sahne tasarımlarında mı? Eğitim verdiğiniz üniversitelerde mi sanat? O okullardan mezun olup kafelerde, barlarda çalışan gençlerin söndürdüğünüz umudunda, yok ettiğiniz meslek inancında mı sanat? Nerede yahu bu sanat?
Hasat ettiği biberlerini satamayıp, döken çiftçinin ‘’Hadi bana kuş yollayın’’ demesi gibi kuş kondursunlar yolunuza canım sanatçılar! Aman incileriniz dökülmesin, ayağınıza taş değmesin.
Cümlenize iyi sezonlar!