İstanbul Kırmızısı: Adamlar Kırmızı Rüyalar

Çağla Coşkun

Çağla Coşkun

… Gidenler kalanlar yalanlar dualar

Adamlar kırmızı rüyalar…

“Kırmızı Rüyalar”

Ferzan Özpetek’in son filmi “İstanbul Kırmızısı”, oyuncu kadrosuyla daha vizyona girmeden çokça konuşulmuştu. Vizyona girdikten sonra da konuşulmaya devam etti. Yakın çevremden filmi beğenmeyen onlarca insanın yorumlarını dinledim ve internette de birçok kötü eleştiri okudum. Söz konusu Ferzan Özpetek olunca, bende akan sular duruyor. 19 yılda kendisinin 11. filmi olmuş ve benim hiçbir firem yok! Yani, bunu da izlemem gerek. Açıkçası biraz ön yargıyla, biraz da korkuyla filme sonunda gittim.

Ferzan Özpetek filmlerinin üzerimde sakinleştirici bir etkisi vardır. Özellikle huzursuz olduğum zamanlarda bir Ferzan filminin ruhuma iyi geleceğini düşünürüm ve kendimi onun dünyasına bırakırım. “İstanbul Kırmızısı” da ruhuma iyi geldi. Filmlerini sıralayacak olsam ilk üçe gireceği kesin.

Filmin çıkış noktası olan “İstanbul Kırmızısı” romanını da ilk çıktığı zaman okumuştum. Edebi olarak çok başarılı bulmasam da güzel bir tat bırakmıştı. Ve işte bir diğer beni çok korkutan olaylardan biri: Romanların sinemaya uyarlanması! O kadar kötü uyarlamalar izledim ki özellikle sevdiğim kitaplar sinemaya uyarlandığı zaman ödüm kopuyor. Neyse ki “İstanbul Kırmızısı”nda yazar da yönetmen de aynıydı ve başında uyarı yapılmıştı: Film, romandan çok farklı; senaryo, romandan bağımsız olarak yeniden yazıldı. Örneğin, Orhan (Halit Ergenç) karakteri eklendi. Filmin ana karakteri, Deniz’in (Nejat İşler) hikâyesini toparlamak için İstanbul’a gelip kendi hikâyesini toparlayan Orhan… Sahi toparlanması gereken hikâye Deniz’inki mi yoksa Orhan’ınki miydi? Tıpkı filmin başlarındaki kâğıt toplayan adamın söylediği gibi, “Kağıtlarımı topla abi! Yardım et toplayalım!”; bu, Deniz’e mi Orhan’a mı söylendi? Orhan’aydı galiba…

Evet, film, bence Orhan’ın filmi…

Orhan’ın kendisini bulmasının hikâyesi…

Orhan’ın geçmişiyle hesaplaşıp, geleceğiyle barıştığı yolculuğunun hikâyesi…

Ve hatta Orhan’ın Denizleşmemesinin hikâyesi…

Deniz ise, Orhan’ın bu yolculuğunu başlatan bir araç yalnızca. Onun İstanbul’la ve kendisiyle barışmasının yolunu açan, gittiğinde de ağzımızda kekremsi bir tat bırakmış olsa bile kendisini çok da aratmayan bir karakter.

Neval (Tuba Büyüküstün) ve Yusuf (Mehmet Günsür) da tıpkı Deniz gibi Orhan’ın kendisini bulmasına yardımcı olan karakterler. Yusuf, Orhan’ın geçmişindeki İstanbul’a küsmesine sebep olan acıyı ortaya çıkartan, Neval ise unuttuğu duyguları ona yeniden hatırlatan karakterler.

Filmle ilgili okuduğum eleştiriler arasında çok kopukluk olduğunu söyleyenler vardı. Bense, olay örgüsünün çok kuvvetli olduğunu ve her sahneyle gerçek Orhan’a biraz daha yaklaştığımızı düşünüyorum. Kuvvetli bir senaryo çıkartmış Ferzan Özpetek.

“İstanbul Kırmızısı”, Orhan’ın hikâyesi olmasının yanı sıra çok güzel bir İstanbul filmi aynı zamanda. Muhteşem İstanbul manzaraları izliyor ve İstanbul’a ait birçok öge görüyorsunuz. İstanbul, filmin ana karakterlerinden biri. Bu nedenle de, kafedeki türbanlı kızlar, yalıdaki Kürt çalışan ve İstanbul’a göç etmek zorunda kalan Kürt aile, rahatsız etmekten çok filmi doldurmuş. Aynı filmin çoğu sahnesinde arka planı dolduran ezan sesi gibi…

Yukarıda da belirttiğim gibi, film daha vizyona girmeden oyuncu kadrosuyla zaten çok konuşulmuştu. Beyaz perdede görmeye alışkın olmadığımız Halit Ergenç, buraya da yakıştığını göstermiş. Özellikle Zerrin Tekindor’la karşılıklı sahneleri kolay unutulmayacak belli ki.

Nejat İşler, ona yakışan, karanlık, gizemli adam rolüyle bir kez daha “iyi ki varsın!” dedirtti.

Mehmet Günsür de bağımlı Yusuf rolüyle kısa ve etkileyici bir performans sergilemiş.

Ferzan Özpetek filmlerinin kadrolu oyuncusu Serra Yılmaz, her zamanki gibi enfesti. Reha Özcan’la birlikte filmin eğlenceli karakterlerinin başını çekiyorlar.

Ve Tuba Büyüküstün… Açıkçası ilk duyduğumda onun ne işi var bu kadroda diye düşünmüştüm. Ancak, filmdeki performansıyla kendisini aştığını gördüm. Gerçekten tebrikler!

Son olarak da Şerif Sezer’le ilgili şunları ekleyeceğim: Yusuf’un annesi rolüyle sanırım toplam bir dakika göründü ama iyi ki göründü! Dolu dolu, muhteşem bir sahneydi.

İyi ki varsın Ferzan Özpetek! Kameran ve kalemin hiç durmasın

Fragmanı buradan izleyebilirsiniz.

Günlerdir bıkmadan dinlediğim Gaye Su Akyol imzalı “Kırmızı Rüyalar”ı ise buradan dinleyebilirsiniz.

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku