Hey Aşk ! Sorularımın Cevapları Sende Mi Saklı?

Ayçe Özyiğit
1,6K Okunma

                 Bildiğiniz tüm Shakespeare oyunlarını unutun. O tragedyaları, o komedyaları, Shakespeare ile ilgili hatırladığınız her şeyi unutun. Bu defa, karşımıza çıkan Shakespeare başka bir dünyadan adeta. Anadolu topraklarına inmiş, Ege kıyılarında gezinen bir Shakespeare bu. Kendisinden izler taşıyan ama daha çok bizleri anımsatan, adeta bizim dilimizde konuşan, bizim gibi düşünüp bizim gibi  davranan bi Shakespeare. “Bahar Noktası Opereti” Can Yücel’in harikulade dokunuşlarıyla bizim içimizden karakterler, cümleler, tiratlarla dolu bir yaratıya dönüşüyor.   

                   Daha önceki yazılarımda da ifade etmiştim. Söz konusu oyunun altında Tatavla Sahne’nin, hele ki Eraslan Sağlam’ın imzası varsa, abartmıyorum, o oyun izleyebileceğiniz en kaliteli oyunlardan birisidir. Fakat “Bahar Noktası Opereti” oyunu, Eraslan Sağlam’ın kendini dahi aştığı bir oyun olmuş. Kendisi, çıtayı o kadar yükseltmiş ki bundan sonra daha fazla beklenti ile oturacağım o koltuklara. Yönetmen olarak çok zor bir iş başarmış Eraslan Sağlam. Kalabalık oyunlar, hele ki işin ucunda komedi varsa, bana her zaman çok tehlikeli gelmiştir. Çoğu zaman karakterlerin birbirinden bağımsız hareket ettiğini sezinlersiniz. Seyirciyi güldürme gayreti yüzünden işin ucunu kaçıran tiplemeler, şova dönüşen performanslar, oyunu sekteye uğratabilecek doğaçlamalar… Nitekim, bazen güzel bir komedi oyunu felaket bir oyuna dönüşebilir; kötü bir komedi ise unutamayacağınız güzel bir seyirlik yaratabilir. Ancak yönetmen ve ekibi eğer işinin ehli ise, güzel bir oyun elbette daha da güzelleşebilir. Eraslan Sağlam ve arkadaşları, olası tüm riskleri birer birer eleyip, seyrine, mizahına, nüktelerine, tadına doyulmaz, kolay kolay aklınızdan da çıkmayacak bir oyun sunuyorlar. Tatavla Sahne’nin tüm bileşenlerini, isim ayırmaksızın tek tek buradan tebrik etmek istiyorum… 

                    Gelelim oyunumuza. Bahar Noktası Opereti, “A Midsummer Night’sDream” oyunundan dilimize uyarlanan bir Shakespeare oyunu. İzlerken Can Yücel çevirisinin tadını damağınızda hissedeceğiniz bir sahneleme. Farklı yüzyılların güzel bir buluşması diyebileceğimiz oyunun konusu ise kısaca şöyle: “Bizler Atina sokaklarının misafirleriyiz. Dük Theseus, Amazonlar Kraliçesi Hippolyta ile evlenmek üzeredir. Egeus, çiftin sarayına gelerek kızı Hermia’yı evlendirmek için dil döker. Ama Hermia’nın aşık olduğu İskender ile değil de kendisinin uygun bulduğu Demetrius ile. Başrol koltuğumuzda bu defa da “aşk” oturuyor sizin anlayacağınız. Hal böyle olunca Hermia da çareyi sevgilisiyle birlikte en yakındaki ormana kaçmakta bulur. Gerçi ormanda da işler çok karışıktır. Periler kralı Oberon ve periler kraliçesi Titiana’nın arası kıskançlık yüzünden limonidir. Sırf bu yüzden doğanın düzeni birbirine girmiş vaziyettedir. Olaya, dükten para yardımı alma peşindeki sefil Atinalılar da dâhil olunca, iş bütünüyle içinden çıkılmaz bir hal alır. Shakespeare oyunlarından aşina olduğumuz kıskançlık, nefret,  ihtiras, aşk vb. temalarla yine burun burunayızdır. Yalnız bu defa bizleri kucaklayan bir tragedyadan ziyade, çok yönlü bir komedi…

 

                 Oyun ekibi bir hayli kalabalık… Belirttiğim gibi, yönetmen koltuğunda Eraslan Sağlam oturuyor. Yönetmen yardımcılığını Ebru Alkanat, sahne tasarımını Sırrı Topraktepe, kostüm tasarımını Hilal Polat ve ışık tasarımını ise Kemal Yiğitcan sırtlanmış. Ürüncan Keskin, Erkan Aytemur, Nasmina Tüten, DilaKavasoğlu, Yiğit Emrah Gümrah, Atahan İsmail Keskin, Tuba Zehra Sağlam, Utku Çetin, Murat Yılmaz, Murat Avni Yürekli, Metehan Çetinalp, Ercan Ertan, Saadet Lokumcu, Furkan Tekbıyık, Yağmur Yılan, Zeynep Gönenç, Esat Utku Acar,  Hüseyin Doğan, İnci Gonca Beker, Çağla Yenen yer alıyorlar. Yine,  Kerim Küçük, Pınar Yalım, Şebnem Aktay, Şebnem Eker, Ertuğrul Dinler, Bülent Fidan ve Ertan Kılıç da bu güzel oyunda emeği geçen diğer isimler.
Oyunun dekor ve kostümlerine de değinmeden geçersem çok büyük haksızlık yapmış olurum. Tatavla Sahne kostüm ve dekor konusunda (Tuğba Zehra Sağlam ve Pınar Yalım)  harikalar yaratmış. Gerçek dünyada mısınız yoksa periler âleminde mi, kendinizi sorgulamadan edemiyorsunuz. Dekor ve kostüm o büyülü dünyaya girmenizi o kadar kolaylaştırıyor ki, sırf bu yüzden oyuna adaptasyonunuz çok hızlı oluyor. Ve sorularımız bir bir gün yüzüne çıkıyor: “Kazanan her zaman kötüler midir? Aşk bizi yarı yolda bırakır mı? Seven sevmeyenin peşinde koşmaktan ne zaman yorulur? Bu derdin çaresi nedir? Sihir mi? Büyü mü? Periler mi? Oyun sorularımıza cevap verecek mi ya da tüm sorularımızın cevabı aslında biz de mi saklı?”… Sizi temin ederim ki, oyun çıkışında cebiniz dolu bir şekilde sokaklara bırakacaksınız kendinizi. 

                     Öte yandan, oyunda şunu fark etmeniz kaçınılmaz: Harcanan en ufak emek dahi oyunun içinde kendisine anlamlı bir yer ediniveriyor. O denli bütünsellik mevcut oyunda. Bir oyun düşünün, 2,5 saat boyunca sizi alıyor, içinde dolaştırıyor ve tiyatrodan çıktığınızda dahi sizi bırakmıyor. Alakasız bir günde, alakasız bir zamanda aklınızda belirip, birdenbire gülümsemenize vesile olabiliyor. O anda sizi tekrar düşünce dehlizlerinde dolaştırıp sorularınıza cevap bulmanızı sağlıyor. Çünkü konuşan Shakespeare, çünkü konuşan Can Yücel. Çünkü konuşan “mutlu son” şu aralar belki de en çok ihtiyaç duyduklarımızdan bir tanesi. Bence zamanınızı iyi değerlendirmek istiyorsanız bu oyuna bir şans verin diyor ve Zamanınızı son sözü oyundan ufak bir alıntıya bırakıyorum:

“Öyle garip bir meşk ki aşk, en bayağı, en aşağılık şeyleri allayıp pullamaya, yüceltmeye birebir. Eros’u onun için mi acep kör gösterir esatir? Kanatlı ya, havalanır, uçar gider kâfirliğine, gözünün gördüğüne değil de, aklının estiğine.”

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku