Hasan Erkek yazdı: “Deprem ve Sanat”

editor
6,1K Okunma

Her fırsatta olduğu gibi, depremle birlikte de, eğitim ve sanat yine bir kenara bırakılmaya başlandı. Oysa, eğitimi ve sanatı yeterince önemsemediğimiz, hep ikinci plana attığımız için bu yaşadıklarımızın çoğunu yaşamak zorunda kalıyoruz. Eğitim başka bir yazının konusu olacak genişliktedir. Bu kısa yazıda, sanat ihtiyacımıza değinmek istiyorum. 

Bu depremde hepimiz bedenen ve ruhen çok sarsıldık. Başkalarının duyarsızlığından ve sorumsuzluğunden dolayı, enkaz hepimizin başına çöktü. Keşke, herkes sanattan yeterince yararlansaydı ve başka konuların yanı sıra depreme karşı da duyarlı olabilseydi. Keşke, sanatın yardımıyla duyarlılık kazansaydı da müteahhitler, çalıp çırpmasaydı evleri yaparken. Keşke yetkililer sanatın sağlayacağı duyarlılıktan yeterince yararlansaydı da, sorumlulukla hareket etseydi, daha sıkı denetleseydi yapı çalışmalarını, yeterince önlem alsaydı… Bu böyle uzar gider…

Sanatçılar, sanat dostları sanat paylaşımlarında tereddüt yaşıyor. Asıl utanması gerekenler utanmadığından, sanatçılar onlar adına da utanıyor. Öte yandan bir çeşit mahalle baskısına maruz kalıyorlar. Konserlerini, oyunlarını, filmlerini iptal ediyor ya da belirsiz bir tarihe erteliyorlar. 

Oysa sanat süs değildir. Lüks hiç değildir. Temel ihtiyaçtır. Herkesin sanat yapıtlarına ulaşması, André Antoine’ın dediği gibi, elektrik, su, doğalgaz gibi bir haktır.

Boş zamanlarda yapılacak bir etkinlik de değildir sanat. İyi zamanlarımızı geçirdiğimiz “iyi gün meşgalesi” hiç değildir. Acı, tatlı zamanlarımızda hep yanımızda olması gerekendir. Savaş, deprem gibi felaketlerde de sığınacağımız güvenli ve korunaklı bir sığınaktır. Bedenlerimiz için olmasa bile, ruhlarımız için elzem bir merhemdir.

Picasso, Guernica

İçi boş bir eğlence de değildir sanat. Sahici sanat yapıtlarının ürettiği eğlence, zihnin kıvrımlarında tetiklenen zeka sıçramasıyla olur. Kahkahası, zalimin, üçkağıtçının, sahtekarın suratında patlar. Depremin yıkıcı nedenlerini sanat yapıtlarıyla çarpıcı bir biçimde ortaya koymaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Kamu tiyatrolarında, halkın parasıyla, halkı uyutan, duyarsızlaştıran içi boş bulvar komedileri oynayanlar elbette oyunlarını iptal etsinler. Zaten hiç oynamamaları gerekiyordu. Ama acımızı, sevincimizi derinden dile getiren, eleştirel bakış açısıyla yazılmış, saygıyla ve samimiyetle sahnelenmiş, yetkinlikle oynanan büyük yapıtlar sahnelerimizden hiç inmesin. Deprem meydanlarına kadar götürülsün bu yapımlar. Özellikle çocuklar yetkin tiyatro yapıtlarıyla buluşsun… Onun iyileştirici gücünden yararlansın… Oyunlardan elde edilen gelirlerden deprem mağduru halkımıza yeni sanat yapıtları üretilip ulaştırılsın… (Halkın verdiği vergiler, öteki temel ihtiyaçları için yeter de artar bile.)

Kadınları aşağılayan, şiddeti baş tacı eden, marazi duyguları sündürdükçe sündüren, halkın duygularını sömüren, reklam aralarına sıkıştırılan diziler ya da onlara özenilerek yapılan ticari filmler dursun bir zahmet. Ama bilgi ve emek ürünü olan, gelişmiş estetik beğeniyle yapılan, çağdaş değerler içeren, içinde yürek atan, sahici filmler deprem çadırlarına kadar girsin.

Ömür boyu ergenlik sorunlarını yazanlar, yaza yaza tüketemeyenler, kendileri dışında bir dünyanın olduğunun farkına varamayanlar, o dünyayla hiç ilgilenmeyenler yazdıklarını paylaşmaya utansınlar elbette. Arkasında sarsılmaz bir akıl olan yüreklerden kopup gelen dizelerse sarsın bizi… Sahici şiirler deprem mağduru şehirlerimizden uzak kalmasın. Onları sarıp sarmalasın… 

Ucuz ezgileriyle sevgiliye nefret kusan şarkıcılar sussunlar, kuşkusuz. Ama yürekten yükselen, yaşamı kutsayan şarkılar, aşkı, arkadaşlığı, paylaşmayı yücelten türküler çalınıp söylenmeye devam etsin. Kaybettiklerimizin ardından yaktığımız ağıtlar acımıza eşlik etsin… 

Bir yandan depremden kalan enkazı kaldırırken, bir yandanda da kurtulanları ve ruhlarında fay hatları açılanları sanatla buluşturmalıyız. Yaralarını sanatla sarmalıyız… Onlara yeniden hayatı hatırlatmalayız. Bunların öncelik, sonralık ve önem sırası olmaz… Önce başka temel ihtiyaçları öne sürerek sanatı ertelersek ona hiç sıra gelmeyecektir. Ayrıca sanatsız, eğitimsiz kalınca öteki sorunlar da çözülemeyecektir. O sorunların kaynağında sanatın, eğitimin eksikliği yatıyor zaten. Depremin açtığı yaralar geniş ve derindir. Kapanması, uzun ve şifalı bir yolculuk gerektirir. Bu yolda en büyük arkadaş sanat olacaktır. 

Hasan Erkek. Foto: Derya Kılıç

Sanat bizi tek başına kurtaramaz kuşkusuz. Ama onun eleştirisinden yararlanıp doğru kararlar almak, sağaltıcı işleviyle iyileşip ayağa kalkmak ve doğal felaketlerin yıkıcı etkilerini bu denli yaşamamak için sanata, eğitime çok ihtiyacımız var…

Mahcubiyet duymadan, ikinci plana itmeden, ertelemeden sahici sanata sarılmalıyız. Sanat yapıtlarını üretmeye, paylaşmaya, halkımızı sanatla buluşturmaya her zamankinden daha büyük bir azim ve kararlılıkla devam etmeliyiz… Depremin yıkıcı, yaralayıcı ve öldürücü etkilerinin baş sorumlularının vicdanları deprem altında kalsın. Yıkılan binaların altında kalan insanların, çaresiz hayvanların çığlıkları onların boynuna dolansın. Biz, sanatçılar olarak, aklımızı ve yüreğimizi her türlü enkazdan korumaya, gözlerimizi dört açıp eleştirel bakmaya, yakıcı sorularla gerçeklerin altında yatanları deşmeye, çarpıklıkları sorgulayıp gözler önüne sermeye ve onları yeni biçimlerle dışa vurmaya yönelelim. En iyi bildiğimiz şeyi, yani sanatı, en iyi biçimde yapalım… 

HASAN ERKEK

 

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku