Güvenç Dağüstün: “Bu Ödüller Pavlov’un Köpeğine Verdiklerinden”

Yavuz Pak

Hürriyet gazetesi tarafından düzenlenen “Pantene Altın Kelebek” ödüllerinde “en iyi erkek şarkıcı” dalında aday gösterilen ve geçtiğimiz günlerde “yandaş basının herhangi bir organizasyonun kıyısında köşesinde bile olmam benim için mümkün değildir” diyerek adaylıktan çekildiğini açıklayan opera sanatçısı Güvenç Dağüstün ile konuştuk. Kamuoyuna yaptığı açıklama sonrası, her geçen gün yeni isimlerin Altın Kelebek ödül adaylığından çekildiklerini açıklamalarıyla adeta bir “red hareketine” dönüşen tepkiye öncülük eden Dağüstün, dergimizin genel yayın yönetmeni Yavuz Pak’ın sorularına çarpıcı yanıtlar verdi. 

*****

Yavuz Pak: Sosyal medyadan yaptığınız açıklamada, ödülü reddetmenizin nedeni olarak “Hürriyet Gazetesi’nin durduğu yer ortadadır. Yandaş basının herhangi bir organizasyonun kıyısında köşesinde bile olmam benim için mümkün değildir” dediniz. Sizi ödülü reddetmeye götüren sadece yandaş basına aldığınız tavır mıdır? Bu çıkışınız aynı zamanda yıllardır örselenmeye çalışılan politika ile sanat arasındaki diyalektik bütünselliğin bir yansıması olarak okunabilir mi?

Güvenç Dağüstün: AKP iktidarından önce de bu ve benzeri ödülleri ciddiye almazdım. O zamanlarda aday gösterilmiş olsam da tepkim aynı olacaktı. Çok arkadaşımı aradıklarını bilirim “o gece katılacaksanız size ödül vereceğiz” diye. Sanatsal bir ölçümü, değeri hiç olmadı bu ve benzeri ödüllerin. O zaman aday gösterilmiş olsam verilecek tepki başkaydı, bugün başka. Bana da bugün denk geldi. 

Yavuz Pak: Toplumsal kutuplaşmanın ideolojik/kültürel zeminden yükselerek yaşamın her alanına yayıldığı günümüz koşullarında, bir sanatçı olarak politik duruşunuzun  bedelini geçtiğimiz 30 Ağustos günü uğradığınız saldırıda bir kere daha ödediniz. Size saldıran zanlıların adli makamlarca serbest bırakılarak ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları bir ortamda, ödülü yine “politik saiklerle” reddetmenizi bir teslim olmama ve boyun eğmeme tutumu olarak değerlendirebilir miyiz?

Güvenç Dağüstün: 30 Ağustos’ta uğradığım saldırının ardından ilk yaptığım açıklamada “vız gelir tırıs gider” demiştim. Öyle de oldu. Amaç korkutmak, sindirmek ve yalnızlaştırmaktı. Koktum, sindim mi? Hayır! Yalnız kaldım mı? Tam tesine, çoğaldık. Sadırganların serbest bırakılmış olması bugünkü hukuki şartlarda doğrudur. Ancak yasayı eleştirebiliriz. “Bu yasa değişmelidir” diyebiliriz. Dedik de. Saldırganlara kişisel olarak bir öfkem, kinim yok. Onların da beni tanıdığını sanmam. Onların azmettiricileri var, gencecik çocuklar. Yazık. Olaydan sonra katıldığım bir televizyon programında söylediklerimi tekrarlayayım: Bu gençlerin topluma kazandırılması için adımlar atılması lazım. Köy Enstitüleri gündeme gelmeli tekrar. Mahalle enstitüleri kurulmalı. Bundan bir iki yıl önce Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar’a bir proje önerdim. Adana’da merhum Kurtuluş Türkgüven adına bir kültür sanat haftası düzenleyelim dedim. Adanalı Kurtuluş, yani adananın Santana’sı. Ülkemizde yetişmiş, hatta kendini yetiştirmiş çok önemli, çok yönlü bir müzisyen. “Kurtuluş Sanatta” diye bir proje yapalım mesela Adana’da. O şehrin varoşlarının gençlerine kültür, sanat götürelim dedim. İlgiyle dinledi başkan, sonra ses çıkmadı. Sizin aracılığınızla hatırlatmış olalım. Adana yetmez tabii. Türkiye’nin dört bir yanında büyük bir kültür sanat seferberliği elzemdir. Bunu başlatalım. Bu dediklerimin muhalefetin en öncelikli projeleri arasında yer alması gerekiyor.

Yavuz Pak: Ödül adaylığından çekilmenizi organizasyona şahsen ve kapalı usullerle bildirmek yerine sosyal medyadan “açık bir biçimde” ilan etmeniz de aykırı ve cesur bir tutum. Bu aleniyetin tepkinizin büyümesine, yaygınlaşmasına yol açacağını düşünüyor musunuz?

Güvenç Dağüstün: Tepkimin büyüyüp yaygınlaşmasını tabii ki umuyordum ancak böyle olacağına pek inancım yoktu. Gel gör ki şaşırdım. Benden hemen sonra Candaş Tolga Işık ve Doğan Duru çekildi. Daha sonra Sabahat Akkiraz ve İsmail Tunçbilek. Şu soruları yanıtladığım sıralarda Ceylan Ertem’in de çekildiğini öğrendim. Sayı daha da artacak gibi.

Yavuz Pak: Altın Kelebek ödülleri müzik alanında ülkenin en eski ve prestijli ödüllerinden biri olarak son derece popüler. Muhalif olarak bilinen sanatçıların dahi ödül popülizmine kolaylıkla teslim olduğu bir dönemde, bu çıkışınızın ödüllerin kim tarafından ve neden verildiğini sorgulamayan sanatçılara emsal olacağını düşünüyor musunuz?

Güvenç Dağüstün: Umarım emsal olur. Sonuç ortada. Halk bağrına basıyor, gerisi tırı vırı. Bu tür ödülleri neresinden tutsanız elinizde kalır. Bırakın siyasi kısmını, hangi zihniyet Güvenç Dağüstün adı ile İdo Tatlıses adını aynı ödüle yan yana aday olarak açıklayabilir. Bu bana da ayıp, İdo Bey’e de. Olmaz yani. Millet kıçıyla güler. 

Yavuz Pak: Açıklamanızda, “Sevenlerimin yaptığım işleri, konserlerimi takip etmelerinin benim için en büyük ödüldür” diyorsunuz. Sizce Türkiye’de bu anlayışa sahip sanatçıların son derece seyrek görülür olmasının nedenleri nelerdir?

Güvenç Dağüstün: Söylediğim şey bir yandan sanatçının tanımıdır. Bu anlayışa sahip olmayan kişiyi sanatçı yerine de koymam, ciddiye alıp üzerine konuşmam bile.

Yavuz Pak: Ödüllerin ve ödül sitemlerinin sektörleşerek sanatın farklı alanlarında giderek yaygınlaşmasını ve adeta bir “ödül iktidarının” ortaya çıkışını bir sanatçı olarak nasıl yorumlarsınız? Sizce Türkiye’deki ödül siteminin sanatın etik ve estetik veçhelerine katkısı var mıdır?

Güvenç Dağüstün: Türkiye’de çok ciddi kurumlarca ve jürilerce verilen klasik müzik ödülleri var mesela. Gencecik sanatçılar destekleniyor, onlara yurtdışı kapıları açılıyor. Klasik müziğin, tiyatronun, resmin, heykelin desteklenmesi lazım. Ülkemiz tarihine baktığınızda uluslararası başarılar hep bu disiplinlerden çıkmıştır. O listedeki “sanatçı”ların çoğunu Kapıkule’nin ötesinde anca Türk mahallelerinde tanırlar. Gerçek sanatçıların bu paçozluklardan kendilerini ayrı konumlandırmaları da şarttır diye düşünüyorum. Bu kişinin kendine saygısı ile de ilgili sonuçta.

Yavuz Pak: Popülist star kültünün ve ödül avcılığının yüceltildiği günümüzde ödüllerin ve ödül sistemlerinin niteliği tartışmalarının ötesinde,  bizzat “ödül olgusunun” kendisi de tartışılıyor. Özünde sanatçıları yarıştırıp / metalaştıran ödül sistemine, etik bir çürümüşlüğü dayatarak onun yeniden üretilmesini sağlayan ödül kavramına tümden karşı çıkan ve Spinoza’nın “Erdem yerine ödül verilenler, özgür insanlar değil; kölelerdir”  sözüne atıf yapan bu görüşlerle ilgili düşünceleriniz nedir?

Güvenç Dağüstün: Spinoza’nın çok sevdiğim bir lafıdır bu. Bazı ödüller kuşkusuz Pavlov’un köpeğine verdiklerinden. Sonra da köpeğin salyaları akar. Bırak sana ödülü sevenlerin versin, salyan da ağzının içinde kalsın.

Yavuz Pak: Değerli açıklamalarınız için çok teşekkür ederiz Güvenç Bey.

Güvenç Dağüstün: Ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne teşekkür ederim. 

*****

 

İlgili haberlerimiz:

https://tiyatrodergisi.com.tr/ceylan-ertem-de-hurriyetin-duzenledigi-altin-kelebek-adayligindan-cekildi/

https://tiyatrodergisi.com.tr/altin-kelebek-adayligindan-cekilenlerin-sayisi-artiyor/

https://tiyatrodergisi.com.tr/guvenc-dagustun-aday-gosterildigi-altin-kelebek-odulunu-reddetti/

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku