Gülmeceden Hicve Kishon Oyunu…

Sadık Aslankara

Hale Kuntay’ın çevirdiği Ephraim Kishon imzalı Tarla Kuşuydu Juliet”, topluluklarımızın vazgeçemediği oyunlar arasında anılabilir herhalde. Oyunun, seyirci desteğini de arkasına alıp geçmişten günümüze sahnelenmeyi sürdürmesi, bunu ortaya koyuyor bir biçimde. 

Nitekim Engin Alkan’ın daha önce İBŞT’de sahneleyip bir versiyonunu da Antalya’da gerçekleştirmesi, derken bu kez Ezop Sahne yapımıyla oyunu bir kez daha seyirci karşısına çıkarması, oyuna karşı seyircinin kopmayan ilgisi, Tarla Kuşuydu Juliet” için oyun-seyirci bağının süreğenlik taşıdığını gösteriyor aynı zamanda. 

Söz konusu ilginin, her çağda akla gelebilecek ne kadar farklı kesim varsa tümünün, aşk-evlilik bağlamında ilgisini çekecek yaklaşım, çıkarsama fantezisi getirmesinden kaynaklandığı açık. 

Nitekim dünyaya yayılmış onca insandan kim bilir kaçının, biraz da bu geleneksel esinle Romeo Juliet, Kerem Aslı, Leyla Mecnun adları taşıdığı, bunun yerel dillerle nice karşılığının bulunduğu da düşünülürse olgunun toplumbilimsel yanı daha iyi kavranacaktır sanıyorum. 

Bu arada bizden Erhan Gökgücü’nün Kishonvari yaklaşımla kaleme aldığı Ramazan’la Cülide  (1984), başka dillerde de bu yönde verimlenmiş yapıtlar olduğu düşünülürse bundan böyle de kaleme getirmeler olacağı, aslında metinlerarasılık bağlamında bu tür yaklaşıma dayalı daha pek çok örnekle karşılaşılacağı öne sürülebilir. Buna göre, yapılan işin, aslında bir tiyatral-yazınsal tutum olarak biçem yaklaşımı bağlamında alınmalı, o kadar. Bir yalın gerçek sanatsal tutumsa öteki de her çiftin, yaşamında bunu bir biçimde deneylemiş olacağı gerçeği kuşkusuz. 

Çağdan Çağa Değişen Değerleriyle Romeo Juliet Sarkacı…

Gerçekte Romeo-Jüliyet gerçekliğini kavramanın yolu belki de buna Âdem-Havva, daha doğrusu kestirmeden erkek-dişi varlığın ilişkileniş öyküsü olarak bakmaktan geçiyor. Böyle alındığında öncesi sonrasıyla iki cinsin ilişkilenişi, başlangıcından günümüze insanoğlunun başlı başına en önemli insani sorunsallarından biri kuşkusuz. 

Hele, ilişki kurmak veya var olan ilişkiyi bitirmek için ciddi çaba harcadığı göz önüne alınırsa, insanın yaşamında bunun ne denli önemli eşik oluşturduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Kaldı ki doğulu-batılı varoluşa göre toplumdan topluma, ayrıca dinden dine, sınıftan sınıfa, ırktan ırka, dilden dile, kültürden kültüre değişen ilişkinin, nitelikçe büyük değişimler sergileyeceği ortada değil mi?

Yine aynı yönde yaşanan toplumsal acılar göz önüne alındığındaysa belki komedi tersyüz olacak, bunun yerine daha çok bir fars olanca ağırlığıyla öne çıkacaktır. Bütün bunları savsaklamadan şimdi Ephraim Kishon’un Tarla Kuşuydu Juliet”ine girelim, oyuna daha yakından bakmaya çalışalım…

Kishon’ndaki Shakespeare…

Aslında Kishon, bir tragedyayı tersine çevirirken, sınıfsal farkı, din etmenini, bir kenara atıyor değil. Tam tersine bunların üzerine giderek hatta bundan yararlanarak tragedyayı ilkin hicve buluyor, sonra bunun komedisini yapmaya girişiyor. 

Bu öne sürüşü ihtiyatlı bir dille söylesek de hicvi apaçık güldürüye çevirişinin altında yatan da yukarıdan bu yana söylediğimiz iki cinsin uzlaşmaz çelişkisi. Ancak burada Kishon’un bu uzlaşmaz çelişkiden kalkarak getirdiği Shakespeare’e dönük eleştirel tutumun özellikle altını çizmekte yarar var. 

Çünkü Kishon, Shakespeare eleştirisinde, kadın-erkek varlığın ilişkileniş diyalektiği temelinde ortaya çıkabilecek çelişkiyi, çatışkıyı alabildiğine kışkırtıp bir yandan aşk, evlilik kurumlarını alaya alırken beri yandan yapıtta kurulabilecek düzeyli bir metinlerarasılık örneği veriyor aynı zamanda. 

Bu çerçevede seyircinin entelektüel birikimine göre oyun, düz gülmeceden, hicve, farsa, yoğun bir metinlererasılık düzlemine geçmekte gecikmiyor. Salt bu yanıyla bile söz konusu sahne çalışmasının alabildiğine düzeyli bir örnek olduğunu söylemekte yarar var o halde. 

Peki, salonu doldurduğu kestirilebilecek ortalama seyirci herhangi eleştirel alımlamaya yönelse de genelde nasıl algılıyor dersiniz acaba Kishon’un Tarla Kuşuydu Juliet”ini?

Ezop Sahne yapımı oyunun sergilenişine göz atmanın sırası geldi o halde.  

Trajikten Komiğe Aşk, Evlilik…

Engin Alkan, yönetmen olarak geleneksel tutumla ayağa kaldırma yaklaşımına hız katıp tartım yükleyerek oyunu çatan bir sahneleme getiriyor denebilir. Ancak izleyen her seyircinin, dönemi göz önünde tutarak bunun tahlilini günümüze uyarlayabilir hale geçtiği de çok açık.

Bu şu demek: Hemen her seyirci, kendi değer algısı yönünde oyunu yeniden üretebilme olanağı yakalıyor. O zaman siz isterseniz oyunu fars olarak da izleyebilirsiniz kuşkusuz, ancak yine de bütün alaysamalara gülerek yanıt vereceksiniz demektir bunun anlamı. 

Kuşkusuz oyunun lokomotifi Deniz Çakır-Engin Alkan ikilisinin ürettiği yüksek dinamizm, Fatih Al-Mert Şişmanlar oyunculuklarını da arkasına alarak alabildiğine uçuruyor sahneyi. Ancak müzikten efekte her uygulamanın buna katkısı açık. Oyuna sanatsal emekleriyle katılan dramaturg Sinem Özlek, dekor-kostüm-ışık tasarımlarında Cihan Aşar-Nihal Kaplangı-Osman Aktan, müzik direktörü Murat Bavli de unutulmamalı. 

Elbet, önde yaydığı kokuyla mutfağın kadın-erkek ilişkilenişinde taşıdığı öneme aşk kadar yer verişinin, bu çerçevede oyunun tersinilemeli yapısının seyirciyi kışkırttığı, izleme hazzını kolayca köpürttüğü somut biçimde gözle görülebiliyor.

Bu nedenle farklı hazlarla izlenebilen bir oyun Tarla Kuşuydu Juliet”. 

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku