Fulya Peker yazdı: “Sözcüklerin Arasına Sıkışan Boşluklarda Titreyen O An(lar)”

editor

Oyuncu, yönetmen, yazar, çevirmen ve eğitimci Fulya Peker’in, son günlerde tiyatro camiasında yaşanan taciz, cinsel ve psikolojik saldırı haberleri üzerine kaleme aldığı yazıyı okurlarımızla paylaşıyoruz.

*****

Sözcüklerin Arasına Sıkışan Boşluklarda Titreyen O An(lar)

Tacizin eylemin kendisi üzerinden tanımlanması zordur. Tacizde bulunan kişinin niyetinin tacize uğrayan tarafından sezildiği ama tanımlanamadığı anda oluşan tekinsizlik hissi ve korkuda saklanır taciz. “Acaba yanlış mı anladım” diyerek başlayan bu çelişki ve çaresizlik anı, bastırdıkça genleşen kendini suçlu hissetme haline doğru katmanlanır. Tartışırken anlaşılması da anlatılması da zor olduğu için uzayan cümlelerin içinde kaybolan “an”lardan söz ediyorum. Tüm ifşalarda en çok can yakan da sözcüklerin arasına sıkışan boşluklarda titreyen bu anlar oluyor benim için. Bu anlara dair ifade edilenleri, “o anda… bir şey hissettim… ama…” diye devam eden cümleleri tekrar tekrar okumak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bir taciz anının farkedilebilmesi olası eylemlerin alt alta sıralandığı listelerle değil, eylemlerin uyandırdığı hisleri irdelemekle mümkün olabiliyor ancak. O nedenle bu anlara ilişkin deneyimlerin paylaşılmasını çok kıymetli buluyorum.

Oyunculuk eğitimi de Stanislavski‘den Artaud‘ya, Grotowski’den performans sanatına geçişe uzanan süreçte eylemlerin uyandırdığı hisler ve hislerin uyandırdığı eylemlerle yakından ilişkili olduğundan darbeye oldukça açık ve su geçiren bir alan. Okullarda çalışmaların öncesi ve sonrasında öğrencinin gelişimi sürece yayılabildiğinden, takibi de biraz daha mümkün olabiliyor; ancak kısa atölyelerde bu süreç daha kontrolsüz işleyişlerle ve yara bere ile sonuçlanabiliyor. Kaldı ki yönetmen (sanat üretimi süreci) ve eğitimci (sanat eğitimi süreci) arasındaki ince farkın da pek fazla üzerinde durulmadığını gözlemlemek mümkün. Tiyatro eğitimi hem kuramsal hem de uygulama alanlarında, sözel ve fiziksel olarak sorularla yüzleşme, zihin ve bedeninin kendi deneyimleri ve direnç alanları doğrultusunda yine kendine vereceği biricik cevapların izini sürebilme sürecini içeriyor. Bu farkındalık kazanma süreci çok hassas bir süreç olduğundan ve oyuncu adayının gelecekteki çalışmalarında yönlendirici olacağından güven hissinin inşasında dürüstlük ve sabır çok önemli iki sözcük olarak karşımıza çıkıyor. Her öğrencinin bedeniyle, bedeninin hafızasıyla ilgili farklı duyarlılıklara sahip olabileceğinin, kendi koridorlarında geçireceği sürenin farklılıklar gösterebileceğinin hiçbir zaman unutulmaması gerekiyor. 

Herhangi bir eğitmenin öğrencisi üzerinden zihinsel veya fiziksel olarak kendini tatmin etmeye, kendi egosunu veya erkini okşatmaya çalışması hiçbir koşulda anlaşılır değil. Öğrenciye, çalışmalardaki deneyimlerini veya rahatsızlıklarını sorgulama ve dürüstçe tartışma hakkına ve özgürlüğüne sahip olduğunun anlatılması; çalışmanın ifade edilen amacından sapması durumunda, yani öğrencinin çalışmada tekinsizlik yaratan bir niyet, bir süistimal olduğunu sezdiği ama tanımlayamadığı anlarda, bu sezgisinden kaçmadan, ayıplanmaktan, dışlanmaktan veya muhafazakar sanılmaktan korkmadan “yeter!” diyebileceğinin hatırlatılması elzem. Bunu mümkün kılacak koşulları sağlamak da alanda eğitim veren herkesin sorumluluğu. Soru sormak ayıp değil! Aksine, soru sormak için eğitim alıyoruz. Oyuncu adaylarından ricam, katılacakları atölyelerin içeriklerini, eğitmenin çalışmalarını ve bu çalışmaların kökenini enine boyuna araştırmaları. Birinin adını çok duymuş olmanız onun eğitmenlik konusunda yetkin olduğunu göstermez. Yetkinlik de, yeterlilik de, yetenek de görecelidir; “göre”lerimizi sorgulamaktan hiç vazgeçmeyelim.

“Eğitmenler peygamber değildir” diyenler olmuş. Arttırıyorum… Peygamberler de sanıldıkları kadar matah değildir. Tiyatro, yaşamsal önemi olan cinselliği, tabu ve ihlalini, kutsal olanı ve beden hafızasını eşeleyen bir alan olduğundan, ister istemez sıklıkla yüzümüze çarpıyor süreçte bu sözcükler. Bu alanlardaki incelikli külliyatı süistimal edenler yüzünden öcüleşmesini istemeyeceğim önemli kavramlar bunlar. Tepki göstermemiz gereken bu kavramlara ilişkin çalışmalar değil, bunların ele alınışındaki niyetin bozukluğu veya sorumluluk algısının yetersizliği. Bu nedenle, ilgisi olanlar için kıymetli bulduğum bazı temel okumaları da yeri gelmişken buraya ekliyorum:

Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt 

Mircea Eliade, Kutsal ve Kutsal Dışı 

Wilhelm Reich, Orgazmın İşlevi

George Bataille, Erotizm 

Bu konularda hem kendimize hem de birbirimize sorular yöneltebileceğimiz bir tartışma alanı oluşmasını sağlayan cesur paylaşımı için Ayşe’ye teşekkür ederim.  

FULYA PEKER

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku