Erdem Beliğ Zaman yazdı: “Aşk ve Siyaset” Üzerine, Ama Tiyatrosunun!

editor
2,5K Okunma

30 Temmuz’da yitirdiğimiz ustam Safa Önal’a, Adana Altın Portakal Film Festivali’nde ödül almaya gittiğinde, o yıl jüride bulunan meşhur romancımız Kemâl Tahir, “Türkçemiz sende kalmış Safa!”, demişti. 2023’te onlarca piyes seyrettim, çoğunu değerlendirdim; elbette bir Kemâl Tahir değilim fakat Tarık Günersel’in “Aşk ve Siyaset” oyununa, “Türkçemiz sende kalmış!”, demek istiyorum! Epeydir Türk sahnelerinde böyle temiz Türkçeye sahip bir piyes seyretmemiştim de ondan!

Eskiden ideolojik tarafı ağır basan oyunlar vardılar; şimdi yok denecek kadar azlar. Gene geçmişte Türkçesi dinlenemeyecek kadar kötü oyunlar bulunurdu; bugünse “Yok artık!”, denecek kadar fazlalar! Öyle ki seyrettiğim on oyunun ya tercümesi dökülüyordu ya diyalogları… “Aşk ve Siyaset” bu cepheden bakılacak olursa adeta kuyumcu vitrininden alınıp sahneye bırakılmış bir mücevher gibi ışıl ışıl! Tarık Günersel gibi dilimizin inceliklerine (ve tabii kalınlıklarına) hakim bir edibin kaleminden çıkmış olduğunu her fırsatta belli ediyor!

Piyesin geçmişi hususunda oyunun başrolünde yer alan Serkan Aydın’dan kısaca bilgi aldım, paylaşmak istiyorum: Meğer piyesin aslı “Yarım Bardak Su”ymuş ve Serkan Bey’in rolünü yıllar evvel Can Gürzap oynamış. Tarık Günersel oyunu kısaltıp tek perdeye indirmiş. Oyun sahnelere henüz, “Merhaba..”, derken Can Gürzap hayata, “Elveda..”, dediğinden Aralık ayındaki temsiller hatırasına oynanmış.

Kadirşinaslık, nezaket, hatırlama… Bunlar bugüne o kadar uzak hisler ki insan rastlayınca fosil bulmuşçasına şaşırıyor!

Gelelim temsile…

Oyunda, muhalefet partisi lideriyken başbakanlığa seçilen ve bir “ihtilâl” neticesinde idam edilen siyasetçiyle tâ muhalefet yaptığı yıllardan beri âşık olduğu “solcu” bir sanatkâr kadının aşkı işleniyor. Adamın hikâyesi Adnan Menderes’e benziyor, doğru; zaten onun hayat hikâyesinden etkilenilmiş. Yalnız “solcu” operacı hanımın apolitik Ayhan Aydan’la bir alakası bulunmuyor. Burada da devreye yazarın yaratıcılığı giriyor. Yani metin tamamen kurmaca bir hâl alıyor ve o minvalde ilerliyor… Hakikatte iki tam kafiyeli Adnan ve Ayhan ismi yerini kurmacada Kaya ve Oya diye gene iki tam kafiyeli isme bırakıyor!

Kaya, başta muhalefet partisi lideri; başbakan oluyor. Oya, başta evli; boşanıyor. Lakin aşk hep var ve azalmıyor. Tüm bu siyasî farklılıklara ve birleşmezliklere rağmen…

Kaya’nın baştaki reveransları, muhalif fikre sahip Oya’dan olumlu cevap alamıyor. Tuhaf ki ret de edilmiyor… Her şey seyircide – hiç o kadar doğal olmasa bile – doğal bir şekilde gelişiyor intibaı uyandırıyor. Bu, yazarın, yönetmenin ve oyuncuların kati başarısıdır!

Serkan Aydın, “sakallı” bir Türk başbakan olsa da kibar davranışlarıyla nice sinekkaydı tıraşlı başbakana taş çıkarırcasına oynuyor! O kadar nazik ve kendinden emin ki… Giyimi, oturuşu, konuşuşu ve hareketleri tam en üst düzey bürokratlara yaraşır vaziyette. Oyun boyunca temposu düşmüyor bilakis merak uyandıracak şekilde devam ediyor…

Çiğdem Sakarya tam bir snop! Rol gereği tabii… Halktan kopup bir solcu, tıpkı bizim ilk dönem solcularımız gibi… Oynarken bu üstten bakan edayı rolüne fevkalade aksettiriyor. Sadece yinelediği bir seri jestiyle şaşırma hissini tetikleyemiyor. Oyuna ısındıkça bu meselenin ortadan kalkacağı kanaatindeyim.

Ve tabii Pınar Çekirge’nin ismini anmadan olmaz… Oyunun seçimine kadar birçok var edici nüansın müsebbibi O!.. Tiyatroya karşı olan aşkı, bilgisi oyunun seyredilebilirliğini çok arttırıyor…

Oyunu Kadıköy Eylül Sahnesi’nde seyretmiştim. Oyunun sonundaki idam sahnesinde ışıkçı öyle güzel bir ışık oyunu yapmıştı ki anmasam eksik kalırdı… 

Ha bir de… Eğer tiyatroseverseniz ve bu oyunu seyretmediyseniz çok şey eksik kalır!

ERDEM BELİĞ ZAMAN

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku