“Duvarların Ötesi”, 60 Yıl Aradan Sonra Yeniden Eskişehir’de

Latif Acarlıoğlu

Kuruluşunun 20. yılını kutlayan Eskişehir Şehir Tiyatroları’nın bu sezon dördüncü yeni oyunu, büyük usta Turgut Özakman’ın yazdığı, Murat Atak’ın yönettiği ve Zafer Ergül’ün Reis, Mete Ayhan’ın Sahtekâr, İsmail Dündar’ın Ufaklık, Tolga Tümer’in İhtiyar, Bilge Büyükerşen’in Öğretmen, Özgür Onan’ın Doktor olarak rol aldığı Duvarların Ötesi. 

Tiyatrosever Eskişehirlilerin hatırlayacağı üzere bu oyun, Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in üniversite öğrencisiyken arkadaşlarıyla kurduğu Akademi Tiyatrosu tarafından sahnelenmiş ve 1 Mayıs 1960 tarihinden itibaren rol alarak Reis karakterini kendisi canlandırmıştı. Diğer güzel bir rastlantı ise, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle, görme engelli bazı yurttaşların tiyatro salonuna gelerek bu gösteriyle tanışmaları. Engelliler, önce Büyükşehir Belediyesi Gençlik Merkezi’nde rehberlik ve betimleme eğitimi alan üniversite öğrencileri eşliğinde, gösteri hakkında ayrıntılı bilgi alıp sahneye çıkarak ve dekora elleriyle dokunarak eşyaları içselleştirdikten sonra, salona inerek diyalog ve efektlerden hareketle oyunu izleme fırsatı buldular.

Duvarların Ötesi, 1964 yılında Orhan Elmas’ın yönetmenliğini yaptığı, Belgin Doruk ve Tanju Gürsu’nun başrolleri paylaştığı, filmi de çekilen klasik bir oyun; her şeyden önce de konusuyla: Üçü idam, biri müebbet hapis cezasına çarptırılan dört mahkûm, hapisten kaçar ve yakalanmalarını önlemek amacıyla yanlarına sonradan öğretmen olduğu anlaşılan bir kadını rehin olarak bir zeytin deposuna sığınır. Gergin bekleyiş süresince, mahkumlardan her birinin güçlü ve zayıf tarafları ortaya çıkmaya başlar. Suçluluk-suçsuzluk ikilemi yanında gerek kendi aralarında gerekse öğretmenle olan çekişmeleri ve tartışmaları oyuna damgasını vurur. Dört mahkûm kader arkadaşı olmasına karşın, aralarında zaman zaman böyle tartışmalar olabilmektedir, özellikle de Sahtekar’la Ufaklık arasında. Ama bu ikilinin zıtlaşmaları her alevlendiğinde ya Reis ya da İhtiyar araya girerek olayların yatışmasını sağlar. Bu arada, ikili dostluklar da kurulmaz değil: Bacaksız-Öğretmen, İhtiyar-Öğretmen, Reis-Sahtekâr, İhtiyar-Bacaksız, Reis-Öğretmen örneğinde olduğu gibi … 

Dört kaçağın dördünün de üzerinde anlaştıkları konular da vardır: Hepsi de “kibarların” yediğini yemek, içtiğini içmek, giydiğini giymek istemektedir. Nitekim dışarıdan takım elbise ve kravatla, meyve ve sebze, “zenginlerin” yediği ama ne olduğunu bilmedikleri “kuşkonmaz” istemeleri dikkat çeker. Üçü yeni elbiseleri hemen giyerken, İhtiyar’ın takım elbise giyip kravat takması oyunun sonunu bulur. Ancak ayakkabı istemeyi unuttuklarından, eskiler yeni giysilerle tezat oluşturmaktadır. 

Duvarların Ötesi hem klasik hem gerçekçilik hem de doğalcılık akımlarından belirgin izler taşıyan zengin bir oyun. Klasik özellik olarak, üç birlik kuralına, yani konu, zaman ve yer birliğine genelde uyuluyor. Karakterlerin bir binaya sığınmaları, bir bahar günü öğleden sonra başlayıp ertesi gün akşama kadar sürmesiyle 24 saati biraz aşsa da, hapisten kaçan hükümlülerin hayatta kalma çabaları konu birliğine işaret ederken, yer birliği olarak sadece zeytin deposunun ikinci katının seçilmesi bu savı desteklemekte.

Klasik tiyatronun bir özelliği de farklı tiplemelerin ortaya konulması değil midir? Tipler, diğerlerinden farklı özelliklerini sergileyerek “yeri doldurulamaz” karakterler olur, hem de fiziksel ve ruhsal açıdan… Örneğin, her şeyi hafife alan sürekli gülmeyi ve eğlenmeyi ön plana çıkaran, bu bağlamda rehin alınan Öğretmen’e ikide bir sulanan bir tip olan Sahtekar’ın bir kolu yoktur, “güzel bir gün geçirdik” diyerek, yeni elbiseler giyerek lezzetli yemek yemelerine ve gazetede resimleri çıkmasına dikkat çekerek gününü gün etme çabasındadır. İhtiyar, dilsiz ama işitebilen biri olup, bir bacağı yaralandığından sürekli topallayarak yürümektedir. Yaşının verdiği olgunlukla, ezilenin yanında olma içgüdüsüne sahip olduğundan diğerleri arasında denge kurmaya çalışmaktadır. Reis, “kaba saba, mert, bazen aşırı merhametli” olması yanında, sorumluluğu gereği arkadaşlarına eşit mesafede olmaya uğraşarak, onları idare etme çabasındadır. Bacaksız ise sürekli “korku içinde”, gençliği gereği kâh ani davranışlar sergilerken kâh duygusal anlar yaşamaktadır, özellikle de Öğretmen’le. Diğer yandan, Bacaksız’ın pencereden emniyet güçleriyle birlikte annesini fark etmesi, seyircilere de duygusal anlar yaşatmaktadır. 

Oyunda, belirttiğim gibi, edebiyata bilimsel bir bakış açısı getiren gerçekçiliğin ve bunun bir adım ötesi olan kalıtım ile çevrenin şekillendirdiği kişileri analiz eden doğalcılığın izleri görülmekte. Metin, insan davranışlarını bilimsel bir çerçeveye oturtmaya çalışarak kişilerde “kalıtım” özelliklerine işaret ederken, eserdeki kaçak karakterlerin nasıl bu duruma geldiklerini de yansıtmakta. Hükümlüler, kader kurbanı oluş süreçlerini anlatarak arınma çabasına girdiklerinden iç dünyaları ile bu duruma nasıl düştükleri konusu sürekli gündemde olmakta ve derinlere indikçe, hepsinin çocukluğunda veya gençliğinde yaşadıkları mutsuzlukların izleri birer birer ortaya dökülmekte:

Reis kunduracıda çıraklık yaparken her gün dayak yemiş, şiddet görmüş birisi. Babası ailesini aç bırakıp kumar oynarken, annesi ev sahibinin oğluyla yakalanmış olduğundan, Reis mahallede beş paralık olmakla kalmamış, başkalarının yüzüne bakamaz olmuş. Ayrıca karısının kürtaj masasında kalması diğer bir mutsuzluk nedeni!

26 yaşındaki Ufaklık’ın, öğretmeni tarafından herkesin içinde dövülmesi ağrına gitmiş. Nedeni, bir keresinde okulda sigara içmesi. Bunu hiçbir zaman unutamayan Ufaklık için daha kötüsü, bir gece babasının, bir ay geçmeden de ağabeyinin öldürülmesi. Annesi kendisini intikam için büyüttüğünden, iki adam öldürerek katil olmuş, ama hâkimin kalemini kırdığı mahkemede tek laf edemeyip, sadece saçmalamakla yetinmiş.

Karanlığın bilinç altına yerleşip sürekli korkuttuğu Sahtekar’a, bir gün babası öldüğü söylenmiş ve çok sert olan dayısı tarafından büyütülmüş. Sonra dayısı ona, “geçen adamlara kadın teklif” eden birini göstererek babası olduğunu söyleyince, dünya başına yıkılmış.

İhtiyar’a gelince, “bir kavgada başına inen darbe, konuşma merkezini tahrip” etmiş. O günden itibaren, İhtiyar “boş gözleri, adeta alçı bir maskeye benzeyen ifadesiz” bir yüzle dolaşmakta ve böylece “dış dünyayla ilişiği” kesilmiş olarak yaşamakta.

Görüldüğü gibi, firarilerin geçmişine baktığımızda, doğuştan itibaren ailelerinden ve içinde yaşadıkları çevreden etkilendikleri sonucu çıkmakta, ki bu da topluma ve devlete sorumluluklar yüklemekte.

Dekora baktığımızda, üç katlı zeytin deposu olarak hazırlanmış olup, alt ve üst katlara ahşap merdivenlerle ulaşılıyor süsü verilmiş. Tüm sahneler, ateş etmek için camları kırılmış iki kanatlı bir pencerenin bulunduğu orta katta geçmekte. Sahnedeki “çıplak ve kirli” duvarların sağında, solunda ve ortasında toplam 16 zeytin tenekesi bulunmakta. Ortada, oturmak için arkası olmayan “uzunca bir sıra” konulmuş. Seyirciye göre sağ tarafta “kaba bir masa” ve iki yanında aynısından iki sıra var. Duvarların her iki tarafında asılı zincirlerle birlikte, ince ve kalın kendir ipleri ve at arabası tekeri dikkat çekmekte. 

Kostümler, oyunun anlam ve önemine uygun olarak tasarlanmış. Oyuncular, zeytin deposuna sığınan kaçakları canlandırdıklarından, giysileri yağ içinde. Ayrıca saçlarının, sakallarının, bıyıklarının kirli ve birbirine karışmış olması, üstlendikleri rolün gereğine uygun. Ceketli, kravatlı, hatta şapkalı ve eli çantalı Doktor’u saymazsak, hepsi koyu renk pantolonlu ve nispeten açık renkli gömlekli, kimi yelekli, kimi de ceketli. Reis ve Sahtekâr, ayakkabılarının topuklarına basarak kabadayılıklarını yansıtıyorlar. Stres atmak için Reis’in elinde siyah, İhtiyar’ınkinde ise açık sarı bir tespih ile zaman zaman salladığı bir kolye bulunmakta.

Kısacası, konusu basit gibi görünse de, yukarıda sözü edilen akımlardan izler taşıyan dopdolu bir oyun söz konusu. Pencerenin her açılışında dışardan gürültü gelmesi, kapandığında gürültünün kesilmesi ile dışarıdan her ateş edildiğinde, sahnenin bölüm bölüm git gide aydınlatılması yerinde olmuş. Bunun yanında, kuru sıkı silah sıkılmasına rağmen, sahneyi ve ön tarafta oturan seyircileri barut kokusuna benzer bir koku sarması, seyircileri oyundaki atmosfere çekmesi açısından olumlu karşılansa da, sahneden sigara dumanlarının seyircilere kadar ulaşması rahatsız edici… 

Duvarların Ötesi, iki perde; birinci perde yaklaşık bir saat, ikincisi yarım saat sürmekte. Bölünmenin dengesiz olması bir yana, bazı bekleme sahneleri uzun tutulduğundan zaman zaman seyircilerin sıkıldığı görülmekte. Bu nedenle, tek perde halinde en fazla 75 dakikalık bir süreye sığdırılsa çok daha iyi olurdu. Ancak içeriğin toplumsal sıkıntılara değinmesi, bazı sahnelerin gergin ve heyecanlı geçmesi, oyuncuların yaşıyormuşçasına rollerine sahip çıkması ve sahne gerisindeki ekibin becerisi, başarılı bir oyun izliyor seyirciler. Görülmeye değer… 

1

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku