Durdurak Bilmeden Yaşanan Acılar ve O Soylu Mücadele : “Afife Jale”

Pınar Çekirge

Aramızdan ayrılışının 80. yılında Pınar Çekirge, Afife Jale’yi yazdı…

“… bu sedyenin üstünde ne bir taşkınlık, ne de bir şişkinlik vardı, boş hissini veriyordu, yalnız battaniyenin ucundan bir tutam saç çıkmıştı. Örtüyü açtıkları zaman dehşetle yerinden kalktığımı hatırlıyorum. Karşımda sadece iri siyah gözleri ile canlı bir ceset vardı. Ceset yavaş yavaş doğruldu, bacakları, kolları büzülmüştü. Deri bir torba içinde beş on kemikten ibaretti bu insan.”

Nusret Safa Çoşkun‘un Perde ve Sahne Mecmuası için yazdığı bu yazıyı her okuduğumda ürperirim. Durdurak bilmeden yaşanan acılar, verilmiş mücadelelerle dolu bir hayat geçer aklımdan.

Afife Jale adını ilk kez Haldun Dormen‘in “Unutulmayanlar” adlı televizyon programında duymuştum. Sahneye çıkan ilk Müslüman Türk Kadını’nın Bedia Muvahhit olduğunu biliyordum o güne kadar. Sonrasında Nezihe Araz‘ın yazdığı Afife Jale oyunun kitabı geçti elime. Bir solukta okudum. Arsen Gürzap‘ın Afife yorumunu defalarca izlediğimi hatırlıyorum. Ve “Hayal-i Temsil“de neredeyse tüm zamanlarımı altüst eden (son yıllarda izlediğim en etkili performanslardan biriydi hiç kuşkusuz) Şebnem Köstem‘in Afife’si. Beyaz perdede Müjde Ar‘ın yaşar kıldığı Afife

İnsan yaşamını belirleyen neydi gerçekte? Yazgı, rastlantı, tercihler…

Afife Jale önerilen/dayatılan hayatlara karşı gelmiş ve tiyatroyu seçmişti. Azad kabul etmez kulu, kölesi olmuştu tiyatronun. Soluğunu soluğuyla kucaklayacağı nice roller hayal etmişti. Kimbilir? Oysa eril dünyanın söylemlerine sırtını dönmenin ağır bedeli vardı. Hem de çok ağır bir bedeldi bu.

Selim İleri bir yazısında Afife Jale‘den şöyle bahsetmişti :

“Afife’nin tutkusu tiyatro, tiyatro sanatıdır. Darülbedayi’deki oyunculuğu kısa sürer. Büyük olasılıkla birtakım çekemezliklerin sonucu olarak, karakola çekilir, günahkâr muamelesi görür, kaçar, korkar ama yılmaz. Çok geçmeyecek, korkuların, takiplerin sonucu, uyuşturucuya, morfine sığınacaktır.

İmparatorluk dönemindeki bu macera, Cumhuriyet döneminde büsbütün kararır. Bedia Muvahhit‘i alkışlayan Cumhuriyet Türkiye’si Afife‘yi unutmuştur. Bir süre Anadolu’da, Fikret Şadi‘nin Millî Sahne topluluğunda sahneye çıkar. Son bir gayrettir. Selahattin Pınar‘la evlenir; evliliği mutluluk getirmez. Sonra akıl hastanesi.

Afife Jale, Selahattin Pınar. Foto: onedio.com

İşin tuhafı, hekimlerin, hem de Mazhar Osman‘ın tanısıyla, deli değildir. Ruhu hâlâ tiyatrodadır; yatalaklık köşesinden başını güçlükle doğrultarak, Darülbedayi’de ne oynandığını sorar; Neyyire Neyir‘in oyun gücünü merak etmektedir.

Tiyatronun sönmez bir meşale olduğunu sayıklayarak, Bakırköy Akıl Hastanesi’nde yapayalnız ölür…”

Tam seksen yıl önce bugün: 24 Temmuz 1941’de.

Afife Jale, öldüğünde henüz 39 yaşındaydı. Cenazesine ise sadece dört kişi katıldı…

Kazlıçeşme’de olan mezarının yeri bilinmiyor. Hala Keriman Halis‘in fotoğrafları, Afife Jale için kullanılıyor… Sahneye çıkan ilk Müslüman Türk Kadını olup, olmadığı tartışılıyor. Ama o bir simge olarak yaşamaya devam ediyor.

“Tiyatro var, Afife Jale hep var. Seni daima cesaretin ve tutkunla hatırlayacağız “ demişti Yusuf Dündar.

Kısaca, Afife Jale bir öncüydü. Her öncü gibi yadırgandı. Dışlandı. Oysa geleceğe bir yol açtı Afife Jale. O yolda Bedia Muvahhit, Şaziye Moral, Neyyire Neyir, Semiha Berksoy, Suzan Lütfullah, Cahide Sonku ve diğer kadın oyuncular başarıyla yürüdüler.

Yürümeye de devam ediyorlar…

PINAR ÇEKİRGE

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku