Celal Belgil: “Hayatta Başıma Gelen En Güzel Şey Ferhan Ağabey’di…”

editor

“Tiyatro bizim iç konuşmamızdır. Bizi baskılardan kurtaran, bizi çevre kurallarının üstüne çıkaran, bu bakımdan da özgür kılan bir sanat. Çünkü özgürlüğümüz, unutma ki sözcüklerden başlar…”

Melih Cevdet Anday

“Dionysos’un Çocukları” adlı röportaj serimizin son konuğu Celal Belgil ile kronolojiye en baştan boşverip hayattan, tiyatrodan, Ortaoyuncular’dan konuştuk geçen gün. 

“Hayatımdaki en büyük şans onunla tanışmak oldu” dediği Ferhan Şensoy’dan. Ve tabii, “Rumuz Goncagül”, “En Büyük Romulüs Başka Büyük Yok”, “Hayrola Karyola”,  “Yorgun Matador”, “İçinden Tramvay Geçen Şarkı”, “İstanbul’u Satıyorum”, “Kahraman Osman”, “Soyut Padişah”, “Bir Bu Eksikti”, “Kökü Bitti Zıkkım Zulada”, “Köhne Bizans Operası”, “Eşek Arıları”, “Güle Güle Godot”,  “Parasız Yaşamak Pahalı”,  “Tatlı Kaçık”, “Fişne Pahçesu”, “Ya Tutarsa”, “Üçüncü Türden Yakın İlişkiler II”, “Tanrım Beni Baştan Yarat”, “27 Numara”, “Hangisi Karısı”ndan. “Arabesk”, “Pardon”  ve “Döngel Karhanesi” filmlerinden. “Avrupa Yakası”nda, bütün ustalığını konuşturduğu Gaffur ‘un babası Sabit Efendi yorumundan. Öyle ki, Celal Belgil ile röportaj yapacağımızı duyan pek çok arkadaşımız Sabit Efendi’ye ‘mahsus selam’ yolladılar. İlle bir imzalı suretini istediler.

Celal Belgil‘in hayatında on dört yıl vardı, mümkün olsa silip atmak istediği, tiyatrosuz geçen, 1968-1982 arasındaki o zaman dilimi. Adeta doğru dürüst “Hiç yaşamadığını” söylediği on dört koca yıl!

Sene 1968. Henüz on iki yaşındaydı. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda, “Bir Varmış Bir Yokmuş” adlı bir çocuk oyunun provalarında bulmuştu kendini. Mutluydu. Heyecanlıydı. Repliklerini, istenen mizansenleri çoktan ezberlemişti. Yeteneği, role uyumu kadar, sahnede yaydığı enerji, sevimliliği de daha ilk günden itibaren Ferih Egemen‘in dikkatini çekmişti.

Ama bir çocuk kavgası, oyuncu arkadaşının gözünde patlayan yumruğu… Ferih Egemen, gönlü hiç istemese de, Celal Belgil‘i provadan çıkarttı. Tiyatro hayatı  başlamadan bitecek miydi?

Oysa Ali Öğretmen, daha ilkokuldayken, Celal Belgil’in gelecekte çok önemli bir yazar veya oyuncu olacağını fark etmişti.

Sadri Alışık, Öztürk Serengil‘li filmleri izler ve beyaz perdede gördüğü hemen herşeyi küçük sketch’ler halinde, eve dönünce, merdiven boşluğunda topladığı arkadaşlarına oynardı. O merdivenler ilk sahnesiydi aslında. Alkış almak, beğenilmek hoşuna gidiyordu. O heyecan, o adrenalin sağanağı, o kalp çarpıntısı öyle güzeldi ki…

Annesi Nahide Hanım, taklit kabiliyeti kadar, sıradışı bir mizah duygusuna sahip, çok güzel şarkı söyleyen, eğer evlenmeyip tiyatroyu seçseydi, mutlaka ‘gelmiş geçmiş en başarılı subretlerden biri’ olabilecek, sesiyle, sözüyle, edasıyla gerçek bir sahne insanıydı. Babası Tevfik Bey, Celal Belgil‘in müzik eğitimi görmesini istiyordu aslında. Oğlu, mutlaka bir biçimde, sanatın içinde olmalıydı. Feridun Darvas‘ın Türk Sanat Müziği Korosu’na kaydını yaptırttı. İşte tam da o günlerde, TRT İstanbul Radyosu korist sınavı açmaz mı? Ya tiyatro yapamazsam korkusuyla (ki o zaman oyunculukla ilgili en ufak bir ümit pırıltısı bile yoktu içinde) başvurmadı.

Sahi, “Dikkat Kan Aranıyor” filminin çekimleri esnasında, ne yaptı etti, bir köşede sete çağrılmayı bekleyen Ekrem Bora‘nın yanına gidip, “Amacım büyüyünce sizin gibi oyuncu olmak Ekrem Amca” dedi Celal  Belgil.

Ekrem Bora derya deniz gözleriyle, yeşil yeşil, mavi mavi baktı bir an ve gülümseyerek: “Sakın ha, çocuk ” dedi. “Vazgeç şimdiden…”

Kervan Sineması, İnci Sineması, Kent Sineması, Site Sineması, Şan Sineması’nda filmler izlemeye, okumaya, yaşı küçük olmasına rağmen Dostlar Tiyatrosu’nun (“Alpagut Olay” ından ne çok etkilenmişti mesela) Nisa Serezli, Tolga Aşkıner‘in Şişli Ümit Tiyatrosu’nda sergiledikleri oyunlara gidiyordu sürekli. Hayallerinde hep sahne vardı. Işıklar altında, alkışlar arasında olmak vardı.

1982’de Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde Deneme Sahnesi’nin yapımı olan “Rumuz Goncagül”de, yaşar kıldığı Halet Rezaki rolüyle bir anda dikkat çekti.

“Dünyayı sırtında taşımaktan bıkmış, hayat yorgunu, rahat vurgunu Halet Rezaki” Celal Belgil‘in hayatında, hiç kuşkusuz, çok önemli bir sapak olmuştu.

Rasim Öztekin, Turgut Ekiz ile tanıştı. Bu tanışıklık, 1984 yılında Ferhan Şensoy‘un imtihana tabi tutulmadan Celal Belgil’in Nöbetçi Tiyatro’ya oyuncu olarak alınmasına neden oldu. Üstelik tiyatro eğitimi yoktu… Oyunculuğa dair bilgisi kısıtlıydı. Küçükken, o zamanki Saraçhane Sahnesi’nde amcasıyla izlediği “Pinokyo” oyununda büyülenen Celal Belgil, bu defa Nöbetçi Tiyatro’da ilk oyunu olan “En Büyük Romülüs” ile “Rumuz Goncagül”ün hemen ardından, bir başka başarıya daha imza atmıştı. O artık tanıdık bir yüzdü. Ve gelecek vaad ediyordu.

1984 yılında Ortaoyuncular’da “Hayrola Karyola” ile profesyonel tiyatro hayatı başladı Celal Belgil’in. Ortaoyuncular’da, yaklaşık on sekiz yıl boyunca Ferhan Şensoy, Rasim Öztekin, Münir Özkul, Erol Günaydın, Nurhan Damcıoğlu, Hümeyra, Tarık Papuçcuoğlu, Derya Baykal, Baykal Kent gibi oyuncularla çalıştı. Çok önemli yorumlara imza attı.

Günlerden bir gün….

“Hadi Çaman, Metin Serezli’nin yöneteceği ‘Durdurun Dünyayı İnecek Var’da oynamam için, teklifte bulundu. Ferhan Ağabey’de o sırada hastahanede tedavi görüyor, neyse yanına gittim, durumu izah ettim. Beni dikkatle dinleyip, ‘Tamam kardeş, senin için deneyim olur’ dedi ve ekledi ‘Ama sezonda senin için yazdığım bir rol var bizdesin ona göre’. Bir an kulaklarıma inanamamış, çok sevinmiştim. Acaba kadroya alınmayacak mıyım endişem sona ermişti. Hadi Çaman anlayışla karşıladı özrümü. Bu arada size, konudan konuya atlıyorum belki ama, Metin Serezli’nin bir zarafetinden bahsedeceğim. Oyunun provasını izlemiştim. Metin Bey, genç henüz yolun en başında bir oyuncu adayı olarak bana, düşüncemi sordu. İşte, artık muadili olmayan bir nezaket örneği.”

Hatırlıyorum, Tiyatro Kedi’de ‘Tatlı Kaçık’ı oynuyorduk. Perde kapanmış, kulisteyiz, koridorun ucunda Erol Keskin dostlarıyla sohbet ediyor. Bir an beni gördü, bana doğru yürüdü, yanıma gelip, kutladı, elimi sıktı. Bu davranışıyla beni ödüllendirdi.”

Bu arada Celal Belgil, İstanbul Elektrik İdaresi’nin Tünel’deki Metro Han’da memur olarak görev yapıyordu. Tıpkı Necdet Mahfi Ayral, Memduh Ün, Yılmaz Güney, Orhan Hançerlioğlu gibi, O’nun da hayatında bu kurumda çalışmak vardı.

“İzmir’ de turnedeyiz. On beş günlük iznime denk getirmiştim, turneyi. Fakat oyun hiç ummadığımız kadar büyük bir ilgi görünce, turneyi uzatma kararı alındı. Eyvah, ne yapacaktım, iznim yoktu. Neyseki müdürüm, kendilerine bağlı çalıştığım iki şefim ve tabii, Ferhan Ağabey’in iyi niyetleri, yardımları, anlayışları sayesinde görevimi de, tiyatroyu da aksatmadan yürütüp, emekli olabildim. Hepsine ayrı ayrı müteşekkirim.”

“Ustalarınız?” dedik. İlle “Ferhan Şensoy” dedik Celal Belgil’e…

“Evet, beraber çalışmadık belki ama Salih Tozan, Sadri Alışık, Öztürk Serengil ustalarım arasındaydı. Tabii, Münir Özkul, Erol Günaydın, Gazanfer Özcan, Müşfik Kenter’de. Ferhan Şensoy hem ustam, hem nasıl desem, bu meslekte babamdı benim. O’ndan tiyatroya dair çok şey diyemem, her şeyi öğrendim, yine onun sayesinde ‘Köşedönücü’, ‘Varsayalım İsmail’ gibi televizyon dizilerinde deneyim kazandım.”

Ferhan Şensoy gibi bir yazarla, gerçek bir dehayla çalışmak büyük bir mutluluktu. Uçsuz bucaksız bir eğitimdi. Öyle bir tekst kaleme alırdı ki, çık oyna. Zor olan, espri satmak, espri satanı hiçbir surette engellememek, zamanlama ve dinamizmi hep korumaktı.”

Hatırlıyorum, Münir Özkul bir gün Ferhan Şensoy’a ‘Sen bu tiyatroya boşuna Ortaoyuncular adını vermemişsin’ demiş ve şöyle bir açıklama yapmıştı: ‘Bizim geleneksel orta oyunumuzu modernize edip, yepyeni bir biçim yarattın. Kendi özgün dilini oluşturdun. Ortaoyununa ait öğeleri piyeslerinde kullandın.’ Aslında Brechtyen anlayışın temelinde de ortaoyunu vardır, bilirsiniz…”

Ve Ferhan Şensoy, diyoruz… Daha, daha çok Ferhan Şensoy. Zor biri miydi mesela?

“Mükemmeliyetçiydi. Çabuk sinirlendiği olurdu. Disiplinliydi. Kötü oyunculuğu sevmezdi. Kendi ifadesiyle, yazdığı oyunun ırzına geçilmesine asla izin vermezdi. Çok iyi bir yönetmendi aynı zamanda. Oyuncusuna her koşulda sahip çıkardı. Provada birini kırmışsa gönül almasını bilirdi. Bu piyasanın en namuslu, güvenilir insanlarından biriydi, hiç kuşkusuz. Hani derler ya hep, adam gibi adamdı. Eğilip, bükülmezdi.”

Ferhan Ağabey ‘İsmimin anlamı Şanslı ben de şanslıyım’ derdi hep.

Ben de diyorum ki, asıl ben çok şanslıyım, O’nun gibi bir ustayla tam on sekiz yıl çalışabildiğim için…”

Biliyorsunuz, 2002’de Ferhan Şensoy imzalı ‘Kahraman Osman’ daki yorumumla Afife Jale ‘Komedi Dalında En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’ne değer bulunmuştum.”

Ferhan Şensoy, bizlere ‘Kuliste boş boş durmayın, oyunu izleyin, çok şey öğrenirsiniz’ derdi. Neticede tiyatro bir icra sanatı. Pür dikkat sahneyi takip ederdim. Zaten Müşfik Kenter de ‘Anlatma oyna…Yaratığı değil, insanı oyna, Önce iyi insan olun’ dermiş öğrencilerine…”

Konu Ferhan Şensoy olunca, anlatacak o kadar çok şey var ki… Mesela “Fişne Pahçesu”nu şu an adını hatırlayamadığım, Çehov uzmanı bir Rus yönetmen gelip izlemiş, Ferhan Ağabey’in yorumuna, kıvrak zekasına hayran kaldığını belirterek, ‘Karşı kıyı Karadeniz…Cehov Laz’dır, Laz kalacak’ vb. repliklerden nasıl etkilendiğini uzun uzun anlatmıştı. Aynı oyunda, parasını tahsil etmeye çalışan bir helikopter pilotunu canlandırıyordum. Küçük bir roldü. Ama öyle şeyler ekledi ki tekste, son derece önemli bir karakter çıkarttı ortaya.”

Ferhan Şensoy, ’Sizleri çok seviyorum. Ama tiyatromu daha çok’ derdi bize. Başlıbaşına bir okuldu aslında.”

Her tiyatroyu, Tevfik Gelenbe, Nejat Uygur, Gönül Ülkü – Gazanfer Özcan, izlememizi isterdi Ferhan Şensoy. Her birinden öğrenilecek, çok şeyler olduğunu söylerdi. Bu da önemli bir dersti bizler için.”

Kahraman Osman’ı oyunuyoruz, hiç unutmam. Derya Baykal, ben, Ferhan Şensoy sahnedeyiz. Tam bir iş kazası, parmağım kesildi. Bir kan akıyor ki hiç sormayın. Kulise geçip, sarmam da mümkün değil. Çaresiz yaralı parmağımı gizlemeye çalışıyorum ama nafile. Bir an bana dönüp, ‘Bu ne yaa, Lorca’nın’ Kanlı Düğünü’nde miyiz’ demesin mi?”

Yine aynı oyunu izleyen ünlü bir tiyatro eleştirmeni, ‘Bu kim?’ diye sormuş Ferhan Şensoy’a. ‘Celal Belgil’ demiş. ‘Peki yeni mi?’ diye sorunca da ‘Eh, yirmi beş yıldır beraber çalışıyoruz’ diye yanıtlamış. Ünlü eleştirmen ‘Müthiş bir aktör’ diyerek noktalamış konuşmayı.”

Bazen bu rolde ne yapmalı, nasıl bir şey eklemeliyim, diye yanına giderdim. ‘Ne bileyim, hayatta karşılığı her neyse onu ilave et’ derdi. Ya da küçük bir tüyo verirdi. Bizler o tüyodan yola çıkıp, doğruya erişirdik kolayca. Asla didaktik bir oyunculuk, yönetim tarzı yoktu. Olmamıştı. Her ne öğretmişse, çaktırmadan öğretirdi.”

Şimdi aklıma geldi, ‘Güle Güle Godot da onun önerdiğinden daha farklı bir yorum çıkarttım, mizansenime de, ortaya koyduğum karaktere de müdahale etmeyerek, beni tümüyle serbest bırakmıştı…”

Ferhan Şensoy pek çok özel tiyatronun yapmadığı bir işi yapmış, oyuncularına on iki ay kesintisiz maaş ödemiştir. Vefatından önce hastahanede ziyaretine gittim, elini tutabildim, zaten bir gün sonra da aramızdan ayrıldı. Levent Ünsal, Rasim Öztekin ve Ferhan Şensoy’un neredeyse üst üste gelen acı haberleri büyük bir travma oldu benim için. Halen acılarını yaşıyorum…”

Celal Belgil Ortaoyuncular’dan ayrıldıktan sonra Tiyatro E.S.E.K, Tiyatro Kedi, Tiyatro Dünyası Oyuncuları’nda görev aldı. Yine pek çok başarılı role imza attı. Ama Ortaoyuncular ve Ferhan Şensoy ile bağını hiç kopartmadı, her oyunlarını takip etti, yakın dostlukları hep sürdü.

“Elli yaşından sonra, Sebahattin Mutluer ile çocuk tiyatrosu yaptım. ‘Aslan Kral Sirkte’, ‘Sihirli Çizmeli Komedi’, ‘Uyuyan Güzel Komedisi’ adlı üç oyunda rol aldım. Ardından Bekir Tosun ile Tiyatro Kronik’te ‘Adada Şamata’da oynadım. Bence her oyuncu mutlaka çocuk tiyatrosu yapmalı. Bu tecrübe, bence bir oyuncaya çok şey katması açısından da, hayli önemli. Düşünsenize, karşınızda dürüst bir izleyici var. Çocuk beğendiğini de, beğenmediğini de anında, yalana sığınmadan söyler çünkü.”

Oyunculukta farklı şeyler denemek oldum olası hoşuma gitmiştir. Her rolde kendimi sıfırlamak, yepyeni bir kimliğe bürünmek, asla tekrara düşmemek tek amacımdır.”

“Avrupa Yakası” dizisinde Sütçüoğlu Apartmanı’nın kapıcısı Sabit Efendi yorumuyla Celal Belgil yine dorukta bir oyunculuk performansı sergiler. Gaffur’un babası Sabit Efendi, çizgili pijama pantolonu, terlikleri, beyaz atleti, beden dili, mimikleri, tonlamasıyla o kadar sahici, inandırıcıdır ki, yediden yetmişe herkesin beğenisini kazanır bir anda. Celal Belgil bir kez daha belleklerdeki yerini güçlendirir. Yarattığı illüzyonla gönüleri fetheder.

“Avrupa Yakası’nın set aralarında Gazanfer Özcan ile konuşma, ondan Azak Tiyatrosu dönemini, anılarını dinleme imkanım oldu. Bir gün beni arayıp, ‘Ahrete Bir İki’ adlı oyunda oynamam için teklifte bulundu. Havalara uçtum, tabii. Düşünsenize bir buçuk ay Gönül Hanım, Gazanfer Bey ile prova yaptım, aynı kulisi, sahneyi paylaştım onlarla. Sonra tam olarak ne oldu bilmiyorum, bu oyunu sahnelemekten vazgeçtiler. Ama o ekiple çalışmak bir ödül oldu benim için. Bu arada Gazanfer Özcan’ın bir cümlesini hatırladım,  ‘Her oyunun mutlaka bir iletisi vardır, yeter ki alınsın…”

Yine ‘Avrupa Yakası’nda Müşfik Kenter ile, karşılıklı küçük bir sahnemiz vardı. Çekim sonrası, ‘Sizinle oynamak müthiş bir duyguydu, inanın hala dizlerim titriyor’ dedim. Hiç üstünde durmadı, hatta ‘Bu göbek ne, biraz kilo ver’ diyerek konuyu değiştirdi. Mütevazı insanlardı onlar.”

Ve Kusursuz İstanbul Türkçesi…

“İstanbul’u Satıyorum’u oynuyoruz. Kulise bir beyefendi geldi ve beni işaret ederek, ‘Bu oyunu sizin için üç kez izledim, çünkü bir vakitler İstanbul’da böyle, bu güzelim lehçeyle konuşulurdu’ dedi. Bizler şanslıydık. Anne, babamızdan, radyo tiyatrosu, arkası yarınlardan öğrendik bu lehçeyi… Dediğim gibi, o yıllarda radyodan beslendik en çok.“ 

Hadi Çaman, Füsun Önal, Tijen Par ile bir radyo tiyatrosu deneyimi yaşadım geçmişte. Sahi bir de, okuma tiyatrosu yaptım. Ahmet Levendoğlu’nun yönettiği, Güngör Dilmen’in ‘Hakimiyet-i Milliye Aşevi’ adlı oyununda Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Salih Kalyon gibi isimlerle bir araya gelmiştim…”

Alternatif tiyatroları yakından izliyor ve o küçücük mekanlarda ortaya konan başarılı yapımları, iyi oyunculukları yürekten alkışlıyorum.”

Celal Belgil sabah ayazıyla buğulanmış bir pencere camına ne yazar acaba?

Şöyle bir an düşünüyor ve: “Görmek isteğin her neyse önce şu buğuyu sil’ diyor.

Celal Belgil her safkan oyuncu gibi, tiyatroyla heyecanlanıyor, tiyatroda, tiyatro için yaşıyor, her defasında izleyiciyle kurduğu o organik bağdan mutlu oluyor. Sürekli bir şeyler öğrenmek, kendini aşmak için çaba gösteriyor. İşini ciddiye alıyor. Mesela “Beni Baştan Yarat” adlı oyunun ilk perdesinde hiç kıpırtısız yatmanın zorluğunu hissetmiyor bile. Dahası içgüdü, sezgi, yetenek, bilgi, deneyim, düş gücüyle bilediği yaratıcılığını sahnede sergilemenin huzurunu hiçbir şeye değişmiyor.

Her yaşar kıldığı karakter övgüyle karşılanıyor. Ustalığı ayakta alkışlanıyor. Rolünü yüz akıyla başarıyor. 

Eee, daha ne olsun?

PINAR ÇEKİRGE
2

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku