Burada sadece tavuklar değil, horozlar da yumurtlar!

Sema Elcim

Ibsen’in epik kahramanı gezgin “Peer Gynt”, yıllar sonra bir başka coğrafyada, hayalperest sığınmacı “Kosovalı Peer Gynt”  olarak selamlıyor bizi!

Yazar Yeton Neziray’ın, 20 yılını yasal ve yasadışı yollarla Almanya ve İsviçre’de geçiren Nexhat K. adlı göçmenin gerçek hikâyesinden esinlenerek yazdığı oyunu Kosovalı Peer Gynt, Saydam Yeniay rejisiyle henüz kapattığımız 2018 – 2019 sezonunun iddialı yapımlarından biri olarak İstanbul Devlet Tiyatroları’nda sahnelendi.

Acımasız Balkan gerçeğinden kaçıp mutluluğa koşan gençlerin, sözde çoktan sınırsızlığa kavuşmuş Avrupa tarafından, aslında yıkılmaz duvarlarla izole edilmiş bir ülkeden geldikleri gerçeğiyle yüzleşmesi, hayalperest, umut dolu, mücadeleci genç Peer Gynt’ün çaresizlik ve hayal kırıklığıyla suça uzanan öyküsüyle anlatılıyor.

Özgürlük mücadelesinde ülkesi için savaşan babasının, “Vatan için savaşmak, Avrupa caddelerinde dolaşmaktan iyidir” diyerek eleştirdiği Kosovalı Peer; servet, mutluluk ve daha iyi bir yaşam hayaliyle Avrupa’nın farklı ülkelerinde şansını denerken, yabancılarla paylaşılmayan bir bolluğun, çaresiz ve istenmeyen gözlemcisi olarak bulur kendisini.

“Süper” gıdaların satıldığı süpermarketleri, ısırmayan köpekleri, sizi asla hor görmeyen kızları, yumurtlayan horozları!  dondurma tadında karlı dağları ve gece gündüz kilitsiz kapılarıyla insanı baştan çıkaran bu cennet, aslında sadece içinde yaşayanlar için hazırlanmıştır. Peer gibi sığınmacıların bu hayale dâhil olması imkânsızdır. Onlar olsa olsa bu dünyanın hırsızları, katilleri, yani istenmeyenleri olabilirler!

 “Her şey bana anlamsız geldi. Okul olsun, ev olsun, şehir olsun, her yer! Annem, yarı kördür. Babam iyi bir adamdır ama çok düşüncesizdir. Beni birkaç kere dövdü, sadece kötü bir şey yaptığım zaman. Annem çorap örer, hayal kurar. Fakat ayrılmamın sebebi bu değil!

Kosovalı Peer gitmek için yola çıktığında, sığınmacılar bürosunun duymayı arzu ettiği hikâye değildir bu. Sadece mutluluk ve iyi bir yaşam arayışı vardır Peer’in hikâyesinde. Oysa onların aradığı, çok daha kanlı ve çok daha vahşi bir geçmiştir.

Dünyayı dolaşıp kendini arayan İskandinav Peer Gynt’ten farklı olarak; Kosovalı’nın sığınacak bir ülke aradığı yolculuğu, her defasında iltica talebinin reddedilip ülkesine iadesiyle son bulur.

Yazarın, Avrupa’nın ikiyüzlülüğüyle olan küslüğü, oyunun sonunda Peer’in oğluyla daha önce reddedildiği İsveç’te bir parktaki buluşmasıyla bir anlamda son bulurken, umut dolu, hayalperest kahramanımız, kaçamadığı savaşta kaybettiği bacaklarının yerine taşıdığı koltuk değnekleri ve cebinde -her daim babasıyla alay ettiği- soğanı ile çıkar karşımıza.

Yazarın diktatör Miloseviç’in baskı ve şiddetine karşı çıkan, eşitsizlik ve hegemonyayı reddeden bir halkın özgürlük mücadelesinin, Avrupa tarafından ödüllendirilmek yerine, gereksiz ve katı bir bürokrasiye kurban edilmesi karşısında attığı çığlığı, yönetmen Saydam Yeniay, en ince tınısına kadar kulaklarımıza fısıldıyor.

Zengin ve fonksiyonel bir dekor, etkileyici müzikler ve güçlü oyunculuklar arkasından kendini duyurmak isteyen sistem ve geleneğin birbirini çatırdatan mücadelesinin sesini, tüm bu gürültüye rağmen duyabiliyoruz.

Yönetmenin sonuna kadar sadık kalıp, boşluklarını ise incelikle tamamladığı metin, sahnede sürpriz bir tiyatrallığa kavuşuyor. Detaylı ve titiz bir çalışmanın ürünü olan oyunda; Behlüldane Tor’un gerektiğinde konuşan, gerektiğinde susan, bazen yürüyen, bazense koşan dekoru, Türkü Deyiş Çınar’ın Balkan tınılarıyla birlikte, Saydam Yeniay’ın güçlü silahlarını oluşturuyor. Erşan Utku Ölmez’in samimi ve inandırıcı Peer Gynt performansı ise oyunun en iyileri arasında yer alıyor.

Çilekeş anne rolünde Fatma Öney’in dokunaklı yorumu, yurtsever ve aynı zamanda “soğan sever” baba Yener Sezgin’in güçlü ama acınası duruşu, genel olarak başarılı ve yerinde oyuncuların seçildiği oyunun diğer sağlam dayanakları.

İkinci yarıda 4. duvarın yıkılarak, oyunun kendi özeleştirisini yapması, bütünlüğü ve ciddiyeti sarsma anlamında büyük bir riski beraberinde getirirken, yer yer modern bir Keloğlan anlatımını çağrıştıran Kosovalı Peer Gynt’te, bavullarla yaratılan metafor, iç savaşta gözleri korumak için kullanılan soğan imgesi ve bir yerel gelenek olarak Besa yemini, işlevsel dolayımlayıcılar olarak göze çarpıyor.

Senem Cevher’in çevirisi ile tanıştığımız Kosovalı Peer Gynt, karşısına çıktığı Avrupalı seyirciler gibi, Türkiyeli seyirciye de, siyaseti hicvederken, yalıtılmış ülkelerin ötekileştirilmiş insanlarına yürekten bir bakış açısı sunuyor.

Oyunun sonunda, İskandinav Peer Gynt’ün “Ulu Tanrım bütün işlerini bırak da beni dinle! Dünya bir dakika kendi kendine dönebilir” nidasındaki teklifsizliğinin, bir gün Kosovalı ardılı için de mümkün olması umudu, seyircinin omzundaki iyimser meleğin temennisine dönüşüyor.

Oyunun Künyesi:

Yazan : YETON NEZİRAY | Çeviren : SENEM CEVHER | Yöneten : SAYDAM YENİAY

OYUNCULAR

ERŞAN UTKU ÖLMEZ
OZAN DAĞARA
FATMA ÖNEY
YENER SEZGİN
HAKAN ŞAHİN
VOLKAN IŞILAY
DUHAN ŞAHİN
YUSUF CAN SANCAKLI
NURHAYAT BOZ
OZAN DAĞARA
NAZİME BİRBEN AKBULUT
DUYGU AYDOĞMUŞ
ZEKAYİ METİN
DEKOR TASARIMI
BEHLÜLDANE TOR
KOSTÜM TASARIMI
MİHRİBAN ORAN
IŞIK TASARIMI
İ. ÖNDER ARIK
MÜZİK
TÜRKÜ DEYİŞ ÇINAR
KOREOGRAFİ
ALPASLAN KARADUMAN
DRAMATURG
YEŞİM GÖKÇE
YÖNETMEN YARDIMCISI
FUNDA ESKİOĞLU
SAHNE AMİRİ
MAHSUNİ YILMAZ
KONDÜVİT
ADEM BAYRAK
IŞIK KUMANDA
KAAN EMAN
DEKOR SORUMLUSU
TANER TAN
AKSESUAR SORUMLUSU
FERHAT KARACA
KADIN TERZİ
GÖNÜL MACİT
ERKEK TERZİ
ERKAN AKARSLAN
PERUKACI
ERKAN HEKİM
6

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku