Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları: “Öğrenciler Sanatla Direnmeyi Seviyor”

editor

Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’ndan Cansel Kademli ve Zeynep Meriç, yeni oyunları “Shakespeare Soruşturması”nı, pandemi sürecindeki faaliyetlerini ve Boğaziçi direnişini Evrensel gazetesinden İsmail Afacan!a anlattı.

Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO) yeni oyunlar çıkarmaya devam ediyor. Pandemi döneminde “Shakespeare Soruşturması”nı sahneye taşıyan BÜO, oyunu üç bölüm halinde YouTube’den seyirciyle buluşturdu. Daha önce ise “Lorca’nın Acıklı Güldürüsü”, “Sezuan’ın İyi İnsanı”, “İş ararım iş?” gibi oyunları sahnelemişti.

Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları’ndan Cansel Kademli ve Zeynep Meriç’le yeni oyunlarını, pandemi sürecindeki faaliyetlerini ve Boğaziçi direnişini konuştuk. Oyuncular “Öğrenciler sanatla direnmeyi seviyor. Sanatla söz üretmek değerliydi ve yaratıcı eylemler ortaya çıktı” diyor.

Kulübün işleyişiyle başlayalım… Kulüpten bahseder misiniz?

Zeynep Meriç: Temelde herkes oyunculuk yapıyor, bununla birlikte herkesin farklı görevleri var. Kulüp genel olarak oyuncu temelli ilerliyor. Bunlar dışında belli başlı çalışma başlıklarımız var. Reji, kurgu, kostüm, dekor gibi… Kulüpte olan herkes oyunda yer alıyor. Hem sahne hem de sahne arkasında görev alıyoruz.

Cansel Kademli: Kulübün en önemli özelliklerinden biri seçme yapılmaması. Herkes reji eğitim sürecini bitirdikten sonra, güz döneminde yeni gelen insanlara eğitim çalışması veriyor. Buna düzenli katılanlar ikinci sezonda prodüksiyona katılıyor. İnsanlar hem sahne önünde hem de teknik işlerde gelişiyor. En çok öne çıkan özelliklerinden biri bir deneyim aktarımı. Yönetmen yok ve reji grubumuz var. Bu reji gurubu temel anlamda oyunun ne anlatmak istediğini, üslubunu tartışıp kadroya yaymayı hedefliyor. Kolektif bir şekilde ilerlemesi en önemli özelliklerinden biri.

Bugüne kadar hangi oyunları sahnelediniz?

Reklam

C.K: “Lorca’nın Acıklı Güldürüsü”, “Sezuan’ın İyi İnsanı”, “İş ararım iş?”… “İş ararım İş”i beş bölüm olarak çıkardık. Pandemi nedeniyle online yayımladık. Son olarak “Shakespeare Soruşturması”nı YouTube’den üç bölüm halinde seyirciyle buluşturduk.

Görsel: Oyun afişi

“Shakespeare Soruşturması” nasıl bir oyun bahseder misiniz ?

C.K: Shakespeare’in Bahar Noktası, Romeo ve Juliet ile Hamlet oyunlarından bir kolaj…  Boğaziçi Üniversitesi Oyuncularında (BÜO) bir okullaşma perspektifi var. Üniversitelileri tiyatronun klasikleriyle ve klasik yazarlarıyla tanıştırmayı hedefliyoruz. Bu bağlamda Shakespeare’i ele aldık.

Shakespeare’in metinlerini bir araya getirirken neler hissettiniz? Sizde nasıl bir heyecan yarattı?

C.K: Shakespeare veba döneminde yazmış bir yazar, biz de pandemi döneminde bu oyunu çıkartmanın hoş olacağını düşünmüştük. Onun dışında, Shakespeare okurken gelgitli duygular yaşadım ama özellikle “Hamlet” beni en çok heyecanlandırdı.

İzleyiciler kolajda nasıl bir bütün görecek?

C.K: Hedeflediğimiz şey Shakespeare’in hayatını oyunlarla anlatmak. Bahar Noktası, örneğin Shakespeare’in tiyatroyla nasıl tanıştığına ilişkin belli bir izlek içeriyor. “Romeo ve Juliet” okuduğu halk hikayelerinden bağımsız olamaz. Ya da “Hamlet” Rönesans döneminde yaşadığını gösteriyor. Toplumsal koşulları oyunlarına nasıl yansıdığını göstermek istedik.

Oyunu nereden izleyebiliriz?

C.K: Toplam üç bölüm Boğaziçi Üniversitesi Oyuncularının YouTube kanalında izlenebilir.

Tekrar kulüp çalışmalarına gelirsek kulüpte nasıl bir ortam vardı, neler hissettiniz?

Z.M: Disiplinli bir ortamla karşılaştım ki bunu da bekliyordum. Bir deneyim aktarımı perspektifiyle ilerliyor ve bunu ilk günden beri hissediyorsun. Kulüpte hep bir şeyleri öğrenmek gerekiyor, gelişmem gerekiyor diye hissettim. En çok etkileyen şeylerden biri araştırma perspektifiyle ilerlemek. Oyunların arka planını biz araştırıyoruz. Shakespeare ile ilgili dramaturji ve rejiyi kendimiz yaptık. Bu anlamda geliştiriciydi.

Kendinizde gördüğünüz değişimler nelerdi?

Z.M: Kulüpte entelektüel anlamda insanlar sıçrama yaşıyor. Oyunculuk anlamında, sahnedeki duruşumun bile değişti aslında. Belirli alanlarda deneyim aktarımı aldım, net bir şekilde değişimi entelektüel anlamda buldum.

“PANDEMİDEN SONRA BİLMEDİĞİMİZ ALANLARA GİRDİK”

Pandemi süreci nasıl etkiledi kulüp çalışmalarınızı?

C.K: Pandemiden sonra bilmediğimiz alanlara girmek zorunda kaldık. Kurgu nasıl yapılır, görüntünün rejisi nasıl yapılır gibi. Bunlara dair deneyimimiz yoktu. Teknik başlıklar var,  görüntü de çalışma alanımızdı ama pandemiden önce o kadar da değildi. Pandemiyle hızlandı o alandaki çalışmalar. Yani çekim ve kurgu çalışmaları. “İş Ararım İş” oyununu sahneye çıkarmak üzereydik. Üyelerimiz dağıldı pandemiyle. Tiyatro birlikte yapılan bir sanat olduğu için ilk başta zoomda nasıl ilişki kurabilirim, karşımdakiyle nasıl sahne çalışılır üzerine düşünmeye başladık. Süreç içinde ailesinin yanında olup interneti kötü çekenler çalışmaya katılamadı. Özellikle aile evinde rahat olmayanlar kulüpten ayrıldı. Salonda çalışma yaptığımızda, orada herkesin eşit imkanları oluyor. Pandemi döneminde ister istemez kulüp olarak ne kadar imkan yaratmaya çalışırsan çalış koşullar öyle olmuyor.

Z.M: Pandemiyle birlikte daha bireyselleşmekle birlikte kulübün önemini bir kez daha anladım. Bir yerde yalnızlaştık. Birlikte bir şey yapıyor olmanın hazzını daha iyi anladım. Bu işi neden yaptığımı daha iyi anladım.

“KULÜPTEN GELEN DENEYİM ALANA YANSIDI”

Boğaziçi direnişine gelirsek… Direniş kulüp çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

C.K: Kulüp çalışmalarımız bağlamında bizi zor duruma soktu. Böyle bir dönemde sanat yapmak çok zor. Çalışma yapıyorsunuz mesela bir bakıyorsunuz arkadaşlarınızdan biri gözaltına alınıyor, sürekli eylemlere de katılmak istiyor bir yandan sanat yapmak istiyor. Çok da kıymetliymiş, özellikle yeni katılan üyelerimizin çoğu İstanbul’da değildi. Ve bizim sayemizde gündemi takip ettiler ve süreci kendi aramızda tartışabildik. Kendi aramızda tartışırken, antidemokratik sürece karşı olduğumuzu söyledik. Dolayısıyla bu bağlamda ilk başta kulüpler bir bildiri yayımlamışlardı. O konudaki tavrımız kulüp olarak da netti.  Genel olarak kulüplerle birlikte bildirilere imza attık. Kulüpler arası dayanışma örgütlenmişti.  Özellikle ilk dönemde, neden atamaya karşıyız diye konuşup tartışmıştık ve LGBT-i’nin kapatılmasına yönelik kulüpler ortak açıklamalar yapmıştı. Kulüpler arası kurulda bu meselelerin gündemleşmesini ve dayanışmayı önemsedik.

Pandemi döneminde İstanbul’da olmayanlar neler düşündü?

Z.M: 20 günlük süreçte Ankara’daydım, kulüpteki çalışmalar yer yer aksıyordu. Fiziksel olarak bir şey yapmadığım. Yayınları takip ettiğim bir 20 gün geçirmiştim. Bir şeyleri paylaşabilmek değerliydi. Bir tedirginlik hali de hakimdi İstanbul’da olmayan insanlarda. Deneyim olarak, bir noktadan sonra ülke gündeminin, okul gündeminin sanatsal aktiviteyi engellemesi can sıkıcıydı. Çok fazla eyleme gitmek için ya da duruşmaya gitmek için çalışmalarımızı iptal ettik. Bir noktadan sonra motivasyon düşürücü oldu.

Reklam

Boğaziçi direnişinde sanatsal atmosfer nasıldı? Genç tiyatrocular olarak gözleminiz nasıldı?

C.K: Türkiye’de fazla olmayan bir eylem pratiği sergiledik. Öğrenciler sanatla direnmeyi seviyor. Sanatla söz üretmek değerliydi ve yaratıcı eylemler ortaya çıktı. Rektörlüğün helvası kavruldu. Esprili şeyler de ortaya çıktı. Bir sürü insanın o noktada da emeği var. Özellikle direniş başladığında kulüpçü olan insanlar da katkı sunuyordu. Kulüpten gelen deneyim de alana yansıdı.

Kaynak: https://www.evrensel.net/haber/447888/bogazici-universitesi-oyunculari-ogrenciler-sanatla-direnmeyi-seviyor

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku