Bir Tiyatro Çınıltısı: “Çın Sabahta”…

Sadık Aslankara

Nezihe Meriç’in oyun yazarlığına kabaca göz atarak girelim yazıya. 

Notos’un düzenlediği “Yüzyılın 40 Oyunu” sormacasına katılan iki yüz otuz yedi kişi, tiyatromuzun bu yazarını unutmuş izlenimi bırakıyor. (Notos, Şubat-Mart 2020, Sayı. 80)

Listede tek kişilik oyunlara yer veriliyor ama Sular Aydınlanıyordu’nun yazarı Nezihe Meriç yok bunda. Ihlamur Ağacı’nın yazarı öykücü Vüs’at O.Bener de. Ama öykümüzün özgün seslerinden Sevim Burak, hem de iki oyunuyla birden görünüyor listede. Bu arada Oğuz Atay, tiyatromuzun önde gelen oyun yazarı, öykücü Memet Baydur’u bile öteleyip altıncı sıradan kırklar listesine katılıyor. 

Başka “iki yüz otuz yedi kişi” bir araya gelse, farklı sonuçlar üretebilir kuşkusuz. Bilinen gerçektir ya, genellemeler yanılgı, yanlış barındırır içinde. Notos’un sormacası da genelleme getiriyor enikonu.

Nilüfer Belediyesi, Nezihe Meriç’i ölümünün onuncu yılı 2019’da “Yılın Yazarı” belirlemesiyle gündeme almıştı. Onun oyun yazarlığını da unutmamış, bu başlıkla konuyu odaklamayı savsaklamamıştı. Dilek Türker, Ragıp Ertuğrul, üçümüz konuşmuştuk Bursa’da. 

Yazar-tiyatrocu Hülya Karakaş da Nezihe Meriç’in Çın Sabahta’sını sahneye taşıdı işte bu aşamada, İBB Şehir Tiyatrolarında 2019-2020 oyunlarından birinin yazarı konumuyla onu bir kez daha selamladı. 

Demek Nezihe Meriç adında bir oyun yazarımız var, var ki öyküleri romanları yanında oyunlarıyla da gündeme gelebiliyor, üzerinde konuşuluyor.

Bir Oyun Yazarı Olarak Nezihe Meriç…

Nezihe Meriç, yalnız Türkçenin özgün bir yazarı değil, bunun yanında özellikle öykücülüğümüzde bütün kadın yazarlarımızı etkilemiş, kadına bakışı, yaklaşımı dönüştürmüş, yarattığı kadınlarla, kadına nasıl bakılması gerektiği konusunda bir ölçüde öncülük yapmıştı bana göre. 

O, yalnız öykülerinde değil her biri dallı budaklı sarmaşıklar halinde salkım hikâyelerle örülü gösterişli birer örneğe dönüşen Korsan Çıkmazı, Alacaceren romanlarında da öyküleme sanatı kavrayışını, bu yöndeki tutumunu açıkça ortaya koymuştu zaten. 

Bu yüzden onun oyunları, tiyatro yazınıyla tekniğinin birebir örtüştüğü metinler olmaktan çok dil-drama bağlamında alınabilir pekâlâ.  Oyunlardaki kadın karakterlerin benzersizliği, örneğin köşelilik yansıtan kadınlardan uzak duruşu, böylesi çengelli karakterler yerine evlerin kapalı mekânlarındaki kadınlara yaklaşımı, alçakgönüllü göz alıcı doğallığı onu öne çıkardı. 

Gerçekten de Nezihe Meriç’in oyunlarındaki güçlü kavrayış bu kadınların canlılığından kaynaklanıyor daha çok. Çünkü anlatandan çok oynayan, böylece oyun içinde oyunlar kuran kadınlar onlar. Fiziki olarak değiştiremedikleri yaşantılarını oyunsu süreçlerle kendi hendeseleri üzerinde farklı bir düzenle yeniden yeniden yaratıyor hep. 

Dıştan görünen eylem, Böylelikle bir iç diyalog akışının alımlanışını da sağlıyor. Bu, gide gide çığlaşan dramatik örgüye dönüşüyor hatta.

“Çın Sabahta”…

İşte Hülya Karakaş yorumuyla mevsimin yeni oyunları arasında bir kez daha ayağa kaldırılan Çın Sabahta, bir dil-drama gösterisi bağlamında alınabilir. Gerçekten de biz, dramatik olanın dile giydirilmiş biçemselliğiyle karşılaşıyoruz sahnede. Nitekim öyküler anlatılan olmaktan çıkıyor da, görülmez-görülür eylemlere, âdeta bir eylemsel bütünlüğe ulaşmış izlenimi bırakıyor, zengin bir alımlamanın önünü açıyor bu arada. 

Hatice Yurtduru’nun dramaturgluğu eşliğinde Hülya Karakaş’ın, reji yanında Ayşe Günyüz Demirci’yle birlikte sahne aldığı Çın Sabahta’ya müzikte Cihan Kurtaran, tasarımlarda Almila Altunsoy (sahne ve kostüm), Mahmut Özdemir (ışık), Nesin Coşkuner (efekt), Mustafa Emin Duran (video) katkı sunmakla kalmıyor, bir yandan oyuna görsel zenginlik katarken sahneyi de alabildiğine genişletiyor. 

Böylelikle seyirci, herhangi bir gün “çın sabahta”, kadınlıklarının, kadınlık paydasındaki ortak sorunların birbirine yakınlaştırdığı iki kadını tanırken onların ekseninde dil-dramayla kadın varlığı daha yakından tanıma fırsatı yakalıyor bu arada insan denen varlığın derinlerde yatan gizlerine iniyor. 

Bunda, sesten görsele uzanıp sahneyi parlatan, metinde dinamik kıvrımlar oluşmasına yol açan fokurtunun da rol oynadığını, böylece söz konusu etmenler aracılığıyla oyunun seyirciyi sıcacık kuşattığını söyleyebiliriz.

Sonuçta insan-kadın odaklı bir dayanışma yaşanıyor Çın Sabahta’da.

Öykünün Tiyatral Yüzü…

Seyircinin kolaylıkla ulaşabileceği sahne gösterimi bağlamında örnek oluşturan Çın Sabahta’da Nezihe Meriç, yaşadığımız toplumdan, ama farklı çevrelerden, sınıftan, tabakadan, kültürden vb. taşıdığı kadınlarla sahneyi çevreleyip kuşatıyor. Okur/seyirci olarak bizi şaşırtıp düşündürmeyi, onların dile gömülü dramatik vurgusunu keşfetmemizi sağlayabiliyor bir çabuk.

Buna göre Nezihe Meriç oyunlarında tiyatrodan çok dildeki gücün yansıdığı öne sürülebilir. Çünkü dilden kazanılan pay seyircinin üzerine serpilebiliyor. Yazarın, en azından özgün tiyatro yapma, daha açığı tiyatro metni üretme biçemi sayılabilir öyleyse bu tutum.

O halde Nezihe Meriç, Türkçenin hep yaşayacak yazarı olarak gizli tuttuğu biçemiyle tiyatromuzda varlığını koruyacak, en azından dramatik olanın dildeki içkinliğiyle farklı, güçlü bir damar halinde tiyatro dağarımızda hep anımsanacaktır. İşte olan biten neyse, hep Çın Sabahta; buyurun izleyin.

(Konuya ilgi duyanlar, daha geniş yaklaşım getiren şu yazıya da göz atabilir: M.Sadık Aslankara; “Nezihe Meriç; Öykünün Tiyatrodaki Yüzü…”, kitap-lık, Mart-Nisan 2020, sayı 208)

1

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku