Çağdaş Türk yazarlarının gelişimlerine dikkat çekerek, daha önce oynanmamış güncel metinler ile yeni oyunlara öncülük eden, yeni prodüksiyonlar, performanslar, turneler, online medya ve yayın aracılığı ile, Bilkent’te, Ankara’da, ülke çapında ve uluslararası platformda yeni izleyicilerle buluşmayı hedefleyen Bilkent Laboratuvar Tiyatrosu (BILT), Barkın Kenan tarafından yazılıp yönetilen “77.Şube” adlı oyunla Ankara izleyicisiyle buluştu.
Oyun sonrası, oyunun yönetmeni, oyuncuları ve Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölüm Başkanı Jason Hale ile BILT ve tanıtım oyunları 77.Şube hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sizden BILT’in kuruluş öyküsünü dinleyebilir miyiz?
Jason Hale: Bilkent Üniversitesi bünyesinde bir laboratuvar tiyatrosu kurma fikri birkaç yıl önce oluştu. Bölüm başkanlığını yürüttüğüm Bilkent Tiyatro Bölümü’nde öğretim yılı içinde sahnelediğimiz oyunlar Ankara seyircisinden çok güzel bir ilgi görmekte. Bu nedenle tiyatroseverlere Bilkent bünyesinde profesyonel bir tiyatro ile de hizmet edebilmeyi arzu ettik. Bir ikinci husus, tiyatro sanatında yetkinliklerine karşın, oyunculuk bölümü mezunlarının mesleklerini icra edebilecekleri platformların günümüzde sınırlı kalması. Dolayısıyla profesyonel bir tiyatro kurmanın önemi artıyor. Biz de Bilkent Tiyatro Bölümü mezunları için böyle bir platform yaratmayı hedefledik.
Yurtdışında Yale, Brown gibi birçok üniversitede bulunan mezun tiyatrolarını örnek alarak Bilkent Tiyatro Bölümü mezunlarının çekirdek kadrosunu oluşturduğu bu topluluğu kurduk.
Biz bu kuruluşa kısaca BILT diyoruz. Açılımı, Bilkent Uluslararası Laboratuvar Tiyatrosu.
Çekirdek kadromuzun yanında tüm mezunlarımızı davet edeceğimiz bu topluluğun çalışmalarının Türkiye’de ve uluslararası platformlarda tanınmasını hedefliyoruz.
Laboratuvardan kastımız ise repertuarımızdaki oyunları yazılış sürecinden itibaren BILT bünyesinde sahneye hazır hale getirecek olmamız. Çağdaş Türk oyun yazarlarını desteklemek hedefiyle, yazarlara BILT’e yeni metinler göndermeleri için bir çağrı yaptık. Seçtiğimiz oyunların yazarlarını Bilkent’e davet ederek, bu oyunları süreç içinde yazarları ile birlikte geliştirip BILT’le sahnelemeyi hedefliyoruz. Ayrıca, bu oyunları İngilizce’ye de çevirerek Türk oyun yazarlarının sesini dünyada duyurmayı da istiyoruz. İlk oyunumuz 77. Şube, mezunumuz ve kurucu üyemiz Barkın Kenan tarafından yazıldı ve yönetildi. BILT bünyesinde geliştirdiğimiz ilk oyun olduğu için çok mutlu ve gururluyuz.
BILT için siz ne söylemek istersiniz Efe Bey?
Efe Çetinel: Aslında bu mezun olduğumuzdan beri hayalini kurduğumuz bir şeydi. Her birimiz birey olarak bir çağ değişiminin içinde bulunduğumuzu ve bu değişimin sanatta da kendini gösterdiğini fark ediyor, bir şeyler yapmamız gerektiğini biliyorduk. Barkın’ın yazdığı oyunu oynamak ve bunun işlediğini görmek bize kendimizi çok iyi hissettirdi. BILT olarak günümüz Türkiye tiyatrosunda lokomotif bir rol üstlenebileceğimize, bu misyonu hakkıyla yerine getirebileceğimize gerçekten inandığımı söylemeliyim.
Oyundan söz edelim dilerseniz. Distopik bir oyun dünyası kurgulama fikri nasıl oluştu?
Barkın Kenan: İşin doğrusu bundan önce başka bir oyun çalışıyorduk. Sonra fark ettik ki bu oyun hedeflediğimiz lokomotif olma işlevini yerine getirmemize yardımcı olmayacak. Sahneleyeceğimiz, her şeyiyle kendi ürettiğimiz bir oyun olmalı dedik. Hep birlikte bizi rahatsız eden şeyleri belirledik; tüketim toplumu, siyaset ve medyanın halk üstünde bu kadar baskı kurup insanları köşeye sıkıştırması vb… Aslında distopik kulağa çok doğru geliyor, ama biz oyunu daha gerçekçi bir yerden ele aldık. Her ne kadar absürt ögeler yoğunlukta olsa da mekanın, zamanın ve ürünlerin distopikliğini yok saydığımızda oyun bir yanıyla bayağı gerçekçi. Dikkatle bakıldığında, dünyanın her yerinde gerçekleşen olaylar bunlar. Medyanın insanları siyasetle birlikte dolandırıp, “Buyurun tüketin, tükettikçe daha mutlu olacaksınız,” demesi sıkça rastlanır türden.
“77. Şube”nin güncele, sisteme yönelik eleştirinin yanında sis çanı özelliği de taşıdığını söyleyebilir miyiz?
Barkın Kenan: Amaçladığımız şey buydu biraz da. İlk perde çok eğlenceli geçiyor, ama ikinci perdede yokuş aşağı yuvarlanıyoruz. Seyirciye güldükleri şeyin aslında yaşadıkları dünyadan çok da farklı olmadığını göstermek istedik. Dışarı çıktıklarında belediyelerin, insanların günde 16 saat çalışarak kazandığı parayı iPhone’un son modeline yatırması için billboardlarını donattıklarını fark etmelerini istedik; halk mutlu olduğunu sanırken yukardakilerin her geçen gün yerini sağlamlaştırdıklarını…
Oyunun finali üzerine konuşsak… İzleyicide istediğiniz etkiyi yaratabildiğinizi düşünüyor musunuz?
Barkın Kenan: Çok karanlık ve umutsuz olduğuna dair yorumlar alsak da istediğimiz etkiyi yaratması için doğru bir tercihti. Bir şeylerin değişmesi için tüketime değil sevgiye yönelmek gerektiğini izleyiciye göstermeye çalıştık. Örneğin, müşteri karakteri, özgür düşünce ağızlığı, piksel artırıcı gözlüğü yerine insani duygularını hatırladığı anlara tutunsaydı gerçekten bir şeyleri değiştirebilirdi.
Koray Alper: Bir de şöyle bir gerçek var ki hepimiz bunu okul sürecinde gördük, insanın özü değişmez. Özümüzde yatan o tüketim çılgınlığı, maddeselliği düşündüğümüzde oyun kötümser değil, aslında tam da olması gerektiği gibi, gerçeğe uygun bir şekilde bitiyor.
Oyunda çokça projeksiyon kullanıldığını görüyoruz. Bu anlamda eylemli oyunculuk ve ekran oyunculuğu dengesini sağlamada kaygılandığınız oldu mu?
Efe Çetinel: Tiyatroda projeksiyon,mapping sistemlerini kullanmak oldukça yaygınlaştı. Ama oyunla bağlantılı bu kadar projeksiyon kullanımını ben daha önce hiç deneyimlememiştim doğrusu. Projeksiyonun oyun içindeki varlığı baskıcı temayı tutması açısından, oyuna çok farklı bir tat kattı bence. Oyunculuk açısından da ciddi anlamda yardımı dokundu hepimize. Her birimizin rol kişisini katmanlandırmasına yardımcı oldu.
Koray Alper: Projeksiyon oyunda kullandığımız yabancı bir element değil. Tamamen oyun dünyasının içinde var olan bir unsur olarak görüyoruz projeksiyonu. Gerektiğinde reklamları gösteriyor; ürünleri, firmaların “görmemizi istediği şekilde” yansıtıyor. Dolayısıyla bizle birlikte organik çalışan bir şey haline geliyor, yabancı bir alet gibi dışarıdan fazla bir katkı sağlamıyor. Bizim dahil olduğumuz onun da bizi kendine dahil ettiği bir aygıt haline dönüşüyor.
Proje sürecinde neler deneyimlediniz?
Efe Çetinel: Daha önce de -okul sürecinde- absürt metinler oynadık, farklı tipler denedik. Fakat ilk defa bu kadar absürt bir metni, bu kadar gerçeğe yakın oynayabilme imkanına ulaştık. Hepimiz için güncel bir metni oynamak çok farklı bir kazanç. Bunun yanında bir de birlikte okuduğumuz eğitim gördüğümüz arkadaşımızın yazdığı ve yönettiği bir oyununun içinde, bir şeyleri birlikte öğreniyor, deniyor, çoğalıyor olmak bambaşka. Barkın’ın yönetmenlik yapıyor olması bizim için bir kazanım. Normalde karakterleri bu kadar derinleştirme fırsatı kolay kolay yakalanamıyor. Bu süreçte aklına takılanları oyunun yazarıyla tartışabilmek çok güzeldi. Jason da bize çok yardımcı oldu, yol gösterdi. Bu yüzden bu oyun hepimiz için ayrıca çok eşsiz bir yolculuğa dönüştü.
Koray Alper: Ben sürece en geç dahil olan kişiyim. Barkın bana böyle bir teklifle geldiğinde can atarak ve hiç düşünmeden kabul ettim. Çalışma sırasında da şunu gözlemledim. Yeni yazılmış bir metin oynuyoruz. Dolayısıyla ortada herhangi bir muadili, fikir alabileceğimiz bir kaynak yok. Yaratımı tamamen bize ait, bizden çıkan kolektif fikirlerin bütünüyle ortak bir şey inşa ettik. Hiç oynanmamış bir metinle, yeni bir tiyatro kurarak, bir yeniliğin altına imza atmış olduk. Dolayısıyla bu deneyimi birlikte yaşamak çok güzeldi. Çünkü var olan yoldan gitmek yerine, kendiniz yeni bir yol yapıyorsunuz, taşlarını tek tek siz koyuyorsunuz.
Barkın Kenan: 77. Şube benim ilk reji tecrübem oldu. Karakterleri yazarken kafamda oluşturduğum şeklini oyunculara iletmeye çalıştım, ama bu arada kaçırdığım çok fazla nokta oldu. Jason provalara sonradan geldiğinde oyunculara yardım edilmesi gerektiğini, onlara oynayacak yeni kanallar açılması gerektiğini gösterdi. Süreç içerisinde bu yeni kanalları nasıl oluşturabileceğimi öğrendim. Muhtemelen bundan sonra da yazdığım oyunları yönetmeye çalışırım. İlerlemek istediğim alan yazarlık olduğu için, başka bir oyun metnini alarak oyun kuracağımı düşünmüyorum.
Elif Kaman: Bence önemli ve güzel olan, bu işe başlarken birçok oyuncu gibi, ileride birlikte çalışmak gibi bir öğrencilik hayalimiz vardı. Ama bunu kolayca yapabileceğimiz bir mecra yoktu. Biz bunu hep beraber başardık. Özlem seti dizayn etti, Barkın oyunu yazdı ve yönetti, bizler de oynadık.
Özlem Gezgin: Tasarımcı olarak yaşadıklarımız benim için de çok değerliydi, çünkü tanıdığım ve sevdiğim insanlarla çalıştım. Bu yüzden üretimimize iş gibi yaklaşamadım. Çalışırken ekibine güvenmek ve güvenildiğinizi hissetmek çok önemli. Bir tiyatro tasarımcı olarak ilk kez oynanan bir oyunu tasarlamak da ayrıca onur verici.
Koray Alper: Biz her şeyden önce arkadaşız. Bu yüzden kolaylıkla birbirimize bir şeyler söyleyebiliyoruz, birlikte tartışabiliyoruz ve birbirimizi anlayabiliyoruz. Sahne üstü karakterlerimiz dahi ona göre gelişiyor. Bu kumpanya ruhunu yaratabilmek, bu samimiyeti yakalayabilmek için ya birlikte çok uzun zaman geçirmek ya da çok yakın arkadaş olmak gerekiyor O yüzden bu ortamda bütün fikirleri beraber üretip yine beraber hayata geçirebiliyoruz.
Jason Hale: Aslında BILT tam olarak bu amaçla kuruldu. Yepyeni bir oyunun üretimi ve sahneye konma, hatta sunum sürecinde geliştirilmesi. Bu oyunun bir özelliği de yazarının oyununu yönetmesi. Bu anlamda bu oyunun çok özgün bir oyun olduğunu düşünüyorum çünkü bu oyunu Bilkent Tiyatro Bölümü mezunumuz ve BILT çekirdek kadrosundan Barkın yazdı ve yönetti. Başka bir yönetmen rejisinde tamamen farklı bir oyun izleyebilirdik. O yüzden Barkın’ın kendi yazdığı oyunu yönetmesi çok anlamlıydı. Oyunun dünyasına gerçekten hakimdi. Provalar sırasında Barkın oyun metni üzerine çalışmaya, oyun metnini değiştirmeye, dönüştürmeye hala devam ediyordu. Sonrasında da aldığımız yorumlar üzerinden tekrar prova sürecine gireceğiz ve oyunu gelişme sürecinde tutacağız.
BILT oluşumunu bu kadar eşsiz kılan şey hiçbir şeyi aceleye getirmiyor, gerçekten değer verdiğimiz şeyleri yapıyor olmamız. Belirttiğim gibi, Türkiye’nin oyun yazarlarının sesini duyurmayı istiyoruz. BILT için çağı yakalayan, ancak evrensel temalardan beslenen yeni metinler arıyoruz. Bu anlamda Barkın Kenan’ın 77. Şube oyunu, BILT’in ilk oyunu olarak bizim hedeflerimizi somutlaştıran harika bir oyun.
“77. Şube”de ödenekli tiyatrolara kıyasla, sade, ama nokta atışı bir sahne plastiği kurgusu görülüyor. Bu, oyunun anlatısına hizmet için oluşturulmuş bir tercih miydi?
Özlem Gezgin: Evet, bu bilerek yapıldı. Oyunu okuduktan sonra Barkın’la birlikte bir konsept geliştirdik. Oyun dünyasını olabildiğince endüstriyel bir şekilde plastiğe dökmek ve neredeyse bir mezbaha havası yaratmak istedik. Oyunda gördüğümüz, yüzlerce şubeden sadece bir tanesi ve kullanıcıları tarafından da kişiselleştirilemiyor. Mekan tasarımındaki bireyi öteleyen üstüne düşünülmemişlik ve seri üretim hissini verebilmek için sahne plastiğinde sadeliğe yöneldik.
Son olarak… Yeni projeleriniz var mı?
Jason Hale: Şu an için BILT’in sezon anonsu yapmak gibi bir sistemi yok. BILT’in takvimi, öncelikli olarak yeni yazılmış oyunları geliştirme üzerinden ilerleyen bir süreç. Bildiğiniz gibi Eylül ayının sonuna kadar yazarların yeni oyun metinlerini yollamaları için bir çağrı yaptık. BILT olarak okulumuzda bu oyunları değerlendirip eleştirecek bir grup oluşturduk. Bu metinleri temel olarak BILT’e uygunluk açısından değerlendiriyoruz. Sonbaharda bu metinler arasından seçeceğimiz yeni projemizi duyuracağız. Seçtiğimiz oyunları süreç içinde geliştirmeyi yazarla birlikte yapıyor olacağız. Hedefimiz, yazarlarımızı BILT’e davet ederek, oyun üzerinde birlikte çalışarak, BILT oyuncularının Bilkent sahnelerinde sahneleyebileceği oyunlar üretmek. Okumalarla, provalarla, özel gösterimlerle oyunu sahneye hazır hale birlikte getireceğiz. Ayrıca BILT kapsamındaki sahneleme çalışmalarımıza bölüm mezunlarımızı ve bağımsız yönetmenleri de davet edeceğimizi belirtmek isterim. Umuyoruz ki oyun yazarlarının sesini duyurmak konusunda bir etki bırakabiliriz. Çünkü Türkiye’de söylenecek çok söz var.