Begüm Algan yazdı… “Nörobiyolojik Perspektiften Tiyatro: Ayna Nöronların Tiyatroya Etkileri”

editor
6,1K Okunma

Bir oyun sahneleme sürecine kadar birçok nörobiyolojik süreçten geçer. Oyun yazarı, yönetmen, oyuncu, dekoratör kolektif bir bilinç ile seyirciye anlatmak istediklerini en etkin biçimde sunmanın yollarını araştırırlar. Oyun yazarı ile başlayan bu süreç son noktada seyircinin bilişsel süreciyle son bulur. Bir yapıtın doğması ve yaşaması için yüzlerce akla, duyuya, anlayışa, algılama yeteneğine seslenmesi gerekmektedir. Seyirciye yaşamında eşlik edecek, hedeflediği etkiyi yaratmayı başaran oyunlar ise görevini gerçekleştirmiş olur.

Nedir bu görevi etkin kılan? Birinin duygusunun bir diğerine bulaşması ister yaşamda, ister tiyatro sahnesinde olsun yer yer çok etkileyici olurken, kimi zaman da hiçbir etki bırakmaz. Oyun izlerken karakterlerin eylemlerine ve duygularına tanık olduğumuzda beynimizde neler olur?

Bir yanda karmaşık beyin süreçlerini araştıran bilim insanları, diğer yanda karmaşık insan ilişkilerini araştıran tiyatro. Birbirinden bağımsız iki disiplini bir araya getirmek düşünülenin aksine çok kolay değildir. Çünkü beşeri bilimler ile sosyal bilimler farklı yolları takip ederken aynı zamanda birbirinden tezat yöntemlere başvurmuşlardır. Disiplinlerarası sanat analizine günümüzde hala şüpheci bir yaklaşım hakim olsa da, ikisinin de konusu insan olunca ortak bir paydada buluşuyorlar. 

Yaradılışın en görkemli harikalarından olan beyin tüm organizmayı idare eder; aklı, bilinci, öğrenmeyi, duyguları, hareket koordinasyonunu kontrol ederken duyuları yorumlar. Davranışlarımız nöronlarımızın çalışma şekliyle ilgilidir. Beynimizde duyularımızla aldığımız tüm uyaranlar sinir hücrelerimizin yolu ile elektrik sinyallere dönüşmektedir. Bu sinyaller kimyasal reaksiyonlara dönüşmekte aynı anda işlenip kaydedilmektedir. Bu işleyişle birlikte dışarıdan gelen uyaranlara tepki veririz. Nöronlarımız tüm girdilerin şiddetine, tekrarına ve durumuna göre birbirleriyle bağlantı içindedirler ve psikolojinin biyolojik tarafını oluştururlar. Beynimizde en basit alışkanlıklardan, en derin bilgilere kadar olan veri akışı nöron bağlantıları sayesinde gerçekleşir. 

23. İstanbul Tiyatro Festivali- Yevgeni Onegin

İnsan, yaşamı boyunca sayısız bilişsel süreçten geçmektedir. Bunların bir alt kümesidir ayna nöronlar. 1990’ların başında yapılan araştırmalar ile bu nöronların şaşırtıcı özellikleri keşfedilmiştir. Gözlem ile etkinleşen bu sistem, gözlemlenen eylemleri aynalamakta ve empati kurmamızı sağlamaktadır. Bilimsel bir devrim niteliğinde olan ayna nöron keşfi, DNA keşfi kadar önemlidir. Ayna nöronların dilin gelişimi, ilk icatların günümüze kadar gelmesi, taklit, öğrenme, empati, kültürün yayılmasındaki etkileriyle insan evriminde önemli bir yere sahip olduğu düşünülmektedir. Bu nöronlar, birinin beden dilinden ne hissettiğini algılayıp empati kurmamızı sağlıyor. Gözlemlediğimiz olay karşısında, beynimizde hücre ateşlenir. Bu ateşlenmeyle beynimiz izlediğimiz bir şeyi, kendi yaşıyormuş gibi etkinleşmektedir. Ayna nöron sisteminde insanlar birbirlerini gözlemlediği esnada, duygusal olarak birbirleri arasında bir bağ kurmaktadır. Empatinin biyolojik yönlerine ışık tutan ayna nöronların iletişimde önemli bir rolü vardır. Bu nöronların şaşırtıcı özellikleri sadece nörobilimcilerin dikkatini çekmekle sınırlı kalmamış psikoloji, sosyoloji, antropoloji, resim ve tiyatro alanında da dikkatleri çekmiş, yeni perspektifler sunmuştur. Yazar ve yönetmenin oyun ile ilişkisi, oyuncunun canlandıracağı karakterle ilişkisi, sahne ve seyirci ilişkisi bağlamında bir iletişim modeli olan bu nöronlar oyunun geçtiği nörobiyolojik süreçlere de ışık tutmaktadır. 

Ayna nöronlarının çift amaçları olduğunu söyleyen nörobilimci Christian Keysers, onları “Dünyayı algılamak ve ona bağlı eylem yapmak üzere çift amaçlıdır” şeklinde tanımlamıştır. Tiyatro sanatçısı da ayna nöronların işleyiş mekanizması gibi dünyayı algılar ve ona bağlı eylemler yapar. Dünyayı nasıl algıladığımız kişiye göre göreceli bir gerçekliktir. Dünyayı algıladığımız noktadan fikirleri çeşitli biçimlerde sunma yoluna gideriz, bu da estetik yapıyı oluşturur. Bazı estetikçiler, estetiğin insanın ruhundan gelen duyguları olduğunu savunmuşlardır; estetiğin kaynağı sanatçının iç dünyasıdır. Sayısız fikir ve biçimin olduğu bir havuzda, tercih sanatçının algısındadır. Sahne yapıtını kendine özgü beyin haritasıyla ve hayal gücüyle değerlendirir. Bu bağlamda, sanatçı yaptığı estetik seçimlerle ayna nöronları hangi noktadan harekete geçirmek istediğini de belirlemiş oluyor. Tiyatro eseri bireysel bir hareketle yola çıkar, seyircinin iç dünyasına eriştiği noktada toplumsallaşır. Böylece tüm taraflar yeni deneyimler kazanıp, farklı perspektiflere sahip olmaktadır. Seyirci izlediği oyundan sonra hayattaki rolünü görüp, tanımaktadır. Bu rolde hangi ölçülere bağlı kalındığını öğrenip değerlerini tanır. Bu değeri benimser ya da tartışıp eleştirerek karşı değerler üretir. Bu da tiyatronun yenileyici ve geliştirici işlevinin bir parçasıdır.

Dostlar Tiyatrosu – Merhaba

 Peter Brook oyuncular seyirciyle her yüzleştiğinde ortaya çıkan o gizemli bağlantıya ayna nöronların yeni bir açıklama getirdiğini vurgular: “İyi bir oyuncuyu izlemek, gözlemcinin beyninde hem eylemler hem de duygular bakımından belirli alanları aktifleştirir. Bu bölgeler ile oyuncunun beyninde aktif olan bölgeler aynıdır.” 

İnsanlar nasıl birbirine duyguları ile bağlanıyorsa, seyirci de oyuncuya duygular aracılığı ile bağlanmaktadır. Oyuncunun üzüntüsüyle üzülmemizin, mutluluğu ile mutlu olmamızın artık bilimsel bir açıklaması var; ayna nöron sistemi duyusal bilgileri doğrudan duygusal terimlerde kodlamaktadır. Ayna nöronlar aracılığıyla, sahnedeki duyusal uyaranlar seyirciyi duygusal noktada etkileşime geçirebilmektedir. Aynı zamanda beyindeki duyusal bilgileri hareketler çerçevesinde kodlayan ayna nöronlar, hareketlerden duyguların anlaşılmasını sağlamaktadır. Duygunun anlaşılmasıyla, ayna nöronlarımız aynı duyguyu yaşıyormuşuz gibi etkinleşmektedir.

Deneyimlediğimiz bir duygu karşısında daha çok etkilendiğimiz herkes tarafından bilinir. Bu durumun ayna nöronlar üzerinden açıklaması ise, herkesin kendi bedensel haritası doğrultusunda duygularını kopya etmesidir. Herkes kişisel tecrübesi kadar algılamakta ve empati kurmaktadır. Bu bağlamda, her insanın izlediği sahne karşısında duygusal tepkilerinin farklı olmasının sebebi de bu kodlarla ilgilidir. Ayna nöronlarımız bildiğimiz bir duygunun rehberliğiyle, gözlemlediğimiz kişinin duygusunu beynimizde kopyalıyor ve aramızdaki bariyerleri kaldırıyor. Akıllarımızı ve duygularımızı birbirine bağlayan bu sistem ile karşılıklı duyguların paylaşılması insan doğasına temellenmiş, birbirine bağlı bir grubun parçası olduğumuzu algılamamızı sağlıyor. İzlediğimiz karakterin duyguları karşısında duygusal mekanizmamız etkinleşmekte, beynimiz aynı duyguyu kopya etmektedir.

23. İstanbul Tiyatro Festivali- The Circus

Bilim dünyasında olduğu gibi sanatta da büyük kapılar açan ayna nöronlar, kullandığımız estetik dile göre yeni anlamlar, yeni kodlar oluşturup beynimizde bunu işliyor ve herkesi farklı yönlerden etkileyebiliyor. Seyirci ile bütünleşen bir olay, ayna nöronların etkileşime geçmesi ile seyircinin sahne ile etkili bir bağ kurmasına yol açıyor. Bir oyunun beynimizde yarattığı nöral etkiyi ölçmek için seyirciyi fMRI cihazlarına bağlama şansımız olmadığından, her zaman yaptığımız gibi, sonuca gözlem ile vakıf oluyoruz.

Bütüne hizmet eden tiyatro ile nöronlar yüzyıllardır ortaklaşa iyi işler çıkarmışlardır. Bilim insanları bunun kanıtını 1990’larda ayna nöronlar ile tanımladı. Sahne ile seyirci arasındaki gizemli bağlantıyla ilgili artık bir açıklamamız var. Tecrübelerimizin rehberliğiyle yeni yolculuklara çıkıyoruz. Her gösterim yeni bir yolculuğu oluştururken; yeni yolcularla yeni tecrübeler edinmeye, yeni kodlar oluşturmaya katkıda bulunuyoruz. 

BEGÜM ALGAN

 

Kaynakça:

Dudu, S. Bayat, B. (2017). Tiyatronun Sosyal Sorumluluğuna Tarihsel Bir Yolculuk ve Brecht. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Kongresi, 1879-1902.

Duman, B. (2015). Neden Beyin Temelli Öğrenme?. Ankara: Pegem Akademi.

Ergün, M. (2010). “Estetik (Sanat Felsefesi)”.

Keysers, C. (2011). Empatik Beyin. İstanbul: Alfa Yayınları.

Nutku, Ö. (1972). Tiyatronun İçeriği ve Seyirciye Yönelişi. (3), s. 75-86.

Ramachandran, V. (2016). Öykücü Beyin. İstanbul: Alfa Bilim.

Rizzolatti, G. Sinigaglia, C. (2017). Beyindeki Aynalar. İstanbul: Alfa Bilim.

Şener, S. (2014). Tiyatroda Yaşam- Oyun İlişkisi. Ankara: Dost Kitabevi.

Vinci, E. (2019). Empathy in Modern Drama: Bertolt Brecht’s Threepenny Opera. Gestalt Theory (41), s. 159-172.

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku