Arzu Ünal yazdı: “Elenika, Son Kantocu”

editor
3,8K Okunma

Öteki Beriki Tiyatro Topluluğu ve Şişli Tiyatrosu’nun sahnelediği Elenika “Son Kantocu” oyunu Türkiye’de toplumsal hafızanın sayfalarını aralıyor ve izleyicisine özlem, aşk, müzik ve dans dolu bir hayat hikayesi üzerinden alternatif bir tarih anlatısı aktarıyor. Seyirci, Rum kantocu Eleni’nin hikayesi ile toplumun hatırlasa da dillendiremediği bir tarihe tanıklık ediyor. 14 Ekim 2022 akşamı Şişli Tiyatrosu’nda seyirciyle buluşan, Yılmaz Tüzün’ün yönettiği tek perdelik oyun, Handan Gökçek’in aynı adlı romanından sahneye uyarlanmış. 

Yalın bir dekora sahip sahne, ışık/gölge, dış ses ve fotoğraflarla hem tarihsel hem mekânsal katmanlara ayrılmış oyunda, Eleni ömrünün son günlerini evinde unutamadıkları ve konuşamadıkları ile hesaplaşarak geçirmektedir. 5 Eylül 1955 gecesi güvendiği herkesi, kanto yaptığı sahnesini ve aşkı Niko’yu yitirir. Büyüdüğü, dans ettiği, sevdalandığı İstanbul, bir daha asla eskisi gibi olmayacaktır. O gece, çalıştığı gazinonun sahibinin yardımıyla Cunda’ya kaçar. 

1923 yılında Türkiye-Yunanistan arasında başlayan mübadele süreci pek çok insanı evinden, sevdiklerinden ayırmış ve sayısız hayatı alt üst etmiştir. Eleni’nin hikayesi ise gidemeyip kalanların hikayesidir. Fakat o geceden sonra bir daha hayatı eskisi gibi olamaz. 6-7 Eylül sadece Eleni’nin hafızasında değil, bu coğrafyanın halklarının hafızasında da yüzleşmesi zor bir felakettir. Çok dinli, dilli, kültürlü ve etnik kimlikli bir yapıdan modern ulus devlete geçişin bedeli çok ağır olmuştur. Eleni seyirciye yaşanan bu büyük felaketle ilgili önemli bir soru sordurur: “Çoğulluğu kim bombardıman etti, kim?” “Ölemedim ah breee” dediği her anda ise seyirciye yaşanılanları hatırlıyor olmanın ne denli acı olduğunu derinden hissettirir. 

Duayen tiyatro sanatçısı Tomris Çetinel, Cunda’daki odasında aşkı Niko’ya kavuşmak için ölümü bekleyen yaşlı Eleni’yi canlandırıyor. Dramaturg ve oyuncu Yasemin Şimşek Tüzün, seyirciyi Eleni’nin genç ve güzel bir kantocu olduğu yıllara götürüyor. Aynı sahnede gençliği gözlerinin önünden geçen Eleni, hayatının acı tatlı kesitleriyle hiç durmadan hesaplaşır. Koreografisi İhsan Bengier’e, besteleri Kerem Memişoğlu’na ait kanto performansları ile oyuncu Yasemin Şimşek Tüzün, izleyiciyi 1950’lerin İstanbul’una götürüyor. 

Peki ya evlatlık Züleyha?

Eleni mübadele yıllarında çocuktur, yalnızlığı birlikte çıktıkları Yunanistan yolculuğunda anneannesinin ölümüyle başlamıştır. Kimsesiz kalmıştır ve pek çok gayrimüslim kız çocuğu gibi evlatlık verilmiştir. Handan Gökçek’in kitapta anlattığı evlatlık küçük kızı sahnede romandakinden farklı bir kimlikle buluruz. Yazar, romanında Eleni’nin İstanbul’un zengin ailelerinden birine besleme olarak verildiğini, adının ise “Züleyha” olduğunu belirtir. Eleni, yeni isminden de de anlaşılacağı gibi Müslüman bir ailenin yanına evlatlık verilmiştir. Oyunda Eleni’nin zengin bir aileye evlatlık verildiğini öğreniriz sadece.

Uyarlamadaki bu farkın, evlatlıklar ve beslemeler gibi ücretsiz ev emekçilerinin tarih boyunca resmî ideolojilerin bir aracı olduğunu bilenler için ayrı bir anlamı vardır. Kıymetli sosyolog Prof. Dr. Ferhunde Özbay’ın da aktardığı üzere Türkiye’de evlatlık kurumu, yirminci yüzyıla kadar kölelik benzeri bir hizmetçiliğin üstü örtülü hali olmuş, sonrasında ise gayrimüslimleri “Müslümanlaştırmak” ve “Türkleştirmek,” “köylü çocuklarını” ise “medenileştirmek” amacına hizmet eden politik bir tercih haline gelmiştir (Özbay, 2014). 

Züleyha evlatlık gittiği evde yalnız, kimsesizdir. Güvendiği, ailesi bildiği insanlar evin aşçısı Mişon ve evin hizmetkarı Gülsevim’dir. Ev sahibi adamın tacizine uğradığını bir tek onlara anlatabilmiştir. Sonrasında evden ayrılır, Gülsevim’in yaşlı annesinin evinde saklanır. Ev sahibi kadının ölümüyle de gazinolarda Eleni adıyla şarkı söylemeye başlar. 

Aşık Eleni

Elenika sadece kopuşlarla ve kayıplarla dolu bir azınlık hikayesi değildir, aynı zamanda bir kadınlık hikayesidir. Bir kız çocuğu olarak emeği sömürülmüş, sonrasında evin beyi tarafından taciz edilmiştir. Susmak zorunda kalmıştır. Evlenmemiştir, çocuğu da yoktur. Çok âşık olmuştur fakat kimseye söyleyememiştir. Çünkü göz önündedir, çok belalısı vardır… Aşkının hem sevdiğinin hem kendisinin başına dert açabileceğinden korkup susar.

Anılarının en önemli kahramanlarından biri ise bir başka gayrimüslim kadındır, terzisi Madam Hayganuş. Kardeşlikleri pek derindir; Eleni, aşkı Niko’yu bir tek ona anlatabilmiştir. Onu çok özler Eleni son günlerinde. Madam Hayganuş ona “Ah kuş yavrusu, işte böyle, ne yaşayacak olduğun şeyleri ertele ne de söyleyecek sözünü” demesi aklına gelir.

Yaşanacakların özgürce yaşandığı, söyleneceklerin ertelenmediği, insanca bir hayat dileğiyle…

Dr. ARZU ÜNAL
Doktora Sonrası Araştırmacı
Kadir Has Üniversitesi

 

Kaynakça:

1 Ferhunde Özbay’ın bu konudaki kısa yazısı için bakınız https://bianet.org/kurdi/yasam/155531-cerkes-gocuyle-tetiklenen-evlatlik-uygulamalari

NOT: Bu yazı, Avrupa Birliği’nin araştırma ve yenilik programı Horizon 2020 kapsamında Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) tarafından fonlanan bir projenin (ERC-2019-STG, STAGING-ABJECTION, Hibe Sözleşme No: 852216) parçasıdır.

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku