Arabın İntikamı

Ayşen İnci

Yasemin kapıdan çıkmadan önce beni burnumun ucundan öptü:

“Benim yakışıklı Othello’m, bir hafta sonra buradayım, merak etme olur mu? Saliha Ablan bakacak sana, tamam mı oğlum?”

Saliha Abla altın dişlerini göstererek sırıttı:  

“Merak etme Yasemin Hanım, ben ona evladım gibi bakarım, gözün arkada kalmasın.”                                                                                                  

Yasemin’le ilk kez ayrılıyorduk. Oyuncuydu Yasemin. Bir ay önce beni Cihangir Parkında titreşirken bulmuş, yağmurda ıslanan pis tüylerime aldırmadan kucaklayıp evine götürmüştü ve bana bu tuhaf ismi koymuştu: “Othello”. Benim ismimi bir türlü beceremeyen kapıcı İsmail:

“Abla, senin bu otel mi motel mi, her neyse bu kara kedi” diye başlar, sonra da yaptığı benzetmeyi çok zekice ve esprili bularak aptal aptal gülerdi. Zamanla, hiç beğenmediğim ismimi Yasemin’in o sıcak, güzel sesiyle duya duya alışır hatta sever oldum.           

Geldiğimin haftasına Yasemin’e bir televizyon dizisinden teklif geldi. Havalara uçtu Yasemin ve herkese O’na uğur getirdiğimi söyledi. Çok mutlu oldum ve gururlandım doğrusu. Çünkü kara kedilerin uğursuz olduğu inancı vardı insanlar arasında. İşte şimdi dizi çekimi için bir haftalığına Mardin’e gidiyordu. Korna sesini duyar duymaz son bir öpücük kondurdu burnuma ve telaşla aşağı indi.                     

Kapı kapandı, ayak sesleri duyulmaz oldu ve Saliha Ablayla başbaşa kaldık.

Saliha Abla, O’na sorarsanız -balık etinde-, bana soracak olursanız -şişko- bir kadındı. Koca memelerini ve kalçalarını saran elbiseler giyer, tombul el ve ayak parmaklarının küt, yassı tırnaklarına pembe, fosforlu iğrenç ojeler sürerdi. Onbeş günde bir temizliğe, misafir geleceği zaman da yemek yapmaya ve yardıma gelirdi. İş yapmaya ya da Yasemin’e bayıldığından değil, sadece eve doluşan-bilmem ne dizisinde- oynayan oyuncuları yakından görmek ve eşe dosta, sanki onlarla arkadaşmış gibi bahsetmek, hava atmak için.  

“Burak dolmalarıma bayıldı valla, Seren de böreklerimden evine götürdü…”   Güzel yemek yapmak dışında tembel bir kadındı bana soracak olursanız. Ama iş yapmaktan hoşlanmayan Yasemin’e onun yaptığı temizlik, yemekler, şen şakrak halleri yeterli geliyordu.  

Yasemin’in gitmesiyle hiç şaşmayan sıralama başladı: Kahve yapılacak, bir sigara yakıldıktan sonra elde telefon televizyonun karşısına oturulacak, pofidik ayaklar sehpaya uzatılıp en az yarım saatlik bir telefon muhabbetine başlanacak. Hiç aksatmadan uygulanırdı bu sıralama. Kadın programlarına bağlanmaya çalışır, dayak yiyen kadınlarla birlikte ağlar, kocalarına ana avrat söverdi. Sonra kulağı, gözü, aklı hâlâ televizyonda, uyduruk bir toz alır, yalandan yerleri siler ve yanından hiç ayırmadığı minik defterini alarak yine televizyonun karşısına geçerdi. Hiç kaçırmadığı yemek programındaki tarifleri kargacık burgacık yazısıyla not alırdı üşenmeden. Zaten tek üşenmediği konu yemek. Yapmaktan da yemekten de çok hoşlanırdı ve doğruyu söylemek gerekirse çok güzel yemek yapardı.       

Benden hiç hoşlanmazdı. Yasemin’in yanındayken “güzel oğlum”, yalnız kaldığımızda “pis Arap” diye seslenirdi bana. İki yüzlü, tembel pis şişko!      

Yasemin’in gidişinin ikinci günüydü. Saliha Abla o gün erkenden gelmiş, inanılmaz bir sürat ve hamaratlıkla yemek yapıyordu. Hiç telefon etmediğini ve televizyonu açmadığını fark ettim şaşkınlıkla. Bir kaç saat sonra çeşit çeşit yemekler tezgaha sıralandığında kan ter içinde ama mutlulukla, gururla eserlerine baktı ve ardından banyoya koşturdu. 

“Börekler açarım sanaaa, misafir ol gel banaaa…” 

Suyun sesini bile bastırıyordu sesi. Köpek havlamasını bile tercih ederim, n’olur sussun bu kadın!

Banyodan çıkar çıkmaz Yasemin’in tuvalet masasına çöktü, güzelim kremleri kocaman memelerine, tombul bacaklarına sürdükten, orasına burasına güzel kokular sıktıktan sonra, altın dişlerinin pırıltısını daha bir ortaya çıkaran kıpkırmızı bir ruj sürdü ve aynadaki görüntüsüne hayranlıkla uzun uzun baktı. Dolaptan Yasemin’in elbiselerinden birini çıkarıp giydi. Modeli gereği Yasemin’in üzerinde alabildiğine dökümlü duran elbise onun tüm fazlalıklarını daha bir ortaya çıkarmıştı ama aynadaki gözleri beğeniyle parlıyordu.

Masaya güzel bir örtü serdi, yemekleri bir bir yerleştirdi gururla. İki de rakı kadehi koyduktan sonra büfenin üzerindeki rakı şişesini masanın ortasına yerleştirdi.

Yemek kokularını duyunca birden acıkmış olduğumu fark ettim ve yanına yaklaşıp miyavladım. Pis pis baktı yüzüme.

“Lan çekil ayağımdan uğursuz, hiç uğraşamam seninle!”                      

 Tam o sırada telefon çaldı. “İyiyiz Yasemin Hanım….Oğlun da iyi merak etme… Yalnız… Galiba seni özlediğinden olacak, biraz huysuzlaştı yavrucak… Büfedeki rakı şişesini devirip kırdı.”                                                                                                         

Vay pis şişko, nasıl da herşeyi tezgahlamış! Gözlerimi dikip en bet sesimle miyavladım.  Telefonu kapatıp bana döndü: “Belertme lan gözlerini öyle, hadi içeriye!” 

Tam beni içeriye atacakken bu sefer de cep telefonu çaldı. Sanki bambaşka biri, hiç tanımadığım bir sesle konuşmaya başladı: “Tamam canımmm, açıyorum kapıyı, aman dikkatli ol, kimselere görünme!” dedi cilveli bir sesle.Heyecanla otomatiğe bastı, saçlarını düzeltip, memelerini şöyle bir yerleştirdi. Beni unuttu bile! Önce ağır bir koku, sonra bir göbek, sonra iri bir adam girdi  içeriye.                   

Birbirlerine uzun uzun sarıldılar. “Yavrum, bu ne güzellik !” dedi adam onun butlarını elleyerek. Saliha Abla, altın dişlerini parlatarak kıkırdadı.

“Azma lan hemen!” dedi ama sanki azmasını ister gibiydi.

Sana neler hazırladım bir görsen. Boşuna mı uğraştık o kadar?” 

Adam sofrayı görünce keyifle sırıttı. Saliha abla onu baş köşeye oturtup kadehleri doldurdu kırıtarak. 

“Yarasın Hasan’ımmmmmmm!” 

“Yarasın yavrummmmmmmm!”                                                                                  

Adam dolmaları börekleri nefes almadan tıkıyordu ağzına. Saliha abla önce çocuğunu doyuran annelerin sevgi ve şefkatiyle seyretti adamı.             

Kendisi kibarca minik minik lokmalar atıyordu ağzına. Kendince, yemeyip yediriyor. Bir süre sonra adamın tüm ilgisini yemeklere kaptırdığını fark etti.Önündeki rakı bardağını dikip, baygın gözlerle adama yanaştı, adamın dudağının kenarına yapışmış börek kırıntısını yaladı. 

Off, çok iğrençsin şişko Saliha! diye miyavlıyorum ama beni duyan da anlayan da yok. 

“Biraz ara verelim istersen!”dedi çapkınca. Adam iyice şişen göbeğini rahatlatmak için gömleğinin düğmelerini çözdü aceleyle.

“Sen neymişsin meğer yavrum. İyi ki gitti şu karı da birbirimizi yakından tanıma fırsatı bulduk.” 

Yasemin’den “karı” diye bahsetmesinden hiç hoşlanmadım. Ayrıca çok da acıktım. Pis pis miyavlıyorum olanca gücümle. Beni o zaman fark ediyor.

“Nereden çıktı bu uğursuz?” İğrenerek bakıyor bana.

“Aman sorma, Yasemin çok seviyor bu sevimsizi. Yine de buna dua edelim. Ona bakmak durumunda olmasaydım, seninle böyle başbaşa kalamazdık ki! Keşke hep gitse de seninle sık sık buluşabilsek!”

“Doğrusun be yavrum ama bu böyle gözlerini dikip bakmıyor mu tırsıyorum, tüylerim diken diken oluyor valla..Hoşt lan !”

Saliha Abla güldü.“Köpek mi o, hiç hoşt denir mi?” Sonra düşündü. “Sahi kediye ne denir ki, hiç düşünmemiştim bunu.”

Adam Saliha’nın kocaman sarkık memesine elini attı.

“Sen bunlarla yorma güzel kafanı yavrum” dedi boğuk bir sesle. Sallanarak ayağa kalktılar. Adam tam yanımdan geçerken bir tekme savurdu bana. Acıdan bıyıklarımın ucu bile sızladı ama  Saliha benden çıkan viyaklamaya kahkahalarla gülerek adama iyice abandı. Yatak odasına girerek kapıyı yüzüme kapattılar ama ben kapının önünde bekliyorum. İçeriden homurtular, inlemeler, çığlıklar geliyor.

Biz kediler bu işi yapana kadar bağırırız ama insanlar yaparken ortalığı inletiyorlar. Birini bulduktan sonra bu kadar yaygara koparmanın ne alemi var anlamıyorum.

Tekmenin acısını ve duyduğum nefreti hâlâ tüm hücrelerimde hissediyorum. Öfkeyle kuyruğumu yere vurup duruyor, intikam arzusuyla kıvranıyorum ama yapabileceğim bir şey yok şu an. Bir süre sonra;

“Ben bir banyoya kadar gidip geleyim aşkım” dedi Saliha Abla. Hemen içeri koşturup masanın altına saklandım. Saliha Abla memelerini titrete titrete banyoya gitti. Her halinden kendine güven, zafer ve mutluluk duygusu akıyor. Kendini çok güzel, dayanılmaz hissediyor pis şişko.  

 Dönüşte odanın kapısını kapamayı unuttu Saliha Abla. Sessiz adımlarla usul usul yaklaşıp içeriye baktım. Adamın sırtını gördüm önce. Neredeyse benimkiler kadar tüy var sırtında. Kalçasında da kocaman bir leke. Onun üstünde de tüyler var. Sonra Saliha Abla kocaman bacağıyla adamın kalçasını sardı. Gözlerimi pembe ojeli tombul ayaklarından ayırmadan yavaş yavaş ilerledim. Sonra vahşi bir miyavlamayla, tüm hızımla adamın üzerine sıçrayıp, bir patimi Saliha Abla’nın bacağına, diğerini adamın kalçasına saplayarak aşağıya doğru salıverdim kendimi. Kandan incecik bir çizgi oluştu. Sonra da Yasemin’in bile bilmediği gizli yerime koşturdum. Kendimi iyice güvende hissettikten sonra bir süre soluklarımın ve kalp atışlarımın sakinleşmesini bekledim. Ardından da küfürle karışık çığlık seslerini dinleyerek, zafer sarhoşluğu içinde patilerimi yaladım usul usul… Keyifle.  

Othello oyununun “Arabın İntikamı” adıyla oynadığı günleri anarak. 

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku