“Abla, Ben O Zaman Orospu Mu Oluyorum?”

Pınar Çekirge
2,9K Okunma

Her şeye buğulu bir pencere camının ardından bakıyorduk. Işıklar yanınca görüntüler netleşmeye başladı giderek.Tuzlu bir rüzgar esiyordu dışarıda. Ağustos sıcağında ürpermek nasıl bir şeydi böyle?

Çok uzaktan, bir ömür kadar uzaktan gelmişlerdi. Onlarla tanışma zamanıydı şimdi. Konuşma, anlatma, yüzleşme zamanıydı.

Pervane, İpsiz Hacer, Sarı Yosma, Çatlak Gül, Zilli Bahar ile Mavi Müzikhol’ün  salonunda yazık edilmiş hayatların izini sürdük…

“Biz hayatta kaybetmeyi ilkokulda kalemlerimizi kaybetmekle başladık gülüm.” 

Ölü yıldızlar gibi parlayan hatıralar arasında gezindik tek tek. Gece ışıklarının içinde yürüdük aldırışsız. Repliklerin, kağıt kesiği acıların kapanına düştük. Hikayet-ül Gülbahar’a tanıklık ettik, anlayacağınız.

“Karakteri dansöz olana, her yer pavyon be!”

Oz Diyarı’nın Dorothy’sinden farkımızı sorarsanız, kaldığı yerden devam eden kabusların, söze dökülememiş fiziksel ve duygusal ezimlerin nasıl bir biley taşına dönüştüğünü anladık, diyebilirim. Bir alev şerraresiydi tenimizi yakan… Yaşadıkları her şey cam kırıkları gibi paramparçaydı.

“Müzikhole girer girmez kendine ait her şeyi dışarıda bırakacaksın. Seni sen yapan hiçbir şey kalmayacak. Aslında güzel bir şey düşününce, geçmişin geleceğin hiçbir şey yok! Sadece müzikhol, müzik ve masalar… Sonra askıdan başka bir kadını alıp sessizce üzerine geçireceksin. Sabaha kadar da o kadının bedeni senin bedenin olacak. Onunla raks edeceksin. Yalan söyleyeceksin. Güldüreceksin. Ağlatacaksın. Öldüreceksin. Paydos verilince o kadını portmantoya geri bırakacaksın. Unutma pavyondan mal kaçırılmaz. Ertesi gün yine kendini öldürecek, yine askıda kadını üzerine giyeceksin. Sonra yine…” 

Hüznün zemberekleri usulca boşalıp, çarkı çoktan çevirmeye başlamıştı bile.

“Bak zilleri sallıyorum. Memeleri de sallıyorum. Hah, en güzel yeri geldi. Burada mutlaka birini seç. Tek bir kişiyi. Gözlerinin içine gözlerini daya. Çevir kalçayı. O’nu inandır, alttan kıçını sadece onun gördüğünü düşünsün. Çevir.  Bak, bak ibne nasıl da keyiflendi. Bu gıy gıy orkestrasının müziği yavaşça biterken sandalyeyi çek otur.” 

Gül için de, Bahar için de yaşamak yaralanmak ve yaralamaktı aslında. Çok değil birkaç seneye helaya intikal edeceklerdi her kart konsomatrist gibi.

Ne derdi Asiye:

“Taze idik bakarlardı. Beşi birlik takarlardı. Nerede olsak ararlardı. Böyle ettiler sonumuzu…Geçti mi bir kez yaşın, böyle olur orospu sonu…” (*)

Hem kimseden bir şey saklamıyordu ki Gül. Yüreği yakasında dolaşıyordu oldum olası. Cesurdu. Dünyaya meydan okuyordu.

“Kızım bilmiyor mu, anasının gece vakti gidip, sabah nereden geldiğini?” 

“Mavi Müzikhol”ü Elçin Gürler yazmış, Muharrem Uğurlu yönetmiş koreografisini Serap Üsküplü, afiş tasarımını Selcan Terek, ışık tasarımını İlker Tolgay üstlenmiş ve Gülşah Yavuz, İpek Yorulmaz klişe değil karakter, düş değil gerçek olanı ortaya koymuşlar. Tiyatromuza yeni duyarlıklar armağan etmişler. Daha ne olsun?

Oyun sonrası Elçin Gürler‘e “Mavi Müzikal”in yazım ve sahneye taşınma sürecini sordum:

“Mavi Müzikhol’ü yazma hikayem ‘Gabo İllias’ın da  öncesine dayanıyor aslında. Kadın bedeninin sömürülmesi üzerine bir başka metin çalışmıştım. O dönem dünyada ve Türkiye’de kadın istismarı dikkatimi çeken bir mesele oldu. Tiyatro yazınımızda bunla ilgili çok fazla metin var, biliyorsunuz. Ancak bu sorun her geçen gün boyut atlıyor, değişiyor ve ne yazık ki, iyi bir noktaya gitmiyor. Çünkü hayat kavgası, ekmek parası meselesi artık daha sert ve daha da can yakıcı. Özellikle artık dillere pelesenk olan ‘Mahsülünü satıp, Ankara pavyonlarında kazancını konsomatrislere harcayan’, çiftçi personası hepimizin gülerek anlattığı içeriğinde büyük ironi barındıran bir hikaye. Kandıran ve kandırılan aslında sistemin gerçek tetikleyicileri değil figüranları. Yine pavyonu ve eğlence kültürünü araştırdığımda bunun Yeşilçam’da, 80 dönemi sonrasında kadın bedeninin sömürülmesi ile başka bir boyut atladığını gördüm. Günümüzde sosyal medya kullanımı ile aslında bu istismar ne yazık ki çok farklı biçimlerde devam ediyor. Ben aslında meseleye kadın veya erkek üzerinden bakmak yerine, bir insanın varoluş mücadelesi olarak bakmaya çalıştım. Burası bir pavyon da olabilir, bir kuaför salonu da. Ama yine sömüren, sömürülen çerçevesinde işliyor. Çünkü günümüzün sert dünyası böyle. Ne zaman ki, ipleri elimize alırız o zaman o dünyanın kuralları da değişir, ister istemez. Düşünme sürecimin hayli uzun, yazma sürecimin belki de bu nedenle kısa olduğunu söyleyebilirim. 

‘Mavi Müzikhol’ her şeye rağmen kendi gökyüzünü getirenlerin hikayesi. Metin prova döneminde çok uyumlu çalıştığım yönetmenimiz Muharrem Uğurlu’nun adeta bir dramaturg gibi yaklaşıp ek sahneler istemesi, bunları sahnede oyunculara gerçek bir şekilde giydirmesi ve meseleyi dejenere etmeden ayakta kalan kadın hikayesi ile bağdaştırarak yönetmesi ile sahnelendi. Bu benim açımdan çok büyük bir şans oldu gerçekten. Prömiyer sonrası hala ekip olarak tartıştığımız yerler olması da, yazılan metni yaşıyor hale getiriyor. Dinamik kılıyor ister istemez. Günümüzde tiyatro metinlerinin yaşayan eserler olduğunu düşünüyorum. Dönüşmeli, değişmeli ve üzerine her seferinde başka anlamlar katmalı. 

Keza ilk başta kadın istismarı üzerine yazdığım metin ‘Mavi Müzikhol’ün sahnelenme sürecinde bile başka bir boyut atladı. Bu oyun için yönetmenimizin istediği, benim ilk kez denediğim, Arabesk şarkı sözleri denemem de oldu, bakarsınız bu metinde ilerleyen zamanlar da yer alır ya da başka bir oyunda kullanılır. 

O yüzden yazım yolculuğum olarak ‘Mavi Müzikhol’ sürecinin bana çok şey kattığını söyleyebilirim. Endless Art Sahne Taksim’in ilk oyunu olarak sahneleniyor. Ve gerçekten hayal ettiğim ötesinde bu sahneye bu oyun çok yakıştı. Bu hayalin mimarı yönetmenimiz  Muharrem Uğurlu’ya, karakterlere hayat veren oyuncularımız Gülşah Yavuz’a, İpek Yorulmaz’a  ve oyunu sahiplenen sahne direktörümüz Metecan Enderer’e, projeye ruhunu veren İdari Koordinatör Başak İlhan’a, yönetmen yardımcılarımız Serap Üsküplü ve Pelin Koçak’a, reji asistanımız Öznur Ay Bolat’a, ışık tasarımcımız İlker Togay’a ve yazılı metni sahnede canlı, kanlı hale getiren herkese çok teşekkür ederim.”

Gülşah Yavuz ve İpek Yorulmaz‘a  da “Bu eserin çok önemli iki oyun karakterini nasıl böylesine sahici, inandırıcı bir biçimde yorumladınız.Bu başarının sırrı neydi? Doğru karakter analizi, oyunculuk tekniği, yetenek?” diye sordum.

Gülşah Yavuz  Gülbahar’ın çocuksuluğuna, samimiyetine, şefkatine, cesaretine, gücüne hayranım. Kendisini korumak ve yaşama uyum sağlamak için çizmek zorunda kaldığı o agresif jargonu ve beden formunu kabul etmekte oyuncu kişisi olarak, biraz zorlandım. Kendime onunla dansa izin vermeye başladığımda karakterle sarılmaya başladık. Ben ne kadar kıvırdıysam Gül o kadar gülümsedi. ‘İşte böyle kızım’ dedi. Tıpkı Bahar’a dans etmeyi öğretirken dediği gibi… Gül’ün içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre bana ne kadar uzaksa ona da o kadar uzaktı. Fakat ikimiz de bunu kabul edip Gül olmayı başaracaktık…

İpek YorulmazYazarımızın kurduğu dünyanın yaşamsallığını, yönetmenimizin çizdiği zeminde gerçekleştirmek, bir ay gibi bir sürede, bizim için adeta zorlu bir meydan okuma gibiydi. Sahne partnerim Gülşah’la birbirimizin yeteneğine, gözüne, duygusuna, enerjisine çok güvendik ve inandık. Her metin başlangıçta oyuncunun önünde çözülmeyi bekleyen düğümler yumağı gibi bekler. Biz bu yumağın dedektifi olduk. Biz sorular sordukça karakterlerin kendine bile itiraf etmekte zorlanacağı duygular ve korkular bulup çıkarttık. Sahne partnerimizin gözüne bakarak bunları hissetmeyi başardığımızda ve birlikte bunu akışta hissedebildiğimizde düğümler bir bir çözüldü. Bize de  yazarımızın kurduğu dünyayı, yönetmenimizin kurallarıyla, ekibimizin gerçek kıldığı oyun alanında oyun oynamak düştü. Partnerim Gülşah’la içimizdeki çocukların birlikte oyun oynamayı bu denli sevmesine müteşekkirim. 

“Mavi Müzikhol” yaklaşmakta olan 2023- 2024 tiyatro sezonunun, oyunculuk performansı, rejisi ve mekan kullanımıyla, hiç kuşkusuz ses getirecek, tartışılacak oyunlarından biri.

Nankörlük Mezarlığı’nda unutulan, vaktiyle gözlere, gönüllere yıldız tozları serpmiş nice Asiye, Bahar, Gül vardı… Yazık edilmiş ne çok hayatlar.Hayal kırıklıkları.

“Ertesi gün yine kendini öldürecek, yine askıda duran kadını üzerine giyeceksin. Sonra yine…”

PINAR ÇEKİRGE

 

(*) Öngören Vasıf,’ Asiye Nasıl Kurtulur?”

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku