Pınar Çekirge
Dimitri Psathas’ın yazdığı, Panayot Abacı’nın dilimize kazandırdığı “Yalancı Aranıyor”, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın, 2016-2017 sezon yapımlarından biri.
Murat Atak’ın son derece başarılı, dinamik rejisi; Tülay Kale’nin kostüm; Ali Rıza Tekin’in ışık; Berna Kafkas’ın mekan tasarımı; Şafak Özen’in dramaturgluğunu üstlendiği ” Yalancı Aranıyor”un hemen her sahnesini, vurucu kılan reji, oyunculuklar ve teknik ekip, oyunun belirleyici plastiğini özenli bir ustalıkla ortaya koyuyor. Zaten, daha ilk antre, ilk replikle izleyici kusursuz bir takım oyunculuğuyla karşılaşıyor. Teofilos, Kula, Ceni, Pipiça, Vrasidas, Piça Kiça, Agis, Panayl. Tüm karakterler o denli sahici, sıcak ve samimi ki. Nasıl desem, aralarında tutarlı, eğlenceli, aksamasız, tam dem-i kıvamında bir tenis maçı oynanıyor sanki, oyun boyunca. Her şeyden önce, diyalog, mizansen, kostüm ve çok doğru ruh çözümlemeleriyle karakterlerin psikolojik yapıları tam olarak sahneye taşınmış. Oyuncular, adeta oynamıyor yaşar kıldıkları kimlikle özdeşleşiyorlar.
Hiç kuşkusuz, Dimitri Psathas hayli güncel bir konuyu işlemiş eserinde. Sağlam dramaturjisi, hızlı sahne trafiği, kurgudaki espri gücü, son derece başarılı reji ve oyunculuklarla da birleşince, politika ve yalan ilişkilerini ele alan harika bir vodvil çıkmış ortaya… Her yönüyle, eğlenceli, düşündürücü, düzeyli bir kara mizah aslında izlediğimiz. Bir tür tanıklık ve suç ortaklığı belki de.
Sahicilik ve içtenlikten bahsetmiştim yukarıda. Murat Atak’ın yorumu ile seyirci aynı çizgide kolayca buluşuyor, bana göre. Çevremizdeki, tanıdık, bildik bütün Todoros, Kula, Piça Kiça, Ceni’leri düşünüyoruz ister istemez bir an… Ya da onlardan hangisine daha çok benzediğimizi, kan bağımızı araştırmaya çalışıyoruz, garip bir iç tedirginliğiyle.
Güzel bir rastlantı sonucu, “Yalancı Aranıyor”un hemen ardından, yine Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı olan, ” Aslan Asker Şvayk “ı izleme fırsatım oldu geçtiğimiz günlerde. Her iki oyunda da ayrımsadığım ortak özellikler; özenli, duru, akıcı, gerçekçi, gereksiz aşırılıklar, saçmalıklar, bağırış çağırış içermeyen son derece doğal, kılı kırk yaran bir sahne dili ve bedenlerini, soluklarını, seslerini başarıyla kullanan (böylesine neredeyse hasret kaldığımız) oyuncuların varlığıydı. Her iki yapım da yetkin bir tiyatro şöleniydi benim için.
Bir yalan… Küçücük bir yalan.
Volos’lu Geveze Todoros. Yalancı Todori, yalanın tanrısal bir armağan olduğuna inanıyordu. Yalan bir yetenekti onun gözünde. En büyük yazarlarsa, en büyük yalancılardı aslında. Öyle ya, romanlar madem hayal ürünüydü. Hayallerini kağıda dökenlere ‘yazar’, söyleyenlere de ‘yalancı’ deniliyordu. Todoros, bu savını güçlendirmek için kendini şöyle savunuyordu zaten:“Size örnek vereyim. Homeros’un Truva Savaşı gerçek mi? Gerçek olsa bile Homeros onu nasıl görecekti? Adam kör yahuuu ! “
Politikacı Teofilos Ferekis’in gerçek bir ‘yalan koçu’na ihtiyacı vardı. Organize edilmiş ya da edilememiş yalanlar yumağı her an büyüyor, büyüyordu.Önemli olan durumu anlık da olsa kurtarmak, birilerini sürekli kandırıp oyalamak ve çıkarları uğruna onları sürekli kullanmaktı nasılsa.Kimileri masalları, yalanları seviyordu oldum olası. Yalan söylendikçe düşülen gülünç durumlar çok da umursanmıyordu..bir sonraya sarkan, bir sonrayı altüst eden yalanlar. Buhurdan olup tüten, yakıp, kavuran. Herkesin bildiği ama hep susup yutkunduğu, zaman zaman büyüsüne kapıldığı yalanlar.
Dediğim gibi, Vrasidas, Teofilos, Todoros, Papatias pek yabancı gelmedi bana. Oyundaki diğer karakterler de. Teofilos, Kula ile örneğin çok aşinaydım.Göz ve söz tanışıklığım vardı yıllardır.Şimdi onlarla aynı mekandaydım.Müthiş bir yüzleşme anıydı bu.Her kahkaham içimdeki acıya dokunuyor, beni, neredeyse herkeslerden sakındığım, kaba, saba güdülerimi fark etmeye zorluyordu adeta.
Oyun boyunca yarattıkları gerçeklik duygusu, etkin sahne üstü eylemleri, canlandırdıkları karakterleri içselleştirme başarıları, enerjik, mükemmel performansları, sade, abartısız, disiplinli oyunculukları, zamanlama, yansıtma, illüzyon oluşturma, mimik kullanımlarıyla her açıdan ‘varsıl oyunculuk’ örneği sergileyen; Zafer Ergül, Yalçın Özen, Savran Perk, Umut Bazlama, Ezgi Coşkun, Bilge Cezayirli, Ercan Can Serim, Özgür Onan, Emir İzci, Serkan Sezgin, Çiğdem Altuğ, Berkay Gökçek’i yürekten kutluyorum.
2016-2017 Tiyatro Sezonu’nun bu son günlerinde, mutlaka izlenmesi gereken oyunlar arasında “Yalancı Aranıyor”. Güldürürken, ciddi ciddi düşündüren, belleğe işleyen, izleyici de tortusu kalacak, gerçek anlamda tiyatro lezzetiyle kotarılmış, son derece başarılı bir yapım. Geç kalmayın, derim. Neredeyse son zil de çalmak üzere. Ama sadece bir düşünün; yalanlarla, söylediğiniz, size söylenen bütün o yalanlarla yüzleşmeye hazırsınız, değil mi? Yoksa, aman ha!