Sanat Meclisi tarafından hazırlanan “Aralık 2024 Sanatta Hak İhlalleri Raporu”nu okurlarımızla paylaşıyoruz:
Yılın son ayında da sanat alanı yasak ve baskılardan yakasını kurtaramadı. İşte Aralık 2024 de sanat alanına yapılanlar:
- Madenciler Günü dolayısıyla Eskişehir Halk Sahnesi tarafından Soma’da sahnelenecek olan “Değil” isimli oyun yasaklandı. Daha önce İstanbul, Ankara, İzmir ve Eskişehir’de defalarca sergilenen tek perdelik oyun, bir maden kazasının ardından oğlu madenin içinde kalmış bir babanın, maden ve hastane önünde yaşadıklarını konu alıyor. Oyunun Soma, Karadon, Ermenek ve Kozlu’da yaşanmış olan maden facialarının raporlarından yararlanılarak yazıldığını belirten Tiyatrocu Latif Tiftikçi, “Ülkemizde iş ve maden kazaları neredeyse her gün ve gündemden hiç düşmeyecek şekilde yaşanıyor. Açık bir iş cinayetleri, maden katliamları ülkesi durumundayız. Oyunumuz da bu gerçeklerden yola çıkarak oluştu. Oyunumuzun 301 madencinin yaşamını yitirdiği, ülkemiz tarihinin en büyük maden faciasının yaşandığı Soma’da engellenmesi kabul edilemez. Bu engelleme, sanatsal ifade özgürlüğüne karşı bir karardır. Eskişehir Halk Sahnesi olarak, tiyatronun doğuşundan itibaren temel işlevinin, gerçekleri sahneye aktarmak olduğu kadar, bu gerçekleri değiştirebilecek dinamikleri göstermek düşüncesinden yola çıkarak oyunlarımızı oynamaya devam edeceğiz” ifadelerinde bulundu.
- 8. Diyarbakır Kitap Fuarı’nda iki kitap hakkında toplatma kararı çıkarıldı. Aram Yayınevi’nin standında bulunan Nelson Mandela’nın hayatını konu aldığı otobiyografi kitabı “Özgürlüğe Giden Uzun Yol” ile Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’ndeki işkencelere karşı ölüm orucunda yaşamını yitiren Mehmet Hayri Durmuş’un mektuplarından derlendiği kitaplara el konuldu. Polisler, her iki kitap hakkında toplatma kararı olduğunu kaydetti. Ayrıca, Aram Yayınevi standında yer alan Mahmut Aba’ya ait “Dildarê Serkeftinê” adlı kitap hakkında toplatma kararı çıkarılmıştı. Aram Yayınevi yetkilileri, polise tepki gösterdi. Stant çalışanı Newal Bulut, “Tek bir kitabımız kalana kadar da fuara katılacağız. Gasp edilen kitaplarımız yerine de ‘Gasp edilen kitaplar’ yazısı asacağız” dedi. Amed Kitap Fuar’nda “Êfrin Direniş Günlüğü” kitabına el koyma kararı sonrası gözaltına alınan Delil Zengeralp ise ifade sonrası serbest bırakıldı. Polisler, Pirtûkakurdî standında yer alan Mekiye Derya Deniz’in “Kadın olmak” kitabına da el koydu. Kitaba el koyma gerekçesi gösterilmedi. Kürt Yayıncılar Birliği, Amed 8’nci Kitap Fuarı’nda polislerin kitaplara el koymasını protesto ederek, ‘Saldırılara Kürtçeye tahammülsüzlüğü gösteriyor’ dedi. Aram Yayınevi sahibi ve Kürt Yayıncılar Birliği Başkanı Hakkı Boltan, el konulan kitaplar hakkında herhangi bir yasak kararının yayınevine ulaşmadığını aktardı. Boltan, “Bu saldırıları kınıyoruz ve kabul etmiyoruz. Nelson Mandela’nın barışı anlatan kitabı nasıl suç olabilir” diye sordu.
- AKÜN sahnesinde, Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü yapımı olan, Akif Yeşilkaya’nın da rejisörlüğünü üstlendiği “12 Öfkeli” adlı tiyatro oyununda gösterim saatinin üzerinden iki dakika geçmesi ardından Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürü Esat Tanrıverdi’nin sahneye çıkarak, oyunun teknik sebeplerden ötürü geç başlayacağını seyirciye duyurdu. O akşam orada olan bir izleyici, Tanrıverdi’nin ardından, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı sahneye çıkıp “Teknik arıza devam ediyor. Teknik arıza sebebiyle gecikme olacak, sizleri bekleteceğim üzgünüm” dediğini aktardı. Seyircilerin “Bakan mı bekliyoruz” itirazlarına karşı Karadağlı’nın yeniden açıklama yaptığını anlatan izleyici, “Karadağlı bunun üzerine Bakan’ın geleceğini, Bakan gelse dahi onun da arıza sebebiyle bekleyeceğini söyledi” dedi. Bunun üzerine seyircilerin, “İnandık, başlayın, neyi bekliyoruz, yuh” itirazları ile durumu protesto ettiğini anlattı. Oyunun 15 dakika gecikmeli başladığını anlatan izleyici, “Oyunun başlaması hemen akabinde Bakan Yılmaz Tunç içeri girerek, kendisine ayrılan protokoldeki yerine oturdu. Oyun öncesinde telefonların kapatılması ve çekim yapılmaması yönünde anonslarına rağmen Anadolu Ajansı kameraları tarafından fotoğraf ve çekimler yapıldı. Muhsin Ertuğrul’un bir sözü vardır; ‘Haliç Vapuru bile geç kalanı beklemez. Bir piyesin provasının Haliç Vapuru kadar haysiyeti yok mu?’ der. Düşünün bu bir prova değil, oyundu” diyerek konuştu.
- Birçok kentte yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan aydınlardan biri de Şair-Yazar Hicri Özgören oldu. Bir şairin gözaltına alınmasının kültür sanat ortamına da verilmiş bir gözdağı olduğuna dikkat çeken Murat Özyaşar, “50 yıldır şiirde ikamet eden; rengini aşktan alan, suç duyurusunu bile şiirle yapan, bedeli ödenecekse bunu da şiirle yapan 74 yaşındaki şair Hicri İzgören’in gözaltına alınması kaygı verici bir durum” dedi. Operasyonların antidemoktratik uygulamanın bir parçası olduğunu belirten Namık Kuyumcu ise “Türkiye’yi yine bir kayyımlar cehennemine çevirme çabaları, bu antidemokratik uygulamalar saldırıların bir amacı olduğuna işaret ediyor” ifadelerini kullandı. Kuyumcu, “Hem barış, özgürlük, demokrasiden söz edip hem de aydınları, demokratları, devrimcileri gözaltına almak başka türlü açıklanamaz. Yargının hiçbir güvenilecek tarafı olmadığı için kimin ne zaman ve nasıl bırakılacağını bilemiyoruz, hepimiz sürecin takipçisiyiz, sonuna kadar da takipçisi olacağız” dedi. Vecdi Erbay ise “Memlekette silahlar susacak ve güzel şeyler olacak derken gazeteciler ve Şair Hicri İzgören gözaltına alındı. Gazetecilerin, yazarların, karikatüristlerin gözaltına alınması, demokratik bir ülkede mümkün değildir. Türkiye’de bu ortam, sıklıkla şafak operasyonlarıyla darbeleniyor. Buna alışmamak, buna her defasında tepki göstermek, esasında demokrasiye sahip çıkmaktır. Doğan Güzel, çizdiği karikatürlerle yıllarca ülke gerçekliğini gülümseyerek gösterdi bize. Ahmet Sümbül yılların gazetecisidir ve önemli haberlere imza attı. Gözaltına alınmaları sadece bireysel bir mağduriyet değildir. Aynı zamanda toplumun baskı altında tutulması, haber alma hakkının, ifade özgürlüğünün engellenmesi ve tehdit edilmesi anlamına da geliyor” dedi. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) açıklamasında ise, “Tüm yaşamını edebiyat ve sanata adamış, yalnızca okumak ve yazmakla meşgul olan Sendikamız üyesi, Şair Hicri Özgören’in gözaltına alınması, derin bir endişe ile karşılıyoruz. Sanatçıların özgürce üretim yapabildiği bir ortamın demokratik bir toplumun vazgeçilmez unsurudur. Hicri Özgören’in sağlık koşullarının göz önünde bulundurularak gereken hassasiyetin gösterilmesini talep ediyoruz. Bu sürecin sonuna kadar takipçisi olacağız” denildi.
- Nâzım Hikmet’in ‘Kuvayi Milliye Destanı’ adlı şiirini çizgi roman formatında anlatan Nuri Kurtcebe’nin eseri, halk kütüphanelerinden yasaklandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, eserde “cinsel içerikli tasvirler” bulunduğu gerekçesiyle bu kararı aldığını açıkladı. Bakanlık, eserin her yaştan vatandaşın erişebileceği kütüphanelerde bulunmasının uygun olmadığına karar verdi. Karikatürist Nuri Kurtcebe yasaklama kararına tepki gösterdi. “Halk kütüphanesine gidip raflardan Kuvayi Milliye’yi çekip bunu bu çocuklar görmesin diyen kim? Yoksa öyle biri yok mu? O bir AKP’li mi? Bu işin içerisindeki rahatsızlık, Kurtuluş Savaşı’na karşıdır diye düşünüyorum. Bugün Türkiye’yi idare edenler ne yazık ki içindeki Atatürk hazımsızlığıyla hareket ediyorlar. Ben o Kültür Bakanlığı’nda açıklama yapan kişiye soruyorum, Kuvayi Milliye’yi açıp sayfa sayfa okudunuz mu? Kuvayi Milliye’de Arhavili İsmail’in hikâyesi vardır. Nâzım der ki ‘O eller ekmeği, küreklerin sapını, dümenin yekesini/ ve Kemeraltı’nda Fotika’nın memesini/ aynı emniyetle tutarlar’ Ben de oraya bir Fotika çizdim. Bunda rahatsız olacak ne var? Bu ne namus bekçiliğidir! Biz onlardan mı öğreneceğiz namus bekçiliğini” diyen Kurtcebe, “Ensar Vakfı’nda oğlan çocukları istismara maruz bırakılırken namus bekçiliği yapmıyorlar da bana mı yapıyorlar? Kitaba mı namus bekçiliği yapıyorlar? 6 yaşındaki kız çocuklarına gelinlik giydirenlere namus bekçiliği yapmıyorlar da Nuri Kurtcebe’ye, Nâzım Hikmet’e mi yapıyorlar?” diyerek, hedefin aslında Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı’nın simgesi Kuvayi Milliye olduğunu vurguladı. Kurtcebe, “İfade özgürlüğünün kısıtlanması konusuna ben alışığım. Bu karar, insan haklarına, düşünce özgürlüğüne, sanata ve kültüre vurulmuş çok büyük bir darbedir” dedi.
- Sosyal medya paylaşımlarından bir ceza da şair Muzaffer Gezer’e çıktı. Muzaffer Gezer 2015 ve 2017 yıllarındaki sosyal medya paylaşımlarında Cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı duruşmada 23 ay 10 gün hapis cezası verildi. Gezer gelişen hukuki süreci şöyle anlattı: “2018 yılında sosyal medyada paylaştığım bazı şiirlerim ve yazılarımdan dolayı terör örgütü üyeliği ve propagandası yapmak suçlamasıyla hakkımda dava açıldı (şiirlerimle örgütün hapishanedeki üyelerine motivasyon sağlıyormuşum). Bu dava içinden bazı paylaşımlar daha sonraki tarihlerde Süleyman Soylu’ya ve cumhurbaşkanına hakaret davalarına dönüştü. Terör örgütü üyeliği suçlamasından vazgeçilip sadece propagandadan yargılandığım davadan beraat ettim. Süleyman Soylu’ya hakaret ettiğim iddiasıyla açılan davada ceza aldım. Onun hukuki süreci devam ediyor. 2015 yılında ‘Hırsız Katil Erdoğan’ sloganı atan bazı kişilere bir mahkeme ifade özgürlüğü sayıp beraat verirken bir başka mahkemenin hakaret sayarak ceza vermesini eleştirerek, ‘Şimdi mesela Hırsız Katil Erdoğan diye bağırsam cezası var mı’ şeklinde olan paylaşımım Cumhurbaşkanına hakaret sayılmış. Bu tür davalarda zaman aşımı 8 yıl ile sınırlıyken 9. yılda dava açılıyor ve ceza veriliyor. Bir diğer paylaşım da 2017 yılında AKP’ye yakın bir sosyal medya hesabının paylaştığı ‘15 Temmuz Bayramı’ başlıklı bir videoyu paylaşarak, darbeci çetenin ve uzantılarının Adalet, İçişleri gibi kurumlarda halihazırda aktif olduğuna olan inancımla, ‘Bu videodaki Fetöcü şerefsizlere şerefsiz dediğim için şerefsizin biri dava açar mı’ şeklinde yaptığım paylaşım da cumhurbaşkanına hakaret sayılmış. (Burada bir parantez açmak zorundayım. Fetöcü şerefsizler sözüm yıllarca devletin bütün kurumlarında türlü kumpaslarla halka ve devrimcilere terör estiren, işbirlikçilik sayesinde servetler edinen, 15 Temmuz’un planlayıcısı, uygulayıcısı kişiler içindir. Samimi Müslümanlara, 15 Temmuz bahane edilerek işten atılan, sürgünde yaşamak zorunda bırakılan, hapishanede işkence gören insanlara karşı saygısız bir ifade kullanmam, kullanamam). Dosyada aleyhimde kullanılan CD’nin dosyada bulunamamasını, olmayan bir CD üzerinden savcının mütalaa vermesini yine olmayan bir CD üzerinden hâkimin ceza vermesini, mahkeme günü Erdoğan’ın avukatı mahkemeye katılsın diye 1 saatten fazla bekletilmemizi geçiyorum. Soru şu; Erdoğan Fetöcü müdür? Videodaki ‘Fetöcü şerefsizler’ sözünün Erdoğan’a hakaret sayılması için Erdoğan’ın Fetöcü olması gerekir. Yok eğer Erdoğan Fetöcü değilse zaten ortada bir hakaret yoktur! ‘Fetöcü şerefsizler’ sözüm bu dosyayı hazırlayan polisleri neden rahatsız etmiştir? Savcı hangi akılla dava açmıştır? Hakim hangi mantıkla ceza vermiştir? Mahkemede de söylediğim gibi Fetöcü şerefsizler sözümün Erdoğan’a hakaret olarak algılanıp ceza verilmesi Erdoğan’ın Fetöcü olduğunun mahkeme tarafından onaylanmış olacağı anlamına gelir.” Gezer’in yargılaması 2025 yılına ertelendi.
- Halk Müziği Sanatçısı Pınar Aydınlar hakkında Yenikapı Etkinlik Alanı’nda düzenlenen “Tunceli Kültür Buluşmaları” programında Seyit Rıza’nın posterini taşıdığı gerekçesiyle “suçu ve suçluyu övme” iddiasıyla resen soruşturma başlatıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Aydın gözaltına alındı. Aydınlar’ın avukatı Bişar Abdi Alınak, “Söz konusu soruşturmayı bir ceza muhakemesi prosedürü olarak değil, görevini siyasi kinine araç eden bir savcının işgüzarlığından ibaret görüyor; milyonlarca insanın kıymet verdiği bir değeri anmanın ceza tehdidiyle yasaklanmasının beyhude bir çaba olduğunu vurguluyoruz. Hukukun gereğinin yerine getirilerek müvekkil hakkında yürütülen soruşturmanın sonlandırılması beklentimizi kamuoyuyla paylaşır, yargının siyasetin uzantısı olmaktan kurtulduğu günleri görme umuduyla saygılarımızı sunarız” dedi. “Suçu ve suçluyu övme” soruşturması kapsamında gözaltına alınan Pınar Aydınlar, savcılık ifadesinin ardından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Sanatçı Aydınlar program kapsamında konser vermiş, konser sonrası iktidara yakın bazı medya kuruluşları tarafından hedef gösterilmişti.
- Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2022’de başlattığı bir soruşturma kapsamında 24 Eylül’de Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER), Payîz Pirtûk ile Anka Dil ve Sanat Eğitim Kooperatifi ile çok sayıda eve baskın düzenledi. Baskınlarda, haklarında “toplatma” kararı bulunmayan çok sayıda kitap, dergi ve gazeteye el konuldu. Diyarbakır 4’üncü ve 3’üncü Sulh Ceza Hakimlikleri, el konulan kitap, dergi ve gazete sayıları hakkında toplatma kararı çıkardı. Toplatma kararları, “3713 saylı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7/2 maddesi ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 25/2 hükümlerine” dayandırıldı.
- Bartın Belediyesi’nin CHP’li Belediye Başkanı Sanat Yönetmeni Zafer Gecegörür’ün görevine usulsuz bir gerekçe ile son verdi. Şehir Tiyatrosu’nun atölyeleri de çalışmalara kapatıldı. Drama Eğitmeni Ezgi Gecegörür de savunması alınmaksızın iş akdi fesh edildi.
- Patnos Belediyesi’nin Kültür Sanat Merkezi’nde oynanmak istenen “Qral û Travis” (Kral ve Travis) adlı Kürtçe oyun, kaymakamlık gerekçe bildirmeden engelledi. DEM Parti Ağrı Milletvekili Heval Bozdağ, konuya ilişkin 23 Ocak 2023’te İçişleri Bakanlığı tarafından yanıtlaması istemiyle Meclis Başkanlığına soru önergesi verdi. Aradan yaklaşık 11 ay geçtikten sonra İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya imzasıyla önergeye yanıt verildi: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile İl Özel İdaresi Kanunu’na işaret ederek, kaymakamlığın “suç işlemenin önüne geçmek” ve “kamu düzenini, güvenliğini ve sağlığını” korumak için oyunu yasaklandığına belirtti. Patnos ve Antep’te iptal edilip gerekçesiz yasaklanan Kürtçe tiyatro oyunu Qral ü Travis, İstanbul’da yasaklandı. Şano Ar, sosyal medyadan yaptığı Kürtçe videolu duyuruda oyunun gerekçesiz yasaklandığına dair şu ifadelere yer verdi: “Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde saat 20.00’da oynanacak oyunumuz öncesi Şişli Kaymakamlığı tarafından saat 17.00 civarı, yasaklandığına dair bir yazı geldi. Ne için yasaklandığına dair bir şey yazılmamış, sadece yasaklandığı belirtilmiş. Kapıları kapatıyorlar, oyuncularımız sahneye çıkmasın diye. Biz de sahnemizdeyiz ve sahnemizi bırakmayacağız. Bu iyi bilinsin ki Kürt sanatı sahipsiz değildir. Dilimizi sahipsiz bırakmıyoruz, biz Kürt sanatçılar olarak Yaşasın Kürtçe tiyatro, yaşasın Kürt dili diyoruz!”
- Hırvatistanlı yazar Miro Gavran’ın kaleme aldığı ve Serkan Budak’ın yönettiği “Karımın Kocası” adlı üç kişilik oyununu sosyal medyadan hedef gösteren HÜDA PAR üyesi bir grup, akşam saatlerinde Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Merkezi önüne gelerek tekbir getirdi. Polis ekipleri tiyatro önünde güvenlik önlemleri alırken kitle burada açıklama yaparak oyunun iptal edilmesini istedi. Oyunun isminden ve konusundan kaynaklı olarak HÜDA PAR tarafından, “Bir kadının iki kocası nasıl olur, bunlar geleneklerimize ve göreneklerimize aykırıdır” sözleriyle hedef gösterildiğini ifade eden bir vatandaş, “Oyun şikayet edildi. Şikayet sonucu Diyarbakır Devlet Tiyatroları genel müdürünün dahi bilgisi olmadan oyunun afişi, ismi, afişteki görseller değişirken, kadın oyuncunun görseli afişe koyuldu ve o kadın oyuncu hedef gösterildi. Yaşanan olaylar sonrası Diyarbakır Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Erkan Aydın’ın istifa ettiği iddia ediliyor. Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğünün, Diyarbakır Valisinin ya da yetkili birinin açıklama yapmaması da endişe verici. HÜDA PAR üyesi bir grubun tepkisi Devlet Tiyatrosu oyununun adını değiştirebiliyor, bundan hiç kimsenin haberi olmuyor. Bunu yapabilenler yarın bir gün hayatımıza da kasteder. İnsanlar gergin ve kaygılı” dedi. Oyunun gösterime gireceğinin duyurulmasının ardından HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığınca sosyal medyadan şu açıklama yapıldı: “İlimizde Devlet Tiyatroları tarafından sergilenmek istenen ‘Karımın Kocası’ adlı ahlak dışı tiyatro oyunu, kasıtlı olarak toplumsal yapımızı ve değerlerimizi hedef almaktadır. Hırvatistanlı bir yazarın kaleme aldığı bu tiyatro, İslami ve ahlaki değerlerimizi alaya almakta ve aşağılamaktadır. Sahabe ve peygamberler şehri olan Diyarbakır’da, İslam’a ve örflerimize aykırı bu tür etkinlikleri düzenleyenler ve destekleyenler art niyet taşımaktadır. Toplumun ahlaki değerlerini hedef alan, bir kadının aynı anda birden fazla erkekle ahlaksızca yaşam sürmesini normalleştirmeye çalışan bu tür projeler, bilinçli şekilde hayata geçirilmektedir. Yetkilileri göreve davet ediyoruz. HÜDA PAR olarak, toplumsal aile yapımızı bozan ve ahlaki değerlerimizi zedeleyen bu tür etkinliklerin her zaman karşısında duracağımızı bir kez daha vurguluyoruz.” Bütün bu gelişmelerin ardından Devlet Tiyatrosu olayı protesto etmek yerine oyunun adını değiştirdi. CHP İstanbul Milletvekili Dr. Gamze Akkuş İlgezdi, 33 yıldır tüm dünyada “Karımın Kocası” ismiyle sergilenen tiyatro oyununun HÜDAPAR’ın tepkisi sonrası Devlet Tiyatroları tarafından isminin “Evlilik Komedisi” olarak değiştirilmesine tepki gösterdi. Konuyu Meclis gündemine taşıyan İlgezdi, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a soru önergesi verdi. Devlet Tiyatrosu yönetimine eleştirilerde bulunan İlgezdi, “Tehdit edilen oyuncuları arayan, soran bir yönetici dahi yok! Kendi oyuncularına sahip çıkamayan bir Devlet Tiyatroları yönetimi ile karşı karşıyayız maalesef. Birileri oyunlar hakkında ‘ahlaksız’ yorumu yaptığı için bu oyunlar yasaklanacaksa, ismi değiştirilecekse, Kültür ve Turizm Bakanlığına ahlak bekçiliği müdürlüğü kurun da tam olsun. Biz her zaman ve her şart altında sanatçılarımızın yanındayız” dedi.
Ülkemizde sanat üzerine yapılan istatistiklerde devamlı açıklanan sonuç kitaba ve tiyatroya ilgi olmadığı yönünde. Genel nüfusa oranla kitap okuyan ve tiyatro izleyen çok az. Ancak baskı ve saldırılara gelince kitaba da tiyatro da yasaklar ve saldırılar çığ gibi. Cumhuriyet’in ilk yüzyılında kitaplar sürekli yasaklandı. Yazarlar uzun yıllar tutsak edildi. Bütün dünyada kitabın ve sahne gösterilerinin yasaklanması çağdışı bir eylem olarak ilan edilmesinin ardından ülkemizde de kısa bir süre yasaklar kalkar gibi olmuştu. Ancak Cumhuriyet’in 101 yılı tam bir yasaklar yılı oldu. Kitaba ve sahne sanat sanatlarına yasak koymak rezilliktir. Bunu da tarihe not düşüyoruz.