Tamamen tepkisiz bir topluma dönüşmeye adım adım yaklaşıyoruz. Günlerimizin bir öncekiyle aynı olmasının yanı sıra, artık olaylara verdiğimiz tepkiler bile aynı olmaya başladı. Ya da veremediğimiz tepkiler. Suskunluğumuz… Tepki vermeye korktuğumuz olaylar günlük rutinimizin bir parçası olarak hayatımızda yerlerini alıyor. Nereye doğru sürükleniyoruz, neden sürükleniyoruz muamma.
Kâtip Bartleby oyunu durup kendimize gelmemiz için bize bir ayna tutuyor. Verdiğimiz kararların, düşüncelerimizin, hayatımızdaki her şeyin –hayatımızın dahi- başkasının isteğine göre şekillendiğini çok net görüyoruz oyun sayesinde. Normalimiz olarak kabul ettiklerimizin aykırı, aykırı olarak kabul ettiklerimizin de normal olduğunu gösteriyor bize Bartleby… Ve yapmamayı tercih etmenin çok da doğal olduğunu…
Cihangir Atölye Sahnesi’nin yeni oyunu Kâtip Bartleby, Muhammet Uzuner’in rejisiyle seyirciyle buluşmaya başladı. Herman Melville’in eşsiz hikâyesini Yusuf Eradam çevirmiş. Oyun o kadar sade bir dille aktarılıyor ki, başlarda basit bir hikâye ile karşılaştığınızı düşünüyorsunuz. Fakat oyun sonunda geçen o cümle durup tekrar –daha detaylı- düşünmeniz için sizi sarsıyor; “Vah Bartleby… Vah insanlık…”
Katip Bartleby’nin başarısını tek bir isime addedemeyiz. Can Seçki, Dorukhan Kenger, Kerem Aktı, Osman Onur Can, Yusuf Kısa oyundaki karakterlerini sahneye taşıma sırasında zorlandıklarını dile getirseler de, biz sahnede ne yaptığını bilen oldukça başarılı bir ekiple karşılaşıyoruz. Onların bu başarısının arkasında oyunu sahneye uyarlayan, ışık tasarımını yapan ve yöneten Muhammet Uzuner’in usta dokunuşlarının olduğu aşikâr. Fakat Kâtip Bartleby’i kahramana çeviren sahne önü ve sahne arkası çalışmalarında yer alan Cihangir Atölye Sahnesi’nin tüm ekibi. Veli Kahraman’ın (Sahne Tasarımı ve Afiş Tasarımı), Nihan Şen’in (Kostüm Tasarımı), Dramaturg Oya Yağcı’nın, Berkay Özideş’in (Müzik), Harun Özkan’ın (Efekt Kumanda) ve Ekin Bora Boran’ın (Işık Kumanda) işlerindeki kusursuzluğu sizlere zamanın nasıl geçtiğini unutturacak.
Katip Bartleby oyununun yönetmeni Muhammet Uzuner ve oyuncularından Yusuf Kısa, Kerem Aktı, Osman Onur Can ve Can Seçki ile konuştuk…
Ayçe Özyiğit: Sizin deyiminizle, “absürt zamanların absürt oyunu olurmuş.” Katip Bartleby hikâyesini tiyatroya uyarlama fikriyle başlayalım mı?
Muhammet Uzuner: “Yapmamayı tercih ederim” diyen Bartleby karakterini biliyordum, ama öyküsünü okumamıştım. Birkaç sene önce bizim oyuncular bir okuma kurulu oluşturmuşlardı ve o dönem “oyunlaştırabilir miyiz?” diye bana Bartleby’nin öyküsünü yolladılar. Okudum ve öyküyü çok beğendim ama sahneye aktarma kısmı zor olacağı için “yapamayacağımızı” söyledim. Sezon başında tekrar bir araya geldiğimizde hepimizin aklında hala Bartleby’nin öyküsü vardı. Bizi bu kadar cezbettiği için prova alıp nereye evirileceğini görmek istedik. Melville’in dünyası o kadar geniş bir pencere açıyor ki, sahneleme aşamasında insan ne düşüneceğini tam olarak bilemiyor. Dolayısıyla bir yıl gibi bir süre araştırma yaptık ama hala tam anlamıyla emin olamıyorduk. Prömiyer öncesinde bile birbirimize soruyorduk, “oyun olmuş mu?” diye. (gülüşmeler)
Ayçe Özyiğit: Melville, dilin, sözcüklerin önemini vurguluyor bir bakıma. “Tercih etmiyorum” dediği için avukat vereceği tepki konusunda kararsız kalıyor.
Muhammet Uzuner: Öykünün en temel noktası bu. Çünkü “yapmam” dese hikaye sistemin argümanları dahilinde ilerleyecekti. Bu hikayedeki Avukat, sistemi temsil ettiği için Bartleby “tercih etmiyorum” diyerek Avukat’ın, sistemin kodlarını bozuyor.
Ayçe Özyiğit: Bartleby gibi birisiyle daha önce hiç karşılaşmadığını ve Bartleby’i anlamaya çalışma çabasını düşünürsek Avukat karakterinde içsel bir değişim söz konusu mu?
Yusuf Kısa: Biz, Bartleby’den sonra Avukat’ın hayatını değiştirdiğini düşünmüyoruz ama anlayamadığı, tanımlayamadığı bir durumla karşılaştığı için bu durum muhtemelen hiçbir zaman unutamayacağı bir anıya, bir hikayeye dönüşüyor. Avukat, akli muhakeme yoluyla tanımlamaya çalıştığı için kendisinde bir şeyleri değiştirecek bir gücü bulamıyor.
Muhammet Uzuner: Biz de, “Avukat, Bartleby’i anlamalı ve hayatının geri kalan kısmı için değişim göstermeli mi?” diye çok tartıştık ama hikaye o şekilde ilerleseydi biraz Pollyannacı bir yorum olurdu diye düşünüyorum. Çünkü oyundan çıkan seyirci de, “evet artık yapmamayı tercih edeceğiz” diye düşünmüyor. Zaten Melville de ajit-prop tiyatro yapmadığı için, “artık yapmamayı tercih edeceğiz, sisteme karşı çıkıyoruz” gibi bir şey söylemiyor. Melville bir aralığı tarif ediyor ve bize bir hatırlatma yapıyor. Seyirci de Avukat’la aynı şekilde etkileniyor.
Ayçe Özyiğit: Bartleby’nin kime veya neye karşı direndiğini bilmiyoruz. Melville de bunu açıklamıyor. Bu aşamada sadece fikir yürütebiliyoruz. Peki, size göre Bartleby’nin direnişi neye-kime karşı? Bartleby için, var olmamayı tercih ediyor diyebilir miyiz?
Muhammet Uzuner: Bu da bu öykü özelinde çok tartışılan bir konu… Bartleby ölümü ya da var olmamayı tercih etmiyor. Sadece yemek yememeyi ve kendisinden istenen ve kendi görevi olmayan şeyleri yapmamayı tercih ediyor. Tercihlerinin sonucu da onu kaçınılmaz olana götürüyor. Bartleby için yaşamamayı tercih ediyor, diyemeyiz. Çünkü Bartleby bir karakter değil, sadece bir fikir ve Melville’in bize bir hatırlatması olarak var. Bartleby, bugün içinde bulunduğumuz sistemin kurallarına aykırı davrandığı için yaşamını kaybediyor diyebiliriz. Burada Melville bize tercihlerin önemini, yani bizim tercihsizliğimizi hatırlatıyor. Tercih ettiğimizi sandığımız şeyleri asla tercih etmediğimizi hatırlatıyor. Bana göre, Melville bizlere; “bu sistemin içinde kaldığımız sürece sizler de Hindi, Cımbız, Zencefil ve Avukat karakteri gibi olursunuz. Bu sistemin dışında bir şey aramanız gerekiyor” diyor.
Ayçe Özyiğit: Oyunda Bartleby dışındaki karakterlerin ismi yok. Sisteme koşulsuz itaat eden bu üç karakterin bizim yansımalarımız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Muhammet Uzuner: Hindi, Cımbız ve Zencefil; emekçi, çalışan ama hiçbir şeyin farkında olmayan ve “böyle gelmiş böyle gider” diyen ve bir ayrıksı ot belirdiğinde de onunla sağlıklı bir iletişim kurmak yerine onu yok etmeye çalışan bir güruhun temsilcileri. O yüzden isimleri, özgün kimlikleri yok. Bizim Melville’nin öyküsüne şöyle bir müdahalemiz oldu: Cezaevindeki Avantacının kitapta bir ismi var. Melville, ona da bir isim vermiş. Fakat biz sadece Bartleby’in adı kalsın diye o ismi de kullanmadık. Çünkü hikayedeki tüm karakterler bir güruhun temsili. Tek ayrıksı olan Bartleby; o da isimlendirilmiş zaten.
Ayçe Özyiğit: Oyunun sonunda Avukat’ın kucağımıza bıraktığı bir bilgi var. Sahipsiz Mektuplar dairesindeki işi, Bartleby’nin hikayesinde ne kadar önem teşkil ediyor?
Muhammet Uzuner: Hikayede en çok tartışılan konulardan biri bu… Melville de bununla ilgili net bir şey söylemiyor. Fakat Bartleby’nin Sahipsiz Mektuplar dairesinde çalışması için “melankoliğe eğilimli bir insan için bulunmaz bir fırsat” diyor. Bu öykü için “absürt edebiyatın ilk tohumlarından biridir” denilmiş. Eğer Sahipsiz Mektuplar kısmı olmasaydı, belki de bu denmeyecekti. Ortada absürt bir durum var neticede. Binlerce mektup yazılıyor, bir yerden geliyor ve gideceği yer yok. Oyunu absürt, varoluşsal yahut daha başka bir yere taşıyan durum da bu. Çünkü orada çalıştıktan sonra Bartleby için hayat anlamını kaybediyor ama kitapta buna ilişkin net bir şey yok. Çünkü Avukat bunu anlatırken, “Elimde böyle bir bilgi var. Ben Bartleby’i anlayamadım. Size anlatayım belki siz tanırsınız.” diyor.
Ayçe Özyiğit: Melville, biraz da seyircinin yaratıcılığına bırakmak istemiş sanırım. Ben öyle düşünüyorum.
Muhammet Uzuner: Söylediğiniz bence çok doğru bir şey. Seyirci oyundan farklı etkiler alıyor. Ağlayan var, ne yapacağını bilmeyen var, tespitte bulunan var. Çok farklı tepkiler var. Dolayısıyla Melville bu öyküde birçok kapı açıyor ve kim nereden girmek isterse o kapıdan davet ediyor.
Ayçe Özyiğit: Oyunda üslup farklılıkları var. Her karakter farklı bir üslupla oynuyor. Zorlandınız mı bu konuda?
Can Seçki: Provalarda soru işaretlerimiz olabiliyor. Seyirciyle buluşmuş olabiliriz, ama hala çalışmamız devam ediyor. Elimizde doğrudan bir tiyatro metni olmadığı için bizler “bunu yapmalıyız” diyemiyoruz. Doğrudan bir işaret olmadığı için bizim için bir çerçevesi belli ama çerçeveyi nereye döndürmemiz gerektiğini bilmediğimiz bir araştırma süreci oldu. O zaman da metinden aldığımız ipuçlarından yola çıkmamız gerekti. Bahsettiğiniz gibi, isimlerimizin olmaması bize karakterleri insan gibi ele almamamız gerektiğini düşündürdü. Ofiste çalışan üçlüyü biraz uçları deneyerek, birazcık abartıya kaçarak ya da biraz daha grotesk bir yaklaşımla ele almak bizi daha da besledi.
Osman Onur Can: Metindeki sınırlı bilgiler bize farklı bir özgürlük alanı açtı. Çünkü o grotesk yaklaşımın, o abartının ucu bucağı yokmuş gibi. Tabii ki oyunun rejisine göre bir yerde durmamız gerekiyor ama diğer oyunlardan çok daha farklı bir özgürlük alanı tanıdığı için zevkli bir tarafı da varmış gibi geliyor. Işık ve dekorun da bizi beslediğini düşünüyorum. Seyirciyle buluştukça da oyunun daha da farklı yerlere gideceğini düşünüyorum.
Kerem Aktı: Yalan değil, ben çok zorlandım. Hala da çok zorlanıyorum. Katip Bartleby karakterine kadar “yapmamayı tercih etmeyi” düşünmemiş olmam o cümleyi söylememi epey zorlaştırdı. Tabii zaman geçtikçe, “belli durumlar karşısında acaba hayatta hiç yapmamayı tercih eder miyim?” diye düşünmeye başladım. Karakteri anlamak değil de, anlamaya çalıştığım bir yola girdim ama genel olarak sahnede o şekilde durmak ve sadece o cümleyi söylemek benim için çok zor ve hala da çok zorlanıyorum.
Muhammet Uzuner: Roller zor gerçekten ya da bizim sahneleme için tercih ettiğimiz yöntem zor. Can’ın dediği “insan gibi düşünmeme” kısmı. Çünkü biz aslında orada neredeyse clownesk, grotesk, commedia dell’arte gibi sahneleme tarzlarından yararlanarak bir şeyler araştırdık ve çok farklı bir üslup ortaya çıkardık. Ve çok ilginç mesela; Kerem’in sahnede hiçbir şey yapmadan durmasına o kadar alışmışız ki provalarda bir şeyi alıp bir yere koyduğu zaman batıyordu bize. Çünkü o bizim için hep bir figür oldu. Hiç bir zaman karakter olmadı. Dolayısıyla hiçbir şey yapmama süreci Kerem için gerçekten ağırdı.
Kerem Aktı: Oyuncu refleksinden kaynaklı, bir rol oynayacağı zaman insan hemen bir şeyleri sebep sonuç ilişkisine bağlamak istiyor, ama burada öyle bir durum yok. Dolayısıyla ben her seferinde Muhammet Hocama gidip; “burası böyle nasıl olacak?” diye sorduğumda hocamın “bu bir karakter değil, bu bir rol değil. Böyle bakma” demesi beni çok rahatlatıyordu.
Muhammet Uzuner: Aslında hepimiz bir araştırma yaptık. Mesela Zencefil rolü için kitapta neredeyse hiç bir bilgi yok. Osman, “ben ne yapacağım?” diyordu ama gerçekten sahnede bir Zencefil yarattı. Ben de dümdüz bir öykü metnini sahneye taşırken, “bu metni nasıl teatral hale getireceğiz?” diye çok sancı çektim. İlk provalarımız da epey sancılıydı. Tiyatro metni başka bir şey, öykü başka bir şeymiş. O yüzden öyküden uyarlama yapmak bana da bir eğitim oldu. Hem sahneleme açısından hem de bir hoca olarak Melville’den çok şey öğrendim. Evet, Bartleby direnişin sembolü ama Avukat tarafına geçtiğimiz zaman merhamet, iyilik, acıma ve kibir nedir sorusuyla yüzleşiyoruz. Melville bunları o kadar güzel işlemiş ki, biz kendi içimizdeki merhametin kibirden kaynaklı olduğunu, gerçek bir merhamet olmadığını ve acımanın kibirle olan ilişkisini de anlıyoruz.
Ayçe Özyiğit: Sistem bizi itaat etmeye zorluyor ve en ufak bir farklılığı dahi kabul etmiyor. Sistemin dayattığı yaşam biçimini normalimiz olarak benimsediğimizi düşünürsek, Bartleby’i ilk dışlayacak olan yine bizleriz.
Muhammet Uzuner: Provalar esnasında şu örneği konuştuk hep; hepimizin “normal” kabul ettiği yaşam tarzı var. Diyelim ki günün birinde yakınımıza- yaşantımıza bohem hayatı yaşayan bir hippi dahil oldu. Çoğumuz onu kınar ve uzaklaştırmaya çalışır. Çünkü onun yaşantısı bizim normalimizin dışındadır ve bizi tedirgin ediyordur. Fakat içimizde de bir ukde kalır. Onun sahip olduğu bu özgürlüğü kıskanırız. Bir tarafımız ona imrenir ama kendi çocuğumuz onun gibi olduğunda mutlaka engelleriz, yasaklarız. Bartleby’nin bizde bıraktığı etkiyi bu şekilde yorumluyorum. Hindi, Cımbız ve Zencefil kendileri kurumsallaşmış toplumsal yaşamın bir ifadesi olduğu için ona kızıyorlar ve ne zaman gidecek diye gözünün içine bakıyorlar. Yani anlamaya çalışmıyorlar. Avukat hayata daha farklı bir yerden baktığı ve daha toleranslı bir insan olduğu için Bartleby’i incelemeye alıyor. Bizdeki normal ve anormal kavram o kadar keskin ki, biz kendi normalimizi hiçbir zaman tartışmıyoruz. Bizim için toplumsal kodların emrettiği normalin dışındaki herhangi bir şey kesinlikle anormal ve yok edilmeli ya da tedavi edilmeli. Bunu hayatın, toplumun bir sürü durumuna uyarlayabiliriz. Mesela cinsiyet tercihleri ya da LGBT konusu… Hemen anormal olarak tanımlıyor ve onları yok etmeye, bastırmaya çalışıyoruz. Yahut başka türlü yaşamak isteyenleri… Bartleby bizim kodlarımızı bozuyor.
Ayçe Özyiğit: Gündemi tüketme hızımızı düşünürsek, Bartleby’nin yarattığı bu kıvılcımın devam etme veya bir direnişe dönüşme ihtimali olabilir mi? Bireysel pasif direnişlerinin bir karşılığı olabilir mi?
Muhammet Uzuner: Ben bu konuda çok karamsardım. Gezi olaylarındaki ‘Duran Adam’ örneği mesela Bartleby ile çok paraleldir. Oyunu seyreden bir çok seyircinin de Duran Adam’ı hatırladığını görünce çok sevindim. Hala Duran Adam’dan ve Gezi olaylarındaki “normal olmayan” ama olumlu bulduğumuz bir çok davranıştan söz ediyorsak, bir umut beslemek gerekir diye düşünüyorum. Bir kıvılcım, bir aleve dönüşebilir. En azından bunun için çalışmalıyız diye düşünüyorum.
Yusuf Kısa: Avukat karakteri iş yeri sahibi –patron pozisyonda birisi olduğu için onu yargılamak ilk etapta çok kolay oluyor, ama oyun süresince belki iyi belki kötü Avukat’ın Bartleby’e yönelik çırpınışlarına tanık oluyoruz. Oynarken ve provalarda şu hep karşıma çıktı: “Bu da denendi, bunu da yaptı ama olmadı, geri döndü. Daha ne yapılabilir?” O yüzden böyle bir kıvılcımın ben etkili olabileceğini düşünüyorum. Çünkü böyle bir cümle, bu pozisyondaki bir insanı bu kadar çaresiz bırakabiliyorsa, o noktada hala bir umut vardır.
Ayçe Özyiğit: Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.
Muhammet Uzuner: Desteklerinizden ötürü ben de size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne çok teşekkür ederim.
Yusuf Kısa: Bizler de çok teşekkür ederiz.
Kerem Aktı: Ben de çok teşekkür ederim.
Osman Onur Can: Çok teşekkür ederiz.
Can Seçki: Bizler de çok teşekkür ederiz.
AYÇE ÖZYİĞİT
KATİP BARTLEBY OYUN TARİHLERİ
22.11.2024 Cuma 20.30 Cihangir Atölye Sahnesi/ İstanbul
23.11.2024 Cuma 20.30 Cihangir Atölye Sahnesi/ İstanbul
20.12.2024 Cuma 20.30Cihangir Atölye Sahnesi/ İstanbul
20.12.2024 Cuma 20.30 Cihangir Atölye Sahnesi/ İstanbul