Shakespeare’in ünlü eseri Romeo ve Juliet’in trajik hikayesini hepimiz biliriz. Büyük aşkın tasviri olarak örnek teşkil eden hikaye defalarca tiyatro sahnelerine uyarlandı. Nos Tiyatro’nun geçtiğimiz sezon sahnelenmeye başlanan Verona Çıkmazı oyunu da, orijinal hikayeden esinlenerek sahnelere uyarlanmış farklı bir versiyon. Fakat oyunun yazarı Esra Bağışgil’in kalemi size klasikleşmiş bir Romeo ve Juliet vaat etmiyor. Romeo ve Juliet olarak başlayan –ya da bize öyle gelen- fakat kaderin müdahaleleriyle bambaşka bir kurguya dönüşen bu yolculuk 90’lar şarkılarıyla harmanlanarak eğlenceli bir seyirlik haline dönüşüyor.
Verona Çıkmazı, Esra Bağışgil ve Sinan Çatıkkaş’ın birlikte kurduğu Nos Tiyatronun ilk oyunu. Esra, ayrıca oyunun yazarı, yönetmeni, yapımcılarından biri ve aynı zamanda Juliet’i canlandırıyor. Esra’nın metin yazarlığındaki başarısı oyunculuğunu da perçinlemiş, Juliet olarak çok başarılı. Fakat, oyuncu performanslarının sadece birisinin üstünde duracak olursanız diğer isimlere haksızlık yapmış olursunuz. Ekip de, tıpkı Shakespeare’ın 90’larla karşı konulamaz uyumu gibi bir bütünlük halinde. Anlatıcı rolünde Adem Yılmaz enerjisiyle öne çıkıyor olsa da, Paris (Melih Tuma), Ros (Tuğçe Özlüşentürk), Romeo (Ozan Varol) ve Juliet (Esra Bağışgil) olmadan bir Verona Çıkmazı düşünülemezmiş fikrimce. Oyunun sahne arkasında görev alan Ceren Yılmaz (dekor), İpek Daner (kostüm), Ayşe Sedef Ayter (ışık), Toygun Tosunoğlu (müzik), Gamze Bayraktaroğlu (koordinatör), Aslı Samat (yardımcı yönetmen), Taner Güngör (hareket tasrımı), Beste Gül Çınar (müzik direktörü) ve asistanlar Dilara Sürmeli ve Can Şenel’in katkıları olmadan da bir Verona Çıkmazı düşünülemez. Asistan Dilara Sürmeli de dahil tüm ekibin enerjisi, sahneden seyircileri kuşatıyor ve siz zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyorsunuz. Hangi yöne bakacak olsak ayrı bir kaosun içine sürüklendiğimiz şu günlerde gülmek ve eğlenmek için bir mola vermek hepimize çok iyi gelecek.…
Verona Çıkmazı oyuncuları Esra Bağışgil, Tuğçe Özlüşentürk, Adem Yılmaz, Melih Tuma ve Oğuz Varol ile oyunu konuştuk…
Ayçe Özyiğit: Günümüzde bir tiyatro oyunu sahneleyebilmek dahi çok meşakkatli bir işken, tiyatro kurma fikri biraz çılgınca geliyor kulağa. O yüzden ilk olarak Nos Tiyatroyu kurma fikriyle başlayalım.
Esra Bağışgil: Bilmek isterseniz benim daha büyük çılgınlıklarım da var. (gülüşmeler) Tiyatroya geçmeden önce 10 sene kurumsal bir firmada yönetici pozisyonunda çalıştım. Fakat aynı zamanda o firmanın tiyatro kulübündeydim. O dönem Craft Tiyatro’da eğitim aldım. Başlarda hobi olarak bakıyordum fakat daha sonra kurumsal hayatımı noktalayıp oyuncu olmaya verdim ve 2015 yılında istifa ettim. Yapı kurma fikriyse hep aklımdaydı. Çünkü oyunculuk yaptığınızda her zaman üretken olamayabiliyorsunuz, bazı zamanlar iş oluyor, bazı zamanlar olmuyor. Verona Çıkmazı sürecinin başlamasıyla 2023 yılında Nos Tiyatro ve atölye kurulmuş oldu. Bütün süreci, aynı zamanda oyunumuzun yürütücü yapımcısı olan Sinan Çatıkkaş ile birlikte tamamladım, dolayısıyla bu yapıyı beraber kurmuş olduk. Verona Çıkmazı, Nos Tiyatro’nun ilk oyunu ve ilerleyen dönemlerde yeni projeler yapmayı düşünüyoruz.
Ayçe Özyiğit: Aynı zamanda oyunun yazarı ve yönetmenisin. Verona Çıkmazı’nın yazım aşaması nasıl gelişti?
Esra Bağışgil: Film ya da tiyatro metni olsun hikayelerin arka tarafını hep merak etmişimdir. Bir metni okuduğumda ya da bir filmi izlediğimde ona dair kafamda kurgular oluşur. Romeo ve Juliet’i çok okudum ve okudukça oyunun komediye yatkın olabileceğine ikna oldum. Biliyorsunuz, Rosaline karakteri hikâyede sadece isim olarak var. “Rosaline Romeo’nun hislerine karşılık verseydi hikaye nasıl olurdu?” düşüncesiyle yazmaya başladım. Hikâyenin içine bir de anlatıcı karakterini ekledim ve bu iki yeni karakter arasında çatışma gerçekleştirdim. Çünkü hikayelerde çatışmaları seviyorum. Klasik Romeo ve Juliet oyununu da sahneleyebilirdik ama bu hikayedeki o varsayım beni daha da cezbetti ve oradan yazma isteğim doğdu.
Ayçe Özyiğit: Ekip olarak sahnede sizi çok uyumlu bulduğumu söylemek istiyorum. Bir araya gelişinizi dinleyebilir miyiz?
Esra Bağışgil: Ozan’la eskiden beri arkadaşız. Bu sebeple oyunu yazmaya karar verdiğim zaman ilk Ozan’ı aradım. Fakat ana kadroyu oluşturana kadar çok oyuncu değişikliği oldu. 2023 Mayıs itibariyle Melih, aralık ayında da Adem ve Tuğçe aramıza katıldı. Bu kadroyu oluşturmak uzun bir süreçti ama sonu çok güzel oldu.
Melih Tuma: 2022’de Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan mezun oldum. Kafamda İstanbul planları vardı ama plan dahi yapamadan İstanbul’a gelişim çok ani gerçekleşti. Ev, iş bulma arayışı çok zorlu geçti. Verona Çıkmazı gerçek anlamda kariyerime başladığım ilk iş diyebilirim.
Adem Yılmaz: O dönem ailemle yurt dışından yeni dönmüştük. Tiyatrodan çok uzak kalmıştım ve sahnelere hızlı bir dönüş yapmak istiyordum. Enerjim hemen yayıldı ve sevgili arkadaşım Sinan Çatıkkaş sahneleyecekleri yeni oyunlarında anlatıcı rolünü benim oynamamı istediğini söyledi. Oyun metnini okudum ve hiç tereddüt etmeden içinde olmak istedim. Tek bir sorunum vardı;-eşim de oyuncu ve diziye girmişti.- küçük kızımızın sorumluluğu ağırlıklı olarak bendeydi ve bu yüzden zaman sıkıntısı yaşayabileceğimizi düşünerek kararsız kaldım ama eşim benden daha cesur çıktı ve “bu rolü senden iyi kimse oynayamaz, hemen kabul ediyorsun” dedi. Sağ olsun yönetmenimiz ve yapımcımız Esra Bağışgil de her türlü destek olacağını söyleyerek oyunun içinde olmamı istedi. İyi ki kabul ettim ve her hafta Verona ailesi olarak keyifle seyirci karşısına çıkıyoruz.
Ozan Varol: Bizi en çok sevindiren geri bildirimlerden biri de bu… Ekipten sadece Esra ile önceden tanışıyorduk. Bu oyunun çıkma aşamasından önce ilk haberi alan kişi olarak kendimi çok şanslı hissediyorum. Oyun daha yazım aşamasına bile geçmeden Esra’nın bana Romeo karakteri teklifiyle gelmesi beni çok heyecanlandırdı. Yazım ve okuma provalarından sonra oluşan ilk ekiple provalara başladık, ancak birkaç oyuncu değişikliği sonrasında bu tatlı kadroyla güzel bir ekip oluşturmuş olduk.
Ayçe Özyiğit: Karakterlerinizin derdi nedir diye sorsam?
Tuğçe Özlüşentürk: Ros’un kaybetme duygusunun verdiği dürtüyle aşık mıyım düşüncesinden ziyade Romeo’yu takıntı haline getirdiğini görüyoruz. Fakat diğer yandan Juliet’i de adım adım kaybettiğini görüyor. Bu onu daha da fazla yaralıyor ve tamamen kendi karakterinden daha farklı bir karaktere bürünüyor. Kendisini tanıyamıyor. Kendisiyle çok çelişiyor ve yoldan çıkıyor.
Melih Tuma: Ben oyunu ilk kez okuma provalarına gittiğim gün okudum. Paris karakterini bu kadar seveceğimi hiç tahmin etmiyordum. Kendisini sevmesi, kendisine olan aşkı çok eğlenceli geldi bana. Daha eğlenceli olan tarafıysa Ros’la beraber bir duvara toslayıp yelkenlerini suya indirmesi… Tybalt ise Paris’le tamamen birbirine zıt karakterde. Bir oyunda bu kadar farklı renkte iki karakteri oynamak bir oyuncu için nadir bir olaydır. O yüzden olabildiğince onun tadını çıkarıyorum.
Adem Yılmaz: Romeo için romantizmin ana akım temsilcisi diyebiliriz. Herşeye ve herkese anlam yükleyebilir ancak Juliet için göz ardı etmememiz gereken şey, Romeo ile aynı dilden konuşmalarıdır. Aşkın en üst mertebesini yaşarlar diyebiliriz. Anlatıcının derdi klasik akışında olan Romeo ve Juliet’i hiç bir aksama olmadan her seferinde bilinen hikayesiyle yine ve yeniden aynı yazgısıyla oyunu başlatmak ve bitirmek.
Ozan Varol: Romeo aşkın kendisine aşık bir karakter. Aşkın kendisini de Juliet’te bulduğu için gerçek aşka Juliet’le kavuşuyor. Tabi bu hisler Juliet içinde geçerli. Dolayısıyla bu ikilinin bir araya gelmemesi kaçınılmaz oluyor ki zaten bu iki karakter oyun boyunca birbirleriyle ya da ayrı oldukları anda bile aynı şiirsel dili kullanıyorlar. Günümüzdeki ilişki biçimine inat kendi dünyalarında romantizmi büyük bir yerden yaşıyorlar.
Ayçe Özyiğit: Metin doğaçlamaya oldukça açık. Ara ara metinden sapmalar oldu mu?
Esra Bağışgil: Bazen oyun sırasında teknik sıkıntılar oluyor. Bir oyunda Ozan’ın şarkı söylemesi gerekiyor ve mikrofonu aniden bozuldu. Bu gibi durumlarda doğaçlama yapmak zorunda kalıyoruz. Mesela Melih’in provalarda kullandığı bazı kendine özel cümleleri oluyor. Onları her oyunda kullanmasını istiyorum. Oyunun yazarı ve yönetmeni olarak sadece bu gibi durumlarda doğaçlama yapmayı uygun görüyorum bunun dışında sapmalara çok fazla tahammülüm yok. Çünkü bu defa oyunun süresi uzuyor.
Adem Yılmaz: Metinden sapma bu zamana kadar hiç olmadı ama tabii seyirci ve oyunun güzel enerji atmosferi içinde yine konudan sapmadan kendi aramızda ve seyirciyle tatlı alışverişlerimiz hep oldu ve olacaktır da.
Ozan Varol: Aslında şöyle demek daha iyi olabilir. Doğaçlamaları metinden sapmamak için yaptığımız zamanlar oluyor. Yani genellikle biz yaşadığımız ufak aksaklıkları kurtarmak için tercih ediyoruz.
Ayçe Özyiğit: Oyunda 1990’lı yılların şarkılarını da dinliyoruz. Romeo ve Jüliet’i 90’larla buluşturma fikri nasıl gelişti?
Esra Bağışgil: Oyunda kullandığımız tüm şarkıların diyalog karşılığı var. Aslında o cümleleri ben diyalog olarak düşünüyorum ama sahnede şarkılarla ifade ediyoruz. Ben 90’lar aşığı bir insanım. 90’lar benim için çok özel bir zaman dilimiydi. En sevdiğim ve sözlerini en iyi bildiğim şarkıların dönemi diyebilirim. Romeo ve Juliet, oyunu bence Shakespeare’in en iyi eserlerinden biri. Dolayısıyla ikisinin birleşimi bana çok büyülü geldi. O yüzden 90’ların şarkıları oyunun bir tamamlayıcısı gibi oldu. İki güzel eserin bir arada buluşmasıydı aslında.
Ayçe Özyiğit:; Metni kırmızı çizgi kabul eden kesimlerden oyuna “Shakespeare’e ihanet ediliyor” gibi eleştiriler gelmiş. Aslında oyundaki anlatıcı karakteri bana göre biraz onları temsil ediyor gibi…
Esra Bağışgil: Çok güzel bir bakış açısı bu söylediğiniz. Benim bakmadığım bir tarafı açtınız. Anlatıcı için işlerin bu yola dönmesine sebep olan başkişi diyebilirim. Dolayısıyla bir şeylerin değişimi de kendini değiştirmediğin sürece başlamıyor. Kader dediğimiz nokta da öyle. Mesela akan bir suyu kesseniz de o su farklı bir yerden akacaktır, siz sadece yönünü değiştirebilirsiniz akmasını engelleyemezsiniz. Önemli olan kuralları yıkabilmek ve kurallar bu oyunda sadece hikaye olarak değil yapı olarak da baştan sona yıkılıyor. Bir taraftan Shakespeare repliklerini söylerken diğer yandan da günümüze dönerek bunu gerçekleştiriyoruz. Amacımız hep bir şeyleri yıkmak. Dolayısıyla anlatıcı da hem hikayeyi hem kendi amacını yıkıyor hem de oyun yoldan sapıyor. Dolayısıyla bu güzel bir benzetme oldu. Bir değişimin olmasına karşı gelmek bir yere kadar oluyor. Siz ne kadar direnirseniz direnin mutlaka o değişim gerçekleşiyor. Tabii ki değişimi kabul etmek istemeyen klasik eser seven bir kesim de var. Ben bu tür eleştirileri göze alarak yaptım bu oyunu. Bu tür sahneleme teknikleri Türkiye’de farklı karşılanıyor olsa da diğer dünya ülkelerinde çok normal bir durum.
Adem Yılmaz: Her zaman eleştiri olacaktır. Bunun olması harika bir şey, demek ki oyunumuz kulaktan kulağa yayılıyor. Klasik düşünenlere de saygı duyuyorum lakin bu oyun orijinal Romeo Juliet değil. Romeo ve Juliet’ten esinlenilmiş ve Esra Bağışgil tarafından yeniden yazılmış bir oyundur. Ayrıca benim için en önemlisi gelen seyircilerin tepkisidir. Her hafta alkışlarla sahneden uğurlanıyoruz ve çok güzel yorumlar alıyoruz. Muhakkak beğenmeyen de olabilir ama seyircilerimizde genel bir memnuniyet hakim diyebiliriz.
Ozan Varol: Tabii ki eleştiriler olacaktır. Fakat bizler oyunu oynarken çok keyif alıyoruz, seyircimiz de bizi izlerken çok eğleniyor. Günümüzde birazcık gülümseyebilmek hepimizin ihtiyaç duyduğu bir şey… Bu oyun bir uyarlama ve Rosaline ve Anlatıcı bunun en güzel örnekleri. Ama bu tarz görüşlerde gayet anlaşılır.
Melih Tuma: Biz zaten Romeo ve Juliet’i oynuyoruz gibi bir iddiada bulunmuyoruz. Verona çıkmazı 90’larla harmanlanmış bir uyarlama ve burada çok başka bir iddia var. Eğer Romeo ve Juliet’in klasik hikayesini oynuyoruz deseydik belki o noktada Shakespeare’e ihanet konuşulabilirdi ama bu oyun o laf için çok doğru örnek değil. Bir de Shakespeare’e ihanet noktası biraz eskide kalıyor bana göre. Günümüzde farklı şekilde uyarlanan birçok klasik eser var.
Ayçe Özyiğit: Seyirciden gelen değerlendirmeler nasıl?
Esra Bağışgil: Her oyunun bitiminde seyircilerimizden çok güzel tepkiler alıyoruz. Günümüz koşullarında bir insanın iki saatini mutlu geçirmesini sağlamak çok güzel bir duygu.
Melih Tuma: Bazen o kadar çok övgü geliyor ki içimden “artık övme ne olur.” diye geçiriyorum. Çünkü çok utanıyorum; övgü büyüdükçe ben küçülmeye başlıyorum ve konuşamıyorum. Öyle olunca da acaba şu an ayıp ediyor muyum diye düşünüyorum. Çok güzel bir şey gerçekten… Hiç tanımadığınız biri sizin vesile olduğunuz bir şeyle mutlu oluyor ve bir anda ikiniz arasında bir bağ oluşuyor.
Tuğçe Özlüşentürk: Bir seyircimiz çıkışta; “Çok uzun zamandır bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum. Bana bu duyguyu yaşattığınız için çok teşekkür ederim” demişti. Bu gerçekten çok kıymetli… İnsanlar teşekkür ettikçe “ben teşekkür ederim” demek istiyorum.
Ayçe Özyiğit: Bir çok tiyatro topluluğu, özellikle ekonomik anlamda zorlu bir süreçten geçiyor. Sizin tiyatronuzun da sıkıntıları oldu mu?
Melih Tuma: Bu konuda kendimi şanslı görüyorum. Günümüzde tiyatro yapmak kolay bir iş değil. Çok fazla alternatif tiyatro grupları var. Sahneler yetersiz, prova alacakları mekan kısıtlı. Nerede oynanacak oyunlar? İnsan ister istemez soruyor; bu mesleği niye yapıyorum diye. Ya tiyatro aşığıdır ya da tiyatro yaparak bir şekilde hayatta kalmaya veya kendini gerçekleştirmeye çalışıyordur. Fakat iki durumda da -gerçekten iyi bir sermayeye sahip değilse ya da gerçekten kendine ait bir alanı yoksa bu işi yapmak çok zor. Çünkü sahne kiraları çok fazla… İnsanlar ekonomik olarak da çok zorlanıyorlar. Bir insanın temel ihtiyaçlarını karşılayamadan bu işi yapması bence çok zor. Bunun da en kötü tarafı; hevesinin kursağında kalmasına sebep olması. Kişinin kendisiyle alakalı olmayan bu sebeplerden dolayı tiyatroya küsmesi de işin trajik kısmı.
Tuğçe Özlüşentürk: Ben bunu yaşadım. Mezuniyetimden sonra çok büyük hevesle İstanbul’a geldim ve bir şey yok… Bir şey yapmak istiyorsun, onunla yanıp tutuşuyorsun ama topluluklar çok fazla, sahne çok az olduğu için oyun çıkmıyor, çıkamıyor. İnsanlar üretemiyor ve sadece fikir aşamasında kalabiliyorlar. Dolayısıyla iş anlamında da sıkıntı yaşıyorsun. Ekibe ilk katıldığımda prova alacağımız bir mekanın olması beni çok mutlu etmişti. Aynı zamanda da oldukça uyumlu bir ekip olduk.
Esra Bağışgil: Bu süreçte tek hayalim ekibin iyi olmasıydı. Ekip iyi olursa oyunun iyi olmama ihtimali yok. Oyun sonrası seyircilerden, “birbirinizi çok sevdiğiniz bizlere yansıyor” cümlesini çok işittik. Gerçekten biz birbirimizi çok seviyoruz ve oyun sırasında çok eğleniyoruz. Tabii ki çok yorulduk ama artık keyfini çıkarma zamanı. Tiyatroların sıkıntısına değinecek olursam; biz dahil yeni ekiplere yol gösterebilmek için kooperatiflerin fikir verme, danışma açısından çok faydalı olacağını düşünüyorum. Çünkü bir şeyi deneyimlemeden anlayamazsınız. Bu yüzden deneyimi olan insanlardan alacağınız fikirler çok kıymetli, bu da sizin daha hızlı ilerlemenize yardımcı olacaktır.
Adem Yılmaz: Sanatta zor ve sancılı bir süreç olmadan güzel bir yaratım süreci olmaz. Bizler çok şanslıyız ki bu süreçte Nos Tiyatro ailesi olarak ensemble ruhuyla birbirimize yardım ettik ve bu günlere geldik.
Ozan Varol: Ülkemizde tiyatro yapmak özellikle sizin demiş olduğunuz gibi zor. Öncelikle bir şeyi yaratmak, yaratıp üzerine sahnelemek yeni bir ekip için gerçekten zor. Ama arkadaşım ve yönetmenim olarak söylemek isterim ki Esra bize bu zorlukları hiç hissettirmedi. Oyunları ve daha nice toplulukları var edecek şey tabi ki seyircimiz. Yani gerisi seyircimizin takdiri.
Ayçe Özyiğit: Bu güzel söyleşiiçin çok teşekkür ederim. Son olarak eklemek-söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Melih Tuma Ben de çok teşekkür ederim size ve Tiyatro… Tiyatro… Dergisi’ne. Oyunda geçtiğimiz sezondan farklı olarak birkaç değişiklik yaptık ve oyun daha eğlenceli hale geldi. O yüzden herkesi bekliyoruz. Gelsinler ve birlikte eğlenelim diyorum ben. Hepimizin hemfikir olacağını düşündüğüm bir konu da şu; günümüzde şartlar giderek ağırlaşıyor, bu karmaşa ve kaosun içinde insanların eskiye nazaran daha mutsuz olduğunu gözlüyoruz. O yüzden birlikte geçirdiğimiz -birlikte eğlendiğimiz o iki saat onlara da bize de iyi gelecektir.
Esra Bağışgil: Tek hedefimiz var; olabildiğince çok seyirciye ulaşmak, olabildiğince çok seyirciyle buluşmak. Çünkü öyle olunca biz daha şevkleniyoruz, daha mutlu oluyoruz. Onun için bu sezon daha fazla seyirciyle buluşmak için elimizden geleni yapacağız. Bu konuda da azimliyim. Bu keyifli sohbet için de ayrıca teşekkür ederim.
Tuğçe Özlüşentürk: Bu sene daha fazla eğleneceğiz. Çünkü artık oyunumuzu- karakterlerimizi daha fazla sahiplendik ve benimsedik; oynadıkça karakterlerimizin daha da farklı yerlerini keşfettik. Kendi karakterlerimizin içinde daha fazla dolaştığımız bir sezondayız diye düşünüyorum. Size ve Tiyatro..Tiyatro… Dergisi’ne teşekkür ederim.
Ozan Varol: İlginiz ve bu tatlı sohbet için çok teşekkür ederiz. Görüyorum ki iki kez oyuna geldiniz. (gülüşmeler) Daha nice oyunlara ve birlikteliklere. Teşekkür ederiz.
Adem Yılmaz: Verona Çıkmazı oyunumuz seyircilerimize çok eğlenceli ve hikayesiyle çok farklı bir deneyim yaşatıyor. Toplum olarak gülmeye ve eğlenmeye çok ihtiyacımız var, dilerim yolculuğu uzun olur ve herkesle bu mutluluğu paylaşırız. Çok teşekkürler.
AYÇE ÖZYİĞİT
VERONA ÇIKMAZI OYUN TARİHLERİ
5 Kasım Baba Sahne
6 Kasım Baba Sahne (Matine ve suare)