Yıl 1994! Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda Işıl Kasapoğlu yönetmenliğinde Shakespeare’in Onikinci Gece oyunu oynanıyor. Şehirde müthiş bir heyecan var. Oyuncu kadrosu şampiyonlar ligi gibi. Zaten doksanlı yıllarda Diyarbakır Devlet Tiyatrosu kadrosu çok kıymetli isimlerden oluşuyordu. O isimlerden birisi de Erdal Beşikçioğlu’ydu.
Benim yaşım “yetişkin” oyunları için yeterli değil. O yüzden abimin kıyafetlerini giydiriyorlar bana; büyük kıyafet giyince büyük görünürüm, böylece içeri alırlar düşüncesiyle. Öyle de oluyor gerçekten ve tüm oyunları sesimi bile çıkarmadan büyük bir hayranlıkla seyrediyorum. Çocuk yüreğimde müthiş bir heyecan var! Tiyatronun büyüsü içimde kelebekler uçurtuyor adeta… Çocuk aklımla, izlediğim her oyundan sonra eve gelip günlüğüme oyunla ilgili düşüncelerimi, duygularımı yazıyorum. Daha o günlerde tiyatro tutkusu kanıma işliyor ve sonra tüm hayatıma yön veriyor. Öyle ki, üniversite tercihlerimde bile İstanbul tiyatro zenginliği yüzünden öne çıkıyor.
Uzun yıllar sonra iş hayatı yolumu Ankara’ya düşürüyor. Buranın da köklü tiyatroları, gelişmekte olan çok iyi özel tiyatroları var. Fakat bir kaç ayda bir, sırf “İstanbul oyunları veya yabancı festival oyunlarını” seyretmek için İstanbul’a giiyor, üç-dört günde seyredildiğim kadar oyun seyredip Ankara’ya dönüyorum.
2019 yılında imdadıma Tatbikat Sahnesi yetişiyor ve “İstanbul Oyunları Festivali” düzenliyor. Seyretmeyi çok istediğim güzel oyunlar evimin dibine geliyor çok mutlu oluyorum. Pandemi, ne yazık ki bu süreci sekteye uğratıyor.
İzlediğim ilk tiyatro oyunundan tam 30 yıl sonra, Erdal Beşikçioğlu’nun Etimesgut Kent Tiyatrosu’nu kuracağı haberini alıyorum. Bende yine müthiş bir heyecan! Hemen ardından, yeni bir tiyatronun yanında şehre yeni bir tiyatro festivali kazandıracaklarını, Uluslararası Etimesgut Kent Tiyatro Festivali’nin düzenleneceği haberi geliyor, heyecanım katlanıyor!
Festival programını görünce yerli ve yabancı çok kaliteli yapımlar olduğunu görüyorum. Hatta bazıları İstanbul’a özel olarak gidip seyredeceğim yapımlar… Biletlerin satışa çıkacağı anı kaçırmamak için sürekli tiyatro bileti satış sitelerinde geziniyorum ve nihayet biletler satışa çıkar çıkmaz galiba ilk biletleri ben alıyorum. Birkaç gün sonra başka bir bilet satış platformunda satın aldığım koltukların yine satışta olduğunu görüyorum. Umutsuz bir şekilde tiyatroya e-posta gönderiyorum. Olay fark edilene kadar onlarca bilet satışı yapılır diye düşünüyorum fakat, tabiri caizse yazının mürekkebi kurumadan bana dönüş yapıp uyarım için nazik bir şekilde teşekkür edip hatayı gideriyorlar.
Festivalin tüm biletleri internet üzerinden satışa çıkıyor, bir oyun hariç: Hem festivalin hem Etimesgut Kent Tiyatrosu’nun açılış oyunu olan “Vatan Kurtaran Şaban”. Bu oyun için de oyundan bir gün önce sahneden 11:00-14:00 saatleri arasında sınırlı sayıda davetiye verileceği bilgisi paylaşılıyor. O saatler arasında çalıştığım için müsait olan bir arkadaşımdan ricacı oluyorum. Kendisi gidince müthiş bir kalabalık ile karşılaşmış. Doğal olarak davetiye sayısı bekleyen insan sayısını karşılamamış. Fakat festivalin eş direktörü Mustafa Avkıran şahsen gelen seyircilere durumu anlatıp tek tek isimlerini alıp, yıl içinde istedikleri bir oyuna gelebilecekleri duyurusunu yapmış. Aynı duyuruyu sosyal medya hesaplarından da paylaştılar. Hem yoğun seyirci ilgisi hem tiyatronun yaklaşımı beni çok mutlu etti.
Veee nihayet 11 Ekim Cuma günü beklenen gün geldi. Etimesgut Kent Tiyatrosu Haldun Taner’in “Vatan Kurtaran Şaban” oyunu ile görkemli bir açılış yaptı. Öncelikle, bir Haldun Taner oyunu ile açılış yapılması bana çok anlamlı geldi. Erdal Ozan Metin’in uyarlamasını yapıp yönettiği oyunda birbirinden yetenekli 20 oyuncu seyrettik. Oyuncuların çoğuna Ankara’nın çeşitli özel tiyatrolarından aşinaydım. Beni şaşırtan nokta, daha birkaç ay önce gerçekleşen oyuncu seçme sürecinin ardından, bu kadar kısa sürede oldukça uyumlu bir “ekip” haline gelmeleri oldu. Sanki yıllardır beraber çalışıyor gibi uyumlu ve ilk defa sahneye adım atıyor gibi heyecanlılardı.
Hep ben tiyatro için İstanbul’a gidecek değilim ya bu defa İstanbul’daki tiyatrosever dostlarım festivali takip etmek üzere Ankara’ya geldi. İşler artık tersine döndü! Festivalin açılışının ardından şu ana kadar stand up ve söyleşiler dışında iki tiyatro gösterimi oldu. Biri dünyaca ünlü Yunan yönetmen Theodoros Terzopoulos’un “Alarme” oyunuydu. Oyunu seyrederken “ben gerçekten şu an Etimesgut’ta bu oyunu seyrediyor muyum?” diye düşünmekten kendimi alamadım. Rüya gibi, ufuk açıcı bir deneyimdi.
Ardından Avignon Festivali direktörü Tiago Rodrigues’in yönettiği “Antony ve Kleopatra” oyununu seyretme şansına eriştik. Bu oyun sonrası dikkatimi çeken nokta yine Etimesgut Belediyesi tarafından yeni kurulan ve yüzlerce başvuru alan “Emekli Tiyatrosu” çalışmalarına başlayan emeklilerin oyuna yoğun ilgi göstermeleri oldu. Çalışmalar dışında, oynanan oyunları da takip etmeleri onların da oldukça heyecanlı olduğunu gösteriyor.
Festival pek çok oyun, söyleşi ve atölye ile 26 Ekim’e kadar devam edecek. Yazımı festivalin de mottosu olan “Buralar Bildiğiniz Gibi Değil” cümlesi ile tamamlamak istiyorum. Tiyatro, 30 yıl önce benim hayatıma dokunduğu gibi, kim bilir kimlerin hayatına dokunacak, ne güzelliklere vesile olacak?…
Buralar gerçekten bildiğiniz gibi değil… Bu şehirde heyecan var!