Kemâl Başar yazdı: “CIA, Devlet Tiyatrosu’nda Lâle Devri Mi Sürdürdü?”

editor
3,4K Okunma

Tamer Karadağlı ve Nejat Birecik kurumu tanımaz, dinamiklerini bilmez. Görebildikleri kadarıyla açıklamalar yapmış ikisi de; son derece yüzeysel, ama can sıkıcı, yıkıcı açıklamalar…

İkisi de bence Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü olabilecek kişiler değil, anlamadan, bilmeden ahkam kesmeleri de en nazik şekliyle ukalaca. Tamer’in “Lâle Devri”, Nejat’ın “Kurumu CIA yönetiyor” açıklamalarına derhal soruşturma açılması gerekir.

Gerçekten Nejat’ın dediği gibiyse bugüne kadarki yöneticilerin casusluktan hapis cezası alması gerekir. Öyle değilse suçlamayı yapanın yanına kalmaması, öncelikle Cumhuriyetimiz için elzemdir. Herhalde bir bildiği var; Cumhuriyet kurumunu yabancı servisler yönetiyor da biz vatanseverlerin haberi mi yok?

Tamer’in oyuncuların ve tasarımcıların bugüne dek Lâle Devri yaşadıklarını iddia etmesi, yani Osmanlı savaşlarda kaybedip devlet bütçesini idare edemezken kaymak sınıfın, yancı edebiyatçılar, müzisyenlerle birlikte, yabancı kaynaklardan alınan kredilerle kendini sefahate vermesini vurgulayan benzetmesi de ayrıca ciddiyetle soruşturulmalı. Halkın parasını har vurup harman savuran, elemanlarını çalıştıramayan, kurum bütçesiyle, yancılarıyla birlikte sefahat yaşayan bugüne kadarki tüm yöneticilere, yedikleri yetim hakkı rücü ettirilmeli o zaman. Yoksa Tamer ceza almalı.

Peki, kurumun içindekilerin hiç mi hatası yok? Bir rol, bir reji için yöneticilerin etrafında pervane olanların? Farklı olanlara, ilerlemek isteyenlere, saçma görevleri kabul etmek istemeyenlere deli, serseri, yeteneksiz muamelesi yapan kalabalıkların? Arkadaşlarının hakkı yendiğinde sağır, dilsiz, kör olanların? Eş, dost, ahbap kastlar yapılıp yurtdışı turnelerinde gezilirken sesini çıkarmayanların? Kendi soyadından ve akrabalarından onlarca kişiyi kuruma alan, haklı direnişleri politikacı marifetiyle bastıran, biat edenleri prens, prenses, karşı koyanları zamanın zor şartlarında küçük rollere, maaşlara, cezalara ve Doğu turnelerine abone yapanın, kendi ve yakın çevresi dışında herkesi ikinci, üçüncü derece rollere diken, nice büyük sanatçının hakkını çatır çatır yiyene hocaların hocası diyenlerin, sonra mezarına bile gitmediklerinin heykelini dikenlerin? Onun çanta taşıyıcısına kul olanların? Konservatuara ve kuruma ham politikayı dibine kadar sokanların? Politikacılara çay servisi yapan yöneticilerin, onlara repertuvar açıklatanların? Bildiri yazmayı direniş diye yutturmaya çalışan sahte Cumhuriyetçilerin, ucuz kahramanların? Kuruma girer girmez ellerine verilen “Sanatçı” kartlarıyla halka tepeden bakan, kendini özel sanan, kurumdakiler hariç tüm meslektaşlarını aşağılamayı, ukalalık taslamayı iş edinen zavallıların?

Bugünkü hepimizi kahreden, ama en çok da sizi yaralaması gereken salvolarda hepinizin büyük kabahati var. Güdük bildirileri paylaşıp sonra koca lokmaları böyle yutuverirsiniz işte.

Bana sorarsanız, asla hazmetmedim, ne belayla karşılaştıysam karşımdakinin yüzüne tükürüverdim, kurumun içindeyken de senelerce bu kıymeti kendinden menkul sanat ve sanatçı düşmanı baskıcıların, yalaka severlerin, beni kendileri için kullanmaya çalışanların analarını ağlattım. Hep yalnızdım. Cezalar aldım, kurumdan atıldım, bir kişi ne oluyor demedi. Size göre yeteneksizdim, başıbozuktum, anarşisttim, deliydim. Korkaksınız çünkü… Şimdi ben neredeyim, siz nerede?… Yollar ayrı… Çok ayrı… Sizin nereniz sanatçı Allah aşkına?

Ben bu kurumun içinde doğdum. En büyük sanatçılarının kucağında büyüdüm. Onların nice acılarını yaşadım, gördüm. Devlet Tiyatrosu’nun kıymetini hepinizden çok bilirim. Her zaman kurumun bana ihtiyacı olduğunu düşündüm, benim kuruma değil. Yine de vefa duygum var. Kendime güvenim her zaman oldu. Kurumu yönetenlerin yanlış uygulamalarına, beni kullaştırmaya çalışmalarına direnirken ne maaş düşündüm, ne ikramiye, ne ceza, ne atılma, doğru bildiğimi her alanda, her kişiye söyledim ve içine doğduğum Devlet Tiyatrosu için hepinizden çok mücadele ettim.

Devlet Tiyatrosu bugün bu haldeyse, dışarıdan adamlar başınıza geldiğinde de birleşemiyorsanız, direnemiyorsanız, bu arkadaşlar durumu, sanat adına yapılanı, halinizi birdenbire görüp şaşırarak sığ, ama fütursuzca, sizi hiç adam yerine koymadan, çekinmeden ortaya şu büyük lâfları sallayabiliyorlarsa, kabahatin en büyüğü sizindir.

Hazmedin bakalım.

KEMÂL BAŞAR

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku