Necla Dursun yazdı: “Gülüşün Koca Ustası”

editor
1,4K Okunma

Doğuştan gelen özelliklerinizle yoğrulan yanlarınızı bir düşünün; kendi kendinize çalmayı öğrendiğiniz bir enstrüman, sadece film izleyerek müzik dinleyerek konuşabildiğiniz bir dil, nezleyken bile şarkı söyleyebildiğiniz güzel bir ses, gelişime açık güçlü bir hafıza… Sonrasındaysa sürekli tekrar ederek, sabırla çalışarak hatta eğitimler alarak edindiğiniz özelliklerinizi düşünün; excel kullanmak, stop-motion tekniğini geliştirerek kayda aldığınız kısa videolar, tiyatro kulübünün yılsonu etkinliği sahnesinde görev almak… İlki doğuştan ikincisi eğitim alarak edinilen yetilerden sonra üçüncü bir kategoriden daha söz edebiliriz ki o da çevre ile etkileşim neticesinde edinilen yeteneklerdir. Hatta bazı özelliklerin oluşmasında çevrenin etkisi diğerlerinden daha fazla olabilir. Çevre denilince ilk akla gelen ailedir. Mesleki ve hobi anlamında hiçbir ailenin bilinçli olarak çocuğunu yanlış yönlendireceği düşünülemez. Düşünülemez diyoruz ama ya bunu bilinç dışı yapıyorsa? Yani çocuğun seçimine etki eden ailenin ta kendisi ise. İcra ettiği süregelen mesleği ya da işi ise! 

Her çocuğun kendine ait biyolojik, zihinsel ve psiko-sosyal özellikleri bulunur. Bunlara bağlı olarak da ilgi, yetenek ve becerileri… Bu bakımdan ailedeki her birey birbirinden farklıdır. Bununla birlikte aile ile çocuk arasındaki iletişim, genç bireyin ruhsal ve duygusal gelişimini etkileyen en önemli faktörlerdendir. Aile içinde hangi konuda faaliyette bulunuluyorsa çocuğun o alandaki konularda bilgisi ve algısı kendiliğinden belirir. Bu bahse Bolu Mengenli ustaların yüzyıllardan bugüne babadan oğula aktarılan aşçılıklarını ve el lezzetini örnek verebiliriz. Ya da icra ettiği zanaatla var olagelen aile veya soydan söz edebiliriz. Bursa’da Rıza Akbalış’ın 3 kuşaktır devam ettirdiği 120 yıllık aile mesleği olan cami alemi yapması gibi. Peki ya aileden gelen meslek bir sanat dalıysa? Müzik, tiyatro, resim, şiir yazmaksa… Türk Sanat Müziğinin önemli ismi Münir Nurettin Selçuk’un oğlu Timur Selçuk gibi, şarkıcı ve söz yazarı Leman Sam’ın kızı Şevval Sam gibi. Yahut Yeşilçam komedilerinin unutulmaz karakterlerine can veren Kemal Sunal’ın oğlu Ali Sunal ve yine Yeşilçam’da cimri adam rollerini üstlenen Ali Şen’in oğlu Şener Şen gibi. Ya tiyatro? Örneğin Türk tiyatrosunun ustalarından Nejat Uygur’un oğulları Süheyl ve Behzat Uygur babalarının mesleğini sahiplenmişlerdir. Bu örnekler çoğaltılabilir hatta dünya çapında genişletilerek çeşitli ülkelerinden isimler sıralanabilir. Biz de tam bu noktada rotamızı Kosova’ya çeviriyor ve merceğimizi sanatla iç içe olan Buş Ailesi’ne odaklıyoruz. 

Kosova Türk Tiyatrosu 

Kosova Türk toplumu için öğretmenler ve kültür sanat emektarları atar damar demektir. Kosova Türk toplumunun benliğini, dilini, eğitimini, kimliğini, kültürünü koruyan ve kollayan iki güzide ordusudur öğretmen ve sanatçılar. Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği ise Türk kültürünün zenginliğini yaşatan bir mahfildir. Yarım yüzyılı aşan geçmişiyle Balkanların en köklü derneklerden biridir. Onun ciğerlerini oksijenle dolduran ise Kosova Türk sanatçılarının azmi, inancı ve direncidir. 

Sanatçıların kültür öğretmeni olarak kabul edildiği Kosova’da Türk Tiyatrosu için büyük emekler veren Aziz Buş Balkanlardaki hayatın ta kendisini sahneye taşıyan bir tiyatrocudur. Bir anlamda izleyicinin yaşantısını kendisine izleten, onları eğlendirip güldürendir. Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği’nin tiyatro kolunda ismi yaşatılan Aziz Buş Kosova Türk toplumunun gurur kaynaklarındandır. Okumakta olduğunuz yazıma konu aldığım, Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği Yayınları tarafından 2009’da Prizren’de basılan “Gülüşün Koca Ustası” isimli kitapta övgü ve sevgiyle anılır Aziz Buş. Onu anlatan kitaba geçmeden önce Prizren’deki tiyatro hayatı hakkında bir çerçeve çizmek isterim. 

Şairler beşiği Prizren şehri Roma döneminde ticaretin merkezlerindendir. Çar Duşan döneminde payitaht iken Osmanlı döneminde sancaktır. 1513’de Şair Suzi Çelebi hayattayken açılan kütüphanesiyle eğitimin de merkezlerinden biridir. 19. yy ikinci yarısındaysa konsoloslar şehri olur; İngiliz, Rus, Avusturya, İtalya, Sırbistan konsolosluklarının açıldığı şehir ayı zamanda bir basımevine sahip olmasıyla kültür merkezi statüsündedir. Balkan Savaşları sonrasında Avusturya-Macaristan zamanı, Sırp zamanı, Bulgar zamanı, İtalyan zamanı, Alman zamanı, Arnavutluk zamanı olarak adlandırılan zaman dilimleri bitip de 1945’e gelindiğinde yeni kurulan Yugoslavya’nın başkenti olmasıyla eski itibarına kavuşur.  Başkentin ilk profesyonel tiyatrosu 1945’de “Bölge Halk Tiyatrosu” ismiyle kurulur. Arnavutça ve Sırpça oyunlar sergilenir. 1946’da alınan siyasi bir kararla başkentlik unvanını Priştine’ye devredildiğinde tiyatro da başkente taşınır. Tıpkı diğer birçok kurum gibi. Tiyatronun önemli isimlerinden Hüda Leskovçalı Prizren’de kalıp sinema yönetmenliği yapmayı tercih eder. O esnada tiyatrolarını başkente uğurlayan halk, oluşan boşluğu derneklerin tiyatro kollarıyla doldurmaya çabalar. O dönemde Arnavut ve Sırp dili üzerinden ilerleyen sosyal hayatın çeşitli mecralarında Türkçe bulunmaz çünkü 1912’de resmi dil olmaktan çıkartılmıştır. 1949’a gelindiğinde belediye himayesinde Şehir Tiyatrosu kurulur ve Türkler tiyatroya 1951’de dahil olarak bir yıl sonra oyanlarını sahnelerler. Türkçenin varlığının kabul edildiği yıl olan 1951’de ülke genelinde Türkçe sınıfları açılmış, radyolar Türkçe yayına başlamış, dernekler kurulmuştur. Kurulan dernekler vasıtasıyla onca yıl ana dilinde hiçbir şey yapamamış halkın Türkçe özlemi dışa vurularak tiyatro kolları kurulur, oyunlar halka sunulur. Coşkuyla başlanan süreçte; ilk öğretmenler, ilk öğrenciler, ilk sınıflar, ilk şairler, yazarlar, gazeteciler ve tabii tiyatrocular aktif olarak yer alır. Artık düğün dernekte, piknikte panayırda ve kır gezilerinde aşina olunan isimler tiyatro sahnesinden halka ulaşır. Bu değerli emektarlardan biri de Aziz Buş’tur. Evet, bu kısa bilgi paragrafından sonra Aziz Buş’a bir vefa borcu olarak yayınlanan “Gülüşün Koca Ustası” adlı kitaba dönelim.

Kapak tasarımını Aziz Buş’un torunu Soner Buş’un yaptığı ve 500 adet basılan kitap 112 sayfadan oluşuyor. Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği Başkanı Tahir Luma’nın 2009 yılında kaleme aldığı takdimiyle başlayan eserin önsözü Aziz Buş’un oğlu Raif Buş’un kaleminden. Önsözde 1951’den itibaren varlığını sürdüren Türk Tiyatrosunun merhum üstadına bu kitapla teşekkür görevinin yerine getirilmesine olan sevincinden söz etmiş Raif Buş. 

“Kurnaz değil kararlı” olarak niteler benliğini esprili bir dille “Hayat Hikâyem” adlı bölüm Aziz Buş’un kendi kaleminden okuruz.  Bu bölümde; oyun ve anlatıyla, deyiş ve deyimle yani az şeyle mutlu olabilen kalabalık ailesini ve akıllı, uysal, kitapsever, dürüst, eğitimli ve varlıklı bir Üsküp kızı Kadruşunu (Kadriye’yi) anlatır uzun uzadıya. Ardından hayatını şöyle özetler; “Derdi bertaraf ederek gülmeyi yeğledim. Memur oldum, çalıştım, kazandım. Namusuma dürüstlüğümü, insanlığıma artistliğimi, artistliğime de yazarlığımı ekledim ki, ohhh, gel keyfim gel!”(s.11)

Prizren’in Nasreddin’i

Onun için gülmek çok önemli bir eylemdir. Bu nedenledir ki sanat dostları ve hayranları ona “Prizren’in Nasreddin’i” ve “gülüşün koca ustası” derler. O, evdekilerin şarkı türkü söylemesini ve daima gülmesini arzular. Sanata düşkün olan ailesine hele hele de oğlu Raif’in sanatçı olacağına inancı tamdır. Kendisini onun öğrencisi olarak niteleyen yazar Hasan Mercan’ın bu konuda “o tiyatro sevgisini aile efradına da aşıladı” der. Mercan’ın dediğine göre en çok da oğlu Raif’e. Yazımın en başında sözünü ettiğim üçüncü kategoride hayata gözlerini açan çocuklardandır Raif. Aziz Buş, Raif’in tiyatrocu olacağına duyduğu inancı “armut dibine düşer” sözüyle daha görünür kılar ve “Raif’imin izimden geleceğine inanıyorum” der. Bu dileğinden sonra şöyle bitirir hayat hikâyesini; “Ben Aziz Buş, ben haddim olmayaraktan Prizren’in Nasreddin’i ben, Doğru Yol’un sesi, nefesi, namusu, dünü, bu günü… Diyorum ya; ‘kıssadan hisse kıskamasın kimse’ herkes, mutlu edecek kadar ufak mutluluklarla yaşamayı bildim.” (s.13)

“Komik sanatçı” olarak anılan Aziz Buş tek perdelik oyunlar yazarak sahnelemiş, sadece yaşadığı şehir olan Prizren halkı değil bölgedeki birçok şehirden izleyicisine Türkçe, Arnavutça ve Sırpça olmak üzere üç dilde oyunlar sahnelenmiştir. “Keşanlı Ali Destanı” oyunundaki başrolüyle ödül alan Buş, Üsküp’teki Sesler ve Birlik Gazetelerinde; türkü, masal, tekerleme gibi folklorik mirası okura ulaştırırken bölgedeki sözlü ve yazılı halk edebiyatını derlemenin önemini fark eden ilk kişilerdendir.(s.30) Tüm bunların yanında diğer mirasları “gülüş, düşünce nezaket, namus, şefkat ve huzur olmuştur.” (s.18) Kendi yazdığı oyunların pek çoğunu Hüda Leskovçalı ile birlikte sahnelemiştir. 

Kitapta onu pek çok kişi yazdıklarıyla ölümsüzleştirmiştir. Refet Kiser, Agim Rifat Yeşeren, Suphiye Matroni, Zeynel Beksaç, Taner Güçlütürk ve Etem Kazaz bu isimlerden sadece birkaçıdır. Oynadığı oyunların afişleri, sahnede çekilmiş fotoğrafları ve yer aldığı gazete kupürleriyle görsel olarak da okuru donatan kitapta herkes ondan hatıraların girift sokaklarını tekrar dolanarak eskiye gitmiş, sevgi ve özlemle bahsetmiştir. Tüm bu isimler içinde onu en güzel anlatanlardan biri Gonca Kuzay Demir’in “Adın Kalır” adlı şiiridir:  

“Güldün mü bilmem,

Bilemem,

İçindeki tüm sıkıntıları bir kenara atarak,

Ama bilirim güldürdün tüm dertlerini unutturarak.

Kimse sordu mu vaziyetini?

Ya da sen hissettin mi gönül ritmini?

Ama bilirim hep eğlendirdin oyun bitimi.

Zaman geçer adın kalır sevdiklerinin yüreğinde.

Ve perde hiç kapanmaz.

Sana atan ufacık kalp tınısı varken seyirci yerinde. (s.21)

Sonuç

1917 yılında Prizren’de dünyaya gelen Hasan Bey ve Bahriye Hanım’ın oğlu Aziz Buş’un kendi eliyle yazdığı hayat hikâyesinden bazı cümlelere yukarıda yer vererek onu kendi anlatımıyla tanıyın istedim. Yanı sıra daha birçok hikâye yazmış ve bu hikâyelerin dramaturjisini yaparak tiyatroya kazandırmıştır ve kitabın ikinci bölümünde yazdıklarından örnekler bulunmaktadır. Böylesine sevilen, sayılan ve kalplerdeki yerini koruyan Aziz Buş’tan günümüze iki tiyatro eseri ulaşmıştır; Mukadderat ve Bekri Mustafa. Güçlü bir Osmanlıca ve Türkçe birikimine sahip olsa da Aziz Buş sade bir Türkçeyle, halkın anlayacağı kelimelerle yazmıştır oyunlarını. 

1970 yılında amansız bir hastalıkla terki diyar eden Aziz Buş’un vasiyeti, ailesinin tiyatro geleneğini sürdürmesidir. Fatime, Hasan, Nurten, Birsen, Suzan ve Raif isimlerinde altı çocuğu olan Aziz ve Kadriye çiftinin oğulları Raif ve ailesi bu vasiyeti gerçekleştirmiştir. Raif Buş halen sinema ve tiyatroda oyunculuk yapmaya devam etmektedir. “Babam Aziz Buş” başlıklı yazısıyla kitapta yer alan Raif Buş’un kızı Sevgi Buş Kika eskiden tiyatroda görev almışsa da günümüzde siyasetçi kimliği ile biliniyor. Oğlu Soner Buş tiyatroda görev almış ve oyunlar yazmıştır. Bugün özel bir firmada çalışmakta. Üçüncü evladı Sonay Buş’a geçmeden evvel bir parantez açmak isterim. Sonay, dedesini anlatan “Gülüşün Koca Ustası” isimli kitabı bana armağan edendir. O aktif olarak tiyatroyla ilgilenmeyi sürdürüyor. Prizren Art Theatre Direktörlüğünü üstlenirken oyunlarda sahneye alıyor. Ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de turne programlarında ve çeşitli projelerde görev alan Sonay’ı daha yakından tanımak istenirse Bir Balkan Esintisi isimli web sitemden kendisiyle gerçekleştirdiğim röportaj okunabilir. Açtığım parantezi burada kapatırken Prizren’deki tiyatro tarihi hakkında TİKA- Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı desteğiyle basılan Agim Rıfat Yeşeren’in “Kosova Türk Tiyatrosu” isimli eserin ilk cildinden faydalandığımı da belirtmek isterim.

Tiyatro kokulu Buş Ailesi’ni dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım bu yazımın okunabilir büyüklükte olmasını sağlayabilmek için birçok cümlemden fedakârlık yaptığımı dile getirerek Buş Ailesi özelinde Prizren’e selamlarımı iletiyorum. 

NECLA DURSUN

 

 

KİTAP: Gülüşün Koca Ustası

Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği Yayınları 

2009 – Prizren 

112 sayfa

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku