İnsan soruyor kendine; güneşin doğduğu yere “doğu” dendiğini ya da ne bileyim, bir insan diğerini öldürdüğünde bunun adına “cinayet” dendiğini birilerine anlatmak için bu kadar debelenmeye gerek var mı gerçekten?
Bu “anlatılması” gereken bir şey midir yahu?
Böyle basit, sıradan gerçekleri anlatmak zorunda kaldığımızı, insanlar gerçekten anlamıyor olabilirler mi?
Olamaz!
Bunu iddia etmek mümkün değil.
Peki o zaman ne?
İnsan basit şeyleri, başka hangi nedenlerle anlamaz? Ya çok dalgınsındır… Ya da anlamak işine gelmiyordur; anlamazdan geliyorsundur vs.
Kimileri var ki onlara; İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’da yaşanan son gelişmelerin, Türk Tiyatrosu Tarihinde asla kapanmayacak bir yara açtığını anlatmak mümkün olmayacak gibi görünüyor.
Bir karambole getirme telaşıdır gidiyor.
Bir “Tamam hadi, olan oldu, fazla uzatmayın da işimize bakalım” serinliğidir gidiyor.
Bir “ortada kuyu var yandan geç” oyunudur gidiyor.
Ne yapalım; karşımızdaki insan evladıdır; birileri sever, birileri yerer, bu devran böyle gider deyip kulağımızın üstüne mi yatalım?
Bunu bekleyenlere ne yazık ki bu konuda verilecek iyi bir haberimiz yok.
Herkesin çok iyi anlamasında fayda var.
Bu işin karambole getirilebilecek bir tarafı yok.
İzBBŞT’de yaşanan tek şeyin Genel Sanat Yönetmeni değişikliği olduğu gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor!
Buna sebep ne? Neden bu hedef saptırma? Olup biten bundan ibaret mi?
Heceleyerek mi söylemek gerek acaba?
İzBBŞT’de sadece Genel Sanat Yönetmeni değişmedi.
Kurumun yö-net-me-li-ği de de-ğiş-ti-ril-di!
Üstelik:
1- YÖNETMELİĞİN KİMLER TARAFINDAN DEĞİŞTİRİLDİĞİ, YENİ YÖNETMELİĞİN KİMLER TARAFINDAN YAPILDIĞI HALA BİLİNMİYOR!
2- YÖNETMELİĞİN NEDEN, HANGİ AMAÇLA DEĞİŞTİRİLDİĞİ DE HALA BİLİNMİYOR!
Sorular çok da; haftalardır soruyoruz cevap veren yok. Neden?
Tiyatro tarihimizde hiç yaşanmamış bir garabet yaşanıyor.
Neler yaşadık, ne saçmalıklar, ne kıyımlar!
Ne zor günler!
Ama böyle bir akıldışılığı hiç yaşamadık.
Birileri aklımızı yok saymamızı bekliyor.
Tiyatro hayatımızda böylesi; bu kadar çirkini, bu kadar ürkütücüsü yaşanmadı.
Orta yerde bir ölü yatıyor. Failler kim belli değil!
Şimdi bir de o ölünün üzerine basarak, varolan garabeti onaylayan, destekleyen açıklamalara rastlar olduk.
Sayın Hasan Erkek’in öğrencisi Levent Üzümcü’ye destek veren; süreci sorgulayanlara da “Aaa.., Levent iyi çocuktur, üzmeyin onu” yollu tatlı, şirin bir öğretmen edasıyla uyarılarda bulunduğu yazısı buna bir örnek…
Sayın Erkek, “Levent Üzümcü öğrencimdir. Samimiyetinden, dürüstlüğünden, cesaretinden hiç kuşkum yoktur.” diyor.
Levent Bey’in iyi bir öğrenci olduğunu; daha doğrusu Hasan Öğretmen’in iyi bir öğrencisi olduğunu öğretmeninden duymak umut verici.
Bir bakalım…
Öğretmen öğrencisinin tiyatro bilgisine olmasa da (Unutulmuş olabilir bu kısmı…) karakterinin sağlamlığına kefil oluyor.
(Ne güzel şeyler bunlar!)
Biz de Levent Bey’in samimiyetinden, dürüstlüğünden, cesaretinden kuşku duymamak istiyoruz, niye isteyelim ki?
Bu yüzden bazı sorular soruyoruz. Çünkü biz de Hasan Öğretmen’in heyecanını paylaşmak istiyoruz. Aldığımız cevapların ardından biz de Levent Bey için aynı güzel ve kefillik içeren cümleleri kurmak istiyoruz.
Biz bir taraftan da İzmir’de açılan bu yarayı sizin de, tüm tiyatro kamuoyunun da görmesini istiyoruz.
Ama bir türlü olmuyor.
(Ama Levent Üzümcü “dürüst çocuktur.” Biz de öyle. Hepimiz dürüst çocuklarız.)
Sayın Erkek’in destek mesajını okumaya devam:
Diyor ki Erkek: “Görev süresinin üç yıl daha uzatılması (Yücel Erten’in), tiyatronun kurumsallaşmasının tamamlanması, geleneklerinin oturması bakımından çok yararlı olacaktı. Bu konuda, birçok kişi ve kurum gibi ben de yazı yazdım. Ancak olmadı.”
Şu “ancak olmadı” da duralım bakalım. İlerlemeyelim.
Niye olmadı?
Sorgulamayalım mı? Siz geçiyorsunuz diye, biz de geçmek zorunda mıyız?
Şimdi tane tane ve dobra dobra sormaya devam edelim.
Niye olmadı?
Niye belediye başkanı bir tiyatronun Kurucu Genel Sanat Yönetmeni’ne neredeyse üç ay boyunca randevu vermedi?
Zimmetine para mı geçirdi bu kişi?
Yüz kızartıcı bir suç mu işledi?
Ölümcül bir salgın hastalığa yakalandı da o yüzden mi kapılardan içeri alınmadı?
Bu kabalığa karşı gık derseniz incileriniz mi dökülecek?
Yoksa onaylıyor musunuz bu davranışı?
Sessiz kalmak hani, onaylamak anlamına gelebilir ya?
Sizin mesleki dayanışmadan anladığınız bu mu? Bu hepimizin meslek onuru adına incitici bir durum değil mi?
Niye bu konuda kimse ağzını açmıyor? Bundan daha önemli meseleleri mi var susanların?
Ne o meseleler?
Niye konuyu getirip getirip buraya sıkıştırmaya, tıkıştırmaya çalışıyorsunuz?
Kendisi de dahil kimsenin Yücel Erten’in görevden alınmasına itirazı yok. Belediye Başkanı’dır, yetkisi vardır, alır, bitti!
Bunun yönteminden bahsediyoruz biz.
Niye bahsediyoruz ısrarla?
Aynı değer bilmezliği yarın öbür gün bize de size de yapmaya cesaret edemesinler diye!
Yücel Erten görevden alındıysa alındı. Kime ne? Yücel Erten babamızın oğlu mu?
Yücel Erten’in Yücel Erten olabilmesi için, (olmuş olacağı kadar daha ne olsun) bu saygın varoluşu sürdürebilmesi için mevkiye, makama mı ihtiyacı var?
Asıl meseleye gelelim artık:
Siz, Sayın Erkek, İzBBŞT’nin yeni yönetmeliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yeni yönetmelikte Genel Sanat Yönetmeni’nin de, Tiyatro Yönetim Kurulu’nun da tepesinde (üstünde) bir Danışma Kurulu (DK) var, haberiniz var mı?
O Danışma Kurulu’nun Genel Sanat Yönetmeni’ne, bizzat değil üstelik, Belediye Başkanı kanalıyla “önerilerde” bulunma yetkisi var bunu da biliyor musunuz?
Sadece öneri değil, Genel Sanat Yönetmeninin yaptığı ettiği işleri değerlendirme, rapor etme yetkisi var.
Danışma Kurulu gerekli durumlar doğarsa, kendisi çekmiyor Genel Sanat Yönetmeni’nin kulağını(!) başkana çektiriyor.
Bunlar içinize siniyor mu sizin?
Öğrenciniz Levent Üzümcü, özerkliğe kapı açan bir yönetmeliğin çöpe atılmasını onayladı ve yeni yönetmelikte tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi sallanacak bir Danışma Kurulunun gölgesi altında Genel Sanat Yönetmenliği yapmayı kabul etti.
Öğrencinizi bu pozisyonda görmek canınızı yakmıyor mu?
Sayın Erkek, geleceği iğdiş edilmiş bir tiyatronun durumunu konuşuyoruz.
Bu böyle olmakla birlikte öğrenciniz Levent Üzümcü’nün çok büyük bir iddiası var. Eline bu iddiasını gerçekleştireceği olanaklar verilmemiş olsa, bu kadar iddalı konuşmaz değil mi?
Ne o iddia?
“Padişahlık sistemini bitireceğim.”
Elini tutan yok buyursun yapsın.
Ama sizin “olanak verin çocuğa”dan kastınız bizim “vırvır” etmememiz ise, orada durun! Durun; çünkü bakın aynen şu şekilde vırvır etmeye devam edeceğiz biz:
1- Genel Sanat Yönetmenini değiştirmek için yönetmeliği değiştirmeye gerek olmadığı halde, yönetmelik neden değiştirildi?
2- Bu yönetmeliği kimler, hangi amaçla değiştirdi?
3- “Bu yönetmeliği değiştirenler kimlerdir” diye binlerce defa sorduğumuz halde, bu soru neden duymazdan geliniyor?
4- İzmir Büyükşehir Belediyesinin kamu yönetimi anlayışı bu mudur? Bu gizli kapaklılık kimlerin kamu yönetimi anlayışının sonucudur? Bu anlayış konusunda örnek alınan kişi ya da kurumlar kimlerdir?
5- Eski Yönetmelik bir tek adam rejimine yol açtıysa, o yönetmeliği hazırlayanlar kimlerdi ve bu kişiler böyle bir sonucu göremeyecek kadar kör müydüler?
6- Yine eski yönetmeliği hazırlayanlardan bazıları şu an oluşturulan ve eskisinden farklı olarak, tiyatronun yönetim organı haline getirilmiş olan yeni Danışma Kurulunun da üyesi değiller mi?
7- Peki bu kişilerin dün göremedikleri şeyler baki kalsın; bugün de göremedikleri şeyler var mıdır?
8- Öğrencinizin padişahlık sistemi yaratmakla itham ettiği eski yönetmeliği, kendisinin de üyesi olduğu bir önceki “Geçici” Danışma Kurulu hazırlamadı mı? Bir padişahlık sistemi yaratılmasında öğrencinizin de marifeti bulunmuyor mu bu durumda? Yoksa o sırada dersi mi kırıyordu?
Biz bu sorularımızı; hiç değilse en can alıcı kısımlarını Levet Bey’e net bir şekilde sorduk.
Siz sormadınız mı? Bunlar sizi ilgilendirmiyor mu? Önünüze mi bakıyorsunuz?
Belki sizin merakınızı celbetmiyordur ama biz bu soruların cevabını bulmak konusunda ısrarlıyız.
Hazır kendisini desteklemişken bu soruları kendiniz için sormasanız bile, bizim için Levent Bey’e iletebilir misiniz?
Biz kendisinden cevap alamıyoruz çünkü.
Şimdi:
“Yaşanan süreç ise, süreci yaşayan/yaşatan herkes için çıkarılacak altın değerinde deneyimlerle doludur. Umarım herkes payına düşeni almıştır. Tiyatronun daha fazla yıpratılmaması için sorumlulukla hareket etmek gerekir.” diyorsunuz ya desteğinizin son bölümünde.
Biz kendi adımıza, “altın değerindeki deneyimlerimizin” muhasebesini yapmayı, bu anlamda “payımıza düşeni almayı” çok istiyoruz.
Ama yukarıdaki sorularımıza cevap almadan, bu dediklerinizin hiçbirini yapamıyoruz efendim.
Takdir edersiniz ki havaya bir toz bulutu kaldırıp, tüm bu gerçekleri gözden kaçırabileceğini sananlar, bu “el çabukluğu, marifet” numaralarıyla kamuoyunu aldatabileceklerini düşünenler, fena halde yanılıyorlar Sayın Erkek!
İşte bu nedenle, kamuoyuna açıkladığınız desteğinizin, özgür ve özerk tiyatro mücadelesi içinde karşılık bulabilmesi için; İzBBŞT’de yaşananları manasız bir gizem içinde bırakan toz bulutunun dağıtılabilmesi adına ve “Elçiye zeval olmaz” diyerek, yukarıdaki sorularımızı öğrencinize iletebilirseniz şerefyap olacağız efendim.
Son olarak; bu vesileyle, yukarıdaki soruların muhatabı olan tüm meslektaşlarıma sesleniyorum.
Güneşin doğduğu yere hâlâ doğu, battığı yere ise batı deniliyor.
YILDIRIM FİKRET URAĞ
2 EYLÜL 2024