İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği “Rumuz Goncagül” oyunu, kocasından kalan maaşla geçinmeye çalışan, yoksulluktan çıkış yolunun evlilikten geçtiğini düşünen, geçinebilmek için oturduğu evin alt katındaki bir odayı Sıtkı’ya kiralayan İnsaf Hanım ve kızı Gülsün’ün başından geçen trajik- komik olayları anlatıyor.
Bol paçalı pantolonların, geniş yakalı gömleklerin moda olduğu zamanlarda, İstanbul’un tarihi semtlerinden birindeyiz. Apartmanların arasına sıkışmış bir bina. Kirasında artış yapmayı uzun yıllardır kesmiş ama kirasını düzenli ödeyen bir kiracı… Geliri belli, gideri bellidir; hayat pahallılığı artmakta, alım gücü azalmaktadır. İçine düştüğü geçim sıkıntısı ve toplumsal baskılara, hızla dönüşen kent hayatının zorluğu eklenince, kiracı İnsaf Hanım, kızının geleceği için bu sıkışmışlığın içinden kendince bir çıkış yolu bulur. Kızının bir evi, bir güvencesi, bir yuvası olması için Goncagül rumuzuyla bir gazeteye mektup yazar.
“Aile kızıyım, ev işlerini becerir, güzel yemek pişiririm. İlkokul mezunuyum. Babam vefat ettiği için annemle, kendi evimde oturmaktayım. Ahlâklı, geçimliliği olan biriyle evlenmek istiyorum. İç güveysi de olabilir. İsteklilerin Goncagül rumuzuna yazmaları…”
Mektubun gazetede yayınlanmasından kısa bir süre sonra, 261 talipliden mektup gelir. Bu kadar talipli ile görüşmeyeceğini anlayan İnsaf Hanım, kiracısı Sıtkı Bey’den yardım ister. Sıtkı, anne ve kızına yardımı kabul eder ve onlara belli etmeden kendi yazdığı mektubu öne çıkarır. Ancak diğer talipler ile görüşmekten kurtulamaz. Taliplilerin her birinin evlilikten beklentisi ve çıkarı farklıdır. Oyunun olay örgüsü bu minvalde devam eder.
Sahne tasarımı minimalist denilebilecek bir sadeliktedir, iki perde ayna yansıması gibi yerleştirilmiş, aradaki boşluktan arka taraftaki müzisyenleri görürüz. Rampa şeklindeki sahne ev işlevi de görmektedir. Perdeye yansıyan el çizimi görsellerle olayların nerede nasıl bir atmosferde geçtiğini anlarız.
Rolü olmayan oyuncular sahne kenarındaki sandalyelerde oturarak oyun sıralarını beklerken aynı zamanda izleyici konumundadırlar ve oyunu her anını diğer oyuncularla birlikte takip etmektedirler.
Oyunun, Ortaoyunu’nun modern bir yorumu ve epik tiyatro unsurlarının harmanlanıp ilmek ilmek dokuduğunu söyleyebiliriz. Sahnedeki orkestranın başarıyla icra ettiği müzikler oyunun başından sonuna kadar büyük bir katkı sunmaktadır. Pavyon, gece yaşantısının sesi, kısacası dönemin ruhu ezgiler eşliğinde sahneden seyircinin üzerine akmaktadır…Timur Selçuk üstadın ezgileri tüm canlılığıyla salonu doldurmaktadır.
Oktay Arayıcı, artık klasikleşmiş metninde sözünü oyunun tümüne, tüm sahnelere büyük bir titizlikle yaymış, olay örgüsünü kusursuz bir işleyişle inşa etmiştir. Zafer Algöz rejisi, metni başarıyla yorumlayarak, trajediyi kendine has eğlenceli üslubuyla sahneye taşımaktadır. Traji-komik olaylar karakterlerin dramları üzerinden yansıtılırken, seyirci oyunun pek çok sahnesinde günümüz gerçekliğiyle ve kendi yaşamlarıyla dolaysız bağlar kurabilmekte ve o günlerden bugünlere yaşamın temel çelişkilerinin ve çatışmalarının değişmediğini idrak etmektedir. Metnin gücü rejinin güncel yorumuyla bu klasikleşmiş oyunun canlılığını pekiştirmektedir. Yoksulluk, hayat pahallığı, çaresizlik ve bu sorunları yaratan tarihsel, toplumsal koşullar bugün de tüm yakıcılığıyla hüküm sürmektedir.
Oyuncuları tek tek değerlendirmek yerine hepsinin rolleriyle ne kadar özdeşleştiklerini, bu oyunda rol almaktan ne kadar mutlu olduklarını seyirciyle temaslarından anlayabiliriz. Seyircinin alkışlarının hem oyun sırasında ve sonrasında oyuncuları taltif etmesi, şarkılara eşlik etmeleri, oyuncuların sahnedeki başarılarını olduğu kadar seyirciyle empati kurmaktaki maharetlerini yansıtmaktadır.
Peki, hiç mi eleştirilecek yönü yok derseniz, elbette var! Oyunun zamanı ve ruhunu bugünkü kuşak bilmeyebilir, çünkü yeni kuşak gazeteleri sadece dijital olarak görüyor ve çoğu okumuyor bile… Oyunun geçtiği dönemde gazeteye neden böyle ilanlar verildiğinin, ve neden bir rumuz kullanıldığının yeni kuşaklara bir biçimde açıklanmasının, oyunun üzerine inşa edildiği olgunun önemli olduğunu düşünüyorum. Örneğin, bir anlatıcı oyunun başında bu durumu kısaca izah edebilirdi. Anlatıcı olarak Halet Rezâki rolünde oynayan Erdoğan Aydemir çok da isabetli bir tercih olurdu.
Yaşadığımız onca sıkıntının içinde, nefes almak için tiyatrolar bize olanak sunuyor, ben de bu olanaktan faydalandım ve içimdeki kara bulutları “Rumuz Goncagül”ü izleyerek dağıttım. Oyun süresince eğlendim, şarkılara katıldım, Timur Selçuk şarkılarının o muhteşem dünyasına dalıp biraz da geçmişime doğru yolculuk yaptım…
Oyunda emeği geçen tüm çalışanlara teşekkür ederim. Bu oyunu sahneye taşıyan, emek veren tüm tiyatro emekçilerine, salonun kapısında bizi karşılayan ve uğurlayan tüm çalışanların emeğine sağlık…
İSMAİL CEM ÖZKAN
Rumuz Goncagül
Yazan: Oktay Arayıcı
Yöneten: Zafer Algöz
OYUNCULAR:
Dilek Güven
Eylem Yıldız, Şebnem Bilgeer
Efe Erkekli
Duygu Gökhan
Rezâki Erdoğan Aydemir
Engin Delice
Ahmet Dizdaroğlu
Uğur Keleş
Buğra Kağan Kahraman
Müzisyenler:
Piyano: Rahim Ozan Demir
Ud: Bayramcan Boy
Klarnet: Ercan Yalazan
Keman: Ahmet Bekir Bağcı
Kanun: Harun Uğur Kaya
Ritim: Berat Melemez
Vokal: Şebnem Bilgeer
Dekor Tasarımı: Nur Sinem Mete
Kostüm Tasarımı: Burcu Melek Bozan
Işık Tasarımı: İ.Önder Arık
Müzik: Timur Selçuk
Müzik Direktörü: Rahim Ozan Demir
Koreografi: Kerem Kuraner
Dramaturg: Derya Özer
Yönetmen Yardımcıları: İşdar Gökseven, Eylem Yıldız, Ergun Akvuran, Ahmet Dizdaroğlu
Görsel Tasarım: Cihan Kahraman
İllüstratör: Nur Sinem Mete
Asistan: Şebnem Bilgeer
Sahne Amiri: Burak Akyüz
Kondüvit: Ersin Sönmez
Işık Kumanda: Ozan Çelik
Dekor Sorumlusu: Necati Işık
Aksesuar Sorumlusu: Serkan Dürser
Kadın Terzi: Nimet Çelebi
Erkek Terzi: Meral Şeker
Perukacı: Zeynep Bolkısık Bağ
Projeksiyon Kumanda: Korhan Boduroğlu, Uğur Akcan
Afiş Tasarım: Cem Yılmaz