Sude Damar yazdı… “Bir Kadının Nesneden Özneye Dönüşümü: Fazilet Yalnız Değildir”

editor
3,6K Okunma

Müge Anlı hayranı temizlik işçisi bir kadının başından geçen olayları anlattığı tek kişilik bir konuşma izleseydiniz ne düşünürdünüz? Genellikle ünlülerin sahne aldığı ve kişisel gelişim hikâyeleriyle örülü yıldızlı arenaya, kocasından devamlı şiddet gören apartman temizlikçisi bir kadın çıksa ne anlatırdı? Sara Ahmed, “Her kadının kendi hikâyesi vardır ama katlanmaları istenen şey ortaktır: soruna isim verelim, ataerkillik(1) demişti. Fazilet Yalnız Değildir’in kahramanı ve her kadın gibi ataerkinin duvarlarına çarpan Fazilet, o arenada, kendi hikâyesi üzerinden ataerkiyle hesaplaşmasını anlatıyor.

İkincikat Tiyatro’da sahnelenen Fazilet Yalnız Değildir, bir temizlik işçisinin, bir annenin, kocasından düzenli olarak şiddet gören bir eşin, temizliğe gittiği evlerin erkekleri tarafından taciz edilen bir emekçinin, yaşadığı büyük travmaları hemcinslerinin yardımına koşarak aşan ve bu süreçte feminist olan bir kadının hikâyesini konu ediniyor. Fazilet, geçmişte yaşadığı olayları, edindiği feminist bilinçle, yer yer esprili bir dil kullanarak anlatıyor seyircisine.

17. yüzyılın ortalarında, Karayipler’deki Küçük Antiller’in parçalarından birisi olan Barbados’taki bazı kadınlara “kadın” denmediğini, onlara  köle üretimi yapan makineler gibi bakılarak “çoğaltanlar(2) isminin reva görüldüğünü biliyor muydunuz? Kadınları “çoğaltanlar” olarak görme ve bedenlerinden ibaret sayma halinin izlerini  modern toplumda da sürmek mümkün. Fazilet de, 17. yüzyıldaki kadın kardeşleri gibi “çoğaltan” olarak görülenlerden. Mesela Fazilet, her şeyden önce kocasına bir “şehzade” vermekle mükellef! Üstelik, bu sorumluluk.o kadar içselleştirilmiş ki, kendi hayallerinin çerçevesi bile bu tarihsel görevi yerine getirmekle sınırlı: En büyük isteği, kocasına tahtını devredebileceği bir erkek çocuk bahşedebilmek. Bu acınası hal, düşleri dahi özgürleşemeyen tüm kadınları simgeliyor.  

Tek kişilik bir anlatı niteliğini taşıyan oyunda, oyuncu Hivda Zizan Alp’in sahici olduğu kadar, duygu geçişlerindeki başarısı, etkileyici ancak abartıya kaçmayan oyunculuğu, Fazilet’in yer yer çelişkilerle barındıran duygu ve düşünce dünyasının bütüncül biçimde kavranmasını sağlıyor. Alp, aynı zamanda seyirciyle iletişime girmekten çekinmiyor, onlara sorular soruyor ve yanıtlar veriyor. Doğaçlamaya yer verilmesi oyuncuya alan açıyor, seyircinin oyunda dahil olması sağlanarak interaktif yap besleniyor ve yaratılan etkileşim oyuna dinamizm katıyor. Alp, izleyiciyle uzun süreli göz temasları kurmaktan da çekinmiyor ve sorularına cevap vermekten kaçınanlara ısrarla sorularını yinelemeye devam ediyor. Pasif kalmayı tercih eden izleyiciler açısından ısrarlı sorularla muhatap olmak, şaşırtıcı ve hatta sıkıcı bir durum. Nitekim izleyici koltuğunda oturan insanlar, genellikle kendilerine soru sorulduğunda gerilirler ve çekinirler. Bir bakıma, bireylerin pasifize edildikleri baskıcı toplumsal yapıların da yansıması olarak görülebilir bu çekingenlik. Ancak bu sorgulama hali, Fazilet’in kendi var oluşunu ispatlaması için kaçınılmaz.  Zira yaşamı boyunca yok sayılan Fazilet, var olduğunu, düşündüğünü, hissettiğini, itiraz ettiğini, yani yaşadığını ısrarla ve inatla herkese göstermek istiyor!

Fazilet, daha oyunun başında İngilizce bir şarkı söyleyerek sahneye çıkar çıkmaz, seyircilerin yüzlerine ışık tutuyor ve ısrarla onlara rahatsızlık veriyor. Belki de Fazilet, kendine has üslubuyla, “siz beni görmüyorsunuz/görmediniz ama ben sizi görüyorum, bakışlarınızın bana verdiği rahatsızlığı ben de size veriyorum” diyor. Tesettürlü bir kadının, bir platform üzerinde İngilizce şarkı söylemesi, terennüm etmek yerine seyircilerle birlikte sınırları zorlayan bir sorgulamaya girişmesi, toplumsal cinsiyet kalıplarına ve sınıflı toplumsal yapıya başkaldırının bir örneği olarak görülebilir. 

Bu noktada belirtmeliyim ki, oyun “sınıf çatışmasının” da altını çiziyor. Fazilet yalnızca ev içi emeğiyle uğraşan bir kadın değil; aynı zamanda bir temizlik işçisi. Kendi hayatıyla, merdivenlerini silmeye gittiği lüks apartmanlarda oturan insanların hayatları arasındaki uçurumu görüyor. Hatta, kendilerini feminist olarak tanımlayan kadınların aralarındaki “sınıfsal ve kültürler farkları” da gözlemliyor ve bu derin farklılıkları, çelişkileri kendine has esprili bir dille anlatıyor. “Kendime alamadığım domestosu onların yerlerini silmek için alamam” diyerek de sınıfsal kinini yansıtıyor adeta!…  Oyun metninin, abartısız, sade bir dille, hayatın içinden çarpıcı ama doğal örneklerle, ajitasyondan sakınarak derdini pekala aktarabilen bir yapıya sahip olduğu söylenebilir.

Dekor olarak tavandan sahneye kadar uzanan beş afiş kullanılmış, afişlerin üstlerinde ise kimi feminist sloganlar bulunuyor. Oyunun başında oyuncunun söylediği şarkı haricinde oyunda müzik kullanılmıyor, ışık ise baştan sona kadar sabit. Sahnede oyuncunun kimi zaman kullandığı bir platform bulunuyor. Tek kişilik bir oyun olsa da, Hivda Zizan Alp’in sahnede yer aldığı süre boyunca seyirciler ısrarla ona eşlik eden bir konuma getirilerek kadro genişletiliyor!

Bununla birlikte, elbette oyundaki tek odak Fazilet. Son zamanlarda tüketim odaklı olarak baş döndürücü bir hızla değişen bireysel algının yaşadığı odaklanma sorunu ve bunun sonucunda bir başkasını uzun süre dinleyebilme yetisini git gide kaybetmiş insanlara 55 dakikalık bir “anlatıyı” sıkılmadan seyrettirmesi oyunun önemli bir meziyeti. Rejinin isabetli tercihleri kadar, Alp’in dinamizmini destekleyen jest-mimik ve beden kullanımının bu başarının anahtarları olduğu söylenebilir.

Fazilet Yalnız Değildir”, ataerkil-kapitalist toplumun karanlık dehlizlerinde yaşayan bir kadının dahi dönüşebileceğini, toplumsal cinsiyet kalıplarına karşı çıkabileceğini, sınıfsal direnişin ve mücadelenin bir öznesi haline getirebileceğini anlatıyor seyircisine. Fazilet, kadınları “çoğaltanlar” olarak tanımlayan ve yaşamın edilgen dikizcileri olarak pasifize etmeye çalışanlara, inatla sorgulayan, duyan, gören, hisseden, karşı koyan, mücadele eden kadınların var olduğunu ve bedenlerinin tüm gücüyle direndiklerini gösteriyor. 

Silvia Federici’nin dediği gibi:Kadın bedeni, devlet ve erkekler tarafından temellük edildiği ve emeğin yeniden üretimi ile birikiminin bir aracı olarak işlev görmeye zorlandığı oranda, kadınların sömürülmelerinin ve direnişlerinin esas zeminidir.(3)

SUDE DAMAR

 

Kaynakça:

1 Sara Ahmed, Feminist Bir Yaşam Sürmek, Sel Yayınları.

2 Yedi Ucuz Şey Üzerinden Dünya Tarihi, Kolektif Kitap.

3Silvia Federici, Caliban ve Cadı, Otonom Yayıncılık. 

 

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku