Burak Özbaykuş: “Devletten Para Değil, Kalıcı Bir Tiyatro Yasası İstiyoruz”

Yavuz Pak

Dünyayı sarsan koronavirüs salgını 11 Mart itibarıyla “resmen” ülkemize de giriş yaparak ekonomiden toplumsal yaşama, politikadan sanata yaşamın tüm alanlarını sarstı. Seyirci ve sahnelenen oyun sayılarının ivmelendiği bir sezonunun bitimine daha aylar varken, salgın nedeniyle birdenbire tiyatrolar kapandı; tiyatrocular da seyircileriyle birlikte evlerine kapanarak ne zaman biteceği bilinmeyen bir karabasanın içinde buldular kendilerini. Pandeminin başlamasıyla “ilk kapatılan” mekanlardan olan tiyatrolar, 1 Temmuz itibarıyla açılmasına “en son” izin verilen mekanlar oldu. Tabii açılabilenler için… Zira pandemi sürecinde, zaten pek çok ekonomik sıkıntı yaşayan bağımsız tiyatrolar “yok olma” tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Pandeminin başlangıcından bu yana geçen altı ayı aşkın sürede, tiyatrolar örgütlendikleri farklı oluşumlar üzerinden sorunlarına çözüm bulmaya çalıştılar. Ancak, tiyatroların yaşam savaşı verdikleri sorunların büyüklüğü ile kıyaslandığında, son derece küçük kalan bir kaç “cılız” destek ve “yetersiz” bazı düzenlemenin dışında, tiyatroların en acil ve somut taleplerine dahi kulak tıkandı, yüzlerce tiyatro ve binlerce tiyatrocu kaderleriyle başbaşa bırakıldı. Nitekim, sezonun başladığı bugünlerde sahnelerin kapanma haberleri de gelmeye başladı…

Tiyatro… Tiyatro… Dergisi olarak, tiyatroların yaşadığı sorunları yansıtmak ve tiyatrocuların bu sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaşmak amacıyla, pandemi sürecinde Türkiye’nin yedi bölgesinde ve hemen her şehrinde tiyatroların bir araya gelerek örgütlendiği “Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi”nin farklı şehirlerdeki temsilcileriyle konuştuk.

*****

Bugünkü konuğumuz,  Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi Yürütme Kurulu üyesi ve İzmir Oyun Hamuru Tiyatrosu kurucusu/oyuncu Burak Özbaykuş…

Yavuz Pak: Pandemi sürecinde alınan tedbirler kapsamında ilk kapatılan ve son açılan kurumlar tiyatrolar oldu. Bulunduğunuz bölgede, bağımsız tiyatrolar pandemi sürecinden nasıl etkilendi? 1 Temmuz’da resmen açılan tiyatrolar faaliyete geçebildiler mi? Sürecin olumsuz etkilerini telafi etmek için bölgenizde ne tür çalışmalar yürütülüyor? 2020-21 sezonu için beklentileriniz ne yönde?

Burak Özbaykuş: Tüm normal olmayan zamanlarda olduğu gibi, pandemi sürecinin de üvey evlatları  tiyatrolar ve çalışanları oldu. Nerdeyse tüm sektörlere uygulanan devlet desteği maalesef ve tabii ki bizi teğet geçti. Mart ayından bu yana, hiçbir gelirleri olmadan yaşamaya çalışmakla geçiyor tiyatrolar için süreç kısacası. Üstüne üstlük, biz yerimizde durup masraf çıkarmasak bile durmayan faturalar ve kiralar zaten zar zor emekletmeye çalıştığımız tiyatrolarımız iyice hareketsiz bıraktı. 1 Temmuz sürecini birçoğumuz reddettik zaten. Bulaş riskini hiçbir önlem almadığımız tiyatrolarımızın başına yıkmak isteyen bir karar olarak görüyorum şahsen bu kararı. Diğer tiyatrolar da benim gibi düşünmüş olacaklar ki, sahne açan olmadı. Belediyelerin açık hava festivalleri dışında perde açan bir tiyatroya rast gelmedim ben. Bütün bu kaos başladığında eş zamanlı olarak bir kampanya da başladı tabii. Tiyatromuz Yaşasın diye bir ses yükseldi İstanbul’dan ve ülkenin her yerindeki tiyatrolardan bir yankı buldu bu kampanya. Bizim için inanılmaz güçlü bir sesti bu; yaklaşık 200 tiyatro ve 2000 tiyatro insanı bir araya gelip bir tiyatro yasası çağrısında bulunduk. Maalesef, duyması ve cevaplaması gerekenler, kör, sağır ve dilsiz çıktılar. 7 maddelik kalıcı bir yasa beklentisiyle hala isteklerimizin karşılanması için mücadele veriyoruz. Bunu sadece pandemi döneminde paçamızı kurtaralım diye de istemiyoruz. Kalıcı bir yasa ile, olması gerektiği gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanıp tacir statüsünden kurtulmak istiyoruz. Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi’nin başlattığı kampanya, herkesi kendi şehrinde de örgütlü yapılanmalar oluşturmaya teşvik etti. İzmir’de 16 tiyatronun bir araya gelmesiyle İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifi kurulup, dayanışma içerisinde ortak üretime dayalı bir öz kaynak arama çabasına girdi. Sezon başladı sayılır fakat hala yapıcı, iyileştirici bir formül bulunamadı. Bizler seyircilerimizi “salonlara gelin, bizi yalnız bırakmayın, uçağa bindiğiniz gibi tiyatroya da gelebilirsiniz” diye ikna çabasına girmek istemiyoruz. Her yurttaş gibi hak talep ediyoruz. Bu hak mücadelesi karşılık bulana kadar da devam edeceğiz.

Yavuz Pak: Özellikle 1980 darbesi sonrası örgütlü toplum olma vasfını yitirmiş bir ülkede, öteden beri güçlü ve kalıcı örgütsel yapılar inşa edemeyen sanat ve tiyatro camiası, pandemi sürecinin zorlu ve kaygılı koşullarında ortaya çıkan farklı oluşumlar üzerinden bu eksikliğini giderebilecek mi? Sizce, pandemi süreci bağımsız tiyatrolar ve tiyatrocular için, asgari müştereklerde buluşmayı ve mesleki dayanışmayı yükselterek sorunlarının çözümü için bir örgütlü bir mücadele vermenin önünü açabildi mi? Tiyatroda mesleki birlik hala uzak bir hayal mi?

Burak Özbaykuş: Bunu 1980 sonrasına indirgeme, bizi biraz bu toplumun temel dinamiklerini asıl arayacağımız yerden uzaklaştırır diye düşünüyorum.  Coğrafya kaderdir deyiminin cuk oturduğu topraklar burası. Bizler ataları tebaa kültürü içinde yetişmiş insanlarız. Bu coğrafyanın insanları olarak sadece 1980 sonrasında değil, her zaman iktidara tabiydik. Dolayısıyla örgütlenmek zaten yabancı olduğumuz bir mevhum. Bu örgütlenme,  çok öznel bir form olan sanatta daha da zorlaşıyor.  Fakat nihayetinde üst kimliğimiz olan insan olmanın refleksi olarak da ortak acılarda birleşiyoruz. Mesele bunun refleks olmasında. Eğer bu bilinçli bir karşı durmaya dönüşürse o zaman sonuç alabileceğimiz bir noktaya evriliriz. Yoksa, karşısında ortaklaştığımız saldırılar ortadan kalktığında tekrar eski dağınık versiyonumuza dönüş kaçınılmaz olacaktır.

Yavuz Pak: Modern tiyatronun kurulduğu günden beri, özellikle toplumsal dönüşüm süreçlerinde dolaysız bir ideolojik/politik araçsallaştırma sürecine tabi tutulduğu ve hala bir kültür sanat politikasının olmadığı bu coğrafyada, tiyatro örgütlenmelerinin pandemi sürecinde geçen altı ay boyunca dile getirdikleri kısa ve orta vadeli talepleri, bir kaç küçük düzenleme dışında, yaşam mücadelesi ve tiyatroların ve tiyatrocuların ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak kaldı. Büyük çoğunluğu perde açamayacak durumda olan tiyatroların böyle bir felaket döneminde devlet kapısından eli boş dönmelerini nasıl açıklarsınız? Bu süreç devlet-tiyatro ilişkisinde bir değişim yaratabilir mi?

Burak Özbaykuş: Devlet sadece bu dönemde sergilemiyor bu tutumunu. Asıl isteği ve derdi görmezden gelen bir yapı tüm kurumlarına sirayet etmiş durumda. Sorunları ya sümen altı ya da halı altı eden bir sistemle yönetiliyoruz zaten. Bir kanser hastası kadın arkadaşımız vardı. İsmi lazım değil, bir bakanın yanına gidip ilaçlarını alamadığını söyleyip yardım istemişti. Bakanın para vermesi üzerine de, “beni yanlış anladınız ben dilenci değilim” deyip parayı bakana geri vermişti. Benzer bir süreç yaşıyoruz aslında: Hastayız, ilacımız yok ve vatandaşı olduğumuz, vergi verdiğimiz devletten para istemiyoruz. Kalıcı bir yasa çıkarmasını istiyoruz. Hazırladığımız 7 maddelik kalıcı ve sürdürülebilir hale getirilmesini istediğimiz yasada ısrarcıyız. Ağzımıza sürülecek bir parmak balı istemiyoruz.  Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 256 özel tiyatro ve binlerce emekçisi için ayırdığı 6.1 milyon TL ile, 12’si yerleşik toplam 40 sahnesi, yaklaşık 3000 çalışanı olan Devlet Tiyatroları’na ayırdığı 300 milyon TL arasındaki uçurumun ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Devletin, kendisinin bir aygıtı olayan özel ve bağımsız tiyatroyu da desteklediği, sosyal devlet olma ilkelerine uygun bir anlayışın yerleşmesini ümit ediyoruz. Umarım o beklediğimiz değişimi yaratabiliriz.

Yavuz Pak: Tarihsel olarak oyuncu ve seyirciden müteşekkil tiyatro, Antik Yunan’dan beri devletin farklı biçimlerde müdahalesi ile karşı karşıya. Kendisi bir devlet organı olmayan tiyatro, ısrarla talep ettiği kamusal kimliğini devlet ile değil, halkla, toplumla, seyirciyle ile kurabilir mi? Sizce pandemi süreci bu ilişkinin tesisi için bir imkan yaratabilir mi? Bu bağlamda, bulunduğunuz bölgedeki seyircilerinize vereceğiniz bir mesaj var mıdır?

Burak Özbaykuş: Senaryoda öykünün gidişinin ya da kahramanın yazgısının aniden değiştiği, döndüğü durumlara peripeteia denir. Türkçe’de buna baht dönüşü deniyor. Halihazırda, Türkiye tiyatrosunda gerçek bir seyirci-oyuncu ilişkisinin yeni yeni kurulmaya başladığı bir dönemdeydik. Arzu ettiğimiz çıtanın altında kalsa da seyirci sayılarımız, giderek daha fazla özel tiyatro ortaya çıkıyor ve her tiyatro kendi seyirci kitlesini de yaratıyordu ki baht dönüşü gerçekleşti. Artık “bu akşam oyunumuz var gelin izleyin” diyebileceğimiz ne bir seyircimiz ne de bunu söylemeye cüret edebileceğimiz bir durum var ortada. Mevcut koşullarda insanları bir araya toplamak en hafif tabiriyle aymazlık olur. Seyircilere vereceğimiz en işe yarar mesa,j devletten talep ettiğimiz yasa için sesimize ses vermeleri ve  devletten bizi bir araya getirecek uygun koşulları oluşturmasını bizimle birlikte talep etmeleri yönünde olacaktır. Biz tiyatronun olmazsa olmaz iki öğesiyiz. Seyirci ve oyuncu bu ipi de birlikte göğüsleyelim ki, tiyatromuz yaşasın.

Yavuz Pak: Çok teşekkür ederiz.

Burak Özbaykuş: Ben teşekkür ederim…

0

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku