Tiyatro Hemhal ekibinin kendi ağızlarından kendilerini anlatışı aşağıdaki tek paragraflık yazıdan ibarettir. O yazıda bulamayacağınız noktaları da tırnak içinde size ben anlatayım.
Hemhal ekibi henüz iki senelik bir ekip. “İki senede ne kadar profesyonel olunabilir” diye dudak bükenler olacaksa eğer, onları utandıracak kadar birikim ve deneyim sahibi bir ekip olduklarını söyleyebilirim. Oyunlarını sahnelemeden önce tıpkı bir kroki gibi masaya yatırdıklarını ve her aşamasını santim santim hesaplamış olduklarını da söyleyebilirim. Oyunları da bir defa izlemekle yetinemeyeceğiniz türden oyunlar. Defalarca izleyeceğiniz, her izlediğinizde beğeniyle salondan ayrılacağınız, eş, dost, akraba; siz gibi eğlenmesini dilediğiniz herkesin izlemesini isteyeceğiniz oyunlar.
Tiyatro Hemhal’e bir şans verin. Oyunlarını bir defa izleyin, sonrasında zaten kendinizi ekibi ve yaptıkları işleri araştırırken bulacaksınız…
KISACA HEMHAL… https://hemhaltiyatro.com/ sayfasından alıntı:
Tiyatro Hemhâl 2018 yılında Nezaket Erden, Hakan Emre Ünal ve Ayşe Draz tarafından kurulmuş profesyonel bir tiyatro topluluğudur. Farklı teatral biçimleri denemek ve tiyatroda yeni ifade biçimleri önermek üzere bilgi ve birikimlerini bir araya getiren bu üçlü, çalışmalarının ana eksenine anlatı ve dramatik yapı arasında seyreden kurguları ve oyuncunun sahne üzerinde, seyircinin karşısında şimdiki zamanda var olma durumunu oturtur. Seyircilerin karşısına koyduğu, koymayı planladığı ürünler bir fikir üzerinde yoğunlaşarak uzun bir araştırma süreci sonucu ortaya çıkmış ürünlerdir. Sahneleme biçimleri ile performansın seyirci ile buluştuğu teatral ana dair olanı ön plana çıkarmayı hedefleyen topluluk, varolan metinleri ya yeniden yazım yaparak ya da sanatsal yaklaşımlarını ön plana çıkaracak şekilde yeniden yorumlayarak kullanmayı tercih eder, özgün sahne metinlerini oluşturur.
Ayçe Özyiğit: Bunu bende yapabilirim ama sizin ağzınızdan dinlemek daha hoş olacaktır. Tiyatro Hemhal diyerek başlayalım önce; isminizin de altını çizerek…
Ayşe Draz: Tiyatro Hemhal aslında Nezaket ve Emre’nin düşündüğü bir isimdi. Bir yandan seyirciyle ve karakterle hemhâl olmak üzerinden düşündük.Öte yandan hemhâl sözcüğünün yeni kelimeler türetme olanağı barındırması da bizi heyecanlandırdı. Hemhâlliklerimiz, hemhâlleşme… Oradan yola çıktık. Tiyatroda bağlamında da karakterle ve seyirciyle kurulan empati gibi kavramlara da işaret ettiği için çok içimize sinen bir isim oldu.
Nezaket Erden: Sonra Emre, Ayşe ve ben; üçümüz bir araya geldik. Üretmek istediğimiz bir şeyler, hayal ettiğimiz bir sürü proje vardı. Tırnak İçinde Hizmetçiler de onlardan birisiydi. Üçümüz bir çatının altında buluştuk. Akabinde Pınar aramıza dâhil oldu. Şimdilerdede yeni bir oyun çalışmaya başladık. Ekibimiz giderek büyüyor, böyle hemhal olmaya devam ediyoruz.
Ayçe Özyiğit: Sayfanızdaki tanıtım yazısında şöyle bir ifade var: Farklı teatral biçimleri denemek ve tiyatroda yeni ifade biçimleri önermek üzere bilgi ve birikimlerini bir araya getiren üçlü… “Yeni ifade biçimleri önermek” dediğinizde ben bunu, kimsenin yapmadığı işleri yapmak olarak algıladım.
Ayşe Draz: Kimsenin yapmadığı işleri yapmak veya öncü olmak gibi iddialarımız yok. Emre hem bir yönetmen hem de bir yazar olarak yaklaşımında her daim oyuncuyu merkeze alıyor ve şimdiye kadarki işlerimizde biz de oyuncunun karakterle ilişkisi üzerinden özgün metinler ürettik veya uyarlamalar gerçekleştirdik. Dolayısıyla verili bir metni bile çalışıyor olsak aslında bir yerden sonra o metni kendimizin kılarak ortaya başka bir uyarlama veya özgün bir metin çıkarıyoruz. Bu anlamda yeni ifade biçimleri arıyoruz diyebilirim. Peşinde olduğumuz gerçeklik, kendi üslubumuzu bulma ve yaratma çabası ile paralel ilerliyor.Aslında neyin peşinde olduğumuzu her projede masaya yatırıp bir şekilde yeniden sorguluyor ve tanımlıyoruz, ama kesinlikle öncü olalım veya hiç kimsenin yapmadığı bir şey yapalım diye bir çaba içine girmedik. Hepimizin bugüne kadarki birikimleri ve deneyimleri üzerinden sürece dahil ettiğimiz farklı şeylerden nasıl yeni bir sentez ortaya çıkarabiliriz, buna kafa yoruyoruz.
Ayçe Özyiğit: Uyarlama senaryo demişken Trom, Masanın Altında oyunundan; Dirmit, Latife Tekin’den; Tırnak İçinde Hizmetçiler, Hizmetçiler oyunundan uyarlama. Bu uyarlamalar devam edecek mi?
Ayşe Draz: Emre Trom oyununu Seyyar Sahne çatısı altında, Ayşe Senem Donatan ile beraber çalışarak ortaya çıkardı. Dirmit’i ise Nezaket ve Emre beraber uyarladılar. Emre yönetti, Nezaket oynadı. Tırnak İçinde Hizmetçiler’i çalışırken Hemhal’e ben dâhil oldum. Derken gruba Pınar dâhil oldu. Şimdi üzerinde çalıştığımız yeni projemiz de gene Latife Tekin’in bir romanından uyarlama. Berci Kristin Çöp Masalları’nı çalışıyoruz. Belki Dirmit’e daha yakın bir iş çıkar ortaya ama bu sefer daha kalabalık bir kadro ile çalışıyor, daha önceden almadığımız başka, yeni riskler alıyoruz.
Nezaket Erden: Yine romanın özünü koruyan, ama tabii ki romandan farklı bir çalışma ortaya çıkacak diye düşünüyoruz.
Ayçe Özyiğit: Yine sayfanıza geleceğim. Tiyatro Hemhal profesyonel bir tiyatro topluluğudur diye belirtmişsiniz. Bunu belirtmek neden önemli?
Ayşe Draz: Biz bu işi, yani tiyatroyu meslek olarak icra ediyoruz ve bu meslekten de paramızı kazanmaya çalışıyoruz. Bu anlamda da profesyonel olduğumuzu düşünüyorum.
Ayçe Özyiğit: Tırnak İçinde Hizmetçiler oyununa gelelim. İpek ve Bahar, çıkışı bulup bulup yeniden başa dönüyorlar. Oyunda bir hapsolmuşluk havası var. Çıkmaz bir döngü içinde debelenen iki kadın… Çıkışın nerede olduğunu biliyorlar mı ki?
Pınar Güntürkün: Bulamıyorlar ki. Galiba oyuna kıymetini veren de o hapsolmuş duygusu. Hizmetçiler oyunuyla bağlantı kurduğumuz nokta da orası. Hizmetçiler orijinal metinle Tırnak İçinde Hizmetçiler’deki İpek ve Bahar’ın; Claire ve Solange’la en çok birleştiği şey herhalde o hapsolmuşluk hissi ve o hapsolmuşluğun içinde birbirini aynalamak ve yansılamak. O hapsolmuşluğun, çaresizliğin ve tükenmişliğin yarattığı hatta yaratamadığı olaylar ve içinde debelenme süreci aslında.
Nezaket Erden: Kötücülük ve kötücülüğün o çıkışsızlığı desteklemesi ve onların çıkışı bulmalarına imkân vermemesi olarak düşünebiliriz. Kızların düşünme biçimleri her zaman karamsar ve kızlar asla kendi yaptıklarına inanmıyor, kendilerine güvenmiyorlar. Bir sürü karamsarlığa düşüyorlar ve şunun farkında değiller. Aslında onların özünde olan bir parıltı var. Çıkışı bulmak için de bir imkânları var ama belki çevresel, belki kendi yarattıkları koşullardan dolayı onu görebilecek durumda değiller.
Ayşe Draz: Oynadıkları oyunlarda kendileriyle yüzleşmeye daha dürüstçe yaklaşabilseler bir çıkış olabilecek belki. Ancak zaten sorun kendileri ile yüzleşemiyor olmaları. Kendileriyle gerçekten yüzleşemedikleri için de aslında kaçış olarak o oyunları oynamayı sürdürüyorlar. Fakat kendilerinden kaçmaya çalıştıkça da içlerindeki o kötücüllükle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Aslında seçilmiş bir yüzleşme olmadığı için de onları daha fazla içine hapsediyor bu sefer de oyunlar. Gitgide içinden çıkılmaz, çıkamadıkları bir hal alıyor…
Ayçe Özyiğit: Ara ara şöyle de düşündürüyor insana: Bu kızlar içlerinde bulundukları mutsuzluktan besleniyorlar. O mutsuzlukla mutlu oluyorlar adeta.
Pınar Güntürkün: Elbette bilinç düzeyinde memnun değiller.İkisi de biz bu durumdan memnunuz demezler, ama ellerinde olmayan sebeplerden dolayı hem de eyleme geçememek o yüzleşmeyi realist bir boyutta kendileri ve birbirleriyle sağlayamamak umutsuzluğun içinde debelenip durmalarına sebebiyet veriyor. Bu mutsuzluk kartopu gibi katlanarak da devam ediyor ve edecek de. Oyunu bitirdiğimiz noktada da aslında bunu söyleyebiliriz: Tamam, yarın da rolleri değişir oynarız, diyorlar. Aslında değişen hiçbir şey yok. Yarın da yeni bir kavga, yarın da yeni bir umutsuzluk, yine anne ile olumsuz telefon konuşması. Özellikle vermeye çalıştığımız da bu. Aynı rutin ve ritüelin içinde devam edecekler.
Ayçe Özyiğit: Aslında bu kadınlara “…kalk silkelen…” dememiz gerekirken Yıldız’a diş bileyip İpek ve Bahar’ın tarafına geçiyoruz. Zayıfın yanında olma isteğimiz mi, yoksa işinde iyi olana içten içe duyulan bir kıskançlık mı bu? Aslında bizler Bahar ve İpek gibiyiz de itiraf mı edemiyoruz?
Pınar Güntürkün: Aslında seyirciyi öyle konumlandırmak istemiyoruz. Öyle tercih ettikleri için İpek ve Bahar’ın yanında olabilirler. Oyun Yıldız’la ilgili olumsuz hiçbir şey söylemiyor aslında.
Ayşe Draz: Yıldız’a dair oyunda verilen bilgilerden Yıldız’ın kötü bir insan olduğu sonucuna varamayız, kızlara yaptığı hiçbir kötülük yok, hatta sadece iyilik yapıyor. Yıldız’ın onlara hiçbir kötülük yapmamasına rağmen İpek ve Bahar, onun iyiliklerine karşılık veremedikleri için çaresizler ve de ona duydukları minnet duygusunun altında eziliyorlar. Öte yandan onu kıskanıyorlar da. Dolayısı ile Yıldız’ı hanımefendi karakteri ile özdeşleştiriyorlar. Biz aslında seyircinin insan doğasına dair bu mekanizmayı görmesini istiyoruz. .
Nezaket Erden: İpek ve Bahar’ı fazla tutuyorlar. Aslında kızların tutulacak bir yanı yok.
Pınar Güntürk: Hanımefendi de aslında kötü biri değil. Hatta sahnede göründüğü zaman gayet iyi bir kadın…
Ayşe Draz: Aslında seyircinin de bir karar vermesi lazım; biz her minnet duyduğumuzda o minnetin altında ezilmeli miyiz? Belki ezilmemek lazım, ama bizler çoğunlukla eziliyoruz ve ezildikçe de minnet duyduklarımızdan nefret etmeyi tercih ediyoruz çünkü en kolayı da bu. Tabii bu noktada, Genet’nin metnine nazaran daha üstü kapalı bir sınıfsallıktan da söz edebiliriz çünkü genelde minnet duyduklarımız, bizden daha iyi konumda ve durumda olup, iyiliklerine istesek de aynı koşullarda cevap veremeyeceğimiz insanlar oluyorlar; yani her yaptıkları iyilik bize bizim neleri yapamadığımızı ve kendi imkanlarımızın kısıtlılığını hatırlatıyor.
Ayçe Özyiğit: Hizmetçiler’in orijinal metinde Claire ve Solange sınıf atlamanın yolunun hanımefendiyi öldürmekten geçtiğine inanıyorlar. İpek ve Bahar için ise, sınıf atlamak dizi oyuncusu olmaktan geçiyor gibi. Ne dersiniz?
Ayşe Draz: Tırnak İçinde Hizmetçiler Genet’nin Hizmetçiler’i ile birebir örtüşmese de onunla bazı paralellikler taşıyor elbette, ancak unutmamalı ki, ondan ilham alarak yazılmış Emre’nin yazdığı özgün bir metin, yani onunla bazı farkları da barındırıyor. Genet’nin metninde hizmetçiler hanımefendilerini öldürerek sınıf atlayacaklarsaburada da kızlar diziye girererek sınıf atlayacaklar diye düşünmemeli; biz de öyle bir izdüşümü almadık. Evet Yıldız, Ipek ve Bahar’a göre farklı bir sınıfsal konuma sahip ama sebebi dizide oynuyor olması değil ailesinin durumu. Yıldız’ın dizide oynuyor olmasına imrenen Ipek ve Bahar onunla alay ederek kendilerini rahatlatıyorlar ancak öte yandan, elbette bugün ya da yarın bir teklif gelse onlar da koşarak bir diziye girerler. Biz bunu sınıfsal bir mesele olarak değerlendirmiyor, psikolojik bir açıdan ele alıyoruz.
Ayçe Özyiğit: Tırnak İçinde Hizmetçiler, aslında Nezaket Erden’in iki sene önceki bitirme projesiymiş. O zamandan bu yana neler değişti metinde?
Nezaket Erden: Aslında benim değil de Ezgi Özyürekoğlu’nun projesiydi. Ben yine Claire ve İpek’i oynuyordum. Ezgi de Solange ve Bahar’ı oynuyordu. Biz o metni o zamandan bugüne kadar çok daha geliştirdik. Elimizde yine Hizmetçiler metninden yola çıkarak oluşturulmuş bir metin halinde üç katmanlı bir metin vardı, ama biz bir sürü şey yaptık ve daha da detaylandırdık.
Ayşe Draz: Sürece Pınar da dahil olunca, metin iyice dönüşmeye başladı çünkü Emre kızlara doğaçlamalar yaptırıyor ve onların – Nezaket ve Pınar olarak- kendilerinden yola çıkarak gerçekleştirdikleri doğaçlamalardan sonra metni tekrar tekrar yazıyordu. Hepimizin katkısıyla ilk taslağı iki sene önce şekillenmiş olan metin bambaşka bir hale geldi.
Nezaket Erden: Yine Emre’nin oluşturduğu ilk metni sadece hocalarımıza göstermiştik. Çalışmak isteyip de çalışamadığımız bir metindi. Aklımızda o metni hep çalışmak vardı. Sonra Ayşe ve Pınar dahil oldu. Doğru insanların doğru zamanda, doğru yerde bir araya gelmesiyle metin bugünkü halini aldı. İlk çıkan şey sahnelenmiş ve bu halini almış bir şey değildi. Üzerine çok çok çalıştık. Ortada sadece bir taslak vardı ve zamanla bu halini aldı.
Ayçe Özyiğit: İyi işler ortaya çıkaran ekiplerin sonraki işleri için çıtayı daha da yükselteceği düşüncesine kapılır insanlar ve yeni projelerinin bir önceki işinden daha iyi olacağı düşünülür. Bir sonraki projeniz için az da olsa bu beklentiden kaynaklı bir kaygı duyuyor musunuz?
Nezaket Erden: Oyundaki gibi deneyip deneyip yanılarak, tekrar deneyip daha iyi yanılabiliriz (gülüşmeler), ondan korkmuyoruz açıkçası. Bizi korkutan; bu korkuların bizi ele geçirmesi olur. Bu baskı ile üretimimiz engellenir mi diye korkarız. Beğenenler olduğu gibi beğenmeyenler de olabilir, ama biz şundan eminiz: bizim ekip o metni gerçekten iyi bir hale getirmeden seyircinin karşısına çıkarmaz zaten. Hepimiz öyleyiz. Şimdi bir araya geldiğimiz insanlar da öyle. Onun kendi içimizde sağlamasını yapabileceğimize, o sezgimizin kuvvetli olduğuna inanıyorum. Tabii ki herkes ortaya çıkan bir işi beğenmeyebilir, ama bizim niyet ettiğimiz şeyi gerçekleştirmeden seyirci karşısına çıkardığımız olmadı. Ve böyle de devam eder umarım.
Ayçe Özyiğit : Tırnak İçinde Hizmetçiler, bir yandan da tiyatro insanlarımızın yaralarına parmak basıyor. Gerçekten yeni başlayanlar için tiyatro yapmak bu denli zor mudur genç oyuncular için?
Pınar Güntürkün : Hepimizin hayatında İpek ve Bahar’ın yaşadıklarına benzer yaşanmışlıklar mutlaka olmuştur. Hepimiz maddi anlamda zorluklar çektiğimiz ya da içinde var olmayı seçtiğimiz işlerde hemen tamam demeye hazır olamadığımız dönemler elbette geçirdik, ama herkes için tiyatro para kazanılmayan bir şeydir gibi bir genelleme yapamayız. Ne mutlu ki İstanbul’da bir sürü özel tiyatro var. Dolu salonlara oynuyorlar ve maddi manevi anlamda yaptıklarından memnun olan bir kesim var.
Ayşe Draz: Benim içimdeki kötücülük de çıksın o zaman ortaya (Gülüşmeler). Tiyatro yapmak hiç kolay değil. Benzer koşulları yaşayanlar aramızdan da oldu, tanıdıklarımızdan da oldu. Şimdi genç nesle de baktığımızda birçoğunun İpek ve Bahar’a benzer dönemleri geçirdiklerini görüyoruz, ama İpek ve Bahar gibi sadece şikâyet ederek söyleneceklerse onlar için zaten bir çıkış yolu yok,ve bence hementiyatrodan vazgeçsinler. Kendilerine de eziyet etmeyi bıraksınlar.
Nezaket Erden: Eğer o çocuk oyunlarını beğenmiyorlarsa kendileri yeni bir çocuk oyunu yazıp oynasınlar. Biraz bunu söylemek istiyoruz aslında. Beğenmiyorsun o çocuk oyununu madem kendin uğraş, kendin yaz, sürdürme bunu. Böyle söylenip şikâyet ederek başkalarını suçlamak yeni bir şey üretmemizi de engelliyor. Bu aslında zamanında içimizde biriken bir öfkeydi, o öfkeyle yüzleştikten sonra böyle bir şey üretebiliyoruz aslında.
Ayçe Özyiğit: Tırnak İçinde Hizmetçiler, Sevgili Arsız Ölüm Dirmit gibi minimum dekorlu bir oyun. Gezici tiyatrolar için az dekor daha iyi sanırım.
Ayşe Draz: “Tırnak İçinde Hizmetçiler” oyununda dekor azmış gibi görünüyor, ama tüm eşyalar bir araya geldiğinde detayı çok fazla. İtalyan sahne için zor bir oyun. Mesela bizi Koç Üniversitesi çağırdığında sahneyi, İtalyan sahnenin içine sandalye koyarak kurduk ama ideali oturma düzeninin dört taraflı olması. Zorluk dekorda değil aslında, oyunun talep ettiği sahne düzeninde.
Ayçe Özyiğit: Gelelim o meşhur soruya. Sahnelerle aranız nasıl? Kolaylıkla sahne bulabiliyor musunuz?
Nezaket Erden: Şu an iki oyunumuz da ortalama 4-5 kez birçok yerde oynayabiliyor. Kendi sahnemiz yok. Bunun zorluğunu en çok prova süreçlerinde yaşıyoruz. Şimdilik bizi misafir eden birçok sahne olduğu için o anlamda zorluk yaşamıyoruz, ama kendi sahnemiz olsa daha iyi olurdu tabii.
Ayçe Özyiğit: Biraz da yeni projenizden bahsetsek…
Ayşe Draz: Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları romanını uyarlıyoruz. Henüz uyarlama aşamasındayız. Daha kalabalık bir ekip olacağız. Emre, Nezaket ve Pınarda sahnede olacaklar. Ekibe kattığımız diğer oyuncular ise Kürşat Demir ve Kayhan Açıkgöz. Ayrıca dramaturg olarak Özlem Hemiş de bize katıldı. Işık tasarımında Ayşe Ayter ile çalışacağız. Sahne ve kostüm tasarımını ise Serkan Akyol gerçekleştirecek.
Nezaket Erden: Bu sefer daha kolektif bir ekip olacağız, daha kalabalık. Herkesin o üretim aşamasında yer alabileceği bir şey hayal ediyoruz.
Ayşe Draz: Henüz herkes kitapla kendi başına hemhal olup hayaller kuruyor ama ufak ufak uyarlamayı nihai haline getirmek ve oyunu ayaklandırmak üzere hızlanmaya başladık.
Pınar Güntürkün: Daha yolumuz var. Biraz zaman isteyecek yani.
Ayçe Özyiğit: Her iki oyunla turnelere de çıkıyorsunuz. Seyirci geri dönüşleri nasıl peki?
Nezaket Erden: Dirmit’le daha çok geziyoruz. Bu oyunla en son Almanya’ya gittik. Dört taraflı sahne istediğinden ötürü Hizmetçiler ile çok fazla turne yapamadık. Artık onu da kırmak için oyunu İtalyan sahneye uyarlamaya çalışıyoruz, ama Dirmit’le daha rahat gidebiliyoruz. Hem dekor olarak tek bir saksı olduğu hem de böyle bir düzeni talep etmediği için gidebildiğimiz her yere gitmeye çalışıyoruz.
Pınar Güntürk: İki oyuna da güzel geri dönüşler alıyoruz. İki oyun da kulaktan kulağa yayılıyor. Bence artık tanımadığımız büyük bir kitlenin Tiyatro Hemhal’den ve yaptığı işlerden haberi var. Yeni yapacağımız işleri de merak eden bir kitle yarattığımızı hissediyorum ve bu da bize mutluluk veriyor. Yeni şeyler üretmeye bizi teşvik ediyor.
Ayçe Özyiğit: Sizi sahnede izlerken ya da şu an sizinle konuşurken şöyle bir hisse kapıldım: Tiyatro Hemhal henüz iki senelik bir tiyatro değil; çok uzun yıllardır tiyatro yapıyor! Yeni bir topluluksunuz, ama sizin işlerinizde büyük bir birikim ve özveri hissediliyor.
Nezaket Erden: Uzun süredir hepimiz bir yerlerde çalışıyorduk ve aslında bu oyunların üretilmesi için de uzun yıllar çalışmışız gibi hissediyorum. Belki de o birikimin hissettirdiği bir şeydir.
Ayşe Draz: Yollarımız çok doğru bir zamanda kesişti ve çok uyumlu bir ekip olduk. En güzeli ve önemlisi de bazen çok farklı düşünebiliyoruz amaanlaşmazlıklarımızı bile medeni bir şekilde tartışabildiğimiz bir ekip olduk, uyumdan kastettiğim de bu aslında. Dolayısıyla keyifle ve üretken bir şekilde yol aldığımız bir yolculuk oldu beraber iş üretmek. Bu büyük bir şans aslında…