Wanda Mood’un tablosuna ilk baktığımızda neyi gördüğümüzle mi ilgileneceğiz yoksa neyi gördüğümüzü sandığımızla mı? Bir yanılma payını elimizde bulundurarak gerçek ile gerçek olmayanı bir etki olarak ele almayı değerlendirelim. Resime ilk bakıldığında kübik bir şekil tam karşımızda durmakta, sonrasında zemine baktığımızda aynı şekli zeminde de görmekteyiz. Zemin demek burada bir alışkanlığın ürünü. Çünkü asıl zemin fonda bulunan kırmızının yarattığı kuşatılmışlık hissi. Mevcut iki şekil bir birinin gölgesi olarak durmakta. Peki hangisi gerçek? Bu soruyu biraz askıya alarak Civan Canova’nın Ful Yaprakları adlı oyununa bakalım.
Öncelikle bir noktaya değinmek gerekiyor. Oyunun metnini incelediğimizde ilk bölüm “1. Tablo” olarak tanımlanır. Boş sahneye baktığımızda cidden bir tabloyla benzediğini görürüz. Tekerlekli sandalyede bir kadın sahnenin kenarında durmaktadır ve orada bir tane de küvet durmaktadır. “Tanrı bizi sınıyor” adlı tablosunda Richard bir görüntü çizmez de daha çok René Magritte’in tablosuna anıştırma yaparak “bu bir pipo değildir” demektedir. Richard’ın çizdiği resimde bir görüntü yok ama bir his, bir korku vardır.
Oyun Madonna ve Richard adlı iki kişinin adsızlığı arasında geçmektedir. Buradaki adsızlık durumu Madonna’nın kendi kübiği ile etkileşimidir. Yani Madonna mı gerçek olan yoksa onun gizlediği isimsizliği mi? Aynı soruyu Richard’a da uyarlayabiliriz. Yani kadın olmakla veya erkek olmakla ilgili bir sorunumuz yok. Asıl sorunun bu iki oluşun neyi kimlik olarak karşımıza çıkardığı. Ful Yaprakları oyununda sahnede koca bir bilgisayar ekranı vardır. Bir bellek gibi kaydeden bu ekran unutmak veya hatırlamak için değil de daha çok sınırlandırılmış bir alanda göstermek için var gibi görünmektedir. Aynı Wanda Mood’un tablosuna ilk baktığımızda karşımıza çıkan kübik şekil gibidir. Ful Yaprakları oyununda bu tablodan farklı bir kullanım söz konusu: Civan Canova’nın karşımıza çıkarttığı kübik biçimin içinde hareket eden, görünen bir şeyler vardır. Wanda Mood’un tablosunun içi ise bomboştur. Boş olmasının nedeni bir şeyin olmaması değil, o bahsedilen şeyin oluş tarafından belirsizleştirilmesidir.
İşte bu tabloda bir labirent gibi karşımızda duran iki kübik şekil, Civan Canova’nın oyunun karşımıza iki insan olarak çıkmaktadır. O kadar ki isimsiz olan bu iki insan herhangi biri olmak için hiçbir çaba göstermemektedirler. Peki neden isimsizdir bu iki kişi? Kendilerini gösteren herhangi bir işaret olmadığından, kendilerini yaşadıkları travma ile adlandırırlar.
Girişteki soruyu değiştirerek sorma zamanı geldi sanırım: Ful Yaprakları oyununda bildiklerimizle mi ilgileneceğiz yoksa bildiğimizi sandıklarımızla mı?