Akademiden yükselen çığlık: “Sansür Kötüdür, Otosansür Trajedidir”

editor
4,5K Okunma

Birkaç ay öncesine kadar Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü öğretim görevlisi olan deneyimli tiyatro rejisörü, oyun yazarı, oyunculuk/reji eğitmeni Erhan Gökgücü’nün, üniversite ile bağlarını kopartan süreci özetlediği yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz… 

***

SANSÜR KÖTÜDÜR, OTOSANSÜR TRAJEDİDİR

Tiyatro sanatı tarihin her döneminde baskıcı yönetimlerce sansüre uğratılmıştır. Ama gerçek trajedi (facia), tiyatro yapanların otosansür batağına saplanmaları olmuştur. Bu durum tüm sanat disiplinleri için geçerlidir; ancak özellikle tiyatro sanatı, ulusal dilde icra edildiği ve bu nedenle kitlelere daha kolay seslenebildiği için etkinliğini ve yaygınlaşmasını özgürlük ortamında sağlayabilir; gelişebilir. Ve tiyatro okullarındaki geleceğin sanat insanları olacak gençlere özellikle ve öncelikle bu ilkeler benimsetilmelidir.

Eğer 6 Mayıs 2019 sabahı Cumhuriyet gazetesinde, kış dönemi sonu bütünlemeye kaldıkları oyunculuk sınavındaki usulsüzlüklerle ilişkin olarak Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na dava açan son sınıf öğrencilerinin haberini okumamış olsaydım, bu yazıyı yazar mıydım; bilmiyorum. Aşağıda anlatacaklarım ve ekli belgeler bu güne kadar yalnızca bende ve bilgisayarımda kaldı.

Şubat 2019’dan başlayarak benim ve dostum bir başka hocanın bu okulla ilişiğimiz kalmadı.  Bu olguya yol açan süreci kısaca ve ekli belgeleriyle açıklamanın sanat dünyamız için gerekli olduğunu düşünüyorum.

Dramaturg Bayan Türel Ezici, yedi yıl önce bölüm başkanlığına atandığında bu okulun 1936’dan bu yana titizlikle sürdürdüğü bazı temel prensipleri korumak yolunda özen gösteriyordu. Ne ki bu özen giderek, oldukça geç kalmış olan profesörlük için uğraş çabasına, kurban olmaya başladı. İlk çelişki üç yıl önce son sınıfın tiyatro okullarının geleneği olan mezuniyet oyununu ikinci dönemde sahnelememin istenmesi ile başladı. Daha önce bu okulda Sartre “Sinekler”, Kafka “Dava”, Gorky “Küçük Burjuvalar” gibi hem seyirciye söyleyecek sözü olan sağlam metinleri ve hem de özellikle genç oyuncu adaylarının kendilerini geliştirebileceği ensemble’i içeren çalışmaları yapmış bir eğitmen olarak ve sınıfın özelliklerini de gözeterek Moliere “Amphytrion”u seçtim. Bölüm yöneticisi önce bu seçimden ötürü beni kutladı; ancak kısa bir süre sonra bu oyunda Moliere’in kadınları aşağıladığını ileri sürerek oyunu değiştirmemi istedi. Bir dramaturg olarak Moliere’in bu oyunla, dönemin aristokrasisinin ve ona özenen yeni sınıf burjuvazinin kadınlara bakış açısını eleştirdiğinden habersiz miydi; yoksa 2010’da basılan “Reji Sanatı” kitabımdaki “Yeniden Okumalarda Bütünlük” bölümünde,  Juppiter’in, Amphytrion’un karısıyla yatmanın komutana şerefsizlik  getirmeyeceği yolundaki repliği üzerine, köle Sozi’nin “Jüppiter hazretleri yutturacağı hapı iyi yaldızlıyor” sözünden yola çıkarak yaptığım yorumla, oyunu bugünlere taşıyacağımın kaygısını mı taşıyordu? Ancak zaman geçmekteydi, Yannis Ritsos’un “Yaşlı Kadınlar Ve Deniz” adlı destansı şiirini sahneledim.

Ertesi yıl yine ikinci dönemde bu kez üçüncü sınıfa oyun çalıştırmam istendi. Önce “Antigone”yi düşündüm, ama kahramanımız Kral’a isyan ediyor gelin görün… Ardından Euripides’in “Troyalı Kadınlar”ını önerdim. “Troya Yılı” na gireceğiz ya… Önce kutlandım seçimimden ötürü ama tam provalara başlayacakken bir e-posta… İbretlik olması için mutlaka okunmalı. (Ek 1). Öğrencilerimin önerdiği Anouille’un “Papatya Falı” ise çapkın bir general’in farsı… “tatsız tutsuz bir eser”miş. Ama dördüncü sınıfın hazırladığı Bella-Sam Spewack  ve Cole Porter’in Shakespeare’in sırtından geçinen eğlenceliği makbul bir oyun. Neyse, zaman geçmekte, “oyun yapmıyorum” diyemiyorum, sayın yönetici ders yılı başında rektörlüğe program vermiş, beri yanda öğrencilerimin ısrarı var…. Sonunda tepem attı; kesin bir tavırla Brecht oyunlarından bir kolaj yapacağımı belirttim; Mart’ta bir ay kadar hemen hemen her gece ücretsiz olarak ek ders yapıp Brecht’i anlattım öğrencilerime ve Mayıs sonunda oyun çıktı. Geleneğimizde her oyun en az 3-4 temsili yaparken bir temsil sonra bir e-posta aldım. (Ek 2) Sonradan karşılıklı ve pek sevimli geçmeyen konuşmamızda  asistanı da yanındaydı, Cumhurbaşkanı’mızın konudaki hassasiyetinden girildi, Sayın Rektör’ümüzün esasen bu bölümü kapamak niyetinden çıkıldı. “Eğer böyle gidecekse kapansın” deyip odadan çıktığımı anımsıyorum.

Çok sonra duydum, o sıra son sınıflara Arthur Miller’in “Cadı Kazanı”nı sahneleyen  hocayı da “metnin şurası sakıncalı, kaldıralım; orospu kelimesi irite edici, değiştirelim” gibi baskılarla bunaltmış. Böylesi müdahalele maruz kalan üç hocanın önceki  dönem başlarında ders verilmeyerek ilişkileri  kesilmişti.

Yaşananlar bana 2. Abdülhamit’in Sansürcübaşısı Ahmet Arifi Bey’i anımsatıyor. O da yurt dışından gelen bir operet kumpanyasının librettosundaki “özgürlük” sözcüğünün değiştirilmesi için ne çabalar harcamışmış.

Sonuçta 2019’ un 1. Dönem sonu sınavlarında ben ve dostum olan hoca yalnıca asal sorumlu olduğumuz ders sınavına çağırıldık; 2. Dönemde ise ikimize de ders verilmedi. Bn. Ezici bunu ara tatilindeki öğrencilere instagram’ından şöyle duyurmuş. (Ek 3)

Öğrencilerimin ilettiği bu yazıyı okuyunca Müdürlü’ğe gittim, bu aşamadan sonra okula asla dönmeyeceğimi, ancak böylesi çirkin ithamlar karşısında da susamayacağımı belirttim. Ertesi gün Bn. Ezici’den ibretlik bir e-posta aldım.  (Ek 4) Bir kaç gün sonra da son sınıf öğrencilerine çalıştıkları Çekov, “Vişne Bahçesi” oyununda iki kast yapıldığını ve  bizlerin çağrılmadığımız oyunculuk sınavında, ikinci kastın bütünlemeye bırakıldığını öğrendim. Sınıfın on öğrencisinden altısı başarısızmış. Çünkü bir kaç gün önce Rektör’e çıkıp bir kaç yıldır Bölüm Başkanı’nın öğrencilere mobbing uyguladığından, okulun bir fakülte olmaktan çok bir ortaöğretim kurumuna dönüştürüldüğünden, tehditlerin ardı arkasının kesilmediğinden ve hepsinden önemlisi, sanat eğitiminin giderek niteliksizleştirilmesinden söz etmişler. 

Üstelik en eski, en deneyimli hocalar olarak çağrılmadığımız bu sınavda, iki genç ve deneyimi az oyunculuk hocasıyla birlikte ülkesinde tiyatro eğitimi görmemiş bir Fransız hoca da varmış. Oysa, bu okulun geleneğinde kuruluşundan bu güne kadar oyunlculuk sınavlarına tüm oyunculuk hocaları girer. Batı’da da bu böyledir. Fransız hocaya gelince, öğrencilere dramaturg olmadığını söylemesine karşın dramaturji derslerine, oyuncu olmamasına karşın oyunculuk sınavlarına  girmekteydi. Okula Combat (sahne dövüşü) hocası olarak gelmişti.

Kısa bir zaman sonra Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü’nden bir çağrı… Zarif bir adam. Tiyatro severmiş, gençliğinde AST müdavimi imiş; D.T.’de benim sahnelediğim bazı oyunları da izlemiş. Oldukça uzun ve çok tatlı konuştuk. Gelen öğrencileri çok sevdiğini, hatta bir ara kendini tutamayıp ağladığını açıkladı, önerilerimi dinledi, sorunlarla ilgileneceğinden söz etti ve bir süre sonra sınavın yenilenmesi konusunda dilekçe veren öğrencilere red yanıtı geldi. Yakın bir tarihte diğer hocayla da benimkine benzer konuşmalar yapılmış, ama okulda çocuklara yönelik bir gelişme yok. Bölümün her sınıfından seçilen temsilcilerden oluşan bir grup yine Rektör’e çıktıklarında kötü karşılanmışlar. Ancak bu arada Bn. Ezici’nin oldukça gecikmiş “profesörlüğü” gelmiş. Artık Tiyatro Bölüm Başkanı değil, Sahne Sanatları Başkanı. Bu titr tiyatro, opera ve baleyi kapsıyor. Tiyatro Bölümü’nün yeni  başkanı ise bir repetitör piyanist. İster istemez akla şu soru geliyor: Acaba Sayın Rektör bir uygulama bölümü olan cerrahinin başına bir cildiyeci ya da bir psikiatr atar mıydı? Sanırım sanat okullarının yakalarını, statülerini ağırlıklı olarak fen bilimlerine göre düzenleyen YÖK’ten kurtarmak gerek.

Son söz:

Bu yazıyı iki nedenle yazdım. İlki sanat eğitiminin kuşkusuz ki kurallı, ama pedagojik tutumlarla ve kuşkusuz ki ancak özgürlük ortamı içinde gelişebileceğini karşıt örneklerle vurgulamak; ikincisi de sanat eğitmenlerinin güncel politikanın ardında koşmalarının sanata ve sanat eğitimine zarar verdiğini ve hatta gelecekte kendi isimlerine de leke süreceğini söylemek… Ayrıca  haksızlığa karşı sınıfta kalmayı da göze alarak direnen öğrencilerimi kutluyorum. Üzgünüm, acı çekiyorlar. Mutluyum, çünkü eğitim süreçlerinde sık sık dile getirdiğim özgürlük duygusunu ve haksızlığa karşı direniş ruhunu benimsemişler.

ERHAN GÖKGÜCÜ

 

Ekler: 

EK 1:

Türel Ezici <turel54@hotmail.com>

To:

Erhan Gokgucu

Feb 10, 2018 at 4:17 AM

Kıymetli hocam,

Merhaba… 

Metni eskiden okumuştum. Ancak bugün dikkatle yeniden okudukça, metin  seçiminde konjonktür nedeniyle bir sorun var:  Oyunun savaşı, acılarını anlatan bir ağıt oyunu olması ve bizim bugün ülkece kayıplar verdiğimiz bir savaşın içinde olmamız. Sizinle önerdiğiniz oyunları ve Troyalı Kadınlar’ı konuşurken böyle bir savaş durumu yoktu, şimdi var hocam. Bu ülkenin her türlü ideolojik bakışın ötesinde en pratik haliyle içte birliğe ve morale ihtiyacı olduğu günlerdeyiz ve bizim bu koşullarda üniversite ve bölüm olarak halkımıza katkımız ancak moral vermek olmalı, savaşın yıkıcı sonuçlarını sergilemek değil, diye düşünüyorum. 

Bu nedenlerle bir başka oyun seçeneği üzerinde çalışmanızı rica ediyorum hocam

Konu öğrencilere makul bir şekilde tarafınızdan izah edilirse memnun olurum.

Bunun dışında tez öğrenciniz Gökhan Kutum da geçen hafta okulda odama gelerek savaş konusundaki hassasiyeti ve tedirginliği nedeniyle sizinle yazdığı tez konusunu değiştirmek istediğini belirtti. Hassasiyetini makul buldum. Konuyu sizinle görüşeceğimi kendisine söyledim. (Geçen yıl mezun olan G.Kutum, gerçekte Bl. Bşk.’nın baskısıyla Dalton Trumbo’nun “Johny Askere Gitti” yapıtından vazgeçtiğini belirtti. ondan bir yıl önce mezun olan bir başka genç oyuncu Hitler’i eleştiren bir parodi olan “Adolf” oyununundan, sınıfta bırakılmak tehditi karşısında vazgeçtiğini açıklamıştır. Böylesi sansüre, baskıya uğrayan ve halen öğrenci olanların adlarını açıklamıyorum.e.g.)

 

EK 2:

May 25, 2018 at 5:01 PM

Değerli Erhan Hocam,

Selam… Bir sınıf – ders içi çalışma olan Brecht Kolajı’nın broşür-afiş çalışmasında kullanılması gereken model-format ekteki BAKKALAR sınav performansında olduğu gibi olmalıdır. Erhan hocamın bilgisi dahilinde olan etik bazı çelişkileri de olan bu ders içi çalışmanın “oyun” olarak sunulmasının uygun olmadığını düşünüyorum. Bu tür ders içi çalışma ve sınav performansları seyirciye hep böyle açıldı. Ekteki broşürün hazırlanmasına yardımcı olan Esin ERCAN öğrencimiz bu süreci bilir. Ondan bilgi alınabilir. 

Bu ders içi çalışmada bir katkım yoktur. İsmimin yazılmamasını rica ederim.  

İyi günler, iyi çalışmalar dilerim.

Turel Ezici

Head of Theatre Main Art,/Acting Department

Hacettepe University

Ankara State Conservatory

 

EK 3:

Turel Ezici 

Cuma , 21: 48 

Konservatuvarda kadrolu genç hocalar gümbür gümbür geliyor. Çoğunu tanıyorum , cok umutluyum… Konservatuvar gelenegini ödünsüz sürdüren, ya da iyi test edip taniyip yararlanan, ogrencisini hem seven hem pedagoji mesafesini koymayi cok iyi bilen, ölçülü, tutarli, dirayetli, meslekte ustasi hocadan doğru el aldigi belli, sayginin gercek anlamini bilenlerde saygi uyandıran, iyi çalisan, isini, sanatini iyi yapan, gelismeye hevesli, kolayciliga kacmayan, kendi degeri hakkinda kuşkusu olmayan bu yüzden öz saygisi güclü, geçimli, adaletli, iyi ders ve sinav yoneten, azimli, baskasiyla degil kendi kendiyle yarisan, kiskanmayan gıpta eden genc hocalar… Onunuze cikan hicbir sey sizi yildirmasin. Su dogru yolu bulur. Zaman en dogru ve en adil sinavi yapar. Bu hep boyle oldu. Gelecek sizin… 🙋♀️🌈🌿

 

EK 4:

Türel Ezici <turel54@hotmail.com>

2.2.2019

To:

Erhan Gokgucu

Feb 1 at 5:51 PM

Değerli Erhan GÖKGÜCÜ Hocam,

Merhaba… Tiyatro ASD’nda uzun yıllar birlikte çalıştık. Birimin yöneticiliğini üstlendiğim  2012 BAHAR döneminden itibaren kendi isteğiyle ayrılanlar dışında, birlikte çalışmayı istediğim ve bundan gerçekten memnun olduğum devam eden değerli hocalarımız içinde oldunuz. Profesyonel bir rejisör olarak sanatınızın niteliği tartışmasızdır.  Bugüne kadar mensubu olduğum tiyatro jürilerinde her zaman oy birliği ile aldığınız ödüller bunun kanıtıdır. Eğitmen olarak Tiyatro ASD’nda genç, nitelikli  oyuncuların, tiyatro insanlarının  yetişmesi, gelişmesi için verdiğiniz mesleki emek için de aynı düşünceleri taşımaktayım.  Bunu kaç kez paylaştım sizinle.  Birlikte çalıştığımız yıllar içinde elbette uzlaştığımız konular gibi, uzlaşamadığımız eğitimle ilgili pek çok konu da oldu. Her seferinde bunları aşmada karşılıklı olarak hiç zorlanmadık. Bütün bunları inkar etmek,  insanın kendini, değerlerini inkarı olur. 

Son bir yıldır defaatle İzmir’e taşınmaktan söz ettiniz. (Doğru. D.T. oyuncusu olan eşim geçen yıl izmir’e atanma dilekçesi verdi.; kabul olunmadı. bu yıl yinelemeyi düşünmekte. eg) Öğrencilerimiz Konservatuvar Beytepe Kampüsü’ne taşındığında oraya gelemeyeceğinizi söylediler kaç kez. Bahar 2019 eğitici tekliflerimizin  hazırlığı içinde hem durumu sizden öğrenmek hem de birimde, öğrenciler, eğitim üzerinde gerçekten sıkıntı yaratan başka konular için sizinle görüşmeye hazırlanırken asistanımız İrfan BUZCU’ya Beytepe’ye ulaşım sorunu nedeniyle gelmenizin mümkün olamayacağını söylemişsiniz. Başka bazı konularda da açıklamalar yapmışsınız. Asistanımız size bu konuları benimle konuşmanızı önerdiğinde ise içeride bir konuk olduğunu söyleyerek mesajınızı kendisinin iletmesini rica etmiş ve okuldan ayrılmışsınız.  Bu durumda benimle konuşmak, görüşmek istemediğinizi düşünmek hakkımdır. Sizinle  yönetici olarak tekrar iletişime geçme teşebbüsünde bulunmamak da doğaldır. Siz de yöneticilik yaptınız, takdir edersiniz. (İrfan Buzcu’ nun tanık gösterildiği bu olay doğru değildir; evet, uzun yıllar D.T.’de yöneticilik yaptığım için ve benim yaşımdaki birinden, bir ayrılışı aracı yoluyla haber vermek de beklenemez. Kaldı ki, bu iddianın yaşandığı tarihten sonra hem tezler için yapılan bir toplantıda, hem de mezuniyet tezi sınavlarında birlikteydik; ayrıca da kaç kez karşılaşıp konuştuk. e.g.) 

Tiyatro Anasanat Dalı’mıza verdiğiniz gerçekten çok değerli katkılarınız için teşekkür eder, her zaman desteğinizi  ve ziyaretinizi beklediğimizi bilmenizi isterim. 

Sevgi ve saygıyla,

***

Benzer Yazılar

Bu web sitesi size daha iyi bir performans sunmak için cookie kullanmaktadır. kabul edin Devamını Oku